Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E:1985/7-401
K:1986/89
T:03.03.1986
  • CEVAP VE DÜZELTME HAKKI
  • CEZA YAPTIRIMI
* ÖZET : Cevap ve düzeltme yazısı hazırlayıp yayınlatmak isteyenin gazete ve derginin sorumlu yazı işleri müdürüne başvurması, yasanın ön koşuludur. Bu başvuru yapılmadan doğrudan istemle karşılaşan Sulh Ceza Hakiminin, ((ilk başvurunun sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gerektiği" gerekçesiyle istemi reddetmesi gerekir. Buna aykırı olarak "cevap ve düzeltme yazısının yayınlanmasına" karar verilmesi ve bu, kararın kesinleşmesi durumunda, söz konusu yazıyı yayınlama yan sorumlu yazı işleri müdürünün eylemi suç oluşturmaz.
(5680 s. Basın K m. 19, 29 [2950 s. K. Dğş.m])
5680 sayılı Yasaya aykırı davranıştan sanık Mehmet'in beraatine dair, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi 'nden verilen 4.7.1984 gün ve 97/561 sayılı hüküm, katılan vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nce incelenerek 18.6.1985 gün ve 10398/5070 sayılı ilamiyle bozulmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi gereğince Özel Daire kararının kaldırılarak hükmün onanması istemini bildiren 16.7.1985 gün ve 89 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü
Basın Kanununa muhalefet suçundan sanık Mehmet'in beraatine ilişkin hükmü. Özel Daire
(2950 sayılı Yasa ile değişen 5680 sayılı Yasanın 19. maddesine muhalefet teşkil eden ve müeyyidesi 29. maddede yer alan müsned eylem yönünden, anılan 19. madde; haysiyet ve şerefine dokunan bir yayından dolayı mağdur olan kişinin önce sorumlu Yazı İşleri Müdürüne başvurmasını ömir olmayıp, bu yola müracaatı ihtiyari tutan bir hüküm niteliğinde bulunduğu cihetle; delillerin takdiri ile bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere beraat kararı verilmesi) isabetsizliğinden bozmuştur.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı'nca; (5680 sayılı Basın Yasasının 2950 sayılı Yasayla değişik 19. maddesi düzeltme ve yalanlama yazısının yayınlanması ve yasa gereğinin yerine getirilmemesi karşısında uygulanacak yaptırım yönünden yeni düzenlemeler getirmiştir.
Buna göre, Yasanın 19/1. maddesinde öngörüldüğü üzere, yazının ilgisinin öncelikle gazetenin sorumlu müdürüne başvurabileceği ve sorumlu müdürün yayınlanması konusunda üç gün içinde vereceği kararı izleyen ilk basımda düzeltme yazısının yayınlanma zorunluluğu belirtilmiştir. Sorumlu müdürün yapacağı inceleme sonucunda yazının yayınlanmaması yolunda varacağı sonuç üzerine, ilgilinin bu kez sulh ceza yargıcına başvurmak ile yayınlanma konusunda bir karar alması gerekmektedir.
Nitekim, maddenin gerekçesinde ilk başvurunun mahkeme yerine yayınevine yapılması, sonuç alınmaması karşısında mahkemeye başvurma yoluna gidilmesi gerektiğinin benimsendiği açıklanmıştır.
Buna göre, ilgilinin öncelikle yayının sorumlu müdürüne başvurması ön koşul niteliğini taşımaktadır ve yasanın böylece yorumlanıp uygulanması amaca uygun düşmektedir.
Yerel Mahkemenin anılan gerekçe doğrultusunda vardığı sonuç yasaya uygun görülmüş olduğundan, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi) talep olunmuştur.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre;
Müdahil Şemdağ ile ilgili olarak Gazetesi'nin 21.10. 1983 tarihli nüshasının 13 ve 14. sahifesinde "Şemdağ öğretmen TRT.' yi karıştırdı" başlıklı haberin yayınlanması üzerine, müdahilin sözkonusu gazetenin yazı işleri müdürü yerine, doğrudan başvurduğu Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi, 22.11.1983 gün ve 1983/ 13 sayı ile, düzeltme yazısının anılan gazetede yayınlanmasına karar vermiştir. Bu karar Gazetesi Yazı İşleri Müdürü olan sanık Mehmet'e 30.11.1983 tarihinde tebliğ edilmiş, süresinde itiraz yoluna başvurulmadığından kesinleşmesine rağmen, düzeltme yazısı yayınlanmamıştır.
Sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmadığını tesbit bakımından, şu soruların cevabının araştırılması gerekmektedir
a - Haysiyet ve şerefine dokunan bir yayından dolayı mağdur olan kişi, düzeltme veya cevap yazısının yayınını sağlamak için, 2950 sayılı Yasa ile değişen 5680 sayılı Yasanın 19. maddesi gereğince, ilk önce yayının yapıldığı gazete veya derginin sorumlu yazı işleri müdürüle başvurmayıp, doğrudan sulh ceza Hakimine başvurarak, cevap veya düzeltme yazısının ilgili gazete veya dergide yayınlanması yolunda bir karar alabilir mi? Başka bir deyişle, anılan 19. madde hükmü, Özel Daire kararında açıklandığı gibi, böyle bir yayından mağdur olan kişiyi, isterse o gazete ve derginin sorumlu yazı işleri müdürüne, isterse sulh ceza Hakimine müracaatta serbest bırakan bir hüküm niteliğinde midir?
b - 5680 sayılı Yasanın 19. maddesi hükmünün, yayından mağdur olan kişiyi, ilk önce sorumlu yazı işleri müdürüne başvurmayı zorunlu kılan bir hüküm olduğu kabul edilse dahi; anılan yasa hükmü gözönünde tutulmaksızın verilen ve kesinleşen, cevap veya düzelme yazısının yayınlanması yolundaki mahkeme kararının yerine getirilmemesi suç oluşturur mu?
Bu sorunlara ilişkin olarak, Genel Kurulumuzda yapılan tartışmalar sonucu belirlenen çoğunluk görüşü aşağıda ayrıntılarıyla açıklanmıştır.
a - Cevap ve düzeltme hakkı, basın mesleği dışında kalanların, kendileriyle ilgili yayınlar konusunda, aynı araçtan yararlanarak, düşüncelerini açıklama olanağını sağlamak için kabul edilmiştir.
1864 Matbuat Nizamnamesi'nden bu yana, basın hukuku ile ilgili bütün normatif sistemlerde "cevap ve düzeltme hakkı" söz konusu olmuştur.
1931 tarihli Matbuat Kanunu, cevap hakkını çok geniş bir biçimde düzenlemiş ve bu hakkın kötüye kullanılabilmesi olanaklarını tanımıştı. Şimdiki Basın Kanununun değişiklikten önceki 19. maddesinde cevap ve düzeltme hakkı yeni bir düzenlemeye bağlanmıştı. Bu düzenleme, gerçekte 1931 Kanununa tepkiyi dile getirmekteydi. Kanun, kendisinden bahsedilen her kişiye cevap ve düzeltme hakkını tanımamış, bu hakkın kullanılışını bir olumsuz netice yaratma ve gerçeğe aykırılık koşuluna bağlamıştır. Yazı işleri müdürüne ise, cevap ve düzeltmeye itiraz hakkı tanımış; itiraz üzerine karar verilmesi de yargıca bırakılmıştır. 1950 Kanunu, düzeltmenin doğrudan gazeteye gönderilmesi ve yazının basımına itiraz halinde kararın yargıç tarafından verilmesi sistemini benimsemişti. 1956 yılında bu usul değiştirilmiş, düzeltme yazısının 0. Savcılığına verilmesi ve onun karariyle yayınlanması, yayından kaçınılması durumunda sulh ceza yargıcına itiraz edilememesi usulü getirilmişti. Bu şekilde, düzeltme yazısının yayınlanması konusunda, idari bir organ olan savcının kararı kesin nitelik kazanmıştı. Basın Kanunu 143 sayılı Kanun ile 1960 yılında değiştirilmiş ve kanunun ilk biçiminden de farklı bir sistem kabul edilmiştir.
Düzeltme hakkının, Cumhuriyet Savcılığı eliyle kullanılması sisteminin yarattığı tepki, bu hakkın 1961 Anayasasının 27. maddesinde anayasal bir hüküm olarak yer almasına neden olmuştur. Şunu da belirtmek gerekir ki, 1961 Anayasasının 27. maddesi, sadece bir kural koymakla yetinmemiş, bu hakkın normatif düzenlenmesiyle ilgili genel ve uyulması zorunlu esasları da saptamıştır. (Prof. Dr. Cetin Özek, Türk Basın Hukuku, 1978, 5. 94 - 97).
7.11.1982 gün ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 32. maddesi de aynı mahiyettedir. Bu madde hükmüne göre
(Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.
Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir).
Anılan maddenin Danışma Meclisi'ndeki müzakereleri sırasında söz alan üyelerden Cahit Tutumun: (32. maddenin ikinci fıkrasında tekzip için önce ilgilinin gazete başvurması, yayınlanmadığı takdirde mahkemeye başvurması öngörülüyor. Acaba bu yol uzun bir yol değil midir? Bir hakkın yerine getirilmesi bakımından bazı sakıncalar ortaya çıkarmaz mı? Evvela oraya başvuracak, olmadığı takdirde hakime başvuracak. Doğrudan doğruya Hakime başvurulamayacak mı? Onu öğrenmek istiyorum) demesi ve üyelerden Enis Muradoğlu' nun konu ile ilgili çeşitli sorular sorması üzerine, iki defa söz alan Anayasa Komisyonu Başkanvekili Feyyaz Gölcüklü
(Basın esnasında bir ahlak yasası hükmü olarak, kendi kendine uyguladığı hüküm olarak, gelen düzeltme ve cevapları yayınlamak istemektedir. Bu basının arzusudur. Hakim kanalından geçerek, bir hakim emri şeklinde gazetelere giden düzeltme ve cevap çoğu zaman basını bir manoda rencide, rahatsız etmektedir. "Biz yayınlamak istendi de, yayınlamadık da mı Hakime gidildi: Gönderselerdi biz memnuniyetle bu düzeltmeyi, bu cevabı kullanırdık" hissindedir basın, bu sebeple, bir Hakim emriyle yapılan iş olarak telakki edilmemesi için, evvela mevkuteye düzeltme ve cevap yazılmaktadır, müteakiben eğer mevkute bunu yayınlamazsa Hakim yoluna gidilmektedir.
Bunun ikinci bir sebebi: Hakim yoluyla basına ulaşmak, işi bir miktar uzatabilmektedir. Evvela Hakime müracaat edilecek, Hakim inceleyecek, yayınlanmasını uygun görürse gazeteye gönderecek, gazete yayınlayacak. Bu dolambaçlı bir yoldur. Bu nedenle, doğrudan doğruya gazeteye. süreli yayına gönderilmesi, o yayınlamadığı takdirde artık bu ihtilafı, düzeltme ve cevap hakkı sahibi ile, gazete, süreli yayın arasındaki ihtilafın halli Hakime düşmektedir.
İşte bu ihtarı Hakim çözecektir. 19. madde şartları mevcut mudur bu hakkın kullanılması için? Gönderilen düzeltme ve cevapta şekil, süre şartlarına uyulmuş mudur? Onları Hakim inceleyecektir. Şartlar yerinde değilse yayınlanmamasına karar verecektir. İşte Hakimin yayınlanıp yayınlanmamasına karar vermesi hususu da bu olmaktadır.
Basının kendi kendine yapacağı bir şeyi Hakim kararıyla yaptırmamış olmak için hükmü bu şekilde tertip etmiştir. Komisyonumuz. Bunun değiştirilmesine de taraftar değildir) demiştir.
1982 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden sonra, 13 Kasım 1983 tarihli ve 2950 sayılı Yasayla değiştirilen 5680 sayılı Kanunun 19. maddesi şu şekli almıştır.
(Bir şahsın, haysiyet ve şerefine dokunan veya kendisi ile ilgili gerçeğe aykırı hareketler, düşünceler ve sözler izafesi suretiyle, açık veya kapalı şekilde bir mevkutede yapılan yayından dolayı ilgili, yayının yapıldığı tarihten itibaren üç ay içinde imzasını taşıyan cevap veya düzeltme yazısını mevkutenin sorumlu müdürüne verebilir veya gönderebilir. Sorumlu müdür, cevap veya düzeltmeyi aldığı tarihten itibaren üç gün içinde inceler ve yayınlanmasına karar verdiği takdirde inceleme süresinin bitiminden sonra çıkacak ilk nüshada, metne hiçbir mülahaza ve işaret katmaksızın ve bu cevap veya düzeltme dolayısıyla herhangi bir mütalaa beyan etmeksizin aynen ve tamamen yayınlamaya mecburdur.
Cevap veya düzeltmenin zamanında yayınlanmaması halinde ilgili, yayınlanması gereken tarihten itibaren 30 gün içinde evrakı ile birlikte bulunduğu yer sulh ceza hakimine başvurur. Sulh ceza hakimi en geç yedi gün içinde cevap veya düzeltmeyi, suç mahiyetinde olup olmadığı, yayın ile ilgisi bulunup bulunmadığı, kanunda yazılı şekil veya şartları taşıyıp taşımadığı ve mevkuteye yapılan başvurunun yayından itibaren üç ay içinde yapılıp, yapılmadığı cihetlerinden inceler ve bir karar verir. Bu karar ilgililere tebliğ olunur. Hakim, cevap veya düzeltmenin yayınlanmamasına karar verebileceği gibi, aynen veya uygun göreceği değişiklikleri yaparak yayınlanmasına da karar verebilir. Bu karara karşı ilgililer beş gün içinde asliye ceza hakimine itiraz edebilirler. Asliye ceza hakiminin en geç beş gün içinde itirazı inceleyerek vereceği karar kesindir.
Cevap veya düzeltmenin yayınlanmasına karar verildiği takdirde, kesin nitelikteki hakim kararının, günlük gazetelerde alındığı tarihi izleyen iki gün içinde, diğer mevkutelerde bu süre gözetilmek suretiyle ilk çıkacak nüshada yayınlanması zorunludur.
Görüldüğü gibi, anılan maddede bir gazete veya dergide yapılan yayından dolayı mağdur olan kişinin yapması gereken işlemler kronolojik bir sıra içinde gösterilmiştir. Özellikle, üçüncü fıkradaki "cevap veya düzeltmelerin zamanında yayınlanmaması halinde ilgili, yayınlanması gereken tarihten itibaren 30 gün içinde evrakı ile birlikte bulunduğu yer sulh ceza Hakimine başvurur" hükmünden, ilk müracaatın sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gerektiği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
19. maddenin 1. fıkrasındaki "verebilir veya, gönderebilir" ibareleri, cevap veya düzeltme yazısını yayınlatmak isteyen kişinin seçimlik bir hakka sahip olduğunu göstermek için değil; bu şahsın sorumlu müdüre yapması gereken müracaatı, bizzat yazıyı götürerek yapabileceği gibi, noter vasıtasıyla veya üçüncü bir kişi vasıtasıyla yapabileceğini göstermek için kanun metnine konulmuştur.
7.11.1983 tarihli Milli Güvenlik Konseyi Adalet Komisyonu raporunda, konu ile ilgili olarak : (Komisyonumuz maddeyi yeni baştan düzenlemiştir. 1982 Anayasasının 32. maddesinde "Düzeltme ve cevap hakkı" düzenlenmiştir. Düzenlemede bir takım yenilikler vardır. 1961 Anayasası'nda bulunan "menfaati bozan" kelimeleri metinden çıkarılmıştır. Ayrıca her halde ilk müracaatın mahkeme yerine yayın evine yapılması kabul edilmiş, buradan bir sonuç alınamazsa mahkemeye müracaat esası getirilmiştir. işte bütün bu durumları nazara alan komisyonumuz da, bu halde ilk müracaatın sorumlu müdüre yapılması, sorumlu müdürün bu hususta üç gün içinde karar verilmesi gerektiği ayrıntıları ile madde metninde düzenlenmiş, sürelerin tesbitinde Anayasadaki hükümler esas alınmıştır) denilmektedir.
Tüm bu açıklamalar ve belgelerden, cevap veya düzeltme yazısı hazırlanıp yayınlatmak isteyen kişiye seçimlik bir hak tanımadığı, önce sulh ceza hakimine değil, ilgili gazete veya derginin sorumlu yazı işleri müdürüne başvurması gerektiği, bu hususun kanunun açık ve emredici hükmü olduğu, kuşkuya yer bırakmıyacak şekilde anlaşılmaktadır.
Her ne kadar 1961 Anayasası'nın 27. maddesi 1982 Anayasası'nın 32. maddesiyle aynı mahiyette ise de; 1961 Anayasası'nın yürürlükte bulunduğu sürede uygulanan Basın Kanununun 19. maddesi bugünkünden farklı şekilde düzenlenmiştir. Maddenin, o zamanki ekime göre, cevap veya düzeltme yazısını gönderecek olan kişi, bulunduğu yerdeki sulh ceza Hakimine başvuracak ve Hakime de 24 saatlik bir süre içinde kararını verecekti. Madde yeniden düzenlenerek, ilk müracaatın sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gerektiği koşulu getirilmiştir. 19. maddenin değişmesinden önce yapılan uygulamalar, değişiklikten sonra yapılan uygulamalara esas teşkil edemez. Esasen 19. maddede herhangi bir değişiklik yapılmamış olsaydı dahi, her iki Anayasada ilgili maddelerin aynı mahiyette olmasına bakarak, 1982 Anayasası'nın 32. maddesi gereğince kendisine cevap ve düzeltme hakkı tanınan kişilerin seçimlik bir hakka sahip olduğu ileri sürülemezdi. Zira, yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı gibi, maddenin Danışma Meclisi'ndeki müzakeresi sırasında konuya açıklık getirilmiştir.
b - Olayımızda olduğu şekilde bir taleple karşılaşan sulh ceza hakiminin, "ilk müracaatın sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gerektiği" gerekçesiyle, cevap veya düzeltme yazısını yayınlatmak isteyen kişinin talebini reddetmesi gerekmektedir. Böyle yapmayıp da, yasanın açık hükmüne- aykırı olarak "cevap veya düzeltme yazısının vayınlanmasına" karar verdiği ve bu karar itiraz edilmeyerek veya itiraz edilmesine rağmen "reddine" karar verilmek suretiyle kesinleştiği takdirde, sözkonusu yazıyı yayınlamayan sorumlu yazı işleri müdürünün eylemi suç teşkil etmez.
Zira, kesin hükmün yargılamayı yapan ceza Hakimini bağlayıp bağlamayacağı, başka bir deyişle, başka bir Hakimin tesbit ettiği hususlar ve delillerle ceza Hakiminin bağlı olup olmadığı sorusuna baskın görüş ve uygulama olumsuz cevap vermektedir.
Baskın görüşün bu alandaki dayanaklarını şöylece sıralamak mümkündür. Ceza mahkemesi Medeni muhakemenin aksine maddi gercağı arar, bu nedenle önceki kesin hükmün sonradan yargılama yapan ceza Hakimini bağlayacağının kabul edilmesi, ceza muhakemesinin niteliğine aykırı düşer-Stein, Jonas, Scönke, Pohle-; diğer taraftan CMUK.nun 254. maddesinde, "mahkeme irat ve ikame edilen delilleri duruşmadan ve tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder" şeklinde bir kural yer almaktadır. Bu kural ceza muhakemesi alanında da maddi gerçeğin arandığını, yargıcın hükmünü ancak duruşmadan ve soruşturmadan edineceği kanaate göre vereceğini, böylece ceza mahkemesinde yargıcın vicdani kanaatine göre hüküm vermesi gerektiğini açıklayan ana kuraldır. Ceza muhakemesinde ilke bu olunca, kesin hüküm bu ilkeye bir sınırlandırma getiremez ve yargılama yapan her ceza Hakimi, önüne getirilmiş olan uyuşmazlığı çözerken, önceki Hakimin, bu Hakim ceza Hakimi de olsa, verdiği kararla bağlı olamaz (Erdener Yurtcan, Kesin Hükmün Ceza Muhakemesini Önleme Etkisi, 1973, S. 35 - 37).
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 30.3.1981 gün ve 2/106 sayılı kararında da açıklandığı gibi; ceza usulünde delillere davalı vicdani kanı sözkonusu olduğundan, delil serbestliği esastır. Delillerin, suçluluğu kesinlikle isbatlayıcı güçte olduğu kanısına varmadan Hakimin mahkumiyete karar vermemesi gerekir.
Ceza muhakemesi bir şüpheyi yendiğine göre, olay ile suç normu karşılaştırıldığında nisbi değil, mutlak uygunluk sonucuna varmalıdır (N. Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, S. 197).
Doktrin ve uygulamada, özel hukuk ilişkilerinde dahi, yasal dayanağı olmadan elde edilmiş bir mahkeme kararının kişilere bir hak kazandırmayacağı, böyle bir kararın asıl hak sahibinin hakkını ortadan kaldırmayacağı benimsenmiş bulunmaktadır. Nitekim 13. Hukuk Dairesi'nin, 29.12.1983 gün ve 6832 -9338 sayılı kararında da
(Usul hukukunun amacı, mevcut hakkın ortaya çıkarılması, adaletin sağlanmasıdır. Dava hakkının mevcut olmadığının aşikar okin ahvalde bir kimsenin kesin hüküm kurallarına dayanmasının kabulü, usul hükümlerinin konuluş amacına aykırı düşer ve ortada bir dava hakkı yokken, zuhulen tesis edilen ve kesinleşen bir hükmün davacısına tanıdığı hakkı teslim etmek, şekil hükümlerine dayanarak iyiniyet kurallarını ortadan kaldırmak sonucunu doğurur ki, bu durumun toplum içinde yaratacağı huzursuzluk daha büyük olur, kamu düzeni bozulur) denilmek suretiyle, bu husus vurgulanmıştır.
Yargıtay'ca tetkik edilmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde kanuna muhalefet edildiğinin anlaşılması halinde, "yazılı emir" yoluyla düzelttirilmesi mümkünse de; bu kanun yoluna başvurma yetkisi, CMUK.nun 343. maddesi gereğince Adalet Bakanına tanınmıştır. Bir olayda suçun oluşup oluşmadığının tesbitini Adalet Bakanının yapması gereken girişime bağlamak, başka bir deyişle Adalet Bakanı yazılı emir yoluna başvurup yasaya aykırı olan kesinleşmiş bir mahkeme kararını düzelttirmedi diye bir sanığı suçlu kabul etmek, hak ve nesafet kurallarıyla bağdaşmaz ve adalet hislerini rencide eder.
Nitekim, 1961 Anayasasının ve Basın Kanununun 2950 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki 19. maddesinin uygulandığı zamanlarda verilen Özel Daire kararlarıyla dahi - mesela; 7. CD;, 15.3.1977 gün ve 1711 - 1781; 11.2.1977 gün ve 662-839. sayılı kararlar usule ve yasaya aykırı olarak verilen ve kesinleşen mahkeme kararlarına dayanarak gönderilen cevap veya düzeltme yazılarım basmayan sorumlu müdürün fiili hukuka aykırı bulunmamıştır.
Açıklanan hususlar gözönünde tutulduğunda, C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üyelerden S.Tüzün: (Anayasanın 138/4. maddesine göre yasama ve yürütme organları ile İdare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
Sanığın üzerine atılan suç, hakim kararına rağmen düzeltmeyi noşirden imtina etmektir.
İlgilisinin öncelikle yayının sorumlu müdürüne başvurulması gereği, suçun oluşmasına ilişkin ön işlem ve koşul niteliği taşımaz. Ve özellikle yargı kararlarını uyulabilir veya uyulmayabilir şeklinde ayırıma tabi tutma yetki ve kuvveti hiçbir şahsa veya organa verilmiş değildir.. Kanun yolları içerisinde bir yargı kararının ortadan kaldırılması için girişimde bulunmak yerine, bu kararın yanlış olduğu düşüncesiyle uygulamamak yoluna gitmek farklı şeylerdir. itiraz veya yazılı emir yoluna başvurulması halinde ileri sürülmesi gereken hususlara dayanarak, Basın Kanununun 19 ve 29. maddelerine aykırı olup, cezalandırılması gereken sanığın eylemi suç olmaktan çıkarılamaz.
Nitekim, daha önce çoğunluk görüşü doğrultusunda verilen Özel Daire kararları :
söz konusu Yargıtay anlayışı benimsenemez. Asliye Ceza Mahkemesi kararı, Basın Kanunu hükmüne göre kesindir ve uygulanmak gerekir. Kaldı ki, Asliye Ceza Mahkemesinin kararında usulsüzlük görülürse, yazılı emir yoluna başvurabilir. Yargıtay'ın görüşü, yargı kararının savsaklanmasını hukuka uygun sayması açısından Anayasal kurallara da aykırı düşmektedir şeklinde eleştirilmiştir -Çetin Özek, Türk Basın Hukuku, 1978, S. 120-.
Ceza Genel Kurulu'nun, 25.9.1978 gün ve 230-303 sayılı kararında da: "Yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda bulunmasına dair olan Anayasa hükmü, yürütme organları İle idareye takdir hakkı tanımadan uyulması zorunlu bir görev yüklemektedir. Bu görevin yerine getirilmesinde ihmal gösterilmesi veya ısrarla yerine getirilmekten kaçınılması derece derece görevi savsamak veya görevi kötüye kullanmak suçunun oluşmasına yol açar denilmek suretiyle aynı husus vurgulanmıştır) diyerek;
Diğer üyeler ise : (Özel Daire bozma kararının yerinde olduğunu) ileri Sürerek, itirazın reddi gerektiği yolunda oy kullanmışlardır.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile, 7. Ceza Dairesi'nin, 18.6.1985 gün ve 10398-5070 sayılı bozma kararının (KALDIRILMASINA), Yerel Mahkeme hükmünün (ONANMASINA), 3.3.1986 gününde ve üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini