 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1985/814
K: 1986/47
T: 24.01.1986
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. İş Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 12.3.1985 gün ve 4294/464-1985/66 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 4.7.1985 gün ve 4294-7382 sayılı ilamıyla; (... Davacı vekili, müvekkilinin miras bırakanı (L.I.)'nın 12.3.1980 günü, davalı şirkete ait servis aracı ile işçilere diktirilmekte olan iş elbiselerinin provası için topluca Urfa'ya gidip, işyeri olan Hilvan'a dönülürken Urfa'dan 15 km. kadar ayrıldıkları sırada ve saat 18.30 sularında araçları diğer bir araç tarafından durdurularak, bu araçtaki silahlı kişiler tarafından, işverenin aracındaki kişilerin aşağıya indirilip, ateş edilerek taranması sonucu öldürüldüğünü iddia ederek müvekkilleri için maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Sonradan, davacılar maddi zarar isteklerini atiye bırakmışlardır.
Gerçekten, uyulmazlıktaki somut olay, yukarıda anlatılan biçimde geçmiş; o yörede Süleymani aşiretine mensup bir kişinin aynı gün Urfa'da öldürülmesi üzerine bu işin Hilvanlı Apocular tarafından yapıldığına inanan aynı aşiret mensuplarından 3 kişi bir otomobille Hilvan yolu üzerine çıkıp yolda rastladıkları davalı şirket aracının durdurarak içindeki 7-8 kişiyi aşağı indirip Hilvanlılar ayrılın, diğerleri yere yatsın, ihtarından sonra davacıların murislerinin de aralarında bulunduğu 6 kişi otomatik silahlarıyla tarayarak, kaçmak isteyen fabrika şoförünü de tabanca ile vurup öldürmüşlerdir. Sonradan, olayın sanıkları yakalanmışlardır. Dosya içinde mevcut sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Tutanak örneklerindeki sanık ifadelerinden iki sanığın olayı bu açıklığı ile itiraf ettikleri anlaşılmaktadır.
Böyle bir olayda, işverenin mali sorumluluğu hukuki yönden belirli sorumluluk ilkeleri açısından incelenecek olursa, önce karşımıza işverenin işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için koruma tedbirleri alma yükümlülüğü çıkar. (İş Kanunu md. 73-82). Bu koruma kuralları, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nde ve Umumi Hıfzısıha Kanun'nun ilgili maddelerinde belirtilmiştir.
Genel koruma niteliğinde bulunan bu tedbirler de yeterli görülmemiş ve Borçlar kanunu'nun 332'nci maddesi birinci fıkrasında, işveren işçinin iş dolayısıyla karşılaşabileceği tehlikeyi önlemek üzere, işin mahiyeti bakımından ve hakkaniyet dairesinde kendisinden beklenebilecek tedbirleri almakla da yükümlü tutulmuştur.
Ancak, burada önemle belirtmek gerekir ki, bu koruma tedbirlerinin kanun ve tüzüklerin işverene yüklediği veya işin mahiyeti ve hakkaniyet icabı işveren tarafından alınması gerekli tedbirler olması ve asıl önemlisi de alınmayan tedbir, gösterilmeyen özenle sonuç arasında mantıki illiyetin dışında, gösterilmeyen özenle sonuç arasında ilişkisini bulunması şarttır. Sonuç, niteliği itibariyle mutlaka bu illiyete uygun olmalı ve onun uygun bir sonucu olarak ortaya çıkmalıdır. Davada somutlaşan olay ise, tamamen yöredeki anarşik ortamın ortaya çıkardığı bir olaydır. Genel yol güvenliğinin sağlanması herhalde işverenden beklenemez. Bu sebeple, bilirkişinin işverenin, jandarma güvenliğinin sağlanmamış olmasına dayandırdığı sorumluluk görüşü, özellikle az önce açıklanan uygun illiyet sorumluluk teorisi ile bağdaştırılamaz.
Olayda, ortak illiyet sorumluluğunu kabule yeterli bulgu ve delillere de rastlanmamıştır. Sadece fabrika müdürünün sanıkların mensup oluduğu Süleymani aşiretinden bulunduğu ileri sürülmüştür.
Belirli ve bazı haller için kabul edilen kusursuz sorumluluk hallerinden BK'nin 55'inci maddesini de olayımıza uygulama olanağı yoktur. Çünkü, eylemcilerle davalı arasında herhangi bir istihdami ilişkisi bulunmamaktadır. Burada üzerinde durulması gereken diğer bir kusursuz sorumluluk hali de; yine alelade kusursuz sorumlulukta oluduğu gibi, kaynağını toplumsal düşünceden alan ve konuyla ilgili 27.3.1957 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda açıklaması yapılıp en çok iş hukuku alanında uygulanan tehlike (risk) teorisine dayanan sorumluluktur. Bu tür sorumlulukta ne işverenin ne de çalıştırdığı diğer bir kimsenin kusuru aranamaz. zira işveren yerinde kendisinden beklenen bütün önlemleri almış ve özen göstermiş bulunmasına rağmen, işçinin beden veya ruh sağlığına yönelik zararlandırıcı olay, kaçınılmaz etkenler sonucu meydana gelmiştir. Böyle bir halde kötü sonuçla işçinin tek başına bırakılması, insani ve toplumsal düşünceyi rahatsız edeceğinden, işçinin işçiden yararlanan işverenin da hakkaniyet ölçüsünde bu zarara iştiraki sağlamış olmaktadır. Ancak, bu sorumluluk da tehlikenin işyeri ve işin niteliği ile ilgili olmasıyla sınırlıdır.
Somut olayda, bütün bu sorumlulukların hukuki unsurları bulunmadığından, davalı işveren şirketin manevi zararla sorumlu tutulması doğru ve isabetli görülmemiştir. Sigorta hukuku bakımından olayın iş kazası sayılması, bu görüşe etkili olamaz...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Mahkemece direnme kararına vaki temyizin süre geçtiğinden bahisle reddine karar verilmiştir. (...)
KARAR : Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davalı vekili tarafından verilen temyiz dilekçesinin hakime havale tarihi 8.11.1985 günü olup, temyiz defterine kaydı tarihinde dilekçe üzerinde silintiler vardır. Yerel mahkemece bu husus kayıtlara dayanılarak tahkik ve tespit edilmeden süre geçtiğinden bahisle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Bu husus tereddütlere neden olmaktadır. O halde, mahkemece yapılacak iş, duraksamaya neden olmaksızın, temyiz dilekçesinin deftere kayıt tarihinin, mahkeme kayıtlarına dayanılarak tahkik ve tespiti ile sonucuna göre bir araştırma yapılmadan temyiz süresinin geçtiği gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan temyiz dilekçesinin reddine ilişkin karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine ilişkin kararının gereken araştırma yapılarak sonucu uyarınca karar verilmek üzere BOZULMASINA, 24.1.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.