 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1985/2510
K: 1986/26
T: 21.01.1986
DAVA : Taraflar arasındaki davanın, (İzmir 3. Asliye Hukuk Hakimliği)'nce görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen 23.7.1981 tarih ve 357 - 878 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davada, yapılan işhanının alimunyüm doğramalarının 30.7.1976 tarihinde montre edilmesi gerekirken taahhüdün yerine getirilmemesi sebebiyle akte muhalefet eden yüklenici davalıya karşı mukavelenin feshi cihetine gidildiği ve feshin 11.10.1976 tarihinde noter kanalı ile bildirildiği açıklanarak zarar ve tazminat dışında sadece kira kaybından zararlarının dört milyonun üzerinde bulunduğu vurgulanmak suretiyle, şimdilik 500.000 liranın ödetilmesi istenmiştir.
Davalı yüklenici, sözleşme ve yasa hükümlerine aykırı davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkeme, yargılamada toplanan delillerle temin edilen bilirkişi raporuna dayanarak inşaatın zamanında bitirilmemesi sebebi ile uğranılan kira kaybından mütevellit zararını menfi zarar olduğunu kabul etmek suretiyle beliren kiradan yoksun kalma zararı 3.221.997 liradan şimdilik 500.000 liranın ödetilmesi konusunda hüküm kurmuştur.
Yerel mahkeme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10 Mart 1976 tarihli sözleşme ile iş sahibi davacı firmanın yapmakta bulunduğu inşaattaki alüminyum doğramalarına ait alüminyum doğrama işlerinin imal ve montesini davalı yüklenici yüklenmiştir. Yüklenimin yerine getirilmemesi sebebiyle 11.10.1976 tarihinde keşide edilip bildirilen ihtarla mukavelenin feshine gidildiği belirmektedir.
Sözleşme ilişkisi, taraflarına haklar ve yükümlülükler yükleyen iki taraflıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 4.3.1968 tarih ve 66/14 - 68/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, karşılıklı akit deyimi tam olarak iki tarafa borç yükleyen akitleri, aynı akitten doğan ve biri öbürünün karşılığı bulunan borçları kapsamaktadır. Bu nedenle temerrüde girdiği ileri sürülen borçluya karşı diğer tarafın hakları BK. m. 106 - 108'de karşılıklı akitlere ait özel hükümlerle saptanmıştır.
BK. mm. 106 - 108'deki kurallara göre ise; iki tarafa borç yükleyen akitlerde direnme durumunda olan borçluya karşı alacaklı üç şıklı bir seçimlik hakka sahiptir. 1 - Aynen ifayı taleple gecikme (temerrüt) tazminatı talep etmek, 2 - Aynen ifayı derhal red edip, ademi ifadan dolayı (olumlu - müsbet) zararını istemek, 3 - Akdi fesih ile akdin hükümsüzlüğünden doğan (olumsuz - menfi zararı)nı tazmin ettirmek,
Serbestiyenite haiz bulunmaktadır. Alacaklının fesih yolunu seçebilmesinde borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması veya olmaması sonuca etkili olmadığı gibi (fesih) seçimlik hakkının kullanılması fesih (dönme) hükümlerini oluşturur.
Akdin feshini beyan eden, diğer deyimle akidten dönen alacaklı BK. 108/II gereğince akdin hükümsüzlüğünden doğan zararının tazminini isteyebilirki doktrin ve uygulamada hakim olan görüş burada tazmini istenilecek zararın (olumsuz zarar) olduğu doğrultusundadır. (Von Tuhr, Becker, Oser Schönenberger, Feyzi Necmettin Feyzioğlu, Tandoğan, Oğuzman Borçlar Hukuku, Mesuliyet Hukuku Eserleri, YHGK. 1.6.1966 - 436/164 sayılı Kararları ve Mustafa Reşit Karahasan İnşaat İmar ve İhale Hukuku ve Özel Dava Genel Kurul Kararları, İsviçre Federal Mahkeme Kararları)).
Konuyu sonuçlandırmak gerekirse:
Yasa, alacaklıya borçlunun temerrüdü karşısında bir tercih imkanı tanımış bulunmaktadır. Olumlu zararını isteyen alacaklı aynen ifa yerine tazminat yolunu seçer, fakat akidden dönme yolunu seçerse, onun açık hükmü olan olumsuz zararını tazmin ile yetinmeyi göze almış demektir. Alacaklının sonuçlarını bilerek seçtiği bu yolların kendi hükümlerine tabi olmasında ise bir adaletsizlik söz konusu olamaz.
Borçların ifa edilmemesi ve borçlunun temerrüdünün sonuçları hususunda saptanan bu özet bilgi uygulamada yanılgıyı önlemek amacına yönelik olarak saptanmıştır.
Öyle ise:
Doktrinde üstün görüşe olumlu (müsbet) zarar, kural olarak sözleşmenin yerine getirilmemesi sebebiyle uğranılan zararı kapsamaktadır.
Başka bir deyim ile alacaklının mal varlığının borcun yerine getirilmesi ile ulaşacağı durum ile, borcun yerine getirilmemesinden dolayı göstereceği durum arasındaki fark olumlu zararı oluşturur. Kazanç'dan kiradan yoksunluk olumlu zarardır.
Olumsuz (menfi) zarar ise, sözleşme yapılmamış veya görüşülmesine girişilmemiş bulunulsaydı uğranılmayacak olan zarardır ki güvenilen sözleşmenin kurulmaması yüzünden uğranılan zararı kapsar. Sözleşme giderleri ve yerine getirilmesi gideri harçlar gibi.
Davada, iş sahibi davacı; mukavelenin feshi doğrultusunda keşide eylediği ihtarla mukaveleden dönmüş ve BK. m. 106 içeriğine göre seçimlik haklardan sözleşmenin feshi tercih edilmiştir. Sözleşmeden dönme durumunda ise, ancak olumsuz zarar için gideri istenebilir. istem ise kira gelirinden yoksun kalma talebini içerdiğinden artık olumlu zarar kiradan yoksunluk istemi ileri sürülemez.
Sorumluluk hukukunda yararlar dengesi teorisi icabı amaca göre yorum ve uygulamada İsviçre Federal Mahkeme Kararları ile Türk Yargıtay'ın Özel Daire ve Genel Kurul Kararlarında beliren, kökleşen içtihatları ile de kazanç yoksunluğundan, kiradan yoksun kalmanın ancak ifa yararı çerçevesinde istenebileceği ve olumsuz zararın, kar kira yoksunluğunu kapsamadığı kesinlik kazanmıştır.
Sözleşmeden dönme de istenemez. Bu itibarla davanın reddi gerekirken yargılamada temin olunan bilirkişi raporuna da dayanmak suretiyle kira gelirinden yoksun kalmayı olumsuz zarar kabul ederek yerel mahkemenin kurulan kararında yanılması yasaya aykırı görüldüğünden bozulması hakkında aşağıdaki sonuç saptanmıştır.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle temyiz eden davalı şirket yararına yerel mahkeme kararının (BOZULMASINA), 5.000 lira duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21.1.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.