Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E:1985/8-180
K:1986/47
T:17.02.1986
* ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ BOZMAK
ÖZET: Sanıklar, şikayetçiler ve onların sevk ve yönetimindeki işçilerin iş ve çalışma özgürlüklerini kısıtlayıp engellemişlerdir.
Bu eylemlerinden sonra ayrıca taraflar arasında kavga çıkması daha önce oluşan eylemin hukuksal niteliğini değiştirmez.
(765 s. TCK m. 201/1- son)
İş ve çalışma hürriyetini tahdit ve men, 6136 sayılı Yasaya aykırılıktan sanıklar Ramazan ve arkadaşlarının hükümlülüklerine dair, (Sungurlu Asliye Ceza Mahkemesi)'nden verilen 9.11.1983 gün ve 156/ 262 sayılı hüküm sanıklar vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 4.6.1984 gün ve 94/161 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar
vekili tarafından süresinde verilen dilekçelerle istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan, Dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün bozulması istemini bildiren 11.3.1985 gün ve 8/4378 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
İş ve çalışma hürriyetini tahdit ve men, 6136 sayılı Yasaya aykırılıktan sanıklar Ramazan ve arkadaşları hakkında Sungurlu Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılama sonunda;
a)Sanıklar; Ramazan, H. Hüseyin ve Osman'ın, TCK.nun 201/ 1-son maddesi uyarınca 9'ar ay hapislerine,
b)Sanık Şükrünün; TCK.nun 201/1-son, 6136 sayılı Yasanın 13. maddeleri uyarınca içtimaen ve sonuç olarak 1 sene 9 ay hapis ve 500 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına,
c)Sanık Bayram'ın üzerine atılı suçlardan delil yetersizliği sebebiyle beraatine dair verilen hükmü inceleyen Özel Daire;
"Hükmün esasını teşkil eden kısa karara aykırı olarak gerekçeli kararda, TCK.nun 201/1. maddesi ile tayin edilen temel cezanın üç ay yerine bir ay olarak yazılması daktilo yanılgısı sayılmıştır.
Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine. Ancak:
Oluşa, hükme dayanak alınan anlatımlara ve dosyadaki kanıtlara göre; sağlık ocağı binası inşaatının başlanması sırasında binanın yapılacağı yerin değiştiği düşüncesiyle aksini söyleyerek muhtar ve bir kısım köylü ile bu arada inşaatın müteahhidi ile tartışan sanıklardan Şükrünün aralarında çıkan kavgada korkutmak maksadıyla ruhsatsız taşıdığı tabanca ile ateş etmesi şeklinde gerçekleşen olayda tüm sanıklara yüklenen TCK.nun 201. maddesinde yazılı çalışma özgürlüğünü bozma suçunun yasal öğeleri oluşmadığı gözetilmeden bu suçtan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğiyle bozmuştur.
Bu karara karşı dosyanın gönderildiği mahalli mahkeme özetle: "Tanıklar iki grupta oluşmuştur. Bunlardan Kemal, " ve Osman grubu tarafsız kamu tanıkları grubunu oluşturmaktadır. Beyanları çelişmemekte, birbirine uygunluk arzetmekte ve olayın oluşuna da uymaktadır.
Diğer tanıklar, olaydan bir ay sonra sanık Şükrünün C. Savcılığına verdiği dilekçe üzerine dinlenmişlerdir. Bunların beyanı çelişkili olup samimi görülmemiştir.
Tarafsız birinci grup tanık beyanlarına göre, sanıkların üzerlerine atılan suç kavgaya başlamadan önce oluşmuştur" gerekçesiyle direnmiştir.
İncelenen dosyaya, delillere göre:
Çorum İli'ne bağlı Köyünde bir sağlık evi inşaatına karar verilip, gerekli işlemlerin usulen tamamlandığı ve olay günü müteahhit Ekrem'in işçilerini alarak yanında köy muhtarı ve ilgililer olduğu halde arsa başına gelerek çalışmaya başladıkları, bu sırada aynı köyden olan sanıklar Ramazan, Hasan Hüseyin, Şükrü ve (O.K.) nin yanlarına gelerek (sağlık evini bu yere yaptırmayız...) gibi sözlerle çalışmaya engel olmak istedikleri, orada bulunan müteahhit ve köy muhtarının (Buraya yapılmaya karar verildi... Görevimizi engellemeyin... Netice değişmez... Bir kere karar verilmiş... Buraya yapılacak) gibi sözlerle onları yatıştırmak ve engellemelerini önlemek istedikleri, ancak (Buraya kazı yapmayacaksınız... Bildiğiniz yere gidin) diyerek sanıkların, orada çalışanların üzerine yürüdükleri ve bu arada Şükrünün belinden tabancasını çekerek müteahhit Ekrem'in üzerinden havaya doğru iki el ateş edip ayrıca yüzüne bir de tokat attığı, bunun üzerine işçilerin işi bıraktıkları, müteahhit ve muhtarın yakındaki Memduh'a ait eve sığındıkları, sanıkların ise çevrede bekleyip 15 saat kadar süreyle onları dışarı çıkarmadıkları ve bu suretle yapılacak inşaat işini bir süre engelledikleri görülmüştür.
Konu ile ilgili yasal düzenlemeye TCK.nun 201. maddesinde rastlamaktayız.
Bu hükmün hürriyet aleyhine işlenen cürümler babının (iş ve Çalışma Hürriyeti aleyhine cürümler) faslında yer almaktadır.
28 Eylül 1971 tarih ve 1490 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önce iki fıkralı tek madde halindeki bu hüküm çalışma hürriyetine karşı işlenen suçları yaptırıma bağlamaktaydı. Bu değişikliklerle maddeye iki fıkra daha eklenmiş bulunmaktadır. Değişiklikten önce maddenin iki fıkrasında iki ayrı suç düzenlenmiş bulunuyordu. Ancak toplu şekilde işlenen ve kamu düzenini bozucu nitelikte görülen bir takım fiilleri ve bu arada suç olup olmadığı yasadan açıkça anlaşılmayan bazı iş yeri işgallerini cezalandırabilmek için yasanın çeşitli hükümlerinde ve bu arada 201. maddede değişiklik yapılmıştır. Böylece, iş yeri işgalleri maddeye eklenen umumi fıkra ile suç sayılmış ve dördüncü fıkra ile de her üç suç için ağırlatıcı sebepler öngörülmüştür.
Buna göre 201. maddede: "Her kim cebir ve şiddet yahut tehdit ile senet veya ticaret serbestisini her ne suretle olursa olsun tahdit veya men ederse üç aydan iki seneye kadar hapis cezasına mahkum olur.
Her kim cebir ve şiddet veya tehdit ile gerek işçiyi gerek ticaret veya sanat sahiplerini veya işverenleri, yevmiyeleri azaltılıp çoğaltmaya yahut evvelce kabul edilen şartlardan başka şartlar altında mukaveleler kabulüne ihbar etmek maksadıyla, bir işin tatiline veya nihayet bulmasına sebebiyet verir veya tatilin devamına amil olursa sekiz aydan beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Her kim yukarıdaki fıkralarda gösterilen maksatların istihsaline matuf olmak üzere, cebir ve şiddet veya tehdit olmaksızın iş yerini her ne suretle olursa olsun kısmen veya tamamen işgal ederse, bir aydan bir seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Yukarıdaki fıkralarda gösterilen fiiller, silah ile veya kendini tanınmayacak hale koyarak veya bir kaç kişi tarafından birlikte işlenirse veya ayrıca bir tahribat meydana getirilmişse yahut mevcut veya mefruz bazı gizli cemiyetlerin husule getirdikleri tehdit kuvvetinden istifade ile işlenmiş ise: ceza iki misli artırılarak hükmolunur. Ancak, hükmolunacak ceza beş seneyi geçemeze denilmiştir,
Çalışma Hürriyetine karşı suçlar hakkında araştırma yapıp bunu bir kitap halinde yayınlayan Ceza Hukuku Doçenti Dr. Yüksel Ersoy (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 345, Ankara - 1973 tarihli) eserinde bu konuda şu fikirleri ileri sürmektedir:
Çalışma hürriyetinin ihlali başka fiiller bakımından da düşünülebilmekle beraber, bu ihlalin dolaylı şekilde ortaya çıktığı ve suçun hukuki konusunu ferdin herhangi bir alanda serbestçe çalışmak şeklindeki menfaatini teşkil etmediği hallerde çalışma hürriyetine karşı suç söz konusu olmamaktadır.
