Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1985/4-309
K:1986/466
T:30.04.1986
* KAMU HİZMETİ GÖREVLİLERİ (GÖREV VE SORUMLULUKLARI)
ÖZET : Kamu görevlisi zarar doğurucu eylemini kamusal görevin yerine getirilmesi vesilesiyle yapmışsa, artık görev kusuru değil, salt kişisel kusur sözkonusu olur.
(2709 s. Anayasa m. 129)
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Bayat Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.4.1984 gün ve 259-44 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 4.10.1984 gün ve 6293-7255 sayılı ilamıyla; (... Davacı, 24 Kasım 1983 tarihinde öğretmenler günü nedeniyle ve kaymakam sıfatıyla Bayat Lisesi'nde konuşan davalının, kendisini "Türklüğünü inkar eden vatan hami bir öğretmen olarak nitelendirdiğini, bu suretle kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu bildirerek, manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davacı, ilçede tarih Öğretmeni, davalı ise kaymakamdır. 12 Eylül 1983 günlü ve 18163 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış bulunan "Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği'nin 4. maddesi hükmüne göre; öğretmenler gününün amacı, öğretmenler arasındaki sevgi ve saygı bağlarını kuvvetlendirmek, Atatürk İnkılap ve İlkelerine bağlı Türk Öğretmeninin bu yoldaki çalışmalarının devamlılığını sağlamak, mesleğe ömür vererek emekli olmuş öğretmenlerin hizmetlerinin unutulamayacağı duygusunu canlı tutmak, Başöğretmen ölümsüz Atatürk'ü ve edebiyete göçmüş bulunan öğretmenleri anmak, mesleğe yeni giren genç öğretmenlere mesleklerinin yüceliği bilincini vermek ve böylece meslek dayanışmasını, öğretmenliğin saygınlığını güçlendirmektir. Aynı Yönetmenliğin 7. maddesinde; Öğretmenler günü kutlama programlarının düzenlenmesinde, günün anlamını belirten konuşmaların yapılması öngörülmüştür." Yine bu Yönetmeliğin 14. maddesine göre; ilçe merkezlerinde kutlama kurulunun başkanı kaymakamdır. O halde öğretmenler günü kutlanırken davalı ilçe kaymakamının kutlama kurulu başkanı olarak, Türk Öğretmenini Atatürk İnkılap ve ilkeleri doğrultusunda çalışmaya yön verici biçimde konuşma yapması mevzuatın kendisine vermiş olduğu bir yetkisi ve hatta görevidir.
Davalı kaymakamın görev ve yetkisi içinde yaptığı konuşmada geçen sözler, mahkemece kişisel kusur olarak nitelendirilerek, manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 129/5. maddesi; "Memurlar ve kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat ve davaları, kendilerine rücu edilmek kaydı ile ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir" kuralını getirmiştir.
Bilindiği gibi kusur kavramı, hukuka aykırı bir fiil işleyen kimsenin hukuk düzenince beğenilmeyen bir zihin ve ruh hali içinde bulunmasını ifade eder. Kusur, eylemi işleyen (fail) hakkında yürütülen bir değer yağısıdır.
O halde, herşeyden önce maddenin kapsamına hangi kusur türlerinin girdiğini tesbitte zorunluk vardır. Bunun için de maddenin amacının tesbiti gereklidir.
Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrasının "kabul amacı" memur veya kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri fiillerden dolayı haklı haksız yargı önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sürekli, eksiksiz görülmesini sağlamak ve mağdur için daha güvenilir bir tazminat sorumlusu tesbit etmek olarak Özetlenebilir.
Hiç kuşkusuz bu hükmün, memur veya kamu görevlilerinin görevinden, yetkilerinden, hizmet araç ve gereçlerinden, resmi sıfatından tam ve mutlak surette ayrılabilen işlem ve eylemlerinden doğacak tazminat davalarını ve özel hukuk düzenlemesinin bulunduğu halleri, kapsamadığı açıktır.
Ancak memur veya kamu görevlisi hakkında değer yargısı yürütülebilecek işlem ve eylemler sadece bunlardan ibaret değildir. işlem ve eylem; mevzuatın, üstlenilen ödevin ve yürütülen hizmetin kural usul ve gereklerine, hizmet kusurunun anonimliğinden çıkarak, aykırı, memur veya kamu görevlisinin ferden kendilerine atıf ve izafe edilebilecek boyutlarda ve biçimde "görev kusuru" olarak tanımlanan davranışlar olarak tezahür edebilir veya bu çerçeve dışında bulunabilir.
İşte eylem veya işlemin görev kusuru olarak nitelendirilebildiği hallerde, kişisel kusura dayanılarak memur veya kamu görevlisi hakkında adli yargıda doğrudan doğruya dava açılamayacaktır.
Bir işlem ve eylemin görev kusuru içinde bulunup bulunmadığı ise, her olayda söz konusu kamu görevlisinin mevkiine, yeteneklerine, görevin türüne, mevcut hizmet koşullarına, idare hukukunun genel ve özel esaslarıyla, tüm bu kural ve etmenler karşısında kendisinden neyin beklenmesi gerektiğine göre tartışılıp belirlenmelidir.
Görev kusuru ile şahsi kusur içiçe bulunduğu, birbirinden ayrıldığı durumları da, Anayasa'nın 129. maddesinin 5. bendi içinde kabul etmek zorunludur.
Nitekim yargı kararları ve doktrin, ~kişisel kusuru" idare ajanının kamu görevlerini yerine getirirken, idare fonksiyonuna, kamu görevi gerek ve koşullarına aykırı ve yabancı olan, bu nedenle idareye atıf ve isnat olunmayan, doğrudan doğruya ajanın şahsına isnat olunan ve kişisel sorumluluğunu gerektiren, tutum ve davranışlar olarak tanımlamaktadır. İdare ajanının ki hınç, düşmanlık ve benzeri duyguların etkisi altında işlediği fiiller kişisel kusur teşkil ettiği gibi, idare alanının bunlar dışında emredici yasa kurallarına ve hukuka açıkça karşı gelme durumları da, kişisel kusur oluşturur. Bu nedenledir ki; 22.10.1979 gün, 1978/7 esas, 1979/2 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, Danıştay'ca verilen yürütmenin durdurulmasına ya da iptaline ilişkin kararların uygulanmamasını da kişisel kusur olarak kabul etmiştir.
Aksinin kabulü, Anayasa'nın 129. maddesinin 5. fıkrasının fiilen yürürlükten kaldırılması sonucunu doğuracağından, karşı oy yazısındaki görüşlere katılmak mümkün olmamıştır. Sözü edilen fıkra hükmünün amacı ve yukarıda tanımı yapılan kişisel kusur kavramı gözönünde tutulduğunda davalı kaymakamın eyleminin görev ve yetkilerinin kullanılmasından kaynaklandığı, kişisel kusur kavramı dışında, görev kusuru kapsamı içinde kaldığı görülmektedir. Bu durumda mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davalının tazminatla sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekte, yeniden yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü
Gerçekten, 1982 Anayasası'nın "Kamu Hizmeti Görevlileriyle" ilgili bölümde yer alan 129. maddesinin 5. fıkrasında (Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve Kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir) hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın bu hükmü; tüm kamu personelini kapsamına alma dışında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddesiyle aynı paraleldedir ve kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak zarara uğrayan kişilerin tazminat davalarını kime karşı yönelteceklerini düzenleyen usuli bir kuralı da içermektedir.
Söz konusu yasa hükümleri ile; kamu görevinin yürütülmesinden doğan zararlarından dolayı kişilerin, kamu görevlilerine karşı doğrudan doğruya dava açmalarının önlenilmek istenildiği ve kamu görevlilerinin tazminat tehdidi altında kalarak kamu görevini aksatmamasının da amaçlandığı kuşkusuzdur. Ancak, yasa hükümlerinin sözlerine ve amacına bakıldığında, kamu görevlilerinin görev içinde olmakla beraber görevle bağdaşmayan salt kişisel kusurlu eylemleriyle kişilere verdikleri zararlar nedeniyle haklarında genel hükümlere göre ve genel yargı yerinde açılan davaların Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrası kapsamı dışında kalacağının kabulü gerekir. Çünkü bu durumda; kamu görevlisinin tamamen kendi iradesiyle ve kasdi bir şekilde (başka bir anlatımla, kamusal görevin yerine getirilmesi vesilesiyle) sebebiyet verdiği zararlarda, eylem ile kamu görevinin yürütülmesi arasında herhangi bir bağ olamaz; zarara neden olan görevlinin (salt kişisel, yani görevden kolayca ayrılabilen ve görevin kapsamı dışında kalan) kusurlu eylemi ile kamu görevinin düzenlenmesi arasındaki ilgi kopar.
Davanın özelliği ve davalının olay sırasındaki görevi ve sıfatı nedeniyle, kamu personelinin görev kusuru ile salt kişisel kusur ayırımı üzerinde durulmasında da yarar vardır. Bilindiği gibi, görev kusuru, kamu görevlisinin görevden ayrılamayan kişisel kusur olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kişisel kusur, görev içinde veya dolayısıyla, idarenin personeline verdiği ödev, yetki ve araçlarla işlenmekte ve görev kusurun irtikabına yol açmaktadır. Örneğin, mevzuat gereği kendisine zor ve hatta gerektiğinde silah kullanma yetkisi verilen bir kamu görevlisinin, bu görevini ifa ettiği sırada (kanunun veya zaruretin tayin ettiği) hududu tecavüz etmek suretiyle bir zarara sebep olması halinde görev kusurundan söz edilebilir. Sait kişisel kusur ise, idare nam ve hesabına hareket eden bir kamu görevlisinin, idareye atıf ve izafe olunacak yerde doğrudan doğruya kendi şahsına isnat olunan ve şahsi mesuliyetini intaç eden yolsuz bir eylem olarak tanımlanabilir. Salt kişisel kusur, kamu görevlisinin, açıkça ve kolayca görevden ayrılabilen tasarruf ve hataları olarak kendini göstermektedir; kamu görevlisi zarar doğurucu eylemini kamusal görevin yerine getirilmesi vesilesiyle yapmışsa, artık görev kusuru değil, salt kişisel kusur söz konusu olmaktadır.
Davaya konu olayda, davalı kaymakamın mahkemece kabul edilen eyleminin görevden kolayca ayrılabilen ve görevin kapsamı dışında kalan salt kişisel kusura dayanması, yukarda açıklanan hukuki esaslar ve mahkemenin kararında belirtilen gerekçeler karşısında direnme uygun bulunmuştur. 0 halde işin esası incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan işin esasının incelenmek üzere dosyanın 4. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, ilk görüşmede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 30.4.1986 günü yapılan ikinci görüşmede salt çoğunlukla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini