 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
E: 1985/7627
K: 1985/7328
T: 04.07.1985
DAVA : Refiye ile Ali aralarındaki tapu iptali ve tescil davasınnı kabulüane dair, (Karacabey Asliye Hukuk Hakimliği)'nden verilen 26.3.1985 gün ve 277/135 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya inucelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, dava konusu taşınmazın ortak miras bırakan Mustafa'dan kaldığı, Mustafa'nın 1944 senesinde öldüğünü, yapılan taksim sonucu taşınmazın kendisine isabet ettiğini, anucak mirasçılardan kardeşi Hayri tarafından açılan tescil davası sonunda taşınmazın adına tescil ettirildiğini ve tapulama sırasında da alıcı olarak davalı adına tesbit ve tescil edildiğini, Hayri ile davalı lehine tesis edilen kayıtların gerçceği yansıtmadığını ileri sürerek bunların iptali ile taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Ali ise, dava konusu taşınmazın Hayri'ye ait iken tapuya tescil edilmeden önce kendisi tarafından satın alınıp tasarruf edildiğini ve tapulama sırasında da adına descil edilmiş bulunduğunu, tesis edilen kayıtılranı hukuka uygun bulunduğunu, bu itibarla davanın reddine karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece dava konusu taşınmazın taksim sonucu dauvacıya isabet ettiği, tescil ilamında davacının taraf olmadığı açıklanmış ve ilamın davacıyı bağlıyamıyacağı görüşü benimsenerek davanın kabulü yönüne gidilmiştir.
Toplanan delillere göre, dava konusu taşınmaz davalı Ali'nin satıcısı Hayri ile birlikte davaının ortak miras bırakanları Mustafa'ya ait iken Mustafa'nın 1944 yılında ölümü ile mirasçılarına intikal etmiştir. Yine bilirkişi ve tanık ifadelerine göre, 1984 yılına nazaran 30 yıl önce; yani 1954 yılında mirasçılar arasında yapılan taksim sonucu tapusuz olan bu taşınmaz, davacı Refiye'ye isabet etmiştir. Ancak, dava konusu taşınmaz o tarihten 1963 yılında da hayri tarafından taksim iddiasına dayanılarak tescil davası açılmış ve 1966 yılın8da taşınmaz Hayri adına tescil edilmiştir. Daha sonra, o bölgede tapulama çalışmaları başlamış ve tapulama sırasında kabul veya redde ilişkin olup olmadığı duruşmanın bitirildiği oturumda açıklanmamıştır. Değişik usul hükümlerine göre tefhim edilen kararın ve esasının ne olduğunun zabıtnameye yazılması gerekir. "Ekli karar tefhim kılındı" şeklindeki bir açıklama usul değişikliği karışısında kamu düzenine aykırı bulunmaktadır. Her iki yönden temyiz itirazları yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA ve 500 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 4.7.1985 tarihinde ikinci bozma sebebinde oybirliği ile, birinci bozmada oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu taşınmazın 1954 yılında yapılan taksim sonunda davacı Refiye'ye düştüğü, buna rağmen davada taraf olmayan Hayri'nin bu taşınmazı 1963 yılına kadar nizasız ve aralıksız kullandığı sabittir. Hayri, söz konusu taşınmazın tapuya adına tescil için tescil davası açmış, verilen karar uyarınca taşınmaz 1966 yılında Hayri adına tapuya tescil edilmiştir. Davacı Refiye bu tescil davasında taraf olmadığından hüküm Refiye'yi bağlamaz. Hayri'nin dava konusu taşınmazın 1963 yılında davalı Ali'ye sattığı, taşınmazın zilyedliğinin böylece Ali'ye geçtiği ve 1980 yılındaki tapulamada da Hayri'nin muvakatı üzerine taşınmazın Ali adına tesbit ve tescil edildiği dosya içeriği ile sabittir.
Çoğunluk, Ali'nin zilyedliğinin Hayri'nin zilyedliğine eklenmesinin mümkün olacağı görüşündedir. Bize göre, Hayri'nin zilyedliği miras sebebine dayanmadığı için hukuki olmakla birlikte süre bakımından (1954 - 1963) iktisabı sağlamaya elverişli değildir. Ali'nin zilyedliğine gelince :
Hayri adına taşınmaz tapuya tescil edilmekle davalı Ali'nin zilyedlik süresi kesilmiş olur. Yani, tapuya tescilden sonra geçen zilyedlik MK.nun 909. maddesi hükmü karşısında önceki zilyedliğe eklenmesi gereken bir zilyedlik niteliğini taşımaz. Zira, tapuya rağmen, süre gelen zilyedlik olayda geçerli zilyedlik sayılmaz. MK.nun 909. maddesinde, eklenecek zilyedliğin geçerli bir zilyedlik olması öngörülmüştür. Tapu kaydına rağmen, 1966 yılından sonra Ali adına yapılan tescil tarihine kadar geçen zilyedlik hukuki sayılmaz. Bu yönden sonraki zilyedliğin önceki zilyedliğe eklenmesi mümkün değildir. Hayri'nin zilyedliği iktisabı sağlayan süreye ulaşsaydı bunun doğrudan doğruya davalı Ali'ye geçtiği ve dolayısı ile Ali'nin taşınmazı geçerli bir şekilde iktisap ettiği sonucuna varılabilirdi. Bu nedenle, mahkemenin sonuç bakımından usul ve kanunlara uygun bulunan hükmünün onanması görüşünde bulunduğundan çoğunluk kararına katılmıyorum.