Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1985/14-541
K: 1986/257
T: 21.3.1986
  • TAŞINMAZ MÜLKİYETİN NAKLİ ( Resmi Şekil )
  • RESMİ ŞEKİL ( Taşınmaz Mülkiyetinin Nakli )
  • TAPULU TAŞINMAZI ADİ SENETLE İKTİSAP (Taşınmazın Teslimi )
  • TAPULU TAŞINMAZI TESLİM ( Taşınmazı Adi Senetle İktisap )
  • MUVAZAA ( Tapulu Taşınmazın Adi Senetle İktisabı )
  • ALACAĞIN TEMLİKİ
  • İYİNİYET
  • KÖTÜ NİYET, TAPU SİCİLİNE İYİNİYETLE DAYANMA
743/m.634
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.2.1983 gün ve 1982/500 - 1983/60 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
KARAR : ( ...Davacı vekili Karşıyaka Donanma mahallesinde kaim ve tapunun 16 pafta, 50 ada, 19 parsel sayısında kayıtlı taşınmazın Selami Ergezen ve arkadaşlarına ait olduğunu, arsa malikleri ile müteahhit Ahmet Muzaffer Sever'in bu taşınmaza kat karşılığı inşaat yapılması hususunda anlaştıklarını, müteahhidin inşaatı yaptığı dava konusu 16 ( 61 ) ve 18 ( 61/A ) numaralı dükkanları müvekkiline sattığını, satış bedelinin ödendiğini ve mezkur dükkanların da davacıya teslim edildiklerini, ancak inşaatın yapımı sırasında müteahhidi mali gücünün yetersizliği nedeniyle Libya uyruklu Fehim Sufrakis'den borç para aldığını, sonra faizin yüksek olması sebebiyle borcunu ödeyemediğini, kendisine kalan ve dava konusu dükkanlar da dahil olmak üzere 6 daire, 5 dükkanın Fehim'in yakınlarına borcun teminatı olarak temlik edilmesine rıza gösterdiğini, halen bu yerlerin Fehim'in kayınvalidesi davalı Emel Seyhan Kunter adına kayıtlı bulundukları, mülkiyetin asıl maliklerden davalıya intikaline kadar geçen sürede satış yapan iktisabı sağlayan ve mülkiyeti devredenlerin alacaklı Fehim' in yakını ve ilişkisi bulunan kişiler olduklarını halen malik gözüken davalı Emel Seyhan Kunter'in bu daire ve dükkanları mülk edinecek mali güce sahip bulunmadığını, taşınmazlarla fiilen ve hukuken ilgilenmediğini, para akdinin gizlendiğini ve onun mülkiyeti iktisabının muvazaaya dayandığını, taşınmazın ilk maliklerinin dava konusu yerlerle ilişkilerinin kesildiğini, müteahhidin öldüğünü, borçlu olmasından ötürü vereceği mirası reddettiğini bildirerek 50 ada, 19 parsel sayılı taşınmazda 17 ( 61 ) ve 18 ( 61/A ) numaralı bağımsız bölümlerin davacı adına tescilini istemiştir.
Davaya dayanak yapılan 1.7.1976 günlü inşaat sözleşmesi ve müteahhidin çekişmeli dükkanları davacıya satışına ilişkin 26.8.1977 tarihli akit haricen düzenlenmiş ise de, davanın mahiyeti ve açılışından karar aşamasına kadar incelenmesi isteğinde bulunulan deliller davanın büyük bir özellik taşıdığını göstermektedir.
Davada ( arsa sahipleri - müteahhit, müteahhit ile borç para aldığı kişi ), ( müteahhit ile davacı ) ve nihayet ( davacı ile müteahhide borç para veren ) in hukuksal durumlarının ayrı ayrı açıklanmasıyla davacının dava açmaktaki yararı saptanmış olacaktır.
( Arsa sahipleri - müteahhit ilişkisi ): Bunlar arasındaki 1.7.1976 tarihli inşaat sözleşmesi haricen düzenlenmiş ise de, arsa sahipleri ve müteahhit bu sözleşmeye uyarak karşılıklı edimlerini ifa etmişlerdir. Müteahhit üstlendiği inşaatı yapmış ve arsa sahipleri ile yaptığı anlaşma gereğince kendisine isabet eden 6 daire, 5 dükkanı borcun teminatı olarak kendisine borç para verenlere temliki için arsa sahiplerine talimat vermiş ve arsa sahipleri de buna uyarak 6 daire, 5 dükkanı temlik etmişlerdir. Böylece arsa sahipleri bu 6 daire ve 5 dükkan bakımından mülkiyetle ilişkilerini kesmişlerdir. Sözleşme haricen düzenlenmiş olmasına rağmen itiraza uğramamış ve yerine getirilmiştir.
