 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1985/524
K: 1986/95
T: 10.03.1986
DAVA : Dolandırıcılıktan sanık Bekir'in hükümlülüğüne dair Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 10.7.1984 gün ve 992-525 sayılı hükmün sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 27.12.1984 gün ve 787-930 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya, C.Başsavcılığının temyiz isteğinin reddi istemini bildiren 19.11.1985 gün ve 6 - 1615 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : İki kişiyi ayrı ayrı dolandırmaktan sanık Bekir'in TCK.nun 503, 522, 503, 522, 71, 72, 40. maddeleri gereğince 2 sene 12 ay hapis, 9000 lira ağır para cezası ile mahkumiyetine ilişkin hükmü sanık vekilinin temyizi üzerine Özel Daire;
(Sanık suçu başından beri inkar ettiği, kendisinin de suç eşyası ile yakalanmadığı ve aleyhine başka inandırıcı bir delil de bulunmadığı halde 3 yıl ara ile işlenen iki dolandırıcılık suçunun şikayet tutanaklarındaki birbirini tutmayan izahat ve kendi içerisinde de çelişkili mağdur ifadeleri dayanak yapılarak sanığın yetersiz delilerle yazılı şekilde cezalandırılması) isabetsizliğinden oybirliğiyle bozmuştur.
Yerel mahkeme sanık müdafi, Av. Emine'nin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda 27.12.1984 gününde direnmeye karar vermiş sanık müdafi hükmü temyiz etmemiş sanığa gıyabı hüküm 30.1.1985 tarihinde tebliğ edilmiş sanık aynı gün hükmü temyiz etmiştir.
Ceza Genel kurulunda öncelikle sanık müdafiinin 27.12.1984 gününde yüzüne karşı, sanığın ise yokluğunda verilen hükmü sanık müdafii temyiz etmediğine göre sonradan sanığa yapılan tebligat üzerine vaki temyizinin geçerli olup olmadığının görüşülmesine karar verilerek, bu konuda yapılan görüşmelerde, ceza davasında temyiz süresi ve bunun başlama tarihi ile ilgili hüküm CMUK.nun 310. maddesinin 1 ve 2. fıkrasında, tefhim ve tebliğ ile ilgili hükümler ise aynı yasanın 33 ve müteakip maddelerinde gösterilmiştir. CMUK.nun 310. maddesinin 1. fıkrasında temyiz isteğini hüküm tefhiminden bir hafta içerisinde yapılabileceği belirtilmiş olup, buna göre temyiz sanığın istek süresi tefhimle başlamaktadır. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, hükmün tefhiminin sanığın gıyabında olması halinde temyiz süresinin tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmiştir. CMUK.nun 33. maddesinin 1. fıkrası alakadar tarafın yüzüne karşı ittihaz edilen kararların okunması tefhim sayılıp 2. fıkrası ise tefhim olunmayan kararların ilgiliye tebliğ edileceği hükmünü getirmiştir. Yasa hükmünün "Alakadar" deyiminden ise öncelikle ceza davası açılmış olunan sanığın kastedildiği, her türlü tereddütten uzaktır.
Öte yandan 7201 sayılı Tebligat Yasasının 11. maddesinde "vekil ile takip edilene işte Tebligat vekile yapılır" hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır.
Ceza muhakemeleri usulü yasasının açıklanan bu maddeler ile tebligatla ilgili 7201 sayılı yasanın 11. maddesi birlikte incelenip değerlendirildiğinde, müdafiin yüzüne, sanığın ise gıyabında kurulan hükün uyarınca sanığa tebliğinin gerekmediği anlaşılmaktadır.
Zira 7201 sayılı Tebligat kanunun 11. maddesine 3220 sayılı yasa ile eklenen husus aynen "Ceza Muhakemeleri Usul Kanunun kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümlerini saklı tutmaya yöneliktir. Anılan yasada kararların sanıklara tebliğ edilmeleri zorunlu görmeyen hallerde kararın sanıklara tebliğine gerek bulunmamaktadır.
Örneğin CMUK.nun 106, 364. maddelerine sanığa tebliğ zorunluğu vardır.
CMUK.nun 33. maddesine göre alakadar tarafın yüzüne karşı ittihaz edilen kararlar kendisine tefhim olunur. Diğer kararlar ise, tebliğ olunur. Prof.Dr. N.Kunter, Ceza Muhakemeleri Hukuku Kitabında mahkemece, ve hakimlik kararlarının tebliği, ilgilinin veya temsilcisinin yüzüne karşı ittiaz edilmeyen kararlar ilgiliye tebliğ olunur görüşüne yer vermiştir.
Olayımızda sanığın vekili hazırdır. Hüküm ona duyurulmuştur. Eğer müdafii hazır olmasaydı tefhim yapılamadığından hükmün vekile tebliği gerekecekti.
Müdafi sanığın beraatine yada hafif bir ceza görmesini sağlamak üzere yasal faaliyette bulunmakla yükümlü kamu görevi gören bir kimsedir.
Ceza Muhakemeleri Usul kanunun gerekçesinde aynen, "maznunun müdafii gibi kanuni müdafii gibi kanuni mümessili ve maznun kadın ise kocası da kendikilerinden kanun yoluna müracaat edebilirler"( 1412 sayılı kanunun Esbabı Mucibesi, 1937, Adliye Vekilliği Neşriyat, Sayfa : 113)
Aynı konuda Prof. Tahir Taner ise "Müdafii dahi kanun yollarına başvurabilir ve bu hususta sanığın muvafakatı mevcut sayılır (Ceza Muhakemeleri usulü 1955, 3. Basım, Sayfa 356)
Prof. DR. Turhan Tufan Yücenin Kanun Yolları isimli yapıtının 25. sayfasında bu konuya değinirken "Kunter'in kanaatine müdafide toplum adına müdafaa fonksiyonu ifa ettiğine göre sanığa bağlı olmadan kanun yolu davası açabilmelidir". " (Kunter Ceza Muhakemeleri S.593)
Alman Türk Ceza Muhakemeleri usulü bu düşünceyi benimsemiş bu konuda sanığın isteğine büyük önem vermiştir. Ancak bu husustaki iradesinin hüküm ifade edebilmesi için sanık, kanun yoluna gitmek istemediğini mahkemeye veya savunucuya açıkça bildirmiş olması gerekir. Bu açıklama yapılmadan vaki olan kanun yoluna başvurma sanığın iradesine aykırı olsa bile hüküm ifade edir, "Kleinmül - reit, P.297, No : 3,4"
Ceza usulümüzün kaynağı olan Alman kanunun açıklayıcı Dr. Otto Schwarz'ın Rıfaz Taşkın tarafından çevrilen yapıtında da aynen şu görüşe yer verilmiştir.
"Eğer müdafi kanun yolların müracaat anına kadar cereyan eden muhakemelerde müdafaa vazifesini ifa etmiş ise, bu sıfatı ile kanun yollarına müracaat edebilir, başka suretle selahiyetini ispat etmesine gerek yoktur.. Aksi ispat edilinceye kadar müdafii maznun tarafından kanun yoluna müracaata selahiyetli ad olunur" S. 540. Bu ilke CMUK.nun 290. maddesinde "müdafi, sanığın açık arzusunda muhalif olmamak şartiyle kanun yollarına müracaat eyleyebilir.
Bu açıklamalar ışığı altında konuyu özetleyecek olursak, hukuk bilginlerinin görüşlerine yasa koyucumuzun (Müdafiin kendiliğinden kanun yoluna müracaat edebilir yolundaki gerekçesine göre ceza mahkemesinde sanığın yanında onu savunan, bu görevi mahkemece kabul edilmiş olan ve 137. maddeye göre avukat veya dava vekilliği niteliği bulunan müdafi, artık sanığın savunmasını tümü ile üzerine aldığından sanık aleyhine verilen bir hüküm için kanun yoluna başvurması savunmanın ve usul yasasındaki savunmaya ilişkin yasal müessesenin gereği ve devamı olarak kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca duruşmada hazır bulunan ve temyiz yetkisi taşıyan sanık müdafiine tefhim olunan hükmün ayrıca hazır bulunmayan sanığa tebliğine yasal olarak gerek bulunmamaktadır.
Bu itibarla sanık müdafii, yüzüne karşı verilen hükmü temyiz etmediğinden ve hazır bulunmayan sanığında bu yolda bir itirazı olmadığından temyiz isteğinin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle sanık müdafii yüzüne karşı kurulan direnme hükmünü temyiz etmediğinden ve hazır bulunmayan sanığın bu yolda bir itirazı bulunmadığından temyiz isteğinin reddine, 3.3.1986 günlü 1. incelemede yasal çoğunluk sağlanamadığından 10.3.1986 günlü 2. incelemede salt çoğunlukla karar verildi.