 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1985/6725
K: 1985/7403
T: 08.07.1985
DAVA : Davacı, iş kazasından doğan maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hükmün altına almıştır.
Hüküm süre içinde davalı İETT avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, işverenin verdiği işi görmek için işverene ait araçla diğer işçilerle birlikte görevlendirdiği işyerine giderken yola anarşistler tarafından aracın silahla taranması sonucu aldığı yara ile malul kalması sebebiyle maddi tazminat isteğinde bulunmuştur.
Mahkeme tehlike (RİSK) sorumluluğunu esas alarak konuyu incelemiş ve isteği hüküm altına almıştır. Türk tazminat hukukunda mali sorumluluk kusur, kusursuz ve bu kusursuz sorumluluğun daha ileri bir şekilde olan tehlike sorumluluğu esaslarına göre belirlenmiştir. Bunların başında işverenin işyerinde işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için koruma tedbirleri alma yükümlülüğü gelir. İş Kanununun (madde 73-82) bu koruma kuralları işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzünğünde ve Hıfzıssıha Kanunun ilgili maddelerinde belirtilmiştir.
Genel koruma niteliğinde bulunan Kanun ve tüzükteki tedbirlerle yetirli görülmemiş Borçlar Kanununun 322/I. fıkrasında (işveren işçinin iş dolayısı ile karşılaşabileceği tehlikeyi önlemek üzere işin mahiyeti bakımından ve hakkaniyet dairesinde kendisinden beklenilebilecek tedbirleri de almakla) yükümlü tutulmuştur.
Ancak burada önemle belirtmek gerekir ki, bu koruma tedbirlerin Kanun ve tüzüklerin işverene yüklediği veya işin mahiyeti hakkaniyet icabı işveren tarafından alınması gerekli tedbirler olması ve asıl önemlisi de alınmayan tedbir gösterilmeyen özenle sonuç arasında mantıki illiyetin ötesinden uygun illiyet (hukuki illiyet) ilişkisinin bulunması şarttır.
Sonuç, niteliği itibariyle mutlaka bu illiyete uygun olmalı ve onun uygun bir sonucu olarak ortaya çıkmalıdır. Davada somutlanan olay ise tamamen yöredeki anarşik ortamın ortaya çıkardığı bir olaydır. Genel yol güvenliğinin sağlanması her halde işverenden beklenemez. Bu sebeple olay az önce belirtildiği üzere işverenin alması veya göstermesi lazım gelen tedbir ve özensizlik sonucu değil, başka eylemci kimselerin eylemi sonucu ortaya gelmiştir. Böyle bir olayda mahkemenin de kabul ettiği üzere kusurlu sorumluluktan bahsedilemez.
Ortak illiyet sorumluluğuna gelince; bu konuda işverenin gece uygun illiyet bağlantısı içerisinde sonuca katkılı bir davranışının bulunduğu da ileri sürülmemiştir.
Belirli ve bazı haller için kabul edilen kusursuz sorumluluk hallerinden Borçlar Kanununun 55. maddesinin de olaya uygulama olanağı yoktur. Çünkü eylemcilerle davalı arasında herhangi bir istihdam ilişkisi bulunmamaktadır.
Tehlikeli (RİSK) sorumluluğu açısından olay incelendiğinde kaynağını tamamen toplumsal düşünceden alan ve konu ile ilgili İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanması yapılıp en çok İş Hukuku alanında uygulanan bu teoride ise, sorumluluk için ne işverenin ne de çalıştırdığı kimsenin kusuru aranmaz. Zararlandırıcı sonuç kaçınılmaz etkenler sonucu meydana gelmiştir. Olayda kimsenin kusuru yoktur. Böyle bir halde işçinin kötü sonuçla tek başına bırakılması insani ve toplumsal düşünceyi rahatsız edeceğinden işçinin işinden yararlanan işverenin de hakkaniyet ölçüsünde bu zarara iştiraki tehlike sorumluluğu ilkesi ile sağlanmış olmaktadır. Ancak, bu sorumluluk da tehlikenin işyeri ve işin niteliği ile ilgili olması ile sınırlıdır. Tehlike işyeri ve işin niteliğinden doğmamışsa işvereni sorumlu tutmak mümkün değildir. Sigorta hukuku bakımından olayın iş kazası sayılması sonucu değiştirmez.
Mahkemenin bu doğrultuda olmayan kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer hususların incelenmesine mahal olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 8.7.1985 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1475 sayılı İş Kanunu'nun 73. maddesinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Aynı Kanunun birinci maddesinde, araçlar da işyerinden sayılmıştır. 62. maddesinde işçinin, işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler, işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler de iş süresi olarak kabul edilmiştir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesine göre, bu süreler içinde meydana gelen zararlandırıcı olaylar iş kazası olarak nitelendirilmiştir.
Olayda davacı şoför, olay günü idaresinde bulunan ve işverene ait araç ile başka bir yerdeki bir işin görülmesi için gönderilmiştir. Yolda giderken işverenle ilgisi olmayan üçüncü kişiler tarafından kurşunlanması sonucu yaralanmıştır. Şu durumda davacı, iş akti çerçevesinde işverenin işyerinde ve onun işini gördüğü sırada zararlandırıcı olaya maruz kalmıştır. İşverenin işçisinin iş kazası sonucu uğradığı zararlarından kusursuz sorumluluk esaslarına göre de sorumludur. Beklenmeyen olaylar ve tehlike durumları da kusursuz sorumluluk esası içinde mütalaa edilmelidir. Tehlikenin maddi bir etken veya şahıslar tarafından yaratılmış olması bu sorumluluk esasını değiştirmez. Öte yandan kusursuz sorumluluğun söz konusu olduğu hallerde olay ile zarar arasında uygun sebep-sonuç bağlantısının esasen var olduğunu kabul etmek gerekir. Mahkemenin mütalaalarına başvurduğu ve hükmüne dayanak kıldığı bilirkişi raporunda işveren yönünden kusursuz sorumluluğunun söz konusu olduğu belirtilmiştir. Bu mütaala ve kabul yakarıda açıklanan kusursuz sorumluluk esasına uygundur. İş Hukukunun ve iş aktinin özelliği bunu gerektirir ve böyle bir olayda işverenin sorumlu tutulması hakkaniyet ilkesine de uygun olur. Bu nedenlerle mahkemenin davalı işverini kusursuz sorumluluk esasına göre sorumlu tutmuş bulunmasının isabetli olduğu kanaati ile çoğunluk görüşünden ayrılıyoruz.
Başkan Üye
E. ÇUBUKÇU S. AYTAN