( Müteahhitle - kendisine borç para veren kişi ): Müteahhidin yaptığı inşaat karşılığında hakettiği 6 daire, 5 dükkanı borç ödendiğinde geri almak üzere kendisine borç para verene temlikine rıza göstermiş olduğu iddia edilmiştir. Burada inançlı muamele sözkonusu olmaktadır.
( Müteahit ile davacı ): Yukarıda açıklandığı gibi müteahhit itiraza uğramayan inşaat sözleşmesi uyarınca hakettiği 6 daire ve 5 dükkanı muhtelif kimselere ayrıca temlik etmiştir. Davacı da bunlardan biridir. Davanın açıklanan bu aşamasına ve olayların hukuksal akışına bakılarak müteahhidin hakkını davacıya temlik edişi Borçlar Kanunu'nun 162 ve onu izleyen maddelerinde tanımlanan alacağın temliki niteliğindedir. Zira; müteahhit yaptığı inşaat karşılığında arsa sahiplerinden itiraza uğramadan hakkını almış ve temlik etmiştir. Alacağın temlikinde resmi şekil aranmaz.
( Müteahhide verdiği borcun teminatı olarak daire ve dükkanları temellük edenle davacının durumu ): Ana gayrimenkulün yeni arsanın malikleri mülkiyetle ilişkilerini kestiklerinden haksız iktisap ve eylemden zarar gören daire ve dükkanlarda hak sahibi olan müteahhidin şüphesiz bunlara karşı dava hakkı vardır. Ancak müteahhidin ölmesi ve mirasçılarının da mirası reddetmeleri karşısında müteahhitten yeri alacağın temliki hükümlerine göre alan ve işgalinde bulunduran davacı Osman Cevdet Uğur müteahhidin halefi durumundadır.
Dava konusu çekişmeli dükkanlar davalı Emel Seyhan Kunter adına kayıtlı olmakla beraber kendisinin müteahhide isabet eden, davacı ve üçüncü kişilere satılan 6 daire, 5 dükkanı alacak mali güce sahip olmadığı ve yanında oturduğu ve tesiri altında bulunduğu ve Türkiye'de mal iktisap edemiyecek durumda olan Libya uyruklu damadı Fehim Sufrakis'in fai karşılığında verdiği borç paranın teminatı olduklarından mülkiyeti iktisap ettiği bildirilmiştir. Diğer bir deyimle para veren Libya uyruklu olduğu halde tapuda malik olarak görünen bunun kayınvalidesidir. Kayınvalide Emel Seyhan Kunter'in mülk edinmeye yönelik bir irade ve davranışı olmayı sadece damadı Fehim Sufrakis'in müteahhitten olan alacağını sağlama almak için Kanun'a karşı hile kullanarak muvazaalı bir şekilde mülkiyet iktisabı söz konusu olmaktadır.
Gerek hukuksal ve gerekse bilimsel olarak muvazaa: "Bir akitte tarafların yaptıkları işlemin hiç hüküm doğurmaması veya görünüşteki akitten başka bir akdin hükümlerini doğurması hususundaki anlaşmalarıdır" biçiminde tanımlanmaktadır. Muvazaanın her türlü delille isbatı mümkündür. Olayımızda da müteahhit alacağı borç para için Fehim Sufrakis ile anlaşmış ve aldığı paranın teminatı ve garantisi olarak yaptığı inşaat karşılığında hakettiği 6 daire ve 5 dükkanı temlik etmiştir. Borç ödendiğinde bu daire ve dükkanlar üzerindeki alacaklının mülkiyet hakkının kalkacağının kararlaştırıldığı ve böylece müteahhit ile alacaklı arasında bir inanç sözleşmesinin varlığı ileri sürülmüştür. Müteahhit ölmüş, mirasçıları mirası reddetmiş olmaları karşısında müteahhidin hakkını temellük etmiş bulunan davacının buna halef olarak dava hakkının tanınması ve iddiasını isbata imkan verilmesi gerekmektedir. Zira bunun aksini düşünmek faizle para veren ve Kanun'a karşı hile kullanarak bir muvazaa düzeni meydana getireni mükafatlandırmak ve adaleti şekle kurban etmek demektir. İddia sübut bulduğu takdirde muvazaanın varlığı da sabit olacaktır. Muvazaalı olarak mülkiyetin iktisabı hakkın suistimali niteliğindedir, geçersizdir. ( Merkez hakkını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir. ) biçiminde Medeni Kanun'un 2. maddesinde tanımlanan iyiniyet kuralından hareketle bu eylemde bulunanın korunmaması gerekir.