Hemen hemen bütün suçların hürriyetlerle ilgili bir yönü vardır. Pek çok suçlar doğrudan doğruya ihlal ettikleri menfaattan başka dolayısiyle fert hürriyetinin çeşitli görünümlerinin de ihlalini teşkil edebilirler. Ancak bu halde söz konusu olan suç, çalışma hürriyetine karşı bir suç değil, doğrudan doğruya ihlal edilen menfaate karşı bir suçtur. Bir kimsenin bir işçiyi yaralaması halinde tedavisi süresince işe gidemeyen işçinin çalışma hürriyetinin de ihlal edilmiş olduğu söylenebilir. Fakat işçiyi yaralarken onun çalışma hürriyetini engellemek maksadıyla hareket edip etmediği ve mesela kıskançlık saikiyle suçu işlediği takdirde, netice olarak mağdurun çalışma hürriyetinin de sınırlanmış olmasının bu suçu çalışma hürriyetine karşı suç haline getirmeyeceği tabiidir.
Ceza Kanununun koruduğu çalışma hürriyeti, çalışmanın serbest bir faaliyet olduğu ve herkesin başkalarının müdahalesine ve engellemesine maruz kalmadan çalışmak hakkına sahip bulunduğu anlamındaki hürriyettir ve Devlet, çalışma faaliyetini engellemeye kalkanları cezalandırmak suretiyle bu hürriyeti korumaktadır.
Çalışma hürriyeti aleyhine cürümlerin hukuki konusunun "ferdin her türlü cebrü şiddet ve tehditten azade olarak çalışabilmesini, iş ve sanatını icra edebilmesini teminden ibaret ferdi bir menfaat olduğu genellikle kabul edilmekle beraber, esas itibariyle ferdi menfaati haleldar eden her suçun bu menfaatle birlikte toplumsal bir menfaati de ihlal etmesi sebebiyle korunan menfaatin İki yönü de ele alınmaktadır. Ancak, suçun hukuki konusu İle cezai konusu arasında bir ayrım yapınca suçun tasnifinde esas olması gereken doğrudan doğruya ihlal edilen menfaatla her suçta bulunan ve devlete ait olan genel menfaat birbirinden daha açık bir şekilde ayrılmaktadır. Her suç "doğrudan doğruya pasif süresine ait özel varlığa veya menfaate tecavüz etmekle, dolaylı şekilde, bu özel varlık veya menfaatların bir sentezi olan ve cezai himayenin konusunu teşkil eden devletin genel menfaatini de ihlal eder. Bu bakımdan, çalışma hürriyeti aleyhine cürümlerde korunduğu kabul edilen genel menfaat cezai korumanın konusu olan kabul edilmek gerekir. Erman, 201. madde ile ilgili olarak, Ceza Kanununun meseleyi tamamen ferdiyetçi açıdan ele almış olduğunu; zorlayıcı vasıtalara başvuran kişiyi cezalandıracağını ifade etmekte, ancak birinci fıkra ile ilgili olarak "çalışma hayatının her türlü cebri müdahaleden azade olarak cereyan etmesini temin etmek gibi milli ekonomiye taalluk eden umum? mahiyette bir menfaatin ve 2. fıkra ile ilgili olarak "Sınai ve ticari faaliyeti, iktisadi tazyikler yaratmaya matuf olan ve zecri vasıtalarla sebebiyet verilen tatil veya inkitalardan masun tutmaktan ibaret umumi bir menfaatin korunduğunu belirtmek suretiyle cezai korumanın konusunu da ortaya koymaktadır. -Erman, Çalışma Hürriyeti, S. 1- Gerek mehaz kanun, gerekse kanunumuz genellikle çalışma hürriyetini değil, sadece sanayi ve ticaret faaliyetlerinde çalışan işçi veya işverenlerin çalışma hürriyetini korumaktadır. Kanunumuzda "sanat ve ticaret serbestisi" denmiş olmakla beraber, bunu da "Çalışma hürriyeti şeklinde daha doğrusu Sınai ve Ticari çalışmanın serbestçe icra edilmesi suretinde anlamak lazım gelir -Erman, age., S: 2- Ceza Kanununda korunan çalışma hürriyeti Sanayi ve Ticaret faaliyetlerinde çalışma hürriyetidir. Bu maddede korunan bir sanayi veya ticarete vücut veren kollektif çalışma değil bir tek işçinin, tüccarın veya satıcının da sanayi ve ticaret hürriyetidir. Şu halde "Sanayi ve Ticaret hürriyetinin" Sanayi ve ticaret çalışmasının serbest icrası anlamına geldiği söylenebilir -Cevelotto, 1 Delitti, S: 95, 97.
201. madde hükümleriyle kanun, sanayi ve ticaret faaliyeti söz konusu olmak ve çalışma bu faaliyetlere yönelmiş bulunmak şartıyla gerek tek kişinin gerekse çok sayıda kişilerin çalışmasını korumuş bulunmaktadır.
Ceza Kanununun 201. maddesindeki sanayi ve ticaret faaliyetlerinin anlamını tesbit etmek için Ticaret Kanununun hükümlerine müracaat edildiğinde, ticaret kavramının, sanayi kavramını da kapsayan geniş bir kavram olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu kanunda ticarethane ve fabrikacılık kavramlarına giren hususların 201. maddedeki sanayi ve ticaret kavramının içerisine girdiğinle şüphe yoktur. Aynı şekilde 13. maddede sayılan tarım ve sanat şekillerinin de bu kavrama dahil olması tabiidir. Zira Ceza Kanunu sanayi kelimesi yerine sanat kelimesini kullanmış olmakla 201. maddenin yalnız sanayi mahiyetini kazanmış büyük müesseselere değil esnaf faaliyeti şeklindeki sanat müesseselerine de uygulanacağını açıkça ortaya koymuş; ticaret faaliyetini ise Ticaret Kanunundaki gibi daha teknik anlamda değil en geniş anlamda kullanmıştır... Ticaret Kanununun öngördüğü "işlerin hacim ve ehemmiyetinin ticari muhasebeyi gerektirmesi ve ona ticari ve sınai bir müessese şekil ve mahiyetini vermesi" unsurlarının bulunması söz konusu kanun hükümleri bakımından bir müessesenin ticari işletme sayılmasını ilgilendirir. bu şartlar bulunmadığı halde bir müessesenin veya bir sanatkarın yürütmekte olduğu için ceza kanunu hükümleri bakımından ticari veya sınai mahiyette sayılması mümkündür.
Ticaret Kanununun tarif ettiği ticaret ve sanayi faaliyetleri dışında da, söz konusu faaliyetlerde ticari ve sınai olmak niteliklerinin genel anlamda bulunması gerekir. Ticaret Kanunu anlamında olmasa bile genel anlamda dahi ticaret veya sanat faaliyeti niteliğinde bulunmayan işlerde Ceza Kanununun 201. maddesinin uygulanması söz konusu olamaz.
Maddede öngörülen üç suçta da fail herhangi bir niteliğe sahip olmayan kimse olabilir. Failin işçi veya işveren olması şartı aranmadığı gibi, suçlar tek kişi tarafından da işlenebilir ve çok kişi olduğu takdirde aralarında bir anlaşma bulunması da gerekmemektedir.
Her üç fıkrada suçları işlenmesi için mağdurun birden fazla olması gerekmemekte, unsurlarının tamam olması şartıyla mağdurun bir kişi olması halinde de 201. maddedeki suçlar tamam olabilmektedir. Zira kanun koyucunun koruduğu çalışma, sadece bir sanayi veya ticaretin yürütülmesi veya gelişmesine yarayan kollektif çalışma değil; sanayi veya ticaret faaliyetlerindeki çalışma olarak tek bir işçinin, tek bir tüccarın, tek bir sanayicinin veya sanatkarın çalışmasıdır.
201. maddenin birinci fıkrasında "sanat veya ticaret serbestisinden söz edilmiş olması, mutlaka ve doğrudan doğruya kollektif bir sanayi ve ticaret menfaatinin ihlali mahiyetindeki fiilin cezalandırılabileceği kanaatine hak vermez. Suçun hukuki konusu sanayi ve ticaret faaliyetlerinde çalışma hürriyeti olduğu yani sanayi ve ticaret çalışması korunduğu için bu faaliyet alanlarında çalışan gerek işveren gerekse işçilerin tek tek de olsa çalışma hürriyetlerine yöneltilecek fiiller" sanat veya ticaret serbestisini engelleyen fiillerdir.
Ayrıca, söz konusu hürriyetin tahdit veya menedilmesinin, fıkra hükmünde açıkça belirtildiği gibi "her ne suretle olursa olsun" meydana gelmesi, bu fıkranın anlamını pek de açık olmayan hükmünü dar bir yoruma tabi tutmayı engelleyici mahiyettedir.
Suçun mağduru herhangi bir kimse olamaz. 201. madde ile korunmak istenen menfaat sanayi ve ticaret faaliyetlerinde ferdin çalışma hürriyeti veya tüccarın çalışması olarak değil, onların maiyetinde bulunan işçilerinde çalışması olarak kabul etmek gerekir. Sanayi veya ticaret hürriyeti yalnız o faaliyetin sahibini değil, özellikle o faaliyetle çalışanların şiddet veya tehditle zorlanması suretiyle faaliyetleri tahdit veya men edilebilir.
2. fıkrada ise suçun mağduru olabilecek kişiler doğrudan doğruya sayılmış bulunmaktadır. Bunlar "işçi," ve "ticaret veya sanat sahipleri veya işverenlerdir.
201. maddedeki suçların mağduru şiddet veya tehdide doğrudan doğruya maruz kalan işçi veya işverenlerdir.
201. maddenin birinci fıkrası ile ikinci fıkrası arasında özellik genellik ilişkisi vardır. 1. fıkradaki suç, çalışma hürriyetini daha genel şekilde korumakta; şiddet ve tehditle çalışma hürriyetinin (Sanayi ve ticaret hürriyetinin) her ne suretle olursa olsun tahdit veya menedilmesini cezalandırmaktadır. Buna karşı, ikinci fıkra hükmü aynı konuyu ilgilendiren özel hüküm mahiyetinde olup ancak çalışma hürriyeti bu fıkrada öngörülen özel kastın bulunması halinde engellenirse bu suç teşekkül etmektedir.
Suçun maddi unsuru, şiddet veya tehditle sanayi ve ticaret hürriyetini her ne suretle olursa olsun tahdit veya men etmekten ibarettir... Bu suç, şiddet veya tehdit vasfındaki hareketle sanayi ve ticaret hürriyetinin tahdit veya menedilmesi suretiyle işlendiği için icra? bir suçtur. Hareketin şiddet vasfına sahip olması halinde suçun icra? oluşu daha kesin bir şekilde bellidir. Ancak tehdit de icra? hareketi gerektirir. Bir kimseyi bir şeyi yapmamakla tehdit halinde de, tehdit hareketinin ihmali olduğu söylenemez. Çünkü bir kimseyi yapmamakla tehdit de yine icrai bir hareket mahiyetindedir.
Kanun, çalışma hürriyetinin engellenmesi fiilinin münhasıran şiddet veya tehdit mahiyetindeki hareketlerle olması gerektiğini kabul etmiştir.
Şiddet ve tehdidin 201. maddedeki suçlarda hareketin vasfını teşkil edebilmeleri için bazı niteliklere sahip olmaları gerekmektedir. Her türlü şiddet ve tehdit, bu suçlarda hareketin vasfını teşkil etmeyecek, bazı niteliklere sahip bulunmaları halinde kanunun aradığı unsurlar olarak ortaya çıkabilecektir.
201. maddedeki suçların işlenmesi için şiddet veya tehdidin haksız yani hukuka aykırı olması gerekir. Şayet şiddet veya tehdide bir hakkın kullanılması için başvuruluyorsa başkaları için zararlı neticeleri olsa dahi suç teşkil etmemeleri gerekir.
Ancak, şiddet veya tehdit hukuka aykırı olsa bile "gaye hukuka aykırı olmadıkça, yani çalışma hürriyetinin kanuna muhalif bir şekilde men ve tehdidi gayesi güdülmedikçe fiilin haksız olduğu söylenemez - Erman, age., S: 20. Bunun içindir ki İtalyan Yargıtay'ının, resmi tatil gününde bir fabrika işçilerini çalışmaktan menetmek gayesiyle başvurulan tehdidine 165. (TCK. 201/1) ne de 166. (TCK. 201/2) maddelere göre suç teşkil etmeyeceği şeklindeki kararında isabet vardır. Ancak bu takdirde, failin kendiliğinden hak alma suçundan sorumlu olması düşünülebilir. Zira bir kimsenin kanunlara uygun hareketi ancak kanuni yollardan sağlanmaya çalışılabilir. Mesela; işçileri hakkı olan tatile rağmen kendilerinin çalıştırılması halinde buna riayeti sağlamak amacıyla şiddet veya tehdit kullanılması meşru bir davranış sayılmaz. Bu durumda hakka riayetin kanuni yollardan sağlanmaya çalışılması gerekir. Aksi takdirde eşya üzerinde şiddet kullanılmışsa 308. maddenin birinci fıkrası, şahıs üzerinde kullanılmışsa ikinci fıkrası hükmü uygulanabilecektir. 201. maddenin birinci fıkrasının tatbiki için lüzumlu olan, gerek vasıtalarda gerek gayedeki hukuka aykırılık, gayede bulunmayıp da vasıta da mevcut bulunursa bu keyfiyet 201. maddedeki suçun teşekkülüne mani olursa da vasıtadaki hukuka aykırılığı ayrıca nazarı itibara almamış olan başka bir suçun vücut bulmasına mani teşkil etmez - Erman, age., S: 21.
Şiddet ve tehdidin ağır olmaları gerekmemekle beraber neticeyi meydana getirmeye elverişli olabilmeleri ve ciddi olmaları gerekmektedir.
201. maddenin birinci fıkrasındaki suçun teşekkülü için şiddet veya tehdit vasfındaki hareketin çalışma hürriyetini her ne suretle olursa olsun tehdit veya menetmesi neticesini meydana getirmiş olması gerekir. Şu halde suçun mevcudiyeti için şiddet veya tehdit hareketi ile çalışma hürriyetinin tahdit veya meni arasında illiyet bağı bulunmalı; bu neticeye doğrudan doğruya şiddet veya tehdit sebebiyet vermelidir. - Florain, Delitti, S. 512.
Çalışma hürriyetinin ne zaman tahdit veya men edilmiş sayılacağını tesbit etmek için önce "tahdit" ve "men" kavramlarının anlamları üzerinde durmak gerekir. Sınırlama anlamına gelen "tahdit" kavramında bir azalma ifade edilmektedir. Çalışma hürriyetinin normal sınırları içerisinde cereyanı yerine, faaliyet alanını herhangi bir şekilde daraltan veya azaltan sınırlar içinde cereyanını ifade eder. Başka bir deyişle çalışma hürriyetini genişliği bakımından engelleyen, bu hürriyeti kısmen felce uğratan, istenenden başka bir şey yapmaya bir şeyi yapmamaya, istenmeyen bir şeye tahammül etmeye zorlayan hareketler onu tahdit etmiş olur Menetmek ise; faaliyeti durdurmak, hareketsiz bırakmak anlamına gelmektedir. Bu kavramda, belli bir sanayi veya ticaret faaliyetinin başlamasına veya faaliyete devamına bütünüyle engel olma fikri mevcuttur. - Erman, age., S. 25., Florain, Delitti, 513.
Çalışma hürriyetinin tahdidinin sözkonusu olması için bir kimsenin işçi veya işveren olarak bir sanayi veya ticaret faaliyetinde bilfiil çalışmakta olması şarttır. Halen icra edilmekte olan sanayi veya ticaret faaliyetinde çalışma hürriyetinin menedilmesi için suçun işlendiği sırada mağdurun bilfiil böyle bir sanayi veya ticaret faaliyetinde çalışma hürriyetinin menedilmesi için suçun işlendiği sırada mağdurun bilfiil böyle bir sanayi veya ticaret faaliyetlerinde çalışmaya başlamış olması her zaman şart değildir. Bir ticarethane açmak isteyen kimsenin bu isteğini yerine getirmesine veya bir sanayi veya ticaret faaliyetinde işçi olarak çalışmak isteyen kimsenin bu işe girmesine şiddet veya tehditle engel olunması halinde de çalışma hürriyetinin menedilmesi sözkonusu olacaktır. Ayrıca tahdit halinde işin tamamen durmuş olması da gerekmeyecektir. Korunan hukuki menfaat her hangi bir kişiye ait olabileceği için faaliyetin kısmen durması da tahdide yol açacaktır. - Florain, age., S:51.
Tahdit veya men durumunun geçici veya sürekli olması arasında bir fark bulunmamaktadır. Ancak tahdit veya men süreklilik gösterdiği takdirde mütemadi suç hali sözkonusu olur.
Şiddet veya tehditle çalışma hürriyetinin tahdit veya meninin ne şekilde olması gerektiği hususunda bir kayıtlama mevcut değildir. Tahdit veya men keyfiyeti herhangi bir şekilde meydana gelebilir. Nitekim fıkrada "sonat veya ticaret serbestisini her ne suretle olursa olsun tahdit veya men ederse" demek suretiyle neticenin meydana geliş şekline önem vermemiş bulunmaktadır. Tahdit veya menin şiddet veya tehditle meydana getirilmesini kabul ettikten sonra, çalışma hürriyetinin her ne suretle olursa olsun tahdit veya men edilmesi keyfiyeti bu çerçeve içinde yorumlanmak gerekir. Yani kanun şiddet veya tehdit hareketlerinin meydana geliş şeklinin önemi olmadığını ifade etmek istemiştir; yoksa tahdit veya menin şiddet veya tehdit mahiyetinde olmayan hareketlerden de meydana gelebileceğini değil, Kanun koyucunun hareketin vasınarı olarak hileli muameleleri, hakareti ve korkutmayı kabul etmeyip bunları şiddet ve tehditle sınırladıktan sonra "her ne suretle olursa olsun" ibaresi ile bu vasıftaki hareketlerde de çalışma hürriyetinin tahdit veya menini kabul ettiğini, hatta daha ileri giderek bu konuda hiç bir sınırlama yapmadan elastiki bir formül kullandığını düşünmeye imkan yoktur -İsoldi- Dei Resti S. 54. Bu ibarenin ancak hareketin vasınarı olarak şiddet veya tehdidin ortaya çıkış şekilleriyle ilgisi olması gerekir. Başka bir deyişle, her ne suretle olursa olsun tahdit veya meni ibaresi, şiddetin şahıs veya eşya üzerinde olması, tehdidin sözlü, yazılı vs. şekillerde yapılması arasında fark gözetilmediğini ifade etmektedir. - İsoldi, age., S. 55; Cevelotto, age., S. 97.
201. maddenin birinci fıkrasındaki suç bir zarar suçudur, zira suçun teşekkülü için çalışma hürriyetinin tahdidi veya menedilmesi maksadıyla şiddet veya tehdit kullanılması yeterli olmayıp tahdit veya men keyfiyetinin bilfiil ortaya çıkması yani zararlı bir neticenin tahakkuku gereklidir. - Erem, Ceza Hukuku Özel Hükümler, e. 1, S. 263; Erman, Çalışma Hürriyeti, S. 24.
201. maddenin birinci fıkrasındaki suçun manevi unsuru kasıttır ve çalışma hürriyetini men veya tahdit etmeyi istemeyi gerektirir. Diğer bir tabirle fail hem tehdit veya cebir - şiddet hareketlerini bilerek ve isteyerek yapmalı, hem de iş bu hareketlerinin neticesi olan çalışma hürriyetinin men veya tahdidini istemiş olmalıdır. Bu bakımdan fail şiddet veya tehdit hareketini istemiş olmakla beraber istediği çalışma hürriyetinin men veya tahdidi değilse bu suç teşekkül etmeyecektir. - Erman, age., 25; Erem, age., 5. 263.
Sanayi ve ticaret hürriyetinin tahdit veya menedilmesi istendiği takdirde, faili buna sevk eden saikin manevi unsur bakımından önemi yoktur. Kanunun saiki veya amacı açıkça "hususi kasıt" olarak aramadığı hallerde bunun gözönünde bulundurulmaması genel kaidedir.
Suç, iradenin ızharı mahiyetinde olduğu için bir hukuki menfaatin ihlali olarak istenen fiilin icrasından ibaret bir maksadın elde edilmesine yönetmiştir. Bu doğrudan doğruya amaç, her suçta vardır. Bundan başka fail fiilin uzak ve dolaylı bir neticesi olarak başka bir amaç daha takip etmiş olabilir ve bunu birinci fiilin gerçekleşmesi ile elde edebilir. Kanun bu dolaylı amacı bazı hallerde ve sarahaten belirtmek suretiyle gerekli kılabilir. Ancak açıkça öngörülmediği hallerde bu dolaylı amacın suçun unsuru olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
201. maddenin birinci fıkrasında failin böyle bir amacı takip etmesi gerektiğini ifade edecek iktisadi veya diğer bir amaca yer vermiş bulunmadığı için çatışma hürriyetinin tahdit veya meninin işlenmiş olması yeterlidir. Şüphesiz, çalışma hürriyetinin tahdit veya men edilmesi mağdur bakımından iktisadi bir zararla sonuçlanabileceği gibi faile iktisadi bir yararda sağlıyabileceğinden bu suç iktisadıt bir muhtevaya da sahiptir. Ancak failin iktisadi amaçla hareket etmiş olup olmamasının önemi yoktur. Kanun, dolaylı bir amacı unsur olarak kabul etmek istediği zaman bunu açıkça belirtmiştir. Bu husus 201. maddenin birinci fıkrası, ikinci fıkra hükmü ile karşılaştırıldığında daha iyi anlaşılmaktadır. 2. fıkra hükmünde fiilin dolaylı amacı olan ücretlerde veya iş sözleşmelerinde değişiklik elde etmek amacı açıkça ifade edilmiştir.
201. maddenin birinci fıkrasında fiilin iktisadi amaçla işlenmiş olması gerektiği hususunda herhangi bir açıklık bulunmadığı gibi, bu fıkra hükmü, yazılışında kullanılan, "her kim" "her ne surette olursa olsun" gibi ifadeler dolayısıyla daraltıcı olmayan bir yorum gereğini de ortaya koymaktadır - Cevelotto, S. 110.
Bu açıklamalar doğrultusunda olayımıza bakacak olduğumuzda sanıkların, müştekiler ve onların mahiyetindeki işçilerin iş ve çalışma hürriyetlerini tahdit ve men ettikleri ve tahdit ve men eyleminden sonra ayrıca taraflar arasında kavga çıktığı, bu halin daha önce oluşan suçun hukuki niteliğini değiştirmeyeceği cihetle mahalli mahkeme direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmuştur.
Bu itibarla sanıklar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle mahalli mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Başkanı ve Üyeler; özel Daire kararındaki gerekçelerle hükmün bozulması yönünde oy kullanılmıştır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle sanıklar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usül ve yasaya uygun olan mahalli mahkeme direnme hükmünün (ONANMASINA), depo paralarının geri verilmesine, 10.2.1986 günlü birinci müzakerede 213'yi geçen çoğunluk oluşmadığından, 17.2.1986 günlü ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini