Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1985/993
K: 1985/3527
T: 10.04.1985
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı toplam 14.3771.238 lira maddi ve manevi tazminatın olay tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine fazla isteğin ve davalı tarafından zamanaşımı definin reddine ilişkin hükmün davalılar avukatları tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Meslekte kazanma gücünü % 100 oranında yitirmesi nedeniyle Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi gereğince çalışamaz hale gelmesinden ileri gelen zararın tazmini için açılan bu davada, maddi tazminatın belirlenmesine ilişkin 14.11.1983 günlü raporda" ... yıllık fiat artış hızlarına ve enflasyon yüzdelerine karşı, tazminat hesaplarında uygulanması gereken yıllık ücret artışı % 10; iskonta haddi ise % 5 olacağı" kabul edilerek sonuca varılmış bulunmaktadır. Mahkemece bu rapor hükme esas tutulmuştur.
Bilirkişi raporunda ücret artışlarının % 10 olacağı hakkındaki görüş, hiç bir istatistiki bilgiye dayanmamaktadır. Diğer yandan bilirkişi iskonto haddini % 5 olarak kabul etme nedenlerini de raporunda göstermemiştir.
Gerçek bir sonuca varabilmek için iskonta oranının ne olduğu ve neden kaynaklandığını tesbitte yarar vardır. Bilindiği gibi gerek Borçlar Kanunu'nun 45. maddesinde düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatının, gerekse aynı kanunun 46. maddesinde düzenlenen cismani zarara uğrama halinde hükmedilecek tazminatın, toptan ve sermaye şeklinde verilmesi mümkün olduğu gibi, aylık ve yıllık iratlar şeklinde tesbiti de mümkündür. Türk Borçlar Kanunu'nun 43. maddesiyle bazı kanunlardan farklı olarak, bu konuda da kesin bir vaziyet almadan destekten yoksun kalma tazminatının veya cismani zarar halinde hükmedilecek tazminatın, şeklinin tayini hakimin takdirine bırakılmıştır.
Olayımızda davacının çalışmaya muktedir olamamasından doğan zarar ve ziyanın tazmini de istendiğine göre, bu zarar ve ziyanın zaman içinde devamlılık gösteren bir faaliyet olduğu açıktır. Diğer deyişle davacı bu olaya maruz kalmasaydı, zarar olarak belirlenen miktarın büyük bir kısmını ilerdeki yıllarda kazanmış bulunacaktı. İşte tazminatın toptan bir sermaye şeklinde ödenmesi durumunda davacı yıllar sonra kazanacağı miktarı peşin olarak elde etme imkanına kavuşmuş bulunmaktadır. Eğer bu miktardan iskonto haddi indirilmiyecek olursa veya indirilmekle birlikte indirilen iskonto haddi gerçeği yansıtmıyorsa, davacının davalı aleyhine fazla kazanç sağlaması durumu doğacaktır. İşte iskonto haddinin uygulanması gelir taksitlerinin peşin olarak verilmesi sebebiyle, hak sahibinin sermayeyi işleterek sağlıyacağı avantaj nisbetinde bir indirim yapmak ve bu suretle, tazmin müessesesini, gerçek zararı aşkın bir iktisabır, aleti olmaktan kurtarmak amacından kaynaklanır. (Bkz. Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay, Ölüm Sebebiyle Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, İst. 1963, s. 219-221; Arkın Kucat Cismani Zararların Değerlendirilmesi ve Maluliyet Baremleri, Ank. 1970, S. 91, 93).
İskontdo haddinin yukarıda belirtilen kabul amacından da anlaşıldığı gibi, bunun % 5 oranındaki temerrüt faizi ile ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü davalıları, yıllar sonra ödenmesi gereken bir gelir için şimdiden mütemerrit saymak mümkün değildir. Olay tarihinde nitibaren tazminat faizi ödenmesi gerektiği içindir ki, kanuni faizden de söz etmek doğru olmıyacaktır. Burada gözönünde bulundurulacak husus toptan ve sermaye şeklinde ödenen iratların, tedbirli bir kimse tarafından değerlendirilmesinde, getireceği miktar olmalıdır. Bu miktar, destekten yoksun kalma veya kısmen yada tamamen çalışamaz hale gelmeden doğan zararın tazmini davasında gözönünde tutulmalıdır. (Bkz. Arkın Kudat, age. s. 92-95).
Resmi Bankaların bugün için verdiği mevduat faizi gözönünde tutulunca, bu tazminat bankaya yatırılarak değerlendirme yoluna gidilse dahi bundan elde edilecek geliri % 5 olarak kabul etmenin hayat gerçeklerine ters düştüğü açıktır. Kuşkusuz bununla iskonto haddinin, mevcut faiz oranları düzeyinde kabulü gerekeceği amaçlanmamaktadır. Ancak bilirkişinin geçmiş yıllara ait faiz oranlarıyla, bugünkü faiz oranlarının ve zarar süresince mevduat faiz oranlarının ne olacağı hususunda hiç bir ciddi araştırma yapmadan, iskonto haddini % 5 olarak kabul etmesi doğru değildir.
Ücret artışlarıyla iskonto ayrı kavramlardır ve birbirlerine kesin bağlantılı değildir. Ne var ki, her ikisinde enflasyon miktarıyla ilgili olduğu bilimsel bir gerçektir. Bilirkişi raporunun varsayımlara dayansa dahi, gerçeğe en yakın olması, gerçek olan olguları gözönünde tutması gerekir.
Bilirkişinin gerek ücret artış oranlarını, gerekse iskonto haddini tesbit ederken gerçek ve ciddi bir araştırma yapmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş Türkiye genelinde gerek geçmiş gerek şimdiki, gerekse gellecekteki ücret artışları ve iskonta haddi hususunda bu konuda yetkili resmi mercilerden (örneğin Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, T.C. Merkez Bankası, Devlet Planlama Teşkilatı gibi) gerekli bilgileri aldıktan sonra ve iskonta haddinin ücret artışını hiçbir zaman geçmeyeceği hususu da gözetilerek, bu verilerle birlikte dosyayı bu konuda uzman bilirkişilere vererek gerekçeli rapor almak ve kararın davacı tarafından temyiz edilmediğinden kazanılmış hak durumu da gözönünde bulundurularak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Eksik incelemeyle dayanan karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarıda 2 no.lu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 1. bentte gösterilen nedenlerle sair temyiz itirazlarının reddine birinci bentte oybirliğiyle ikinci bentte 10.4.1985 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davaya konu olan olayda sorun, meslekte kazanma şansını % 100 yitiren davacının, gerçekleşen zararının ve isteyebileceği tazminatın belirlenmesinde toplanmıştır.
Mahkeme, gelir artışının % 10 ve peşin ödeme nedeniyle iskonto haddini % 5 kabul eden bilirkişi raporunu esas alarak ve orada belirlenen 9.371.238 liranın tahsiline karar vermiştir.
Sayın çoğunluğun oluşturduğu daire kararında : Bilirkişilerin gelir artışı ve iskonto haddi için kabul ettiği oranların belli bir araştırmaya dayanmadığı; bunların, resmi makamlardan alınacak bilgilere göre tesbit edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma yapılmıştır.
Gerek ölüm nedeniyle ortaya çıkan destek ve gerekse kalıcı şekilde beden bütünlüğünün bozulmasından kaynaklanan tazminatlar, gelecekteki olaylara dayandığından varsayımlardan (farazi)) kaynaklanan hesaplara dayanır. Örneğin; ileride gelirin erişeceği düzey-iskonto indirimi-evlenme şansı-desteklere tahsis edilen paylar-yaşam süresi gibi.
1- Ülkemizde, gerek ölüm nedeniyle ortaya çıkan destek ve gerekse kalıcı şekilde beden bütünlüğünün bozulmasından kaynaklanan zararların belirlenmesinde düzenli ve bilinçli bir uygulamanın bulunduğu söylenemez. Örneğin; zarar ve tazminatların hesabında, hüküm tarihinden sonraki yıllar için gelirde artışın ne olacağının ve peşin ödeme nedeniyle ne oranda indirim yapılacağı uygulamada kesin bir kurala bağlanamamıştır. Bu nedenle de değişik nitelikteki ve değişik sonuç veren raporlara göre oluşturulan mahkeme kararları Yargıtay'dan da geçerek kesinleşmektedir. Örneğin uzun süre gleir artışı ve peşin sermaye indirimi için % 5 oranı uygulanırken; son dört beş sene içinde her iki değerlendirme için değişik oranlara (% 10 - % 5 veya % 10 - % 10 gibi) göre hesap yapan raporlar mahkemecelerce kabul edilmeye başlanmıştır. Son olarak bu oranların gerçek veya gerçeğe yakın miktarının resmi ve uzman kişilerden alınacak bilgilere göre belli edilmesi görüşü giderek Yargıtay uygulamasında kendini kabul ettirmeye başlamıştır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 19.10.1964 gün 6664/898 sayılı kararı); ve bu görüş dairemizin bu uygulamanın davaları uzatacağı ve uygulamada birliği ve düzeni sağlayamayacağı inancındayız:
a) Bilindiği gibi kişilerin gelecekteki gelir artışlarının iki temel kaynağı vardır. Birincisi para değerindeki düşme (şekli artış) ikincisi ise yıllanma nedeniyle kişinin uzmanlığının ve bulunduğu yerin kendisine sağladığı artışlar (gerçek artış)'dır.
b) Tazminat tutarının, peşin ödenmesinin hüküm altına alındığı (sermaye şeklinde tazminat) hallerde bir indirim yapılması gerekir. Bunun ne oranda yapılacağı hususunda ise değişik görüşler ileri sürülmüştür.
aa) Toptan ödeme halinde, buna sahip olmanın sağladığı yararlar gözönünde tutularak tazminattan bir indirim yapılabilir. Örneğin iyi bir yatırım yapabilmek bir işletme kurmak veya genişletmek hisse senedi veya tahvil almak gibi.
bb) Ekonomik durumun düzensiz ve kararsız olduğu veya çocuğun veya tazminat alacaklısının eğitim ve bakımının sürekli olduğu (bunun yalnız tazminattan karşılanması söz konusu ishe) hallerde de faiz şeklinde bir indirim yapılması daha uygun olur (Tandoğan, Türk Mes'uliyet Hukuku Sh. 295).
Bir tazminat davasında, belli olan gelirin hüküm tarihinden sonra ne oranda a rtacağının ve peşin ödeme nedenigyle ne oranda indirim yapılacağının gerçeğe yakın bir şekilde belirlenmesine imkan yoktur. Çünkü gerçeğe yakınlıktan, söz edebilmek az veya çok belli bilgilerin toplanabildiği hallerde söz konusu olur.
Bugün yetkili olan resmi kuruluşlar veya uzman kişiler ancak geçmiş yıllara ait para değerindeki düşmelerden kaynaklanan artışlara ait bilgileri bize verebilir, kişinin yaşlanmasının, uzmanlığının ve bulunduğu ye ri sağladığı gelir artışlarının gelecekteki durumu değerlendirme tamamen subjektif bir işlemi gerektirir. Bu nedenle de alınacak sonuçlar bilirkişinin kişisel bilgi ve deneyiminden öteye bir değer taşımayacaktır.
2- Bugün Türk Yargısı'nda bilirkişi kurumu, hakkın özüne etki eden duruma gelmiştir. Mahkemeler, genellikle ya hemen her konuda bilirkişiye gitmekte, ya da bilirkişiye gidilmesi gerektiği hallerde, işin bütün ve tüm sorunları bilirkişiye bırakmakta ve genelde alınan raporlar üzerinde uznu boylu tartışılmadan olduğu gibi karara yansımaktadır. Bu da yargı hakkının hakim tarafından mı, yoksa bilirkişi tarafından mı kullanıldığı tarntışmasını ortaya çıkarmaktadır.
Bilindiği gibi kanunlar, hakimin daha geniş kapsamlı ve etkili görev yapmasını engellememektedir. Aksine, gerektiğinde bu yolda hakime görevler yükleyen hükümler bulunmaktadı. (BK m. 42-43 ve HUMK m. 275, 283, 284 ve 286). Ne var ki, Devletin uzman hukukçu hakim ve avukat) yetiştirme politikası bulunmadığı veya en azından uygulamaya oknulmadığı için bilirkişilik kurumu yozlaşmıştır. Kuşkusuz ikinci planda kalsa da diğer sebeplerin etkisi de azımsanamaz.
O halde böyle bir ortamda bütün bilgiler toplansa dahi (bunların toplanacağına da olanak yoktur) sağlıklı, düzenli bir uygulamanın sağlanacağına ve sonuçların alınacağına inanmaktayız. Olayımızda olduğu gibi bir takım varsayımsal hesaplara ve hatta tahminlere dayanan işlemlerde şu yöntem izlenmelidir.
a) Ortak niteliği en üst düzeyde bulunan ve kesin sonuiçların alınmadığı hallerde uygulanacak durum ve oranlar Yüksek Mahkeme olarak içtihatlarımızda belirlenmelidir. örneğin olayımızda tartışma konusu yapılan gelir artışı ve iskonto indirimi gibi. Kuşkusuz böyle bir belirlemenin bir takım sakıncaları ortaya çıkabilecektir. Ne var ki, bunlar, belirlenen durum ve oranların aksinin kanıtlanmasının taraflara tanıma veya sonuçta ve gerektiğinde hakime tazminhat kapsamında indirme yapmaya yetkili olduğunu hatırlatma (BK m. 43 ve içtihadı düzenli olarak gözden geçirme gibi önlemlerle giderilebilir. SBöyle bir uygulamanın getireceği birlik, süreklilik ve düzenin sağlayacağı yararla rın; ortaya çıkabilecek sakıncalardan daha üstün olacağı unutulmamalıdır.
b) Diğer taraftan uygulamada değerlendirilmesi bilirkişilere bırakılan hüküm tarihine kadar ki ücretlerin belirlenmesi, evlenme şansı, destek yardımlarında pay oranları gibi işlemlerin; zorunlu olmadıkça bilirkişiye işin verilmesinden önce hakimler tarafından belirlenmesi içtihat yoluyla sağlanmalıdır. Bunlar hakimin olaya daha özenli ve duyarlı eğilmesini ve dolayısıyla hakkın daha sağlıklı elde edilmesini sağlayabileceği gibi yargıya duyulan güvenöi artıracaktır.
Aslında bunun az da olsa örneklerine rastlamaktayız: Muhtemel yaşama süresinin tayininde P.M.F. tablosu kabul (uygulamada kendiliğinden yerleşti) edilmiştir. Diğer taraftan senelik kira artışlarında Yargıtay'ın belirlediği oranlara göre hesap yapılması, yalnız uygulamadaki düzeni değil davaların azalmasını ve kısa sürede sonuçlanmasını da sağlamıştır.
Aslında kesin yasal kuralların bulunmadığı veya zararın kapsamının belirlenemeyeceği durumlarda yasanın hakime yüklediği görevler vardır (MK m. 1, BK m. 42/11. Nitekim Tandoğan, "hakimin, iktisadi istigkbalin sarsılmasında doğan zararın mevcudiyetini ve miktarını tesbit ederken BK m. 42/11'ye dayanacağını belirtmektedir. (Türk Mesuliyet Hukuku- 1961 sh. 293). Dairemizin çoğunluğunun oluşturduğu bu kararda (iskonto indikiminin gelir atışını hiçbir zaman geçemeyeceği) getirilen kuralın temelinde de bu görüş vardır. Bu kabul bilirkişilerin gerçeğe yakın bir durumu hiçbir zaman belirleyemeyecekleri görüşümüzü doğrulamaktadır.
Bir Yargıtay İçtihatlarında giderek benimsenen ve bu kararda da kabul edilen görüşün, uygulamada düzeni, sürekliliği ve birliği sağlamayacağı; aksine yukarıda ortaya konan ve hukuk öğretisinde de tartışılan (B. Kuru, C. 11-Sh. 1806) yozlaşan bilirkişilik kurumunun sahasını ve zararlı etkilerini daha da genişleteceği anancıyla daire kararının ikinci bendinde kabul edilen bozma kararına katılmıyoruz. Kaldı ki bu olayda bilirkişinin kabul ettiği % 10 - % 5 oranları hayatın olağan akışına ve hakimlik mesleği ile hayat deneylerinden elde edilen bilgilere uygun düşen asgari gerçeği yansıtır; bilirkişilerin derin inceleme ve araştırmaları sonucu bulunacak miktar, bu oranlardan çok daha yoksek olacaktır.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini