 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1985/8-102
K: 1985/799
T: 11.10.1985
- İŞTİRAK HALİNDE MÜLKİYET ( Devir-Temlik )
- DEVİR-TEMLİK ( İştirak Halinde Mülkiyet )
743/m.629
DAVA : Taraflar arasındaki "tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Vize Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.10.1982 gün ve 1981/122 - 1982/300 sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine,
KARAR : ( ...Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık taşınmazın tesciline ilişkindir. Uyuşmazlığa konu teşkil eden yerin öncesinin Ahmet D...'e ait iken adı geçenin 1951 yılında ölümü üzerine mirasçılarına kaldığı bilirkişi ve şahitler tarafından açıklanıp mübrez veraset belgesinde mirasçılar belirlenmiştir. Davacı, mirasçılardan Ahmet, karısı Adile ile kızı Nebahat'a ait hisseyi 10.4.1981 tarihinde haricen satın aldığını öne sürmüştür. Mirasçılardan Fatma'nın temliki tasarrufundan söz edilmemiştir. Murisin ölümü tarihine nazaran terekesi iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabidir. Bu durumda uyuşmazlığın niteliğinin nazara alınması, bu cümleden olarak iştirak halinde mülkiyette bu kabil temliki tasarrufa değer verilemeyeceğinin düşünülmesi gerekirken, mahkemece bundan zuhul ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı tescil için bayiin zilyedliğine dayanmış olup, müstakilen 20 yıllık zilyedliği yoktur. Satıcıların miras bırakanı, 20.8.1951 yılında öldüğüne göre terekesi iştirak halindedir. İştirak hali sona ermeden hissedarlardan bir kısmının yaptığı bu kabil temliki tasarruflara değer verilemez. Diğer taraftan mirasçı Fatma O...'ın davayı kabul etmesi de bir hüküm ifade etmez. Bu nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, davaya konu tapusuz taşınmazdaki Adile ve Melahat hisselerini satın aldığını; bu nedenle taşınmazını diğer hissedarlar davalı Fatma ile kendi adına tescil edilmesini istemiştir.
Mahkeme isteği kabul ederek taşınmazın davalı Fatma ( İrsen ) ve davacı ( satış ) adına müştereken tasciline karar vermiştir.
Davalı Hazine'nin temyizi üzerine Yüksek 8. Hukuk Dairesi mahkeme kararını ( ...Ahmet İrsen'den intikal eden ve iştirak halinde bulunan taşınmazın yalnız iki hissedar tarafından davacıya yapılan hisse satışının değer ifade etmeyeceği ) gerekçesiyle bozmuştur.
Yüksek Dairenin ve Kurulumuzun çoğunluğunun dayandığı kural tartışılmayacak biçimde doğrudur. Ne var ki, bu kuralın olayımızda uygulanma yeri yoktur. Mevcut kanıtlar ve olayın gelişen durumu taşınmazdaki mülkiyet durumunun iştirak halinden müşterek hale dönüştüğünün kabulünü gerektirmektedir.
Malik Ahmet'in 1951 yılında ölümüyle taşınmaz, karısı Adile ile kızları Fatma ve Melahat'a kalmıştır ( iştirak halinde ). Ne var ki, davacı 1980 ve 1981 yıllarında, taşınmazda iştirak halinde maliklerinden olan Adile ve Melahat'ın hisselerini noter senedi ile satın almıştır. Bu satışa karşı diğer hissedar Fatma, iki hissedarın satışını kabul ve hisse nisbetine göre tescil kararı verilmesini beyan etmiştir ( 25.6.1981 günlü 1. oturum )
Görülüyor ki, iştirak halinde maliklerin ikisinin davacıya hisse satışına diğer hissedar davalı Fatma da rıza göstermiştir. Bu nedenle iştirak hali maliklerin tamamının karşılıklı (zımni) rızalarıyla müşterek hale dönüşmüştür. Bu yolda yasal bir mani bulunmadığına göre, böyle bir sonuca varmak daha doğru olur.
Tarafların iradeleriyle çözümlenecek bir duruma, müdahale etmekle hukukun özünün şekil karşısında korunmasız kalması gibi tartışılabilecek bir ortam oluşturulabilir.
Kaldı ki, tartışılan konuyu dava ekonomisi açısından da değerlendirmek olanağı vardır: İştirak halinde malikler istedikleri takdirde bundan sonra açacakları tescil davasında, müşterek mülkiyet kurallarınca taşınmazın tescilini talep edebilirler; davacı ister açılacak o davaya müdahale ederek, isterse tescilden sonra ferağa icbar davasıyla veya rızasıyla bu hisselerin adına tescilini sağlayabilir. Bu da zaman ve ekonomik kayıptan başka bir sonuç doğurmaz.
Bu nedenlerle, sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum.
Üye Çetin Aşçıoğlu
Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları