 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Ceza Dairesi
E: 1985/3540
K: 1985/4033
T: 26.09.1985
DAVA : Laikliğe aykırı olarak dini propaganda yapmaktan sanık Mustafa bor'un yapılan yargılaması sonunda; Mahkumiyetine dair İSTANBUL, Devlet Güvenlik mahkemesinden verilen 30.4.1985 gün ve 1984/15 Esas ve 1985/40 karar sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğu ilkesinden hareket eden 1982 Anayasası 24. maddesi ile "Din ve vicdan hürriyetini" teminat altına almış ve aynı son fıkrasındaki sınırlama ile de bu hak ve hürriyetin kötüye kullanılmasını önlemiştir. Bu genel kuralın müeyyidesi ise T.C.K.nun 163. maddesinde yer almıştır.
Bu maddede ceza tehdidi altına alınan eylem laikliğe aykırı olarak devlet yapısı içinde dinsel kuralların emredici nitelik taşımasının istenmesi, başka bir deyimle"... propaganda veya telkinin dini esas ve inançların kısmen de olsa devletin belirlenen temel nizamlarının yerine ve tüm kişiler için uyulması zorunlu kurallar haline getirilmesi amacına yönelmesidir.
Yoksa, dinsel bir inanç sisteminin açıklanması, devletin temel nizamlarının dinsel açıdan eleştirilmesi ve kişilerden bu dinsel inançlara uygun davranmalarının istenmesi, bu uygun davranışın zorlayıcı ve emredici nitelik taşıması ön görülmedikçe suç teşkil etmez.
Kaldı ki; Dini bir görüşte, Lait ilkelere ve düzene aykırı nitelik taşıyan iman edilmiş inanaçlar da bulunabilir. Zira, her din veya dinsel görüş evrensellik ve dünyada uyulması sorunlu inanç sistemi ile kurallar bütünlüğünü bünyesinde taşıdığı iddiasındadır. Bu inançların ve kuralların Türkiye'ye herkes için geçerli, bağlayıcı ve uyması zorunlu kurallar haline getirilmesini sağlamak amacıyla örgütlenmedikçe veya bu hususta propaganda veyahut telkinde bulunmadıkça hukuka aykırı bir eylemden söz edilemez.
Bir din görevlisi olan sanık Mustafa Bor'un olay günü Bursa Ulucamide vaaz vermekle görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Müslüman bir din görevlisinin salika olduğu dinin yüce kitabının esaslarını açıklanması ve kendisini dinleyenlerden bu esaslara uygun davranmalarını istemesi en tabii hakkı ve bunun ötesinde görevidir. Suç konusu konuşmanın bütünü gözönüne alınarak yapılan incelemede sanığın, islamiyetin esaslarını belirtmeye ve yüceliğini kanıtlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu arada sanık, Osmanlı İmparatorluğu'nun büyüklüğünü kuruluş temelinde şeriatın bulunmasına bağlamakta, faiz sistemini islamiyete aykırı bulmakta ve çarpıcı örneğindeki icra takibi sonundan verilen yargı hükmünün islamiyet açısından adil olmadığını ifade etmektedir.
Ancak, bu görüşlerin herkes için bağlayıcı, geçerli ve uyulması zorunlu kurallar haline getirilmesi yolunda herhangi bir söz sarfedilmemekte, propaganda veya telkinde bulunulmamaktadır. Diğer taraftan, sanığın vaazında öngörülen konu sınırlandırmasını aşmayı ve vaaz adabine, usulüne uygun davranmaması Ceza Hukukunun dışında kalmakta, dil konusundaki istekleri ise içtimai bünya ve nizam ile ilgili bulunmamaktadır.
SONUÇ : Bu itibarla, kanuni unsurları oluşmayan müsnet suçtan sanığın beraati yerine yazılı gerekçelerle mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırı ve sanık vekillerinin temyiz itirazlarıyle duruşmalı incelemedeki savunmaları yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı tebliğnamedeki istem gibi BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, 26.9.1985 gününde oybirliği ile karar verildi.