 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
E: 1985/4309
K: 1985/2786
T: 11.03.1985
DAVA : Taraflar arasında tapulama tebitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle temyiz isteğinin kanuni süresinde olduğu anlaşıldı. Tetkik raporu ve dosyadaki belgeler okundu. Gereği görüşüldü:
KARAR : Tapulama sırasında 4457 parsel sayılı 700 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı olan 4130 sayılı parsele uygulanan tapu kaydının yüzölçümü fazlası bulunduğu belirtilmek suretiyle hazine adına tesbit edilmiştir. İtirazı tapulama komisyonunca reddedilen davacı (H.A.), tapu kaydının dava konusu taşınmazı da kapsadığı, tapu dışı olarak satın aldığını, zilyet bulunduğunu ileri sürerek adına tescili isteği ile dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş; hüküm, hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece taşınmazın değişmez sınırları ile davacının dayandığı tapu kaydının kapsamında kaldığı ve tapu dışı olarak yapılan satış ile ilgili tapulama Kanunu'nun 32/c maddesinde öngörülen koşulların gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuştur. Oysa, tapu kaydında, güney sınırın dağ olduğu belirtilmiştir. Mahkemece bigilerine başvurulan yerel ve uzman bilirkişiler eylemli durumda güney yönünde dağ olmadığını ancak, 4132 ve 4133 parsel sayılı ile hazine adına kaytı ve belgesiz olarak tesbit ve tescil edilen taşınmazların olduğunu bildirmişlerdir. Hal böyle olunca Tapulama Kanunu'nun 42. maddesi hükmünce kaydın güney sınırının değişmez nitelikte bulunduğu kabul edilemez. Öte yandan kural olarak yamacında kültür toprağı bulunan dağ genişletilmeye elverişli sınırlardandır. Bu itibarla tapu kaydını kapsamının, değişmez sınırlarla bağlantı kurularak yüzölçümüne göre belirlenmesi zorunludur. Tapu kaydı yüzölçümüyle dava dışı 4130 sayılı parsele revizyon gördüğüne göre dava konusu taşınmazı kapsamı içine alması olanaksızdır. Ancak; davacının dava konusu taşınmaz üzerindeki zilyetlik süresinin tesbit gününe kadar 20 yıla ulaştığı bilirkişi ve tanıklar tarafından haber verilmiştir. Ne var ki, tapulama tesbiti 1617 sayılı Kanuna göre yapıldığı için davacı adına sözü geçen Kanunun yürürlüğe girdikten sonra kayıt ve belgeye dayanmaksızın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile bölge sınırları içinde tesbit edilen taşınmazlar yüzölçümü toplamının 50 dönümü aşkın bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekir. Her ne kadar mahkemece tapu sicil Muhafızlığından bu konuda cevap istenmişse de karşılık yazı istenilen yönleri kapsamadığı için yetersizdir. Ayrıca tupalma müdürlüğünden de bu yönden belge istenmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, mahkemece Tapulama Kanunu'nun 33. maddesi hükmünce yukarıda açıklandığı üzere bölgede 1617 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği yıldan sonra kayıt ve belgeye dayanmaksızın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile davacı adına tesbit ve tescil edilen taşınmazlar yüzölçümü toplamının ne olduğu, o yer tapulama müdürlüğü ve Tapu Sicil Muhafızlığından ayrı ayrı sorularak saptanması, ondan sonra zilyetlik delillerinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu yönlerden yanılgıya düşülerek taşınmazın tapu kaydının kapsamı içinde kaldığı kabul edilmek suretiyle hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 11.3.1985 gününde oybirliği ile karar verildi.