 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Ceza Dairesi
E: 1985/93
K: 1985/341
T: 04.02.1985
DAVA : (H.Ö.)'ı kasten öldürmekten sanık (E.A.)'ın bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne, diğer sanık (A.A.)'ın üzerine atılı müsnet suçtan beraatine ilişkin (BOLVADİN) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.10.1984 gün ve 52/76 sayılı hükmün müdahil ile kendi mahkumiyet cihetinin sanık (E.A.) taraflarından Yargıtay'ca incelenmesi istenilmiş, şartı yerine getirilmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığından tebilğname ile Dairemize gönderilmekle;incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Hakimlerin teknik sahalarda uzman olmalarına imkan yoktur. Hüküm verebilmek için delill muhtevasının öğrenilmesi gerekir; bu nedenle, hakim, diğer delillerle birlikte çoğu kez bilimsel ve teknik bilgilere de ihtiyaç duyar. Muhtaç oldukları bu teknik ve bilimsel bilgilerin uzman olan kişi ve kurumlardan sağlanması yoluna gidilir.
Bilirkişi olay hakkında bilgi sahibi değildir. Onun katkısı teknik sahadaki istişari yardım neticesi itibariyle hakimi aydınlatmaktadır. Çünkü hakim, kendi teknik bilgisi ile delil muhtevasını öğrenemez.
Bilirkişi düşüncesi delil, değil, delillerin değerlendirilmesi vasıtasıdır. Bu istişari niteliği nedeniyle hüküm veren hakimleri bağlamaz. Çünkü bilirkişilerin yanılmaları mümkündür. Şüphe ve tereddüt halinde hakim, aynı bilirkişi yahut tayin edeceği diğer bir bilirkişi görevlendirilebilir, düşüncesine başvurabilir (CYU. Yasası 76/1. maddesi.)
Sanığın şuurunun tetkiki (md. 66/4, 74) otopsi ve ölümünün adli muayenesi (md. 79), zehirlenme şüphesi halinde incelemeler (md. 83) ve sanığın işlediği suçun farik ve mümeyyizi olup olmadığına ilişkin belli bir ilmi ve tekniği ilgilendiren özel bir bilgiyi gerektiren incelemeler dışında hangi hallerde bilirkişiye başvurulacağı belirlenmemiştir.
Bilirkişiler için kabul mecburiyeti olmamakla beraber CYUY.'nun 68. maddesinde ifade edilen resmi bilirkişiler, kendilerine verilen görevi yapmaya mecburdurlar.
Her türlü delillerle karşı karşıya gelen hakime muhtevanın tayininde yardımcı olmak ve onu inandırmak durumundadırlar.
Nitekim, Adli Tıp Genel Kurulunun görevlerini belirleyen 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunun 15. maddesinin birinci bendinde öngörülen ihtisas kuralları ve İhtisas daireleri tarafından verilip mahkemeler ile hakilikler ve savcılıklarca mahiyeti itibariyle kanaat verici nitelikte bulunmayan ve adli Tıp Genel Kurulunca görülmesine lüzum görülen işlere bakacağına ilişkin hüküm de başka türlü yardıma yer vermeyecek şekilde açıktır.
Hakim hangi, husus hakkında görüş istemiş ise onun açıklanması dışında kanaat verici bulunmadığı yolunda ayrıntılı gerekçe göstermek zorunda değildir. Kaldı ki Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastahanesinin dosyada mevcut 25.2.1983 ve 96 sayılı raporunda sanık (E.A.)'ın TCK.'nun 46. maddesi anlamında cezai sorumluluğunun bulunmadığı bildirilmişken, Adli Tıp 4. ihtisas Kurulunca 14 Aralık 1983 gün ve 26220/4461 sayılı raporunda ise cezai sorumluluğunun (ehliyetinin) tam olduğu ifade edilmektedir.
Adam öldürmek gibi önemli bir suçtan yargılanan sanığın ruh haletinin tahkiki sırasında husule gelen bu aykırılık Adli Tıp Genel Kurulunca görüşülmesini gerektiren ve mahiyeti itibariyle kanaat verici nitelikte bulunmadığı yolunda düşüncesinin açık bir gerekçesidir. Anılan yasanın 15. maddesinin diğer bentlerinin olayımızda uygulama yeri yoktur.
Adli Tıp Kurumuna, yükümlü oldukları yasal görevleri hatırlatarak sanığın cezai sorumluluğu hususundaki şüphe ve tereddütlerin giderilmesi bakımından Adli Tıp Genel Kurulunun düşüncesinin alınması lüzumu bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazı ve tebliğname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden diğer cihetler incelenmeksizin hükmün bu sebeple BOZULMASINA 4.2.1985 günü oybirliği ile karar verildi.