 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1985/72
K: 1985/306
T: 27.05.1985
DAVA : Adam öldürmek ve 6136 sayılı kanuna muhalefetten sanık Salim'in mahkumiyetine dair, Zile Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 1.7.1983 gün ve 114-72 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 25.9.1984 gün ve 104-65 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili ve C.Savcısı tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş, sanık vekili yönünden koşuluda yerine getirilmiş olduğundan dosya C.Başsavcılığının hükmün onanması istemini bildiren 28.1.1985 gün ve 1/4435 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Adam öldürmek ve izinsiz tabanca taşımaktan sanık Salih'in TCK.nun 448, 59; 6136 sayılı kanunun 13; TCK.nun 59. maddeleri uyarınca 20 sene ağır hapis 10 ay hapis, 416 lira 60 kuruş ağır para cezası ve fer'i cezalar ile tazminata ilişkin mahkumiyet hükmünü Yargıtay 1. Ceza Dairesi 21.12.1978 gün ve 4608 sayı ile onamıştır.
Sanık vekili 12.12.1971 tarihinde iadei muhakeme isteğinde bulunmuş, Yerel Mahkeme 1.7.1983 gün ve 114/72 sayı ile önceki hükmün CMUK.nun 341. maddesi uyarınca onanmasına karar vermiştir.
Onama kararını inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi :
(Toplanan deliller karar yerinde incelenip hükümlünün suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin kılınmış savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi hariç bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, temyiz itirazlarının bu yönden reddine, Ancak : Olay nedeninin sanık Salih'in yeğeni olan Güler'i gayriresmi olarak kendisine 2. karı olarak alan maktulün, Güler'i döverek babasına göndermekten ileri gelmesine göre, bu halin sanık lehine TCK.nun 51/1. maddesinin uygulanmasını gerektirdiğinin düşünülmemesi isabetsizliğinden oybirliğiyle bozmuştur.
Yerel Mahkeme ise : İlk hükümde sanık Salih hakkında yasal tahrik nedeni bulunmadığı açıkca gösterilmiş sanık vekilinin temyizi üzerine yüksek daire bu görüş ve gerekçeye dokanmayarak hükmü oybirliğiyle onamıştır. İade-i muhakeme sırasında bu konuda bir değişiklik olmamış, sadece tanık İbrahim, Gülerin koca evini terkederek baba evine dönmesi nedeniyle taraflar arasında bir dargınlık olduğunu bildirmiştir. İlk hükümdeki delillerle iade-i muhakeme sırasındaki deliller arasında tahrike yönelik bir değişiklik saptanmamıştır. Esasen Güler maktulün kendisini dövdüğünü iddia etmektedir. Ancak : Güler'in amcası olan sanık Salih, yeğenini baba evinden alıp getirirken maktulü kastederek "ben Güler'i götürüyorum, başkasına satacağım, anasını avradını sk. ettiğim, kimse gelsin alsın götürsün" sözleri etrafta şayi olmuştur. Olay Güler maktulün evini terkettikten sonra olmuştur. Olay Güler maktulün evini terkettikten iki hafta sonra olmuştur. Olaydan 4 gün önce maktulle, Güler'in ağabeyi Selim arasında bu nedenle kavga olmuş, Salim maktule silahla ateş etmiş, bu nedenle hüküm giymiştir. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sanık lehine herhangi bir yasal tahrike ilişkin kışkırtma olmadığı görüşü ile direnmeye karar vermiştir.
Dosya kapsamına göre, sanık Salih hakkında Yerel Mahkemece kurulan ve sanığın TCK.nun 448, 59; 6136 sayılı yasanın 13; TCK.nun 59. maddesi gereğince 20 sene ağır hapis 10 ay hapis ve 416 lira 60 kuruş ağır para cezası ile cezalandırılmasını içeren hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanarak kesinleşmiştir.
Sanık Salih müdafii, Yerel Mahkemeye 12.12.1979 tarihli dilekçeyle başvurarak yukarıda sözü edilen suçların hükümlü Salih tarafından değil, Salih'in yeğeni Selim tarafından işlendiğini ileri sürüp CMUK.nun 327. maddesine dayanarak muhakemenin iadesi isteğinde bulunmuştur.
Yerel Mahkeme isteği kabulle şayan delilleri topladıktan sonra duruşma icrasına karar vererek sonuçta CMUK.nun 341. maddesi uyarınca "evvelki hükmü tasdik" etmiştir.
Olaya açıklık getirmek üzere konuyla ilgili usul hükümlerinin nazara alınmasında yarar vardır.
Ceza muhakemeleri usulü kanunun 4. kitap 1. faslında yer alan ve mahkumün lehine muhakemenin iadesi sebeplerini içeren 327. maddenin 5. fıkrasında :
"Yeni vakalar veya yeni deliller dermeyan edilip de bunlar yalnız başına veya evvelce irad edilen delillerle birlikte nazara alındıkları takdirde maznunun beraatine veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün tatbikiyle mahkum olmasını istilzam edebilecek mahiyette olursa;" hükmü yer almaktadır.
Aynı yasanın 341. maddesinde ise "yeniden yapılacak duruşma neticesinde mahkemeye ya evvelki hükmü tasdik eder veya iptali ile dava hakkında yeni baştan hüküm verir" kuralı getirilmiştir.
Prof. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemeleri Usulü kitabının 806. sahifesinde yukarıda sözü edilen CMUK.nun 327/5. fıkrasına ilişkin yorumunda" yeni olaylar veya yeni deliller ileri sürülmesi bu yeni olay veya delillerin, yalnız başına veya önce ortaya konmuş delillerle birlikte nazara alındıkları takdirde, hükümlünün, beraetine yol açacak veya daha hafif cezalı bir suç tipini koyan müstakil bir hükmün uygulanması yüzünden daha hafif cezaya mahkumiyetini gerektirecek mahiyette olması lazımdır. Suç tipini koyan müstakil normun aşağı ve yukarı hadleri arasındaki takdiren değiştirilmesi için yenileme davası (muhakemenin iadesi) davası açılması kabul edilmemiştir" görüşüne yer vermiştir.
Bu doğrultuda olmak üzere Prof. Tahir Taner, Ceza Muhakemeleri Usulü Kitabının 2. baskı 412. sahifesindeki açıklamasında; CMUK.nun 327/5. fıkrasındaki muhakemenin iadesi nedeninin çok önemli olduğunu vurguladıktan sonra; yeni deliller ve yeni vakıaların iadeye neden olabilmesi için, bunların hükümlünün yasal durumunu daha müsait bir hale koyabilecek mahiyette olmasının gerektiğini; yoksa durum değişmiyorsa; örneğin yine aynı yasa maddesinin uygulanması ve fakat suça ait hallerin daha müsaid olarak telakki ve takdiri suretiyle cezanın bir miktar indirilmesi gibi bir sonucu amaçlıyorsa, sözü edilen vakıa ve delillerin iadeye neden olamayacağını belirtmekte ilave olarak da esasen bu kural genel bir biçimde 331. maddede pek açık olarak belirlendiğine işaret etmektedir.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Doçenti Dr. Eralp Özgen, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi Kitabı'nın 102. sahifesinde aynı konuya değinirken "Kanuna göre yeni delil ve vakıaların" ... sanığın daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün tatbiki ile mahkum olmasını gerektirecek nitelikte olması halinde de muhakemenin yenilenmesinin mümkün olduğunu belirterek buna göre iki koşulun bir arada bulunması gerektiğini bunların; 1) - Hafif kanun hükmünün tatbiki olanağı, 2) - Cezanın azalacağı ihtimali olanağı; hafif cezayı içeren kanun hükmü, (daha hafif cezayı içeren bağımsız bir durumu öngören hüküm) demektir. Suç unsurlarında bir değişikliği öngören hüküm aynı hüküm sayılır. Bu hükmün, evvelden uygulanan hükmün bulunduğu madde, fıkra veya bent dışında olması şart değildir. Örneğin TCK.nun 383. maddesinin 2. fıkrası iki ayrı hükmü içermektedir. Takdiri tahfif sebebinin veya genel takdir hakkına göre cezanın daha aşağıdan tesbiti için mahkemenin yenilenmesi yoluna gidilememesi, bu kuralın sonucudur. Zira bunlar müstakil bir durumu öngören bir hüküm niteliğinde değildirler. Esasen burada cezanın mutlaka azaltılacağı da iddia edilemez. Zira hakimin takdirine ilişkin bir durum söz konusudur) görüşüne yer vermiştir.
Doçent Dr. Ayhan Önder, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisinin 1966 tarih (XXXI) Cilt ve 1 - 4. sayısında yayınlanan (Muhakemenin İadesi) başlıklı yazısının 73. sahifesinde bu konuya ilişkin olarak (mahkumun dermeyan ettiği yeni vakıa veya deliller hafifletici sebeplerin tatbikini icap etmekte ise, suçun mahiyetinin değiştiğini kabule imkan yoktur; Zira hafifletici sebeplerin tatbiki ceza tayini müessesesine aittir. Cezanın ağırlığı bakımından mevsuf bir durum yaratmaz ve bu sebeple muhakemenin iadesi mümkün değildir. Mesela, Ceza Kanunun 522. maddesinde gösterilen ve zararın hafif olması sebebiyle veya 51 veya 59. maddelerin tatbikini hedef ittihaz ederek yapılan iade talepleri yeni vakıa veya delillerin mevcudiyetine rağmen kabul edilmeyecektir, görüşüne yer vermiş, aynı öğretim üyesi Prof. Ayhan Önder, anılan Derginin 1973 tarihli (XXXVI) Cilt ve 1 - 4 sayısında muhakemenin iadesinde "reform" başlıklı yazısının 96. sahifesindeki bölümünde CMUK.nun 331. maddesindeki kuralı açıklarken (beyan edelim ki; bu maddenin tercümesi İstanbul Komisyonu tarafından hatalı yapılmış ve bu hata Kanununumuza da girmiştir. Mehaz maddeye göre aynı kanunda münderiç cezanın aşağı ve yukarı hadleri arasında kalınacaksa cezanın tadili gayesi ile yapılan iadei muhakeme kabul edilemeyecektir.) Kanunun aynı maddesinde yazılı unsurların, sınırı içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacı ile yargılama yenilemez) böyle bir ifade ile hakimin takdirine ve kanuni tahfif sebeplerine dayanılarak ve fakat madde içinde belirtilmemiş unsur dışında sebeplerle iadenin kabul edilemeyeceği de gösterilmiştir. Yolunda açıklamada bulunmuştur.
Öğreti ve uygulamada kabul olunduğu üzere "yeni vakıa ve deliller" evvelce yargıya sunulmamış onun bilgisi dışında kalmış olan delildir. Olayda yasal tahrik nedeni bulunmadığı evvelce tartışılmış ve hükümde, ancak takdiri indirim nedeni bulunduğu belirtilerek uygulama yapılmış ve bu husus ÖzelDairece kabul görmüştür.
İlke olarak, böyle bir nedeninin iade sebebi olamayacağı gözardı edilse dahi, soyut bu husus öne sürülüp delilleri gösterilmek suretiyle bir iade sebebi ve isteği de yoktur ve artık yeni bir hüküm kurulmayıp, eski hüküm " tasdik edilmiş olmasına göre de ceza tertibiyle ilgili kesin hüküm haline girmiş konuda yeni biri değişiklik yapılmasına olanak bulunmamıştır.
Tüm bu açıklamalar sonucunda bozma kararının Usul Yasasının 327/5, 331, 341. maddesindeki hükümlerine ve bu hükümlerin öğretideki yorumlarıyla uygulamalara uymadığı görülmektedir.
Bu itibarla sanık vekilinin temyiz itirazlarının reddine, sonucu itibariyle Usul ve Yasaya uygun bulunan direnme hükmünün ONANMASINA, karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme hükmünün istek gibi (ONANMASINA), 27.5.1985 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İadei muhakemenin tarifi hususunda ittifak edilmiş değildir. Yapılacak tarifler, müessesenin kapsamının dar ve geniş olmasını kabule göre değişiklik arzetmektedir. Bu nedenle öğretide müessese kendi görüş açılarına göre, tarif edilmek istenilmiştir. Taraflar arasında ittifak edilen husus, muhakemenin iadesinin, hatalı delile dayanan kesin hükümlerin kaldırılması olanağının sağlanması yolu olduğunun kabulüdür.
Usülde matematik kesinlikte delil hiçbir zaman bulunamamıştır. Kaldı ki delil vasıtaları da hakimleri yanlış takdire ve hataya götürebilir. Hakimlerinde insan olduklarını, bütün iyiniyetlerine rağmen hata yapabileceklerini kabul etmek gerekir.
İadei muhakemenin kapsamı hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür.
Bazı yazarlar, muhakemenin iadesini mümkün olduğu kadar kolaylaştırılmasını ve hatta hükmün doğruluğunda en ufak bir şüphe halinde dahi bu yola başvurulması gereğine işaret ederler (Alman yazarlarından Nuse, Hantis, Kries).
Diğer bir kısım yazarlar ise, muhakemenin iadesini istisnai bir yol alarak kabul etmişlerdir. (Beling, Schorn), yazar (Rosenblatt) ise ancak çok bariz hata hallerinde bu yola gidilmesinin uygun olacağını vurgular.
Diğer, bir kısım yazarlar ise şartların tahdidi olanak belirtilmesi ve fakat çok dar tutulmamasını kazuistik yola gidilmemesi gerektiği görüşündedirler (Ullmann). Özenle lehte olanlarda aleyhte olanlara nazaran, daha geniş olanak tanınması, adli hatanın mevcudiyetini gösterebilecek, başka deyimle şüphenin avdetini doğuracak yeni delil ve vakıaların ortaya çıkması halinde bu yola başvurmanın doğru olduğunu savunurlar.
Mehaz yasa ve gerekse yasamızın kabul ettiği sistem budur. Biraz daha açıklamak gerekirse, hükümlünün lehinde olması halinde geniş yoruma, yani şüphenin avdet etmesi halinde bu yola başvurulurken, aleyhte olması halinde çok bariz hatanın tesbiti aranmalıdır.
Nitekim bu konuyu en kapsamlı olarak inceleyen Dr. Eralp Özgen doçentlik tezi olarak hazırladığı "Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi" adlı Kitabının 17. sayfasında kendi görüşünü şöyle açıklamaktadır.
"Sonradan ortaya çıkan mutlak hata hallerinde Ceza Yargılama Usulü Yasasının temel prensibi "kesin hüküm"ün yasalarda öngörülmüş istisnai şartlarda feda edileceği görüşüne katılmıyoruz. (Kitabın dipnotunda Beling ve Henfig'e atıf yapılmaktadır). Zira, zannımızca, ceza davasının, esas gayesi biran evvel bir hükme varılmış olmak değildir) kabul ettiğimiz esas gaye, "Hakikata vasıl olma"dır.
Mahkeme hükümlerinde yüzde yüz hakikata erişildiğinden hiçbir zaman emin olamayız. Her hükümde az veya çok hata ihtimali mevcut bulunmaktadır. Kesin hüküm müessesesinin kabulü, pratik hayat zaruretinin bir sonucudur. Mahkeme hükümleri uygunlukları nisbetinde adil olabilirler. Sonradan hakikata uymadığı, yani adil olmadığı anlaşılan bir hükmü, hala kesin hüküm prensibi uğruna yürürlükte bırakmaya, adaleti sağlamak ön vazifesi olan devletin ve adalet organlarının hakkı varmıdır.
Adalet organları, ferdi hak ve hürriyetlerin, fertlere ve devlete karşı bir teminatı olmak durumundadır.
Böyle bir organın hatalı olduğu anlaşılmış bir hükmünü yok etme imkanı tanımayarak devletin ferde, adalet organı vasıtasıyla adaletsizlik yapmasına müsaade edilmesi gerekir. Bu davranış, bizzat kesin hükmünde lehine olacaktır. Zira kesin hükme saygıyı sağlamanın en iyi çaresi, hataları düzeltecek yolu açık tutmakdır. Bu düşüncelerimiz mahkum lehine muhakemenin yenilenmesi ile ilgilidir. Aleyhte yenilenmenin ise öbürünün aksine, daha dar tutulması gerektiğine, yine ferdi teminat esasından hareketle varmaktayız" demektedir.
Prof. Faruk Erem ve Eralp Özgen'in açık şekilde ifade etikleri gibi, Kanunumuz 327. maddesinin 5. bendinde muhakemenin iadesinde en geniş hükmü, yeni delil ve vakıaların mevcudiyeti halinde lehe iadenin mümkün olacağını kabul etmiştir. Bentte, hiçbir sınırlayıcı hüküm getirilmemiştir.
Bu bent ile önceden görülmesi mümkün olmayan bir çok adli hatanın ortadan kaldırılması yolu açılmak istendiğinden, bendin dar yorumlanmaması gerekmektedir.
Muhakemenin iadesi bakımından ileri sürülen yeni delil ve olaylar için genel bir ölçü koymağa imkan yoktur. Ancak hükmü değiştirecek önemde olması yeterlidir. Bunu hakim takdir edecektir.
İleri sürülen yeni delil ve olayların, tek başlarına nazara alındıkları takdirde önemli sayılmaları şart değildir. Bunlar evvelce ileri sürülen delillerle birlikte nazara alındıkları takdirde yine aynı durumu yaratıyorsa muhakemenin iadesi mümkündür.
Nitekim Prof. Nurullah Kunter Ceza Muhakemesi Hukuku adlı Kitabı'nın 558 nolu paragrafında aynen "muhakeme bu safhada yenileme sebepleri ile bağlı değildir. Eski karar henüz kalkmamış ise de, eski kararın kalkıp kalkmamasına karar vermek için yeni bir muhakeme yapılmasına karar verilmiş olduğundan ilk defa muhakeme yapılıyormuş gibi hareket edileceğini vurgulamaktadır.
Bir tarafta kesin hüküm halini almış bir karar, öbür tarafta hata edildiğinin anlaşılması. Bunun infazına devam etmek haksızlığı bile bile sürdürmek demektir. Bu sebeple kesin hükmün her ne sebeple olursa olsun hatalı olduğunu gösteren delillerin ortaya çıkması halinde kesin hüküm ortadan kaldırılabilmelidir. Bentde öngörülen "daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünü, daha hafif cezalı bir suç tipini koyan mustakil bir hüküm olarak yorumlanmanın yerinde olmadığını açıklayarak direnme hükmünün bozulması yolunda oy kullanmışlardır.