 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1985/6146
K: 1986/60
T: 21.01.1986
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 4. Ticaret Mahkemesince verilen 22.6.1985 tarih ve 689/401 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 20.1.1986 gününde davacı avukatı A.D. ile davalı avukatı Y.T. gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında imzalanan 15.8.1979 günlü navlun sözleşmesi Carter-Parti gereğince müvekkiline bağlı TYHİ adlı gemi ile davalının Suriye'ye sattığı 5000 metrik ton un'un Tekirdağ'dan - Lattakia'ya taşındığını, ancak yükleme limanında 5 gün 11 saat, boşaltma limanında da 47 gün 16 saat sürastarya meydana geldiğini, sözleşme gereğince günlük sürastarya ücretinin 2300 Amerikan Doları olduğunu neticeten müvekkilinin 113.155.77 Dolar alacaklı bulunduğunu, davalının bu miktarın 79.365.36 Dolarını kabul ve ikrar ettiğini belirterek, fazlaya dair haklarını saklı tutup 79.365.36 Dolar alacağın 1 Dolar 89.71 TL. karşılığı olarak 7.119.866.40 liranın boşaltma limanından hareket tarihi olan 1.12.1979 tarihinden itibaren % 10 faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili iptidai itirazlarında, davacının HUMK.'nun 96. maddesi gereğince teminat yatırması gerektiğini, mahkemenin yetkili olmadığını belirtmiş ve derdestlik itirazında bulunmuş esasa cevabında da TTK'nun 1262. maddesine dayanarak 28.11.1979 tarihinden önceki alacak iddiasının zamanaşımına uğradığını, davacının dayandığı zaman çizelgesinde alıcı acentenin imzası bulunmadığından bu belgeye istinat edilemeyeceğini, BK'nun 83. maddesine göre kur'un alacağın muaccel olduğu tarihteki kur olması lazım geldiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delil ve belgelere, bilirkişi kurulunun 1.12.1983 tarihli raporuna ve tüm dosya içeriğine dayanılarak, yetki ve derdestlik itirazlarının reddiyle 47 gün 16 saat sürastarya doğduğu neticeten 105.575 Amerikan Doları, sürastarya alacağına hak kazanıldığı sonucuna varılarak, dava tarihindeki kur üzerinden 6.980.180 liranın dava tarihinden itibaren faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
2 - Ancak BK.nun 83. maddesine göre, alacağın muaccel olduğu kur üzerinden borç miktarının memleket parası olarak hesaplanıp hüküm altına alınması iktiza etmesine ve mahiyeti itibariyle dava konusu alacak sürastarya ücreti ise gönderilenin malı teslim alması ile muaccel hale gelmiş olmasına rağmen, mahkemece dava tarihindeki kurun esas alınması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarda 1 nolu bente açıklanan nedenlerle yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün mümeyyiz davalı yararına bozulmasına, taraf vekilleri geldiğinden 11.000 lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 21.1.1986 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sürastaryada zamanaşımının başlangıcı meselesinin çözümlenebilmesi için ilk önce sürastaryanın ne olduğu ve hukuki niteliği üzerinde durmak gerekir. Deniz taşımalarında, kaideten, yükleme ve boşaltma için geminin bekleyeceği süre sözleşmelerde gösterilir (Starya). Sözleşmelerde gösterilmemişse, yükleme veya boşaltma süresi yükleme veya boşaltma limanını nizamlarına, böyle bir nizam yoksa oradaki teamüle, böyle bir teamül de yoksa halin icabına göre tayin edilir (TTK1031/1, 1053/1). Bu şekilde tesbit edilmiş yüklene veya boşaltma süresini aşan ve yükleme veya boşaltma süresinden fazla süreye "sürastarya müddeti" denmektedir (TTK 1030/3). Bu sürasrastarya ücretinden bahsedilip de sürastarya müddeti tayin edilmemiş ise bu müddet yükleme veya boşaltma süresi belirtilmiş veya hangi gün biteceği gösterilmişse sürastarya müddeti yükleme veya boşaltma süresinin bitmesiyle başlar (TTK 1032/1, 1054/1). Sözleşmede böyle bir hüküm yoksa taşıyanın yükleme veya boşaltma süresinin bittiğini taşıtana veya gönderilene bildirmesiyle sürastarya müddeti işlemeye başlar (TTK 1032/2, 1064/2). Sürastarya kelimesi bu fazla bekleme süresinden başka, bu fazla süre için ödenecek ücret anlamına da gelir.
Sürastarya ücretinin hukuki niteliği hakkında iki ayrı görüş mevcuttur. 1. görüş, sürastarya ücretinin navlunun bir devamı, diğer bir deyimle ek bir navlun ücreti olduğu şeklindedir. 2. görüş ise bunun bir tazminat olduğu kanaatindedir. 1. görüşe, gemi taşımacılığında daha ziyade bir kara sözleşmesi ilişkisi bulan Fransız yargı içtihatlarında rastlanmakta olup, bu görüş, sürastaryanın belli bir süre için kiralanmış geminin daha uzun süre işgal edilmesinin karşılığı ek navlun ücreti olarak addedilmesi soncudur. (Jean Escarra, Cours de Droit Maritime, 1950-1951, sh. 298 - Hamel) Cours de Droit Maritime, 1951-1952 sh. 185 - G. Ripert, Droit Maritime Cilt II, 1952, sn. 465, Albert Wahl, Denit Ticaret Hukuku, Kazım Berker Çevirisi, 1948, sh. 245). Nitekim Fransız Ticaret Kanunu, 286. maddesinde, navlunu, bir geminin kira bedeli olarak tarif etmektedir. Ancak Fransız Ticaret Kanunu, 273. maddesinde, gecikmeden doğan tazminattan bahsetmek suretiyle de bir çelişkiye düşmektedir. Fransız öğretisinin bir bölümü bu görüşü paylaşmaktadır. Türk öğretisinde de sürastaryanın bir ücret olduğu görüşüne katılanlar vardır (Adil İzveren, Denit Ticaret Hukuku, 1960 sh. 126). Ancak Fransız öğretisinin büyük bir bölümü sürastarya ücretinin bir tazminat olduğu görüşündedir. (J. Escarra, age, sh. 298 - Hamel, age, sh. 185 - Riperi, age, 465). Bu görüşün temelini de sürastaryanın, süresinde geminin yüklenmnemesi veya boşaltılmaması şeklinde vaki loan sözleşmeye aykırı davranışın sebep olduğu gecikmeden dolayı taşıyanın uğradığı zarar ve ziyanın karşılığı olarak ödenen bir tazmita olduğu esası teşkil etmektedir. Mazhar Nedim Göknil, Eski Ticaret Kanunu, 1097. maddesinde, çarter mukavelesinin "Geminin tamamı veya bir kısmının kiralanması" şeklinde tarif edilmesinden hareketle, denit taşımacılığında bir kira ilişkisi bulmakla beraber, sürastarya ücretini bir tazminat olarak nitelemektedir (M.N. Göknil, Denit Ticaret Hukuku, 1946, sh. 240). Bu iki esas görüşün yanında bir üçüncüsü de, sürastarya ücretinin ne zarar-ziyan karşılığı bir tazminat ne de ek navlun ücreti olmayıp sözleşmeden veya kanundan doğan bir tazminat olduğu şeklindedir (Ripert, age. sh. 415).
6762 sayılı TTK 1016. maddesinde, kiradan hiç bahsetmeyerek, geminin tamamının veya bir kısmının yahut belirli bir yerinin tahsisi suretiyle yapılan taşımayı çarter sözleşmesi olarak nitelendirmektedir. Ancak TTK bunun yanında sürastarya ücretinin bir ek navlun mu, yoksa bir tazminat mı olduğu yolunda bir hüküm getirmemiştir. Eski Ticaret Kanunu taşıma sözleşmesinin temelinde bir kira sözleşmesi bulmakla beraber sürastaryaya gelince "sürastarya tazminatından bahsetmekte, (md. 1113, 1119, 1122, 1175 vs), Yeni TK. ise "Sürastarya Ücreti"ndan sözetmektedir. (TTK'nun 1030, 1031, 1035, 1036, 1052, 1053, 1069 vs.). Ancak Türk Yargı İçtihatları sürastaryayı bir tazminat olarak kabul etmekntedir. (İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 3 cilt, 1979, 301, 302, not 327'deki Yargıtay Ticaret (11. Hukuk) Dairesinin 19.4.1960 gün ve 532/1182 sayılı kararı). Bahsi geçen kararda navlun sözleşmesi 5.4.1957 tarihli olup 6762 sayılı Yeni TTK'nun yürürlüğe girmesinden sonra düzenlenmiş olmasına ve yasanın "sürastarya ücretinden" bahsetmesine rağmen sürastarya ücretini bir tazminat olarak nitelendirilmesi ilginçtir. Fakat Yargıtay kararında sürastarya ücretinin niteliği üzerinde durulpu münakaşası yapılmamıştır. Bu itibarla Eski Ticaret Kanunun bunu tazminat olarak nitelendirmesinden gelen bir alışkanlık sonucu mu "tazminat" kelimesinin kullanıldığı, yoksa "sürastarya ücretini"gerçekten bir tazminat niteliğinde mi kabul edildiği karar içeriğinden açıkca anlaşılamamaktadır.
Yürürlükte olan TTK, çeşitli maddelerinde, yukarıda belirtildiği veçhile, eski TTK'nundaki ifadeden ayrılarak tazminat kelimesi yerine "sürastarya ücretinden" bahsetmektedir. Kanun koyucunun burada, sürastarya müddeti için ödenmesi gereken parayı navlun gibi taşımanın belirli bir safhası karşılığı olan bir ücret olarak mı kabul ettiği, yoksa kullanılan ifadeye rağmen, bunun bir tazminat olarak mı nitelendirilmesi gerektiği münakaşa götürür bir konudur. Gerçekten sürastarya ücretinin navluna ilişkin hükümlerden yararlanan, bir ek navlun veya bir tazminat olarak kabul edilmesinin uygulamada bir takım değişik sonuçları olabilecektir. Zira sürastarya ücretinin bir ek navlun olarak telakkisi halinde navluna tanınan bir tıkım imtiyazlardan faydtalanması olarak ve sonucu doğacaktır. Sürastarya müddetinin taşıma süresinin bir devamı ve sürastarya ücretinin bir ek navlun olarak benimsenmesi halinde sürastarya ücretinin tahakkuku için bir ihtarnameye gerek olmaması, navlun için mal üzerinde tanınan bazı imtiyazlı durumlardan sürastarya ücretinin de yararlanması, navlun gibi kısa zamanaşıma tabi bulunması şeklindeki sonuçlara varılabilir (Escarra, age, sh. 298, 299 - Hamel, age, sh. 185 - Ripert age, 466 - Wahl, age, sh. 245, 246). Oysa, bu müelliflere göre tazminato larak kabulü halinde sürastarya ücreti bu imtiyaz ve sonuçlardan faydalanması, sürastaryanın TTK'daki düzenlemesine bakıldığında ilk önce kanun koyucunun "sorastarya ücretinden" bahsettiği gözlenmektedir. Bu ifadenin bilerek kullanıldığı kabul edilecek olursa, kanun koyucunun bir ek navlun ücreti loraka benimsediğinin de kabulü gerekecektir. Bunun yaınnda, kanun koyucu, TTK'nun 1077. maddesinde, sürastarya ücreti için de, navlun gibi taşıyana yük üzerinde rehin hakkı tanımıştır. Bundan başka, TTK'nun 1262/son maddesi hükmü gereğince, sürastarya ücreti alacağı da navlun gibi bir yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. O halde, Fransız müelliflerinin görüşlerinden hareket edilecek loursa TTK'nun navluna tatbik olunan bu gibi hükümleri sürastarya ücretine de uygulayan düzenlemesi karşısında sürastarya ücretinin bir ek navlun olarak kabul edilmesi gerekcektir. Ancak, bu hükümlerin yanında, sözleşmede bir hüküm bulunmaması halinde taşıyanın yükleme veya başoltma süresinin bittiğini taşıtana veya gönderilene bildirmemesi (bir nevi temerrüde düşürme) halinde sürastarya müddetinin işlemeye başlamaması (TTK'nun 1032/2, 1054/2), gemi alacaklılarının kanunu rehin hakkının sadece navlunu kapsamına aldığını bildiren TTK'nun 1237. maddesi hükmü (ve 1236, 1159, 1240, 1242 vs. maddeleri) sürastarya ücretini bir yerde navlundan ayırmaktadır. Zira bu maddelerin yazılış tarzına göre bu rehin hakları içine sürastarya ücreti girmemektedir. Eğer navlunun devamı veya ek navlun olsa idi sürastarya ücretinin de bu rehinler kapsamına girmesi gerekirdi. Yine TTK'nun 1069. maddesindeki, gönderilenin, malı teslim almak "navlun ve navlun teferruatından olan bütün masrafları ve sürastarya ücretini"... ödemeye mecbur kalacağını bildiren hükmü de sürastarya ücretini navlun ve navlun teferruatından saymadığını, onlardan ayırdığını göstermektedir.
O halde, TTK'nun hükümlerinden yararlanarak sürastarya ücretinin hukuki niteliğini saptamak olanağı olmadığı, bu niteliği genel hükümlere göre çözümlemek gereği meydana çıkmaktadır.
Genel hukuk kuralları ise sürastarya ücretinin bir tazminat olarak nitelendirilmesine müsaittir. Bir kere navlun toptan veya taşınan eşyanın tonu başına ve mesafeye göre hesap edilir. Sürastarya ücreti ise taşınan eşyanın miktarı nazara alınmadan günlük olarak tesbit edilir. Bu halde, sürastarya ücretinin, taşıyanın yükleme veya boşaltmada vaki gecikmeden dolayı sonraki muhtemel taşıma işlerindeki navlun kaybının karşılığı bir tazminat olduğunu gösterir. Sonra, sürastarya ücreti genel olarak navlun ücretinden ve kontrsürastarya ücreti de sürastarya ücretinden daha üksek hesap edilir. (Ripet, age. sh. 463). Eğer sürastarya ücreti bir ek navlun olsa idi navlunun toplam tutarının taşıma süresine göre günlük tutarı üzerinden hesaplanması gerekirdi. Oysa öyle olmamakta, yukarıda belirtildiği gibi, daha yüksek oranda saptanmaktadır. Diğer yandan navlun malın miktarı ve taşınan mesafeye göre tesbit edildiği halde sürastarya ücretinde bu faktörler rol oynamaz, Sürastarya ücretinin tayininde daha ziyade gemi adamlarının ücret ve bakım masrafları ve taşıyanın mahrum kalacağı navlunlar gözönünde tutulur (TTK 1035). Eğer sözleşmede sürastarya ücreti saptanmamışsa bu ücret yukarıdaki unsurlar gözönüne alınarak bu halin özelliğine göre hakkaniyet üzere takdir edilir (TTK 1035). İşbu 1035. maddesi hükmü ile Borçlar Kanunu'nun haksız fiillerde zararın ve tazminat miktarının tayinine ilişkin 43 ve 44. maddeleri hükümleri arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Bütün bunlardan başka, yukarıda belirtildiği gibi navluna uygulanan bazı hükümlerin (TTK'nun 1237, 1236, 1159, 1240, 1242 gibi). Sürastarya ücretine uygulanmaması da sürastarya ücretinin navlun veya ek navlun olarak kabul edilmediğini göstermektedir. Gemi alacaklarına sürastarya ücreti üzerinde bir hak tanınmaması bu ücretin bu yolculukla ilgili bir alacak değil, TTK'nun 1035. maddesinde de belirtildiği veçhile, taşıyanın ileride yapabileceği muhtemel taşıma işlerindeki navlun kazançlarından mahrum kalışı karşılığı bir tazminat oluşundandır.
Binnetici sürastarya ücretini bir tazminat alacağı olarak nitelendirmek gerekmektedir.
Sürastarya bir tazminat olunca bunun zamanaşımı ne zaman başlayacaktır? TTK'nun 1262/son maddesi gereğince denizde yük ve yolcu taşıma sözleşmelerinden doğan alacaklar bir yılda zamanaşımına uğrarlar. Ancak navlun ve sürastarya alacaklarının zamanaşımı başlangıç tarihleri yasada açıkca gösterilmiş değildir. BK'nun 128. maddesindeki genel hükme göre zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Ancak navlun alacağı ne zaman muaccel olur? Bunun için ilk önce taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine bakmak gerekir. Zira taraflar sözleşme ile alacağın muacceliyet tarihini (BK 74) tesbit edebilirler, buna yasal bir engel yoktur. (A. von Tuhr, Partie Generale du Code Federal des Obligation, Lausanne, 1934, Cilt II, sh. 447-451; Dr. Fr9itz Funk Jr. Borçlar Kanunu Şerhi, I. Umumi Hükümler, Veldet-Selek çevirisi, 1938, sh. 128, 198; Dr. Becker H., İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, VI Cilt, Borçlar Kanunu, Adalet Bakanlığı Yayınları, 1969, Fas. III, sh. 437, 438 ve Fas. IV, sh. 132, 133; Prof. Esat Arsebük, Borçlar Kanununun Umumi Esasları, 1937, sh. 367-369; Prof. Dr. S. Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuk 1971, sh. 506-510; Prof. Dr. Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, Cilet I, Genel Hükümler, 1976, sh. 685-688). Navlunun ödenmesi için taşıma sözleşmesinde bir vade tanınmışsa zamanaşımı bu vadeden başlayacaktır; sözleşmede bir hüküm yoksa, bu takdirde taşımanın bittiği tarih zamanaşımına başlangıç tarihi olarak alınır. (Escerra age, sh. 311, Hamel, age, sh. 213, Ripert, age, sh. 559). Taşımanın bitmesi ise eşyanın teslimi ile olur. O halde navlun alacağı da eşyanın teslimi ile veya teslim edilmiş olması gereken tarihte muaccel olur (TTK 1067, 1069, 1261/3, 1155) ve zamanaşımı da bu teslim gününden veya teslimi icap eden günden itibaren başlar. Boşaltma bitmeden taşıyan malı teslim etmiş sayılmayacağı (BK 81) ve navlunu takep edemeyeceği cihetle navlun alacağı ancak, kaç gün sürerse sürsün boşaltmanın bitmesiyle diğer bir ifadeyle boşaltmanın bittiği gün muaccel olacak ve tabiidir ki zamanaşımı da bu günden itibaren başlayacaktır.
Sürastaryaya gelince, onun bir navlun veya teferruatı olmayıp bir tazminat olduğu yakırad belirtildiği gibi Yargıtay'da artık yerleşmiş diyebileceğimiz bir şekilde bu görüşü benimsemiştir.
Bu tazminatın, uygulamada, günlük olarak tesbit edilmesi de sürastaryanın her gecikilen gün için geminin (donatanın) uğradığı zararın karşılığını teşkil ettiğini göstermektedir. O halde her günlük sürastarya ücreti, diğer günlerinkinden bağımsız bir tazminat alacağı oluşturmakta ve o günün akşamı muaccel hale gelmekle ertesi günden itibaren zamanaşımına tabi olacaktır.
Bu nedenlerle ve daval 27.11.1980 tarihinde açılmış bulunduğuna göre 27.11.1979 gününden önceki sürastarya alacaklarının zamanaşımına uğramış olduğunun kabulü ile hükmün bu sebeple de davalı yararına bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına karşıyım.