 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E:1985/1-509
K:1986/42
T:03.02.1986
* NİTELİKLİ ADAM ÖLDÜRMEK
* BİRBİRİNE BAĞLI SUÇLARDA TOPLAMA
ÖZET: Sanık tasarlayarak öldürmeyi planladığı Selahattin'i evde bulamamış, bu arada evde rastladığı karısı Sabiha'nın kolundaki altınları gasp etmiş, ölenin ((Sizi tanıdım)) demesi üzerine bu suçu gizlemek, kanıt ve işaretleri ortadan kaldırmak ve cezadan kurtulmak amacıyla Hüseyin ile birlikte ateş ederek onu öldürmüşlerdir.
TCK.nun 78. maddesi saklı tutularak bu oluşa göre Sabiha'yı öldürme eylemi TCK.nun 450/9. maddesine uyar niteliktedir.
(765 s. TCK m. 450/9, 78)
Adam öldürmek, bu suça azmettirmek ve 6136 sayılı Yasaya aykırılıktan sanıklar Hanifi ve arkadaşlarının hükümlülüklerine dair, (İskenderun Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 19.6.1984 gün ve 9/100 sayılı hüküm, resen temyize tabi olup, sanıklar ve müdahillerin de temyizleri üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 9.7.1985 gün ve 65/106 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, resen temyize tabi olup sanıklar vekili tarafından süresinde verilen dilekçelerle istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş Olduğundan, Dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün bozulması istemini bildiren 11.11.1985 gün ve 1/3474 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü
Taammüden adam öldürmek bu suça azmettirmek, ruhsatsız tabanca taşımak suçlarından sanıklar Hasan ve arkadaşları hakkında İskenderun Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılama sonunda;
a)Sanık Hasan'ın TCK.nun 64, 450/4 - 8, 55/3, 6136 sayılı Kanunun 13/1, TCK.nun 55/3, maddeleri uyarınca 20 sene ağır hapis, 8 ay hapis ve 2000 lira ağır para cezası ve feri cezalarla,
b)Sanık İsmailin TCK.nun 64/2, 450/4, 59. maddeleri uyarınca müebbed ağır hapis cezası veferi cezalarla,
c)Sanıklar Hanifi ve Ekrem'in TCK.nun 450/4, 65/3. maddeleri uyarınca 20'şer sene ağır hapis cezası ve feri cezalarla,
d)Sanık Mehmet'in : 6136 sayılı Yasanın 13 - 1. maddesi uyarınca 1 sene hapis ve 3000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına,
e)Sanıklar Osman, Sefer, Durdu (Mehmet), Fatma, İbrahim'in beraatlerine,
f)Sanık Hüseyin'in Yakalanıp sorgusu yapılmadığından hakkındaki davanın muvakkaten tatiline, dair verilen hükmü inceleyen Özel Daire
"1 - Sanık Hasan hakkında maktule Sabiha'nın bileziklerini gasp suçundan dava açılmamış olmasına ve zamanaşımı içerisinde bu hususta dava ikamesinin mümkün bulunmasına göre, sözkonusu fiil hakkında mahkemece mükteza tayin edilmemesi bozma nedeni yapılmamıştır.
2 - Müdahillerin 6136 sayılı Kanuna muhalefetten verilen hükmü temyize yetkileri bulunmadığından, bu suçla ilgili olarak sanık Mehmet ve beraat eden sanık Osman'la ilgili temyiz isteklerinin reddine, incelemenin sanık Mehmet ve Osman dışındaki sanıklara hasrına,
3 - Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar İsmail, Hanifi, Ekrem, Hasan'ın suçlarının sübutu kabul, sanık Hasan hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet bakımından oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, sanık İsmail yönünden cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar İbrahim, Sefer, Mehmet (Durdu), Fatma haklarında verilen beraat kararı yerinde bulunmuş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık İsmailin duruşmalı inceleme sırasında vekilinin sübuta ilişen, diğer sanıklar Hanifi, Hasan, Ekrem'in duruşmalı incelemede bu sanıklar vekilinin sübuta, eksik incelemeye yönelen, müdahillerin sanıklar İbrahim, Sefer, Mehmet (Durdu), Fatma haklarında da bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün sanıklar İbrahim, Sefer, Mehmet (Durdu), Fatma'nın beraatlerine temas eden bölümün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA), Ancak:
Oluşa ve mevcut delillere göre
Sanıklardan İsmailin, Selahattin isimli bir şahsı öldürtmek istediği, sanıklardan Hasan ve halen firarda olan Hüseyin'le kendi köyünde buluşup para teklifinde bulunarak onlardan Selahattin'i öldürmelerini istediği sanık Hasan ile Hüseyin'in bu teklifi kabul ettikleri ve durumu babaları diğer sanık Hanifi'ye söyledikleri, sanık Hanifi'nin sanık İsmailin köyüne gittiği, her ikisinin cinayetin nasıl işleneceği ve vasıta hususunda anlaştıkları, plan kurdukları, olaydan önce sanık İsmailin diğer sanıklar Hanifi, Hasan, Hüseyin, Ekrem'in evlerine geldiği, orada beş sanığın buluştukları ve sanık İsmailin getirdiği üç tabancadan birisini sanık Hanifi'nin, birini Hasan'ın ve diğerini Ekrem'in aldıkları, sanık Hüseyine ait devamlı evde bulunan tabancayı da alarak sanıklar Hanifi, Ekrem, Hasan ve Hüseyin'in Reno taksiye binerek plan gereği Karahüseyinli Köyüne giriş yoluna kadar geldikleri, sanıklardan Hanifi ve Ekrem'in ellerinde tabanca ile evin etrafında tedbir olarak durup bekledikleri, sanıklar Hasan ile Hüseyin'in ellerindeki tabancalarla kapıyı zorlayarak içeri girdikleri, Selahattin'i aradıkları ve fakat onun evde olmadığı, karısı maktüle Sabiha'dan kocasını sordukları, bu arada maktülenin bileziklerini gasp ettikleri, sanık Hüseyin'in, Selahattin'i evde bulamayınca dışarı çıkıp balkonun altında bulunan babası sanık Hanifi ile konuştuğu ve ona "kocası evde yok, kadını öldürelim mi?" diye sorduğu, sanık Hanifi'nin "kadını öldürmeyin, onun bir suçu yok" dediği, sanık Hüseyin'in tekrar eve gidip sanık Hasan'ın yanına geldiği ve fakat maktule Sabiha'nın "ben sizi tanıyorum" demesi ve pencereden kaçmak istemesi üzerine her iki sanık Hasan ve Hü- seyin'in tabancalarla ateş ederek maktuleyi vurup öldürdükleri anlaşılmış, nitekim sanıklar Hasan ve Hüseyin'in girdikleri evde öldürmek üzere Selahattin'i aramaları, onu bulamayınca karısı maktuleden nerede olduğunu sormaları, Selahattin'in evde bulunmaması üzerine dışarı çıkıp sanık Hüseyin'in balkon altında bekleyen babası diğer sanık Hanifi'ye "kocası evde yok, kadını öldürelim mi?" teklifinde bulunması, sanık Hanifi'nin ise "kadını öldürmeyin, onun suçu yok" demesi ve tanık Hatice'nin şahadeti taammüden öldürülmek istenen şahsın maktule Sabiha olmayıp, onun kocası Selahattin Olduğunu açıkça gösterir nitelikte bulunmuştur.
Bu durumda
Her ne kadar sanık İsmail, Selahattini öldürmeleri için diğer sanıklar Hanifi, Ekrem, Hasan, Hüseyine teklifte bulunmuş ve asli maddi failleri azmettirmiş ise de
a)Olayda Selahattin öldürülmemiş,
b)Ayrıca cezayı gerektiren icrai hareketin ancak suç işlemeye elverişli vasıtanın hedefe karşı kullanılmasıyla başlaması gerekmesine, ondan evvelki hareketlerin icra başlangıcı sayılmamasına ve hazırlık safhasında kalmasına, nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 16.4.1984 gün ve 1984/1 - 14 esas, 1984/149 sayılı kararında da bu hususu teyit eder nitelik taşımasına nazaran olayımızda öldürülmesi kastedilen Selahattin'in evde bulunmaması itibariyle silahın ona karşı kullanılması, onun öldürülmesi bakımından icrai harekete başlanması ve öldürmeye teşebbüs edilmesi bahis konusu bulunmamış ve eylem adı geçeni öldürmeye eksik teşebbüs suçundan oluşturulmamış,
c)Bundan başka; sanık İsmail, Selahattin isimli bir şahsın öldürülmesini istediği halde maddi asli faillerin onu değil de, karısı Sabiha'yı öldürmeleri suretiyle talimat ve telkinatı tecavüz etmeleri, C; 12, S 6, HAZİRAN 1986 865 neticeyi değiştirmeleri itibariyle, bu hususta kastı bulunmayacağından, değişen neticeden dolayı azmettiren sanık İsmailin mesut tutulmaması gerekmiş olduğundan, sanık İsmailin taammüden öldürmeye azmettirme suçundan ötürü hakkında mahkumiyet hükmü kurulmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Sanıklardan Hanifi ise, maktule Sabiha'nın öldürülmesini değil, bilakis öldürülmemesini istemiş olduğundan, rızası hilafına işlenen ve işlenmesinde muvafakatı bulunmadığı anlaşılan öldürme suçundan ötürü yardım ve müzaharetten hükümlendirilmesinin de bahis konusu olmaması gerekir.
Yine evin dışarısında bulunan diğer sanık Ekrem'in asli faillerin maktule Sabiha'yı öldürmeleri eyleminde bilgisi bulunmadığından, bilgisi dışında işlenen bir suça yardım ve müzaharetten tecziyesine yasal imkan mevcut değildir.
Ve fakat;
Sanık İsmailin, Selahattin isimli bir şahsı öldürtmek istediğinin, bu hususta diğer sanıklar Hanifi, Hasan, Hüseyin'le anlaşıp o sanıkların da Selahattin'in öldürülmesine karar verdiklerinin anlaşılmasına ve hazırlık hareketlerine de başlamalarına göre;
TCK.nun 16.6.1979 tarihinde yürürlüğe giren ve suç tarihinde ve meri bulunan 2245 sayılı Kanunla muaddel 313. maddesi (her ne surette olursa olsun, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirenlerden her biri yalnız teşekkül meydana getirmekten dolayı ... cezalandırılır.) hükmünü getirmiş, ikinci fıkra; teşekkülün adam öldürme için meydana getirilmesi halini şiddet sebebi saymış, aynı madde; "bu maddede yazılı teşekkül iki veya daha fazla kimsenin birlikte cürüm işlemek amacı etrafında birleşmesiyle oluşur" tarifi yer almış bulunmaktadır.
Kaçakcılık suçlarının niteliği itibariyle özel bir kanun olan 1918 sayılı Kanunda o suçlar bakımından "teşekkül" de bir devamlılık aranabilirse de, genel bir hüküm olan TCK.nun 313. maddesinde teşekkülün devamlılığı hususunda hiçbir kayıtlayıcı hüküm olmayıp, bir tek suçun hazırlık hareketlerinin iki veya daha fazla kişi tarafından icra edilmesiyle 313. maddede yazılı suçun oluşması gerekir.
Nitekim; Abdullah Pulat Gözübüyük, Ceza Kanunu Açıklaması adlı eserinin 541. sahifesinde 313. maddeyle ilgili olarak Logos' un Commatariori II isimli eserinin 628, sahifesine atfen
"Genel ilke hazırlık hareketlerinin cezalandırılmamasıdır. Ancak, cürüm işlemek için teşekkül kurulması bir tehlike suçu olduğundan, bu suça ait hazırlık hareketlerinin ikiden fazla kimseler tarafından icra edilmesi ayrı ve özel bir cürüm sayılmıştır.
Burada teşekkülden maksat, iki veya daha ziyade kişinin aynı gaye için birleşmeleridir.
Birleşme şeklinin önemi yoktur. Önemli olan, birleşmenin gerçek arnacıdır" denilmekte ve Manzini'ye atfen de "bu teşekkülün kurulması ile o anda cürüm tamam olur" şeklinde keyfiyet ifade olunmaktadır.
Şu halde, devamlılık kaydı aranmaksızın, mücerret bir suça hazırlık hareketlerinin iki veya daha fazla kimseler tarafından aynı gaye için birleşerek icra edilmesiyle TCK.nun 313. maddesinde yazılı tehlike suçu oluşur.
Olayımızda sanıklar İsmail, Hanifi, Ekrem'i Selahattin'i öldürme cürmünü işleme amacı etrafında birleştikleri ve hazırlık hareketlerini yaptıkları anlaşıldığından, TOK.nun 313. maddesindeki suç oluşur, adı geçen sanıkların eylemleri bu suçtan vasıf alır ve sözü edilen madde ile tecziyeleri gerekir.
Açıklanan bu nedenlerle
A - Sanık İsmailin eylemine uygun düşen TCK.nun 313. maddesi yerine 450/4, 64/2. maddelerle tecziyesi suretiyle suç vasfının tayininde yanılgıya düşülmesi,
B - Keza sanıklar Hanifi, Ekrem'in hareketlerine uyan TCK.nun 313. maddesiyle cezalandırılmaları gerekirken 450/4, 65/3. maddelerle mahkumiyetleri cihetine gidilerek vasıf tayininde hataya düşülmüş olması,
C - İşlediği TCK.nun 313. maddesine muhalefet, geceleyin mesken masuniyetini ihlal, bilezik gasp suçlarını gizlemek, delil ve emarelilerini ortadan kaldırmak maksadiyle maktule Sabiha'yı öldüren sanık Hasan'ın eylemine temas eden TCK.nun 450/9. maddesiyle cezalandırılması gerekirken hakkında 450/4 - 8. maddelerle mahkumiyet hükmü tesisi,
Yasaya aykırı ve sanıklar İsmail, Hanifi, Ekrem'in ve duruşmalı inceleme sırasında adları geçen sanıklar vekillerinin ve müdahillerin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle sanıklar İsmail, Hanifi, Ekrem'le ilgili olan ve kısmen resen de temyize tabi bulunan hükmün gösterilen nedenlerle bozulmasına" karar vermiştir.
Bu karara karşı dosyanın gönderildiği mahalli mahkeme; sanık İsmailin diğer sanıklar Hanifi, Hasan, Hüseyin ve Ekrem'i Selahattin ya da ailesini öldürmek için azmettirdiğini, adı geçen sanıklarında Selahattin'i evde bulamamaları üzerine karısı maktule Sabiha'yı aldıkları talimat üzerine öldürdüklerini, olayda TCK.nun 313. maddesinin unsurlarının oluşmadığını, bundan başka Hasan hakkında TCK.nun 450/4-8 yerine 450/9. maddesinin uygulanmamasının sonuca etkili olmayan nüans farkına münhasır olduğunu ifade ile direnmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda duruşmalı inceleme yapılacağına dair bir kural bulunmadığından sanıklar vekillerinin duruşmalı inceleme isteklerinin reddiyle dosya üzerinde yapılan incelemede:
İncelenen dosyaya, toplanan delillere göre
Sanık İsmail ile maktule Sabiha'nın babası (HK.) arasında arazi meselesinden kaynaklanan husumet bulunduğu ve İsmail'in, (H. K.)'nin yakınlarından birisini öldürtmek suretiyle intikam almayı düşündüğü, olay öncesi yanına gelen askerlik arkadaşı Hanifi'nin çocukları sanıklar Hasan ve Hüseyine (HK.)'nin damadı Selahattin'i öldürmelerini söyleyip, para teklif ettiği, Hasan ve Hüseyin'in durumu babaları Hanifi'ye söyledikleri, Hanifi'nin de sanık İsmailin köyüne gidip plan yaparak ondan aldığı üç tabanca ile 20.000 lira parayı alıp köylerine geldiği, burada tabancalardan birini Ekrem'in birini Hasan'ın aldıkları, Hüseyin'in de evde devamlı bulundurduğu tabancasını aldığı, olaydan bir gün önce Hasan ve Hüseyin'in Karahüseyinli Köyüne gelerek Selahattin'in evini sorup öğrenerek keşif yaptıkları ve ertesi gün gece vakti köylerinin yol ayrımına plan uyarınca gelen Reno otomobile birlikte binerek Karahüseyinli Köyü altına kadar gelip burada vasıtadan inerek yürüyüp, Selahattin'in evine geldikleri, sanıklar Hanifi ve Ekrem'in ellerinde tabanca ile evin çevresinde tedbir olarak durup bekledikleri, sanık Hasan ve Hüseyin'in evin kapısını açmamaları üzerine balkona çıkıp balkon kapısını zorlayıp içeri girdikleri ve içerde kısık halde yanan gaz lambasını söndürmeye giderlerken maktule Sabiha ile yanında yatan kayınvalidesi Hatice'nin uyandıkları, sanıkların Hatice'ye yorganını başına çekip yatmasını söyleyerek tehdit ettikleri, bundan sonra maktule Sabiha'ya kocasının nerede olduğunu sordukları, Selahattin'in şoför olması nedeniyle maktulenin onlara (seferde) diye cevap verdiği, bu sırada sanıkların (kocanı öldürmeye geldik, bize gür (mahalli deyimle daha ağır biçimde) küfür salladı.) dedikleri ve yine bu arada maktulenin kolundaki bilezikleri görüp tehdit ederek aldıkları, bir ara Hüseyin'in balkona çıkarak aşağıda duran babası Hanifi'ye (kocası evde yok, kadını öldürelim mi?) diye sorduğu, sanık Hanifi'nin de (kadını öldürmeyin, onun bir suçu yok) dediği, sanık Hüseyin'in tekrar içeri girip Hasan'ın yanına geldiği ve fakat maktule Sabiha'nın (Ben sizi tanıyorum) demesi ve pencereden kaçmak istemesi üzerine Hasan ve Hüseyin'in tabancalarla ateş ederek maktuleyi vurup öldürdükten sonra dışarda bekleyen Hanifi ve Ekrem'le birlikte oradan kaçtıkları anlaşılmıştır.
Ceza hukukunda kural olarak failin sorumluluğu suç oluşturan sonucun öngörülmesi ve istenmesi ile sınırlıdır. Öngörülmeyen ve istenmeyen sonuçtan dolayı failin sorumluluğu istisnadır ve ancak kanuni sorumlulukla mümkündür.
Her ne kadar sanık İsmail, Selahattin'i öldürmeleri için diğer sanıklar Hanifi, Ekrem, Hasan ve Hüseyine teklifte bulunmuş ve azmettirmiş, onlara para ve silah vermişse de, olayda Selahattin öldürülmemiş, onun talimat ve telkini dışına çıkılarak karısı öldürülmüştür. Öngörülmeyen ve istenmeyen ve bu sonuçtan İsmailin sorumlu tutulması mümkün değildir.
Ceza hukuku, toplum düzenini korumak amacı ile failin kafasında suç işleme fikrinin doğuşu anından suçun bitmesi anına değin süren "suçun oluşumu" vetiresine belli bir yerde müdahale mecburiyetini duyar ve belli bir noktadan sonra bu oluşu ceza tehdidi altına koyar. Suçun oluşu vetiresinde cezayı gerektiren hareket ile cezayı gerektirmeyen hareketi ayıran çizgiyi suçun neticesine yakın ya da uzak bir yerde tesbit etmek her devletin ceza politikasına göre değişir. Cürmi neticeye giden olaylar dizisinin soldan sağa doğru aktığı kabul edildiğinde, bu çizginin solunda kalan olaylara "hazırlık hareketleri", sağında kalanlara "icra hareketleri" denilmektedir. Suça çok uzak veya suçla bağlantısı çok şüpheli hareketler için bir (tedbir) düşünülse bile bir ceza düşünülemez. Suça uzaklığı ve suça bağlantısı ne olursa olsun her hazırlık hareketini cezalandırmaya kalkışmak ceza adaletiyle bağdaşmaz. Hazırlık hareketini cezalandırmak "Kanunsuz suç olmaz" prensibiyle de çatışır. Zira hazırlık hareketi suçun tarifinde yazılı bir hareket değildir; henüz hiçbir hükmü ihlal etmez. Hazırlık ve icra hareketi ayrımı bu düşüncelere dayanır.
Bununla beraber kanunlar bazı hallerde hazırlık hareketlerini cezalandırmak gereğini duymuştur. Örneğin TCK.nun 463/3, 313/1. maddesi gibi.
Hazırlık hareketleriyle icra hareketlerini ayırmada çeşitli görüşler ileri sürülmekteyse de herbirinin eksik bir tarafı bulunduğundan en uygun yol umumi hayat tecrübesi ve olayların mutad akışına bakmak ve hareketin, hazırlık ve icra ile olan sınırını belirlemektir.
Olayımızda icra hareketi, suç işlemeye elverişli aracın hedefe karşı kullanılmasıyla başlamaktadır. Önceki olayları icra başlangıcı saymak mümkün olmadığından kastedilen Selahattin'in evde bulunmaması itibariyle silahın ona karşı kullanılması, onun öldürülmek istenilmesi bakımından icrai harekete başlanması ve öldürmeye teşebbüs edilmesi söz konusu olmamış ve eylem adı geçeni öldürmeye eksik teşebbüs suçunu da oluşturmamıştır.
Sanıklardan Hanifi, maktulenin öldürülmesini değil, aksine öldürülmemesini istemiş olduğundan rızası hilafına işlenen ve işlenmesinde muvafakatı bulunmadığı anlaşılan öldürme suçundan dolayı yardım ve müzaharette bulunmaktan, hükümlendirilmesi doğru değildir.
Bunlardan başka evin dışında bulunup asli failleri Hasan ve Hüseyin'in maktule Sabiha'yı öldürmeleri eyleminde bilgisi bulunmadığı anlaşılan sanık Ekrem'in de bilgisi dışında işlenen bu suça yardım ve müzaharetten cezalandırılması da mümkün değildir.
Bu durumda sanıkların eylemlerinin TCK.nun 313/1. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün müdür?
Bu konuda Yasanın ilgili maddeleri
Madde 313 - (Değişik) Her ne suretle olursa olsun, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirenlerden her biri yalnız teşekkülü meydana getirmek. ten dolayı iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır.
Bu teşekkül halk arasında korku, endişe veya panik yaratmak ya da siyasi veya sosyal bir görüşten kaynaklanan amaçla ya da ammenin selameti aleyhine cürümlerle kasten adam öldürmek veya yağma ve yol kesmek ve adam kaldırmak cürümlerini işlemek için meydana getirilmiş ise, verilecek ceza beş yıldan sekiz yıla kadar ağır hapistir.
Teşekkül mensupları dağlarda ve kırlarda veya genel yollarda veya mezkür yerlerde içlerinden iki veya daha ziyadesi silahlı olarak dolaşır veya buluşma yerlerinde ya da emin bir yerde silah saklarsa, birinci fıkradaki halde üç yıldan altı yıla, ikinci fıkradaki halde yedi yıldan, on yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Teşekkül yöneticileri hakkında yukarıdaki fıkralar uyarınca hükmedilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.
Bu maddeye göre tayin olunan ceza sürelerine eşit bir süre ile genel güvenlik gözetimi altında bulundurmaya da karar verilir.
Bu maddeye yazılı teşekkül, iki veya daha fazla kimsenin birlikte cürüm işlemek amacı etrafında birleşmesiyle olur.
Bu kanun ve diğer kanunlarla yer alan özel hükümler saklıdır.
Madde 314 - (Değişik) yukarıdaki madde uyarınca meydana getirilen teşekküllerin mensuplarına bilerek ve isteyerek barınacak yer gösteren veya erzak yahut silah ve cephane tedarik veya başka yollardan yardım edenlere, başka bir suçu oluştursa bile ayrıca bir yıldan, beş yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
Bu yardım dernek, siyasi parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde ya da öğrenim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde yapılırsa yukardaki cezanın iki katı hükmedilir
Bu suretle, usul ve füruundan olan hısımlarından veya karı veya koca veya kardeşinden birine barınacak yer gösteren veya yiyecek veya içecek sağlayan kişi hakkında bu cezalar yarısından üçte ikisine kadar azaltılır.
Madde 315 - (Değişik) 313. madde de sözü edilen teşekkül mensuplarının teşekkülün devamı süresinde veya meydana geliş amaçları gereği olarak işledikleri cürümlerden dolayı 78. maddenin uygulanmasından hasıl olacak ceza üçte birinden yarıya kadar artırılır.) hükümlerini içermektedir.
313. madde de düzenlenen suç, bir tehlike suçu olup ceza hukukundaki genel ilkeye bir istisna getirmek suretiyle toplum yararına hazırlık hareketlerinin cezalandırılmalarını öngörmüştür. Amaç; müstakbel suçları önlemektir. Henüz bir suç işlemedikleri halde sadece cemiyet, teşekkül, çete kurmuş olmalarından dolayı bunların mensuplarına ceza verilmesinin yegane sebebi budur.
Bu suç için yapılan birleşme arizi (gelip geçici) değil, daimidir. Eylemde suçlar kararı etrafındaki örgütün varlığı esastır.
Birleşmedeki gaye mücerret (yalın) suç işlemeye yönelik cürüm kastıdır. İradelerin ancak bu yolla birleşmeleri sonucudur ki, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirme cürmünün başka amaçlarla cemiyet kurma hallerinde örneğin, TOK. 141, 163, 168'den ayırt edilmesi mümkün olur. Bu sınır, madde ile düzenlenen suç ile diğer teşekkül halindeki suçlar için konulan sınırın ve adi - arizi (gelip geçici) olarak biraraya gelip suç işleme hallerini ayırt etmeye yarar.
2245 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle maddenin önceki metnindeki unsurların esasta bağlı kalınmış, biraraya gelmedeki sayı düşürülmüş ve yaptırım miktarı artırılmıştır. Bunun dışında (her ne suretle olursa olsun) sözcüğü ile önceki metinde yer alan adliye (TOK. 282 - 310). ammenin itimadı (316 - 368), ammenin selameti (369 - 413), adabı umumiye ve nizamı aile (414 - 447), şahıs (448 - 490) ve mal (491 - 525) aleyhine cürümler dışında kalan hürriyetler aleyhine işlenen cürümler devletin şahsiyetine karşı cürümler gibi bölümlerde (Baplarda) yer alan suçları madde içeriğine almak amacıyla yapılan bir genişletmedir, yoksa unsurlarda bir değişiklik söz konusu değildir.
Bu maddede gösterilen suçlardan birinin yalnız bir defa işlenmesi için teşekkül oluşturulması yasa koyucunun korumak istediği hukuki yararla bağdaşmaz. Yasanın amacı basit birleşme (iştirak) dışında kamu için tehlikeli olacak bir durumu cezalandırmaktadır. Böyle bir durum ise birden çok ve hatta belirsiz suçların veya suçun işlenmesi yönündeki maksatlı birleşmelerdir. Esasen kaynak yasa (cürüm) değil (cürümler) sözcüğünü kullanmakla bunu göstermişti r.
Suçu adi iştirakten ayıran temadi (devamlılık); taaddüt (birden fazla olma), istimrar (süreklilik), planlı ortaklık ve eylemli paylaşma unsurlarına ek olarak işlenen cürüm veya cürümlerin teşekkülün gereğinden olması icap eder. Var oluş gereğini yerine getirmenin olaysal değerlendirmesi bu teşekkülü adi iştirakten ayırır. Teşekkülün adi iştirakte aynı olmadığı, 314. maddedeki feri katılmanın özel düzenlenmesinden ve 315. maddedeki 78. maddeye istisnanın varlığından da anlaşılmaktadır. 315. madde 78. madde açısından cürümleri işlemek için diğer cürmü işlemek halini özel olarak düzenlemiştir. Bunun yanında 314. maddenin devamlılıktan söz etmesi de gözönünde bulundurulmalıdır. Bu iki özel madde de gösteriyor ki olayımızda 313. maddenin uygulama yeri yoktur.
Belirli bir cürüm için bir kaç kişinin rıza ve muvafakatı yani bir araya gelmesi genelde ne ayrı bir cürüm olur, nede şiddet sebebi olur. Bir çok kimseler şu ya da bu cürmü değil de bir çok cürümleri işlemek için teşkilatlanırsa, o zaman bağımsız olan bu cürüm meydana gelir. Çünkü bu hal Majno'nun deyimiyle adeta bir mücrim mektebi meydana getirmektir (Majno, Ceza Kanunu Şerhi; III, s. 10). Ayırıcı vasıf budur. Mücrim mektebi ve bunun gereklerinde birleşme eylemin dış çerçevesini oluşturur.
Bu nedenle özel düzenlemeler dışında bir araya gelişleri teşekkül - cemiyet - çete kabul etmek, kanunsuz suç ve ceza olmaz kuralının ve bu yöndeki Yasa hükmünün ihlali olur.
Uygulamaya baktığımızda aynı görüşün benimsendiği gözlenmektedir. Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 21.10.1981 gün 4608/ 5410; 2.5.1984 gün 2130/2461; 21.5.1982 gün 2378/2862 sayılı kararlarıyla Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun 3.12.1981 gün 130/136; 3.6.1982 gün 108/108; 22.11.1984 gün 185/233 sayılı kararları gibi.
Bu itibarla İsmail, Ekrem ve Hanifi'nin eylemlerini TCK.nun 313. maddesi çerçevesinde değerlendirip buna göre tecziyeleri gerektiğine dair Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Adı geçen sanıkların Selahattin' ı öldürmeye yönelik eylemleri yukarıda da açıklandığı üzere hazırlık aşamasında kalmış, irade ve muvafakatları dışında gerçekleşen Sabiha'nın öldürülmesi eylemiyle de irtibatları belirlenememiş olduğundan, bu konudaki direnme kararında da isabet görülmemiştir.
Diğer direnme konusuna gelince
TCK.nun 450 maddesinin 7, 8, 9. bendleri şu düzenlemeleri içerir: Öldürmek fiili
Madde: 450/7 - Velevki husule gelmiş olmasın diğer bir suçu hazırlamak veya kolaylaştırmak veya işlemek için Uca olunursa;
8 - Bir suçtan hasıl olacak faydayı elde etmek veya bu gayeye vasıl olmak maksadı ile yapılan ihzaratı saklamak için veya takip edilen gayeye vasıl olamamaktan mütevellit infial ile işlenmiş olursa,
9 - Bir suçu gizlemek veya delil ve emarelerini ortadan kaldırmak veya kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin maksadı ile vukua getirilirse... Fail idam cezasına mahkum edilir."
Mahalli mahkeme; sanık Hasan hakkında TCK.nun 450/4 - 8. maddesinden hüküm kurup bunda direnmiştir.
Olayımızda sanık Hasan'ın maktule Sabiha'yı taammüden öldürmek maksadıyla evine geldiğine dair yeterli bir delil bulunmamaktadır. Sanık taammüden öldürmeyi planladığı Selahattin'i evde bulamamış, bu arada evde rastladığı karısı Sabiha'nın kolundaki altınları gasp etmiş, maktulenin "sizi tanıdım" demesinden sonra bu suçu gizlemek, delil ve emarelerini ortadan kaldırmak ve cezadan kurtulmak maksadıyla Hüseyin ile birlikte ateş ederek onu öldürmüşlerdir. TCK.nun 78. maddesi saklı tutularak bu oluşa göre maktuleyi öldürme eylemi TOK.nun 450/9. maddesine temas eder nitelikte olduğundan, aynı maddenin 8. bendiyle uygulama yapılması yasaya aykırıdır.
Bu itibarla sanıklar Hanifi, Ekrem, Hasan ile İsmail vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahalli mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, bozma sebebine göre tutuklu olan sanıklar Hanifi, Ekrem ve İsmailin tahliyelerine karar verilmelidir.
Sair hususlarda çoğunluk görüşüne katılmakla beraber sanıklar İsmail, Hanifi ve Ekrem'in, Selahattin'i taammüden öldürmeye yönelik eylemlerinin TCK.nun 313. maddesi çerçevesinde düşünülmesi görüşünde olan Daire Başkanı ve Üyeler, Özel Daire kararındaki gerekçelerle direnme kararının bozulması hususunda oy kullanmışlardır.
Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle; sanıklar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile
1 - Sanıklar İsmail, Hanifi ve Ekrem'in,
a) Müşteki Selahattine yönelik eylemleri hazırlık aşamasında kalıp icrai harekete dönüşmediği ve TOK.nun 313. maddesinde yazılı suçu oluşturmadığından,
b) Maktule Sabiha'nın, sanıklar Hasan ve Hüseyin tarafında öldürülmesi eylemiyle herhangi bir ilgileri bulunmadığı, asıl failleri bu suça azmettirmek, yardım ve müzaharette bulunmak suçu sübu bulmadığından,
2 - Sanık Hasan'ın; geceleyin mesken dokunulmazlığını ihlal bilezik gasp suçlarını gizlemek, delil ve emarelerini ortadan kaldırmak maksadıyla maktule Sabiha'yı öldürmek suçu; TOK.nun 450/e maddesine temas edip bu maddeyle tecziyesi gerektiği halde ayrı yasanın 450/4 - 8. maddesiyle tecziyesi usul ve yasaya aykırı olduğundan,
Yerel mahkeme direnme hükmünün (BOZULMASINA), bozma sebebine göre bu suçtan tutuklu olan sanıklar İsmail, Hanifi ve Ekrem'in tahliyelerine, sanıkların yatırdıkları depo paralarının geri verilmesine, 3.2.1986 gününde bozma kararının (1 - a) sebebinde 312'ye geçen oy çokluğu, (1 - b) ve (2) nolu bozma sebebinde oybirliğiyle karar verildi.