Davacının dava açmasına dayanak olan bazı yazılı karinelerin de var olduğu görülmektedir. Şöyle ki; borç para veren Libya uyruklu Fehim Sufrakis'dir. Yakınlarına temlik edilen 6 daire, 5 dükkan ilk defa 22.12.1978 tarihinde Sezai İşgören adına temlik yapılmış; Sezai İşgören de kısa bir süre sonra 27.4.1979'da Fehim Sufrakis'in karısı Engin Sufrakis, bu da kısa bir süre sonra 13.11.1979'da tekrar Sezai İşgören'e ve Sezai İşgören de 25.1.1980 tarihinde Fehim Sufrakis'in kayınvalidesi Emel Seyhan Kunter'e temlikte bulunmuştur. Temlik işlemlerinde adları geçen Erdoğan Kunter, Sezai İşgören, Engin Sufrakis ve Emel Seyhan Kunter adlarındaki kişiler hepsi borç para veren Fehim Sufrakis'in akrabaları ve yakınlarıdır. Kısa bir süre içinde borç para veren Fehim Sufrakis'in karısı ve yakınları arasındaki intikallerin hukuken izahı çok güçtür. Ayrıca diğer taraftan borç veren adına taşınmazlar 22.12.1978 tarihinde temlik edilmiş olmasına rağmen müteahhit Muzaffer Sever' in 18.11.1980'de ölümü tarihine kadar bu yerleri işgal etmiş ve içinde oturanlara karşı hiçbir müeyyidenin uygulanmamış olması üzerinde de durulmaya değer bir husustur.
Belirtilen tüm bu hususlar muvacehesinde tarafların delillerinin toplanması ve varılacak sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken aksine bazı görüş ve düşünclerle davanın reddi isabetli bulunmamıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili 25.6.1982 günlü dava dilekçesi ile Karşıyaka Donanma mahallesi 19 parsel sayısında Selami Ergezer ve arkadaşları adına kayıtlı taşınmazın malikleri ile müteahhit Ahmet Muzaffer Sever arasında 1.7.1976 tarihinde kat karşılığı inşaat yapılması için adi yazılı sözleşme yapıldığını, buna göre 6 daire ve 5 dükkanın müteahhide ait olacağının kararlaştırıldığını, müteahhidin 26.8.1977 günlü adi yazılı sözleşme ile kendi payına düşen dava konusu 2 dükkanı davacıya sattığını, inşaatın devamı sırasında müteahhidin mali sıkıntıya düşmesi nedeniyle Libya uyruklu Fehim Sufrakis'ten borç para aldığını kendisine düşen 6 daire ve 5 dükkanın borcun teminatı olarak ilk defa 22.12.1978 tarihinde arsa sahiplerine verilen talimatla Sezai İşgören adına tapuda temlik edildiğini, kısa bir süre sonra 27.4.1979'da Fehim'in Türk uyruklu karısı Engin Sufrakis'e, 13.11.1979'da tekrar Sezai İşgören'e ve 25.1.1980'de Fehim'in kayınvalidesi davalı Emel Seyhan Kunter'e temlik edildiğini, dava konusu taşınmazların 8.10.1979'da davacıya teslim edildiğini, müteahhidin 8.10.1980 tarihinde ölüp mirasının reddedildiğini, mülkiyetin arsa sahiplerinden davalıya intikaline kadar geçen sürede satış yapan, iktisabı sağlayan ve mülkiyeti devredenlerin alacaklı Fehim'in yakını ve ilişkisi bulunan kişiler olduklarını, davalının iktisabının muvazaaya dayandığını belirterek davalı adına kayıtlı bağımsız bölüm tapularının iptali ile müvekkili davacı adına tescilini istemiştir.
Yerel mahkeme, arsa malikleri ile müteahhit ve müteahhit ile davacı arasında satışa ilişkin harici sözleşmelerin geçersiz olduğu, tapu ile taşınmaza malik olan davalının fiili duruma göre kendinde dava açma hakkı gören davacıdan daha fazla himayeye mazhar olduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine özel daire yukarıya metni aynen alınan ilamı ile hükmü bozmuş, yerel mahkeme eski kararında direnmiştir.
Yukarda dava dilekçesi özetlenirken belirtilen maddi olgular karşısında davacının harici sözleşmeye, taşınmazların teslimine, muvazaaya ve Medeni Kanun'un 2. maddesindeki iyiniyet kuralına dayandığı görülmektedir.
Konuyu öncelikle davacı yönünden ele almak gerekmektedir. Zira, davacı hukuki himaye görecekse o takdirde diğer yönler üzerinde durmak zorunlu olacaktır. Davacı kendi durumunu 26.8.1977 günlü adi yazılı sözleşmeye ve taşınmazların teslimine dayandırmakta ve bu nedenle haklı olduğu iddiası ile taşınmazların mülkiyetinin kendisine geçirilmesini istemektedir.
Taşınmaz mülkiyetinin nakli için yapılacak sözleşmelerin resmi biçimde düzenlenmesi yasa gereğidir. Bu şekle uyulmayarak yapılan akitlerin muteber, sahih olmayacağı kanunlarımızda açıkça ifade edilmiştir. Satış vaadi sözleşmeleri de ilerde koşullar gerçekleştiğinde tapuda asıl alım satım akdinin yapılması amacı ile düzenlendiği cihetle Yasakoyucu bu sözleşmelerin de resmi biçimde olmasını emretmiştir. ( MK. 634, BK.11/2, 22, 213, Tapu K.26, Noterlik K.60, 89 Mad. ). Davacının dayandığı belge anılan yasa hükümleri karşısında geçersizdir. 26.5.1954 gün ve 8/18 sayılı içtihadı birleştirme kararında taşınmaz mülkiyetinin nakli ve nakil vaadini içeren sözleşmelerin resmi biçimde düzenlenmemiş olması halinde bu belgelerin mutlak batıl ( yok hükmünde ) olduğu dile getirilmiştir. Böylece geçersizliğinde kuşku duyulmayacak bir belgeye dayanılarak tapulu taşınmaz mülkiyetinin istenemiyeceğinde tereddüt edilmemek gerekir. Diğer anlatımla, geçersiz belge hak veya borç doğurmaz ve esasen geçersiz sözleşmenin ifası da istenemez.
Böyle geçersiz bir sözleşme sonucu tapulu taşınmaz alıcı durumundaki kişiye teslim edilmiş olsa bile mülkiyet hakkı sahibi yasal yoldan her zaman kendisini men ettirebilir. ( M.K.618 Md ) Taşınmazı teslim almış olan sadece ödediği satış bedeli kendisine iade edilinceye kadar hapis hakkına sahiptir. Demek oluyor ki teslim keyfiyeti de mülkiyet naklinde gözönünde tutulacak bir husus değildir. ( 10.2.1940 gün, 2/77 No.İç.B.K. )
Görülüyor ki gerek dayanılan belge, gerekse taşınmaz teslimi davacıya hukuki himayeyi mazhar kılmamaktadır. Bir davadaki haklılık için sebep gösterilmesi yeterli olmayıp sebebin hukuki olması icap eder. Hukuki sebepten yoksun olan dava başkaca bir incelemeye mahal kalmadan reddedilir. ( 26.5.1954 gün, 8/18 No.İç.B.K. )
Mülkiyet naklinin veya kayıt tashihinin hangi hukuki sebeplerle mümkün olabileceği kanunlarımızda açıkça belirtildiğine ve davacı da bunlardan herhangi birine dayanmadığına göre durumun davacı yönünden olumsuzluğu açıktır.
Geçersiz bir akdin ifası istenememekle beraber taraflar gönül rızası ve serbest iradeleri ile akdin gereklerini tamamen yerine getirdikten, yani akdi ifa ettikten sonra satıcının, akdın aslında geçersiz olduğunu ileri sürmesi halinde dikkate alınacak hususların ve özellikle Medeni Kanun'un 2. maddesinin devreye girmesi keyfiyetinin olayımızla ilgisi yoktur. Zira, tapulu taşınmaz için yapılan sözleşmenin ifası tapuda olur. Taşınmazın mücerret teslimi ifa davasının anlamını izah mümkün olmaz. Bir taraftan taşınmaz teslimi ile ifanın varlığının kabul edilmesi, diğer taraftan borçlunun rızaen ifade bulunmadğı belirtilerek mahkemeden borçlunun iradesi yerine geçecek bir ifa kararı istenmesi çelişki teşkil eder.
Dava akitten doğan borçla ilgilidir. Akit geçersiz olunca ve borç doğuran diğer sebeplerin hiç biri de olmayınca Kanun'un gösterdiği mülk edinme yol ve şekillerine uymayan davacının iyi niyet - kötü niyet iddia ve gerekçeleri ile kendisinin haklı, davalının borçlu kılınmasını mahkemeden istemeden istemesi hukuken mümkün değildir. Medeni Kanun'un 2. maddesi hak veya borcun var olduğu hallerde bunların kullanılması ve yerine getirilmesinde uyulacak kuralı göstermiştir. Öncelikle davacı isteminde haklı olmalıdır ki iyi niyet kötü niyet tartışma konusu edilebilsin. Kaldı ki davacının müteahhitle yaptığı adi sözleşmeden sonra taşınmaz tapuda 4 kez malik değişmiştir. Taşınmazın davacıya teslim edildiği bildirilen 8.10.1979 tarihinde müteahhidin o yerle mülkiyet ilişkisi bulunmamaktadır. Tapu sicilinin aleniyeti ilkesi karşısında taşınmazı teslim alırken o tarihte malikin kim olduğunu tapu dairesinde incelemeyen kimsenin Medeni Kanun'un 3. maddesi karşısında iyi niyetli olduğu da kabul edilemez. ( Değil adi biçimde düzenlenmiş senetlerden doğan haklar, yasaların öngördüğü şekle uyularak yapılmış satış vaadi sözleşmelerinden kaynaklanan şahsi haklar dahi ancak akidine karşı ileri sürülebilir. ) Yasakoyucu bu suretle oluşan şahsi hakların 3. kişilere karşı dermeyan edilebilme imkanınıTapu Kanunu'nun 26. maddesinde yaptığı değişiklikle sağlamış ve 5 yıla sınırlı olmak üzere satış vaadi sözleşmesinin sicile şerhini kabul etmiştir. Davacının dayandığı belgenin sicile şerhine de olanak yoktur. Bunun sonucu olarak biran için dayandığı sözleşmenin ve teslim keyfiyetinin davacıya şahsi hak sağladığı farz edilse bile son malik olan davalıya karşı ileri sürülemez.
Yukardan beri yapılan açıklamalar davacının kendi durumu ve tutumu itibariyle taşınmazın adına tescilini isteyemiyeceği ortaya konmuştur. Şu vaziyet karşısında ortak davalının durumu ve tutumu üzerinde durmaya gerek olmamakla beraber konuya bu açıdan da kısaca değinilmekte yarar görülmüştür: Davacı, kendisi ile sözleşme yapan müteahhit ve ondan sonraki malikler arasında muvazaa bulunduğunu ileri sürmektedir. Öncelikle davacı hukuken korunmaya değer bir hakka dayanmalıdır ki muvazaa iddiasında bulunabilsin. Yukarda davacının böyle bir hakkı bulunmadığı yeterince vurgulanmıştır. Ayrıca taşınmazın davacının işgalinde olması ve iş veya sıhri yakınlık gibi nedenler muvazaanın kesin kanıtı sayılamıyacağı gibi belirtilen sıralama itibariyle 4. malik olan davalının tapu ile iktisabını da geçersiz kılmaz. Taşınmazların arsa sahiplerince ilk malike kendisinin talimatı üzerine temlik edildiği ve aslında bir başkasından aldığı borç paranın teminatı olmak üzere bu işlemin yapıldığına ilişkin müteahhidin yazısı hiçbir değer ifade etmez ve özellikle davalının iktisabını etkilemez. Davalının davacıya taşınmaz mülkiyetini devir borcunun varlığını ve bu borcu yerine getirmediğinden kötü niyetli sayılması gerektiğinin kabulünü ortaya koyacak yasal sebep ve delil bulunmadığına göre davacının bu yönlere ilişkin iddiasına da itibar edilemez.
Şu açıklamalar karşısında davanın reddine ilişkin kararda direnilmesi doğrudur.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Müteahhit ile arsa sahipleri arasında 1.7.1976 tarihinde yapılan sözleşmede belirlenen koşullara göre müteahhit 20 ay içinde inşaatı tamamlayacak ve 6 daire 5 dükkan müteahhide diğerleri arsa sahiplerine kalacaktır.
Müteahhit bu sözleşmeye uygun olarak yaptığı inşaatın 17 ve 18 numaralı bağımsız bölümlerini davacıya satmış bedelini almış ve teslim etmiştir.
Davacı bu satış akdine dayanarak tescil isteğinde bulunmuş yerel mahkeme sözleşmenin hukuken geçersiz olduğundan ve tapu ile satın alan üçüncü şahsın hukuki durumunun korunması gerektiğinden bahsiyle davayı reddetmiştir.
14. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına karşı aynı gerekçe ile kararda direnilmiştir.
Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda çoğunluk direnme kararının onanması görüşünü benimsemiştir.
Yüce Kurul, Borçlar Yasası'nın 213. maddesi 2644 sayılı Tapu Yasası'nın 26. maddesi Noterlik Yasası'nın 89. maddesine göre satış vaadinin Noterde resmi biçimde düzenlenmesi gerektiği ve M.Yasa'nın 2. maddesinde yer alan objektif iyi niyetin bu gibi durumlarda hukuki sonuç doğurmayacağı görüşündedir.
Yukarda açıklanan yasa maddeleri elbette uygulanması ve uyulması gerekli kurallardır. Ne varki olayımızda salt bu yasalardan hareketle istenilen adil sonuca ulaşmak güçtür.
Şöyleki davacı, müteahhit ile 26.8.1977 tarihinde adi bir sözleşme yapar, iki bağımsız bölümün davacıya satışı vaadedilip ödeme koşulları belirlenir.
Davacı kabul edilen koşullara göre bedeli öder, edimini yerine getirir ve aynı sözleşmenin altına verilen şerhle 8.10.1979 tarihinde inşaat tamamlanıp bağımsız bölümler davacıya teslim edilir.
Davacı böylece iyi niyetle edimini yerine getirmiş iki bağımsız bölüm teslim olunup tasarrufa başlamıştır.
Bu noktaya kadar her şey tapuda ferağın verileceği inancı ile ve tarafların iradelerine uygun biçimde oluşmuştur.
Bu olumlu aşamaya rağmen müteahhit ile arsa sahipleri özel olanak, davacıya dışlayıp, anlaşarak birleşip arsa sahiplerine akrabası Avukat Erdoğan Kunter' e daire ve dükkanların satışı için yetki ve vekaletname verirler.
Bu yetkiye dayanan Avukat ( müteahhide isabet eden ) bağımsız
a - 22.12.1978 de Sezai İşgören'e temlik eder.
b - 27.4.1979 de aynı taşınmazlar Sezai İşgören tarafından Engin Sufrakis'e devredilir.
c - 13.11.1979 de Engin Sufrakis, devraldığı kişiye yani Sezai İşgören'e temlik eder.
d - 15.1.1980 tarihinde Sezai İşgören bu yerleri Emel Seyhan Kunter'e devreder.
Yani, kısa bir süre içinde taşınmaz 4 defa el değiştirmiş olup müteahhidin 11.8.1980 günü ölümü üzerine son malik davacıya ihtar çekip el atmanın önlenmesi yolunda dava açmıştır. Dosya içeriğine göre devralan kişilerden Engin Sufrakis müteahhide parasal yardımda bulunan yani faiz karşılığı para veren yabancı uyruklu Fekim Sufrakis'in karısı ve son malik ise kayınvalidesidir.
Şimdi olayımızda önemli olan husus şudur.
1 - Davacı iyi niyetle iki bağımsız bölümü satın almış, edimini yerine getirmiş ve müteahhite bir inanç sözleşmesi vücuda getirmiştir.
Artık bu bölümlerin kendisine verilip teslim edilmiş olması sonucu lehine ferağ verileceğine tamamen inanmıştır.
2 - Yüce Kurulun 1978/14 - 190 - 1979/799 Karar sayılı 6.6.1979 günlü kararında kabul edilmiş olan sonuca ulaşılmıştır.
Şöyleki; anılan kararda "Bir sözleşmenin taraflardan birisi o sözleşmenin ifade olunacağı hususunda o güne kadar süregelen davranışları ile karşı tarafa tam bir güvence vermiş ve karşı tarafta sözleşmenin yerine getirileceği inancı ile iyiniyetle bağlanarak kendisine düşen edimleri yerine getirmiş ise artık sözleşmenin şekil yönünden geçersizliğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşır ve bu savunma yasal himayeden yoksun kalır.
Olayda da davalının şekle aykırılık nedenine dayanan savunması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunmaktadır. O halde davalı artık sözleşmenin geçersizliğine dayanarak aktin icrasından kaçınamaz" denilmiştir.
O halde Yüce Kurulun kabul ettiği gerçek aynen bu olayda vardır.
Davacı iyi niyetlidir ve edimini yerine getirmiştir.
Akdin icrasından kaçınmak için bir neden yoktur.
3 - Davacıya rağmen, yapılan satışlar birer muvazaadır. B.K.'nun 18. maddesi muvazaayı belirlemiştir.
Genelde muvazaa: "Bir akdin şekil ve şartlarını tayinde iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.
O halde yapılan anlaşmanın gerçek amacını saptamak gerekir ki bu satışlarda gerçek amaç, müteahhide faizle verilen parayı teminat altına almaktır.
Bu tarife ve anlatıma göre yapılan devirlerin muvasas olduğu, belirgindir.
Şöyleki dosyada yer alan kanunlara göre müteahhit Muzaffer Sever'in Fehim Sufrakis adlı şahıstan faizle para aldığı, müteahhidin Fehim Sufraskis'e yazdığı mektupda açıklamıştır.
Yine müteahhidin imzasını taşıyan ( her kimi ilgilendirirse ) başlıklı yazısında müteahhit, Fehim Sufrakis'den aldığı para karşılığı kendisine düşen bağımsız bölümleri teminat olarak Avukat Erdoğan Kunter aleyle Engin Sufrakis'e verdiğini davacı Osman Cevdet'e 17 ve 18 numaralı bölümleri sattığını ancak, ileride alıcılardan daha fazla para istiyeceğini, anlaşmaya varılırsa durumu düzeldiğinde bu taşınmazların ferağını vereceğini finansörün eşi Engin Sufrakis'e muvazaalı olarak satış yaptığını bizzat açıklamıştır.
İşte muvazaalı satışın açık kanıtı yazılı ve imzalı belgelerin varlığı yanında, taşınmazların, finansörün yakınları arasında dört defa el değiştirmesi ikinci ve kesin bir kanıttır.
O halde, müteahhidin ve arsa sahiplerinin satışı, muvazaalı satışlardır, dolayısiyle bu sonuca göre muvazaanın varlığını kabul etmek sorunludur.
Ayrıca, davacının şeklen eksik satış sözleşmesi yanında oluşan durumuna göre muvazaayı her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Yapılan açıklamalar özetlendiğinde,
1 - Davacı iyi niyetlidir ve Medeni Yasa'nın 2. maddesinde belirlenen objektif iyiniyet unsurunun varlığı nedeniyle satışa değer izafe edilmesi hukuki sonucun varlığının kabulü zorunludur.
2 - Satışlar muvazaalıdır ve davacının iyiniyeti karşısında bu muvazaalı satışlarla üçüncü şahısların taşınmazları iktisap etmeleri düşünülemez. Finansörün parasını garanti etmek amacı ile davacı bilinçli şekilde mağdur edilmiştir. Bu mağduriyet giderilmelidir.
3 - Yüce Kurulun şekil eksikliğini ikinci planda tutan ve iyiniyetin varlığı halinde davacının ve onun durumundakilerin hakkını kabul eder nitelikte yukarıda açıklanan örnek kararı vardır.
Bütün bunların sonucu olarak şeklen eksik dahi olsa davacının, müteahhitle yaptığı sözleşmeye değer izafe edilmelidir. Muvazaalı satışlarla taşınmazları elde etmeye çalışan üçüncü şahıslara karşı hakkı korunmalıdır. Korunmaya layıktır. Gerçek adalet şekli eksikliğe mahkum edilmemelidir.
Sonuç;Yukarıda açıkladığım nedenlere davanın kabulü ve yerel mahkemenin direnme kararının bozulması gerektiği kararı ile Yüce Kurul çoğunluğunun onama yolundaki düşünce ve kararına katılamıyorum.
Üye Ferruh ATBAŞOĞLU
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini