Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1985/14-308
K: 1985/978
T: 4.12.1985
  • TAPULU TAŞINMAZIN HARİCEN SATIŞI ( Hali Arazide Bahçe Yapmak )
  • BAŞKASININ ARAZİSİNE İYİNİYETLE AĞAÇ DİKMEK ( Haricen Satış )
  • İMAR VE İHYA ( Tapulu Taşınmazın Haricen Satımı )
  • AĞAÇ SAHİBİNİN ARAZİYİ TEMELLÜK EDEBİLMESİ
  • MUZ BAHÇESİNİN DEVAMLILIK GÖSTERMESİ
743/m.650
DAVA : Taraflar arasındaki "temlikten tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( ALANYA ) Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.12.1982 gün ve 314-613 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,
KARAR : ( ... Davalı Hasan Atay'ın tapunun 3 pafta, 142 parsel sayısında kayıtlı taşınmazını 1968-1969 yıllarında davacılara sattığı, davacıların da bu taşınmazı imar ve ihya ederek muz bahçesi haline getirdikleri ve tasarruf ettikleri, muzun ocak halinde olup dallarının meyve verdikten sonra hayatiyetlerini kaybettikleri ve yerlerine aynı ocaktan yeni fidanlar çıkıp verime geçtikleri dosya kapsamı, mahallen yapılan keşif ve uygulama, bilirkişi ve tanık sözlerinden anlaşılmıştır. 5.7.1944 gün ve 12/16 sayılı birleştirme kararında açıklandığı veçhile bir taşınmaz üzerinde alıcı bina yapar veya meyve fidanı dikerek bahçe meydana getirirse, taşınmaz malikinin buna rıza gösterdiği ve alıcının da iyiniyetle hareket ettiği kabul edilir. Davacılar, davalıdan haricen satın aldıkları çekişmeli taşınmazı muz bahçesi haline getirdiklerine ve uzun süreden beri tasarruf ettiklerine, davalı gözönünde taşınmazın bahçe haline getirilmesine ve uyuşmazlık doğuncaya kadar tasarrufa karşı çıkmadığına göre, davacıların iyiniyetli olduklarının kabulü gerekir. Uzman bilirkişi ziraat yüksek mühendisi Hüseyin Şahin raporunda, muzun ocak halinde olduğunu, meyve veren dalların hayatiyetlerini kaybettiklerini ve yerlerine aynı ocaktan fidanlar çıktığını ve verime geçtiklerini bildirdiğine ve bu suretle muzun devamlılık gösterdiği anlaşılmasına rağmen, muzun geçici olarak yararlanılan bir bitki olarak tavsifi doğru görülmemiştir.
Ancak, uzman bilirkişi mevkii ve toprak yapısı, verimlilik gözönüne alınınca 1981 yılında nizalı taşınmazın bir dekarının 1.500.000 lira olup toplam değerinin 2.880.000 lira edeceğini, bu değerin bahçesi haline gelmeden boşken değeri olduğunu, muz bahçesi haline gelmiş değerin dekarının 2.500.000 lira ve toplam değerinin 4.800.000 lira tutacağını, bildirmiştir. Ayrıca kuru duvar ve su harkının değerini açıklamıştır. Tanıklar ise, taşınmazın muz bahçesi haline getirilmeden önce hali ve taşlık durumda olduğunu, davacıların taşları sökerek ve araziyi teraslayarak muz bahçesi haline getirdiklerini haber vermişlerdir. O halde dava tarihi itibarıyla taşınmazın hali ve taşlık değerinin belirtilmesi, sonra imar ve ihya değerinin tesbiti, bu değere bahçe değeri ile kuru duvar ve harkın değerlerinin eklenmesi suretiyle objektif unsurun saptanması gerekir. Objektif unsurun belirlenmesi bakımından rapor eksik kalmıştır.
Bu itibarla, davalıların iyiniyetli oldukları, muzun devamlılık gösterdiği nazara alınmadan, objektif unsur gereğince saptanmadan yazılı olduğu veçhile koşulları gerçekleşmediğinden sözedilerek davanın reddi isabetli bulunmamıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve HUMK.'nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son maddesi gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, davalı adına kayıtlı 142 no.lu parselde iyiniyetle muz bahçesi tesis edildiğinden, Medeni Kanunun 650. maddesi gereğince adına tescil edilmesini istemiştir.
Mahkeme, muz bitkisinin gelirlerinden yararlanılmak amacıyla dikilen geçici bir bitki olduğunu kabul ederek isteğin reddine karar vermiştir.
Yüksek 14. Hukuk Dairesi ( ... davacıların iyiniyetli olduklarını, muz bitkisinin gösterdiği süreklilik nazara alınmadan ve objektif unsur gereğince saptanmadan hüküm kurulması... ) gerekçesiyle eksik incelemeye dayanan kararı bozmuştur. Yerel mahkemenin, eski hükümde israr etmesi üzerine, Kurulumuz çoğunlukla Daire görüşünü benimseyerek direnme kararını bozmuştur.
Biz, aşağıdaki nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmadık:
I - Medeni Kanun'un 655. maddesi, kendi fidanını ( bitki ) başkasının tarlasına diken kimsenin, kendi levazımıyla başkasının arsasına bina yapanın haklarına ve borçlarına ( MK.650 ) sahip olacağını kabul etmiştir. Keza 655. madde, bitki dikenin haklarını, ( ...menkul bir inşaatta bulunmak hallerinde alakadar kimsenin haklarını haiz borçlarıyla mükelleftir ) hükmüyle de 650. madde açısından sınırlamak istemiştir.
O halde, kendi bitkisini başkasının taşınmazına diken kimsenin 650. maddeden yararlanabilmesi için; dayanılan olayda, öncelikle 655. maddenin unsurlarının gerçekleşmiş olması zorunludur.
A - Dikilen ve ekilen şeyler dar anlamda fidan olarak yorumlanmamalıdır; fidan sözünü geniş anlamda yorumlamak ve bununla diiklen ve ekilen şeyleri yani "bitkileri" anlamak gerekir.
Kuşkusuz bu yorum, maddenin getirdiği tüm hak ve borçlar içindir; yoksa yalnız 650. maddeyle getirilen hak ve borçlarınızla değildir.
B - Dikilen ve ekilen şeyler menkul niteliğinde olmamalıdır. Çünkü 655. maddenin yollama yaptığı 654. madde, menkul niteliğinde olan şeylerin ekenin ve inşa edenin olacağını ve tapu siciline kayıt edilemeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. Bu kuraldan hareket edildiğinde çıkarılacak sonuç: Menkul niteliğinde şeyler ( ekilen-inşa edilen ) taşınmazın tamamlayıcı parçası olmaz; bu nedenle ve özellik ekenin dikenin olacağı için 650. maddenin kapsamına girmez ( S. Bertan; Ayni Haklar, C.I, Sh:664-Gürsoy-Ezen-Cansel Türk Eşya Hukuku 1984, Sh.583 ).
O halde, 655 ve 650. maddeye dayanan isteklerde dikilen ve inşa edilen menkul niteliğinde olup olmadığı önemli bir sorun olarak ortaya çıkar. Nitekim olayımızda muz bitkisinin taşınır ( menkul ) olup olmadığı tartışmanın ağırlık noktasını oluşturmuştur.
Başkasına ait taşınmaz üzerine ekilen-dikilen ve inşa edilen şeyin menkul niteliğinde olup olmadığını yasakoyucu 654. maddede belirlemiştir.
a - Subjektif Unsur 654. madde, ekim-dikim ve inşa işinin temeli kalmama amacıyla yapılması halinde; taşınmaza dikilen-ekilen şeylerin veya yapılan yapının taşınır ( menkul ) niteliğinde olabileceğini kabul etmiştir.
Bir yapının veya dikilen temeli kalma niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi; onu, eken ve yapanın niyet ve arzusuna ( subjektif iradesine ) bağlıdır.
b - Objektif Unsur: Temelli kalma veya devamlılık için yalnız başına kişinin iradesi ( subjektif unsur ) yeterli değildir. Bunun yanında ekilen-dikilen veya yapılan şeylerin taşınmazla da ( maddi-objektif ) bağlantısı da gözönünde tutulmalıdır. Buradaki dış görünüşten amaç:
Ekilen-dikilen ve yapılanın taşınmaz ( arazi ) ile maddi-ekonomik bağlantısıdır.
654. madde, bu objektif unsur ( ... kulübe, baraka gibi hafif inşaattan sayılmayan ) sözcükleriyle belirtilmek istemiştir. Burada sözü geçen inşaatın-dikilenin hafifliği maddi olgulardan çıkarılacaktır; kullanılan malzeme, meydana gelen eserin niteliği ve kapsamı gibi... ( E. Ediz, Başkasının Gayrimenkulüne İnşaat, Medeni Kanun'un Ellinci Yılı-Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını-sh:300 ). Örneğin; şeyin sökülmesinin, fahiş bir zararı gerektirip gerektirmemesi-malzemenin ( bitki-inşaat için gereçler ) yöredeki objektif değerlendirilmesi gibi durumlar anılan nitelik ve kapsamla ilgilidir ( değerlendirme için bakınız Olgaç, Türk Kanunu Medenisi sh.292, 38 ).
Olayımızda, davalının bu yere muz bitkisini dikmesinde subjektif unsurun gerçekleştiği kabul edilmelidir. Ne var ki, davacının muz bitkisini temelli kalma ( devamlılık ) amacıyla dikmiş olması o şeyin taşınır niteliğinde olmadığını ( veya taşınmazın tamamlayıcı parçası olduğunu ) göstermez. Özellikle objektif unsurun da birlikte gerçekleşmesi gerekir. Buradaki objektif unsur, o kadar önemlidir ki, kişinin iradesi-amacı dış görünüşe ( objektif unsur ) aykırı ise, artık onun iradesine itibar edilmez. Kişinin iradesi amacı ancak dış görünüş ile birlikte ifade ettiği zaman bir değer ifade eder ( S. Berten a.g.e., Sh.664 ).
O halde olayımızda muz bitkisinin dış görünüşü yani taşınmaz ile maddi ve ekonomik ilişkisi ortaya konmalıdır.
Meydan Larousse, muz bitkisini şöyle tanımlamaktadır ( C:9, Sh.112 ). Ekvator veya sıcak ülkelerde yetişen bir çenekli, çok yıllık, çok büyük otsu bir bitkidir. Gövdesi toprak altında kök, sap veya soğan halinde bulunur; yaprakları bu kök, sap ve soğandan çıkar ve yaprakların kınları içiçe girerek bir yer üstü gövdesine benzeyen kongövde meydana getirir. Kongövdenin içinde uzun bir çiçek sapı gelişir; bu sap gün ışığına çıkınca daha da uzayarak obruklaşır, çiçek topluluğunu meydana getirir.
Mahkemece bilirkişi olarak bilgisine başvurulan Ziraat Yüksek Mühendisi H. Şahin de aynı tanımlamadan hareket ederek: Muz bitkisinin ( bir defa meyva verir ikinci yıl hayatiyetini kaybeder. Her yıl aynı ocak içerisinden köklerden fidanlara ( yaprak olarak ) çıkıp öncekinin yerini alır. Her yıl onarım, gübreleme gibi istihsal masrafları yapılır, bunun masrafları o yıl alınır ) taşınmazla dış bağlantısını ortaya koymuştur.
Bütün bu tanımlar; muz bitkisinin, özellikle ekonomik bakımdan taşınmazla bütünleyici bir parça olmadığını gösterir. Çünkü muzun otsu niteliği onun tek başına ekonomik bir değer olmadığını ortaya koyar. Muz bitkisinin ( soğan-köksaptan ) elde edilmesi çok az bir gideri gerektireceği gibi; muz mahsulünün alınması için de yapılacak giderler genelde o mahsul yılı içinde yapılacak istihsal masraflarıyla ( örneğin domates-patlıcan gibi ) sınırlıdır; örneğin bir portakal-elma ağacından alınan mahsulde olduğu gibi, çok yıllı bir takım giderleri gerektirmez. Diğer taraftan bu otsu bitkinin taşınmazdan sökülüp çıkarılması taraflardan hiç biri için fahiş bir zararı oluşturacak nitelik olmadığı da kabul edilmelidir.
Bütün bu nedenlerle; davacı tarafından dikilen otsu muz bitkisinin, taşınmazın tamamlayıcı parçası haline gelmediği ve taşınır ( menkul ) niteliğinde bulunduğu kabul edilmelidir. O halde mahkeme kararı sonucu bakımından doğrudur. Mahkeme kararını bozan Yüksek 14. Hukuk Dairesi ise, 655. maddenin unsurlarını açıkça tartışmadan sonuca gittiği için bizim açımızdan eksik kalmıştır. En azından maddenin ( yukarıda yaptığımız gibi ) unsurlarının tartışılmasını ( yol göstererek ) mahkemeye bıraksak ( kanımızca ) daha sağlıklı olurdu.
II - Bir an için; otsu muz bitkisinin, taşınır niteliğinde olmadığını biz de kabul edelim. Ne var ki, mahkemece tesbit edilen maddi olgular karşısında, 650. maddenin objektif unsurunun ( iyiniyet-subjektif unsur gerçekleşmiştir ) gerçekleşmediği de açıkça ortadadır.
Bilirkişi : Taşınmazın dava tarihindeki bu hali ile değerinin 4.800.000 - eski haline göre 2.800.000- taşınmaz üzerine yapılan taş duvarın 77.000 su arkının da 15.000 lira olduğunu belirlemiştir. 650. maddeye göre; inşaatın veya ekilenin değerinin, taşınmazın ( arazi ) değerinden "açıkça fazla" olması gerekir. Bundan amaç, bu farkın; kuşku ve duraksama ya da ince hesaplara gerek kalmadan bu arsanın değeri 600 Frank, inşaatın değeri 14.500 Frank ise, inşaatın değeri arsanın değerinden açıkça farklıdır. ( Gürsoy - Ezen - Cansel a.g.e. Sh: 575 ) Olayımızda ( bir değer yargısı olmakla beraber ) bu fark açıkça fahiş değildir; yarı yarıya fark maddenin amacına göre "açıkça fahiş" olarak nitelendirilemez. Bu nedenle, bu yolda mahkemeyi tekrar inceleme yapmasını isteme, dava ekonomisi açısından da tartışılır niteliktedir.
Kaldı ki, bu yolda mahkemenin neye göre inceleme yapacağı belirlenmemiştir. Çünkü bu farkın tesbitinde üç ayrı görüş mevcuttur:
Birincisi: Şeyin değerinin hesabında, taşınmazın dava tarihindeki soyut ( ağaçsız-yapısız ) değeri ile dava tarihine kadar yapılan muhdesat-malzeme değeri henüz olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden, gazetenin birinci sayfasında "...görevden alındı biçimindeki haberin, kişilik haklarına bir tecavüz teşkil ettiği tartışmasızdır. Davalının eyleminin manevi tazminatı gerektirecek biçimde ağır bir kusuru oluşturup oluşturmadığı konusu ise, birbirleriyle telifi mümkün olmayan görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bilindiği gibi bugün gerek öğretide ve gerekse yargısal kararlarda, basının haber verme hakkının gerçeklere uygun olması koşuluna da bağlı tutulduğu, kabul edilmektedir. Şayet bir haber gerçek duruma düşerse, bu takdirde haber verme hakkının hukuka uygunluğundan söz edilemez. Bu yönden hukuki aykırı bir sonuç meydana gelmemesi için, haberin yayımlanmasından önce doğruluk derecesinin titizlikle araştırılması, ilgililere zarar getirebilecek yazılara yer verilmesinden kaçınılması, başka bir deyişle elden gelen özenin gösterilmesi gerekir. Modern toplumda, kamoyunun oluşturulmasında çok etkili bir araç olan basının ancak bu şekilde işlevini yapabileceği açıktır.
Somut olay bu yönden değerlendirilecek olursa, üst derecede bir kamu görevlisi durumunda bulunan davacı ile ilgili haberin, doğruluk derecesi araştırılmadan, Anadolu Ajansı bültenine geçtiği anlaşılmaktadır. Gerçekten, davacının meslekten ihracının üniversite senatosuna teklif edilmesi, kararlaştırıldığı halde, "görevden alındı" biçiminde haber olarak yayınlanması hoşgörülemez. Böyle bir haberin yanlış ve sansasyona yolaçacak nitelikte olduğu ve dolayısıyla de ilgilinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği kuşkusuzdur. Bu derece ağır sonuçlar doğuran haberin, yayınlanmasına geçilmezden önce doğruluk derecesinin araştırılması gerekeceği ise doğaldır. Bu nedenle, her şeyden önce Anadolu Ajansının söz konusu haberi bültenine geçirmesi, hukuka aykırılığı oluşturan bir eylem niteliğindedir. Kaldı ki, yönetsel soruşturma henüz sonuçlanmadığına göre söz konusu haberin gizli kalması ve yayımlanmaması gerekirdi.
Davalı gazetenin durumuna gelince, yayımlandığı haberi yarı resmi bir kurum niteliğinde olan Anadalu Ajansından almış bulunması, kendisini sorumluluktan kurtarmaz. Üniversite öğretim üyesi olan ve geniş bir çevreye sahip bulunan davacı ile ilgili haberin, doğruluk derecesi araştırılmadan, salt Anadolu Ajansı bülteninde yer alması nedeniyle yayınlandığı, dosyadaki bilgi ve belgelerle tarafların beyanlarından anlaşılmaktadır. Gazetenin haberi yayımlanmadan önce, durumu üniversiteden tahkik etmeden ve gereken özeni, yani titizliği göstermeden olduğu gibi sütunlarına geçirmesi, ağır kusurda bulunduğunu gösterir. Öğretide ve uygulamada da kabul edildiği üzere, ağır bir ihmal dahi, ağır kusur sayılmaktadır. Davalı gazetenin Erzurum'da temsilciliği ve yetkili elemanları, muhabirleri bulunduğuna göre, böyle bir araştırma kolaylıkla gerçekleştirilebilirdi. Bu yola başvurulmuş olsa idi, davacının üniversitedeki görevinden alınmadığı anlaşılacak ve yanlış haberin yayımlanması kuşkusuz önlenmiş olacaktır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, davacı profesörün üniversiteden ihraç edildiği haberi verilmekle yetinilmemiş, aynı zamanda yasa dışı kimi örgütlerle ilişki içinde bulunduğu kanaatini uyandıracak biçimde yazılara da yer verilmiş, böylece toplumun bir kesiminin husumetini üzerine çekmesine de yol açılmıştır.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle, direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, olayın çoğunluğun vardığı sonuca katılamıyorum.
B. Aydın Vekul 9. Hukuk Dairesi Üyesi
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini