 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Ceza Dairesi
E: 1985/6261
K: 1986/777
T: 06.02.1986
DAVA : Bedelsiz kalan senedi kullanmaktan sanık Dursun'un yapılan yargılaması sonunda, mahkumiyetine dair, Fatsa Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 13.11.1984 gün ve 1984/159 esas, 1984/364 karar sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Müşteki Osman'ın borcuna karşılık olmak üzere beyaza imzalamak suretiyle verdiği bono üzerine borcun ödenmesine rağmen sanığın 180.000.- lira borcuna karşılık verildiğinin ve borcun ödenmemesi nedeniyle senedi icraya koyduğunu bildirmiştir. Mahkemece müştekinin iddiasına ve tanık beyanlarına dayanılarak sanığın TCK.nun 509. maddesine göre cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Suç konusu bononun müşteki tarafından imzalandığı gerek müşteki ve gerekse sanık tarafından ifade edilmektedir. Ancak müşteki bu bononun üzeri doldurulmadan imzalanarak verildiğini ve borcun tasfiye edilmesine rağmen sanığın 180.000.- liralık meblağı yazarak takibe konulduğunu iddia etmekte, sanık ise aksini savunmaktadır.
Türk Ticaret Kanununun 592. maddesine göre beyaza kambiyo senedi düzenlenmesi mümkündür. Kambiyo senedinin boş olan kısmının düzenleyen ile lehdar arasındaki anlaşma hilafına doldurulduğunu isbat külfeti ise senedi düzenleyene, diğer bir deyimle beyaza imza atana aittir.
HUMK.nun 288. maddesi 5.000.- lirayı geçen hukuki işlemlerle ilgili iddiaların yazılı delille isbatı gereğini amir bulunmaktadır. Bono meblağının 180.000.- lira olması nedeniyle bu iddianın senetle isbatlanması zorunludur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin yerleşmiş içtihatları da bu doğrultudadır. CMUK.nun 254. maddesinde ceza hakiminin irat ve ikame edilen delilleri serbestce takdir edeceği açıklanmış ve isbat vasıtaları yönünden bir takyit getirilmemiş ise de, hukuki bir münasebetin sonucu olup aynı zamanda cezai sorumluluğu da mucip olan işlemlerde Hukuk Mahkemelerinde aranılan isbat şekillerinin ceza mahkemelerinde de aranması gerekir.
Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre daha genel bir kanun olmakla, hilafına bir hüküm bulunmayan hallerde ceza mahkemelerinde de uygulanması gerekir. Nitekim 2.4.1941 gün ve 1940/19 esas 1941/12 sayılı yalan yemin suçu ile ilgili Tevhidi İçtihat Kararında, yazılı belge aranılan hallerde hukuk mahkemelerinde yapılan yalan yere yemin etmek suçundan açılan ceza davasında, keyfiyetin şahadetle isbat olunamayacağı, yazılı delilin şart olduğu belirtilmiştir. Sözü edilen kararın gerekçesinde de ifade edildiği gibi aynı hukuki olayda ceza ve hukuk mahkemelerinde ayrı ayrı vasıtalarla isbatın mümkün addedilmesi hem mantıksız hemde mahzurludur.
Zira Borçlar Kanununun 53. maddesine göre Ceza Mahkemelerinden sadır olan mahkumiyet hükümleri Hukuk Mahkemelerini de bağlayıcı niteliktedir.
Dava konusu 180.000.- liralık bononun müşteki ve sanık arasındaki anlaşma hilafına doldurulduğu, aradaki borcun tasfiyesine rağmen icraya konulduğu hususu şahit beyanlarına göre sabit addedilerek sanığın cezalandırılmasına karar verildiği takdirde, bu davanın müştekisi ceza mahkemesi ilamına istinaden Hukuk Mahkemesinde 180.000.- liralık borcun olmadığını isbat edebilecektir. Bu da miktar itibarıyla şahitle isbat olunamayacak bir iddianın HUMK.na aykırı olarak şahitle isbat edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Bu itibarla, müşteki tarafından imzalanan bononun sanık tarafından anlaşma hilafına 180.000.- liralık bir bedel yazılmak suretiyle doldurulduğu ve borcun ödenmesine rağmen iade edilmeyerek icraya konulmak suretiyle emniyeti suistimal suçunun işlendiği yolundaki iddianın şahit beyanlarına göre sabit addedilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA depo parasının iadesine 6.2.1986 gününde oybirliği ile karar verildi.