 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1986/2066
K: 1986/3881
T: 26.06.1986
DAVA : Davacı, hastalığı nedeniyle sarfettiği taplam 120.000,-TL'nin davalı şirketten tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtilen şekilde isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davacının, davalı D .... Sigorta Anonim Şirketi'nde çalışmakta olduğu sırada bu şirket tarafından kurulup üyesi bulunduğu D .... Sigorta A.Ş. Memur ve Müstahdemleri Yardım ve Emekli Sandığı'ndan emekli olduğu, emeklilik döneminde yakalandığı göğüs kanseri hastalığından ötürü ameliyat edildiği ameliyat ve tedavi masraflarının kendisi tarafından yapıldığı ve tatbikat statüsü uyarınca sandık üyelerinin hastalık sigortasından doğan masrafların ödemeyi davalı Şirket'in üstlenmiş olmasına rağmen, yapılan masrafların davacıya ödenmediği ileri sürülerek, masraf tutarının davalıdan tahsiline karar verilmesi davada sonuç olarak istenmektedir.
Olayda öncelikle çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, bu tür davaların iş mahkemelerinde mi, yoksa genel mahkemelerde mi açılması gerekçesi sorunudur. Görev konusunu düzenleyen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 134. maddesinde "bu kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar yetkili İş Mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür" hükmünün yer aldığı görülmektedir. Aynı Kanun'un geçici 20. maddesi de, bankalar ve sigorta şirketleri gibi maddede sınırlı olarak sayılan kuruluşların 506 sayılı Kanunu'un yayımı tarihine kadar tesis veya dernek olarak kurulmuş olan sandıklarını, bazı sigorta davallarında bütün personeli kapsayacak ve en az Sosyal Sigortalar Kanunu'nda sağlanan hakları tanıyacak biçimde birer tesis haline getirildikleri takdirde varlıklarını sürdürecekleri hükmünü getirmiştir. Davalı sigorta şirketinin anılan maddedeki koşullara uygun olarak yardım sandığını yeniden teşkil ettiği, varlığını sürdürdüğü davacının da bu sandığın üyesi olup oradan emekliye ayrıldığı uyuşmazlık konusu değildir.
Memleketimizde, Devletin Sosyal Güvenlik işlerini üç ana sosyal güvenlik kurumu eliyle (TC Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur) yerine getirdiği ve bunların tümünün ayrı ayrı Kanunlarla kurulmuş oldukları bilinen bir gerçektir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun Geçici 20. maddesine dayanılarak kurulan sandıkların ise bağımsız ve ayrı kanunları bulunmamaktadır. Ne var ki, bu sandıkların varlık nedeni de sözü edilen Kanun'un Geçici 20. maddesidir. Ve bu nedenle ayrı kuruluş Kanunları'nın olmaması onların kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşu olma niteliklerini ortadan kaldırmaz. Giderek, bu sandıklar da Sosyal Sigortalar, TC Emekli Sandığı ve Bağ-Kur gibi birer sosyal güvenlik kuruluşudurlar. Devlet, bir kısım çalışanların sosyal güvenlik kurumu oluştururlar. Devlet, bir kısım çalışanların sosyal güvenlik haklarıyla ilgili ödevini bu sandıklar aracılığıyla yerine getirir. Başka ve genel anlatımla, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun "kanunla kurulu kuruluş" sayılabilmesi için mutlaka ayrı bir kuruluş kanunu çıkarılmış olması koşul değildir. Ayrı bir kanunla kurulabilecekleri gibi, herhangi bir kanuna eklenen maddelerle de kurulabilirler. Açıklanan bu nedenlerle, davada sözü edilen sandık 506 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 20. maddeyle kurulan sosyal güvenlik kuruluşlarından sayılmak gerekir. Nitekim, 9.3.1983 tarih ve 1983/1-1 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Büyük Genel Kurulu Kararı'nın gerekçesinde de bu yön açıkça kabul ve izah olunmuştur.
Bu durumda ve yukarıda açıklanan nedenlerle, Geçici 20. maddenin 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nda yer alması, 134. maddede "bu Kanun"un uygulanmasından doğan uyuşmazlıklara İş Mahkemelerinde bakılır" hükmünün bulunması karşısında sözü edilen sandıklar üyelerinin sosyal güvenlikleriyle ilgili uyuşmazlıkların İş Mahkemeler'nde çözümlenmesi gerekir. Zira, sandık üyeleri ile sandık arasında çıkan uyuşmazlıklar Sosyal Sigortalar Kanunu'ndan kaynaklanmış gibi kabul edilmelidir. Uyuşmazlığın, sandığın tesis senedinden kaynaklanıp kaynaklanmamasının konuda herhangi bir ayırım yaratacağı söz konusu edilemez. Öte yandan, anılan Sandıklar aracılığı ile getirilen sosyal güvenlik hakları -daha az olmamak şartıyla- Sosyal Sigortalar Kanunu'yla tanınan haklara koşuttur. Başka bir söyleyişle, anılan sandıkların sağladığı haklar da sosyal sigorta haklarıdır. Bu hakların verilip verilmemesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü ise özel ihtisası gerektirir. Bunun içindir ki, kanun koyucu iş ve sosyal güvenlik kanunlarından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüme ulaştırılması bakımından birer ihtisas mahkemesi olan iş mahkemelerini kurma gereğini duymuştur. O halde, çözümü ihtisası gerektirmesi yönünden dahi davanın İş Mahkemesinde çözümlenmesinde bir isabetsizlik yoktur.
Baştan beri yapılan bütün bu açıklamalar gözönünde tutulduğunda mahkemenin kendisini görevli sayarak hüküm kurmuş olmasında usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmamaktadır.
İşin esasına gelince:
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre de varılan sonuçta usul ve yasaya aykırı bir yön mevcut değildir. bu durumda tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanması gerekir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 26.6.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.