 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1984/41
K: 1984/5
T: 25.06.1984
DAVA : Türk Ceza Kanununun 278. maddesinde yazılı ağır para cezasının 2248 sayılı kanunla değiştirilen 5435 sayılı kanun gereğince misil artırmasına tabi olup olmadığı konusunda; Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 26.4.1983 gün, E.1983/2080, K.1983/2454 ve 11.2.1983 gün, E.1982/9589, K. 1983/594 sayılı ilamı arasında içtihad aykırılığı bulunduğu Acıpayam Asliye Ceza Hakimi Kamil Aldırmaz ile Domaniç S. Savcısı S. Fariz Akyol taraflarından bildirilmiş ve bu aykırılığın içtihadların birleştirilmesi yolu ile giderilmesi Yargıtay 1. Başkanlık kurulunun 1.3.1984 gün ve 18 sayılı kararı ile istenmiş ve buna ait evrak Yargıtay İçtihadları Birleştirme Ceza Bölümü Genel kurulu'na gönderilmiş olmakla; sözü edilen ilamlar arasında aykırılık bulunduğuna 16.4.1984 tarihinde oybirliği ile ve 4. Ceza Dairesi Başkanın (Konunun, 4.3.1953 gün ve 6/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı ile çözümlenmiş olması nedeniyle yeniden görüşülmesine gerek bulunmadığına) ilişkin önerisi önsorun olarak görüşülüp anılan kararın nisbi para cezalarını kapsamı içine almadığına ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2.6.1980 gün, E. 1980/5-157, K. 1980/217 sayılı ilamı ile 4. ve 6. Ceza Dairelerinin anılan kararları arasında çelişki bulunmadığına 7.5.1984 tarihinde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildikten sonra işin esası incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : İlamlarda açıklanan görüşlerden anlaşıldığı üzere uyuşmazlık, TCK.nun 278. maddesinde yazılı ve nisbi nitelikteki ağır para cezasının 2248 ve 2790 sayılı kanunlarla değiştirilen 5435 sayılı kanun gereğince misil artırmasına tabi olup olmadığı konusuna ilişkin bulunmaktadır.
Bir kısım üyeler:
(5435 sayılı kanunun 2. maddesinde hangi tür para cezalarının misil artırmasından hariç bırakıldıkları tahdidi olarak belirtilmiştir. Bunlar, vergi ve resim cezaları ile tazminat kabilinden olup mütezait nispete tabi para cezalarıdır. Bunlara, 20.5.1957 tarih ve 1/12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme ararı ile bir üçüncüsü eklenmiş ve amme para cezalarından aşağı sınırı belli olmayan, kanun hükmüne göre misil artırmasına tabi tutulmuştur.
TCK.nun 278. maddesinin 1. fıkrasında yazılı ağır para cezası da mütezait nispete tabi ve fakat tazminat abilinden olmayan bir amme para ceazasıdır. Suçun failine evvela hürriyeti bağlayıcı ceza ile birlikte 1000 liradan az olmamak üzere temin veya vaad olunan menfaatin üç misli ağır para cezası tayin edilecektir. Görülüyor ki, kanun koyucu tayin edilecek para cezasının 1000 liradan az olmamak şartiyle temin veya vaad olunan menfaatin üç misli para cezasına hükmedilmesini öngörmekle, bu maddede, nispi para cezası sistemi ile sabit para cezası sistemini birleştirmiş ve bu suretle de para cezasının aşağı sınırını belirlemiş bulunmaktadır. Maddede sözü edilen üç misli artırma işlemi maktu para cezalaranda olduğu gibi hükmedilecek para cezasının miktarını belirlemeyi amaçlamaktadır.
Müzakere konusu olan 278. maddede para cezasının aşağı sınırı belirtilmiş bulunmasına göre yukarıda açıklanan usul uyarınca tayin olunacak esas para cezası, anılan İçtihadı Birleştirme kararları gereğince, 2248 ve 2790 sayılı kanunlarla değiştirilen 5435 sayılı Kanuna tabi olup bu Kanunun 2. maddesindeki nispetler dairesinde artırılarak hükmedilmesi gerekmektedir.) görüşünü ileri sürmüş iselerde bu görüş Kurulun çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir:
Şöyle ki:
Nüfuz ticaretini ya da nüfuz suistimalini cezalandıran TCK.nun 278. maddesi ilk şeklinde, cürme tertip olunan ağır para cezası, asgari ve azami hadleri belirlenmiş "mütefavit" bir para cezası idi.
Bu madde, 5.1.1961 tarih ve 235 sayılı Kanunla değiştirilmiş hapis cezasının asgari ve azami hadleri artırılmış para cezası ise, "mütefavit (maktu)" bir ceza olmaktan çıkarılarak "nisbi" para cezası haline dönüştürülmüştür.
235 sayılı kanunla değişen bu maddenin gerekçesi ise: (..Nüfuz tiraterini cezalandıran bu maddenin tatbikini gerektiren hallerin kesretine rağmen unutulmuş bir hüküm halinde kalması sebeplerinden biri de hiç şüphesiz maddenin çeşitli yönlerden kifayetsiz oluşdur.
a).........
b) Kanunun bu suça verdiği ceza, suçun vehameti ile mütenasip değildir. Bilhassa büyük menfaatler temin edilmiş olan hadiselerde kanundaki para cezasının miktarı müessir birr ceza olmaktan çok uzaktır, Para cezasının temin edilen menfaatle mütenasip ve bir kaç misli olarak hesaplanacak "nisbi para cezası" şeklinde tesbiti doğru olur..) biçimindedir.
Para cezaları; ağır ve hafif ayrımı dışında, konularına göre: kamu, tazminat, idari, disiplin.. para cezaları şekilnde çeşitlendirilebildiği gibi; miktarının tayini (tesbiti) yönünden de: Kanun tarafından veya hakim tarafından tesbit edilen para cezaları olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bu son ayrımda, birinci sistemde, para cezasını Kanun tayin etmekte ve hakim Kanunun belirlediği cezayı sadece uygulamaktadır. Burada, hakimin, cezasının miktarını takdir, diğer bir deyişle, cezayı ferdileştirme yetkisi yoktur. 2. sistemde ise: Ceza, kanunun öngördüğü sınırlar (hadler) içinde ve fakat hakimin takdirine göre tayin edilmekte, yani ceza hakim tarafından ferdileştirilmektedir.
Konumuzu, kamu para cezaları ilgilendirmektedir. Bu tür para cezaları, her bakımdan cezalar hakkındaki kural ve esaslara tabi olan para cezalarıdır. Doktrinde de benimsendiği gibi, bu tür cezalar "maktu" ya da "nisbi" olmak üzere ikiye ayrılmak suretiyle incelenebilir.
Ferit Develoğlu'nun Osmanlıca -Türkçe Ansiklopedik Lügatına göre, "maktu" kelimesi, kat, olunmuş, kesilmiş, değeri, pahası biçilmiş anlamındadır. Maktu para cezaları da kendi içinde ikiye ayrılır: Kanun, bu tür cezaları, bazen "sabit" olarak; çok defa da bir aşağı ve bir yukarı haddi (sınırı) havi olarak ya da doktrinde isimlendirildiği gibi "mütefavit" olarak tayin eder. Sabit para cezası, aşağı ve yukarı had olmaksızın para cezasının miktarının, Kanun tarafından, tek bir ceza olarak değişmez bir biçimde belirtilmesidir. Mütefavit para cezası ise, 647 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasında açıklandığı gibi, kanunda yazılı hadler arasında hakim tarafından tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
Anılan maddenin 2. fıkrası ile "asgari" ve azami hadleri gösterilen para cezalarının miktarı, suçlunun iktisadı durumu, aile sorumluluğu, meşgale ve mesleki, yaş ve sağlık durumu, cezanın sosyal etkisi ve uyarma amacı gibi hususlar gözönünde tutularak tesbit edilir" hükmü getirilmiştir. Bilindiği üzere; mütefavit para cezalarının aşağı ve yukarı ahadleri ya TCK.nun 19 ve 24. maddelerinde olduğu gibi, genel sınırlar olarak gösterilmekte; ya da, suçun ağırlığı ve sair nedenler gözetilerek, bu genel sınırlar içinde özel aşağı ve özel yukarı sınırlar tayin edilmektedir. kanun, bazen de, sadece özel aşağı sınır, yahut da sadece özel yukarı sınır göstermekle yetinmektedir. Bu son halde, özel aşağı sınır gösterilmişse, Yukarı sınır 19 ve 24. maddelerdeki genel yukarı sınırdır; özel yukarı sınır gösterilmişse, aşağı sınır da yine aynı maddelerdeki genel aşağı sınırdır. İşte bu sınırlar arasında cezanın miktarını, yani temel cezayı tayin, başka bir deyişle, cezayı ferdileştirme yetkisi hakime aittir. Hakim temel ceza miktarını, Kanunda gösterilen asgari had'den veya yukarı had'den tayin edebileceği gibi, iki had arasında bir miktar olarak da tayin edebilir. Bu, sadece mitafavit para cezalarına has bir özelliktir.
Nisbi para cezaları ise, Mer'iyet Kanununun 20. maddesinde tarif edildiği gibi, miktarı muayyen bir nispet dairesinde ve hadiseye göre azalıp çoğalabilir mahiyette bulunan para cezalarıdır. Kanun, bazı hallerde, para cezasının miktarının önceden maktu bir biçimde tayini yoluna gitmemekte; sbu miktarı, ya suç nedeniyle verilen zararla veya failin suçtan elde ettiği kazançla orantılı olarak tesbit etmektedir. Kanun koyucu, bu tür para cezasını düzenlerken, bazı amaçları gözönünde tutmaktadır. Birincisi, TCK. nun 278 madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, sadece asgari ve azami hadlerin tesbiti halinde para cezasının yeterli şekilde yüksek olmama eksikliğini göstermesidir. 2. ise, paranın değerini kaybetmesi halinde etkili bir müeyyide olmamasıdır. (Dr. Süheyi Donay Para Cezaları Doktora Tezi-İstanbul 1972, sahifa 79). Nisbi para cezaları konusunda belirtilmelidir ki, asgari ve azami hadleri kanunda gösterilen cezalar için uygulanabilecek olan ferdileştirme kuralı, yani temel cezanın tayini, nisbi para cezaları için uygulanamaz. Keza, müteselsil suçlarda, bu tür para cezalarının, ayrıca TCK. 80. maddesi ile arttırılması da mümkün değildir. Ve yine, 2370 sayılı Kanun ile değişik TCK.nun 119. maddesi hükmüne göre, nisbi para cezasını gerektiren suçlar hakkında "ön ödeme" de mümkün değildir.
Konuya hasren ilave edilmelidir ki; TCK.nun 19. maddesinin 1928 tarihli ilk şeklinde, ağır para cezasının aşağı haddi bir lira olarak gösterilmiş ve fakat -mehaz İtalyan Ceza Kanunundan farklı olarak-yukarı had tayin olunmamıştı. 1936 tarih ve 3038 sayılı Kanun, cezasının aşağı haddini yine bir lira olarak bırakmış ve cezaların kanuniliği ilkesini benimseyerek, ancak suçlunun meydana getirdiği zarar veya elde ettiği menfaatle orantılı olması nedeniyle nisbi para cezalarında yukarı had olmadığını ayrıca açıklamıştır.
Buraya kadarki genel açıklama ile, nisbi para cezalarının, maktu para cezalarından çok farklı bir niteliğe ve yapıya sahip olduğu vurgulanmak istenmiştir. Zira, 5435 sayılı Kanunun hangi tür para cezalarının miktarını arttırmış olduğunu araştırırken bu tesbitin büyük yararı olacaktır.
2. Dünya savaşının doğurduğu ekonomik bunalımlar sonucu para değerinin giderek düşmesi yani enflasyon, Kanunlarda yazılı miktarı ya da sınırlanması önceden belirlenmiş maktu para cezalarının etkisini, korkutucu (caydırıcı) olması niteliğini hayli azaltmış ve hatta bazılarını hiçe indirmiştir. Para cezalarını tekrar bu niteliklere sahip kılabilmek için, pek çok ülkede olduğu gibi, bizde de Kanun Koyucu 1949 yılında 5435 sayılı Kanun ile para cezalarının miktarını artırmak suretiyle günün ekonomik şartlarına uygun duruma getirmek istemiştir. Kanun Koyucunun amacını ve hangi tür para cezasını arttırmak lüzumunu hissettiğini tesbit bakımından sözü edilen bu Kanunun gerekçesinin konumuzla ilgili bölümlerinin hatırlanmasında fayda vardır.
Hükümet gerekçesinde (..Son harbin bütün dünyada yarattığı buhranların zaruri bir neticesi olarak memleketin iktisadi bünyesinde husule gelen değişme paramızın kıymetine de müessir olmuştur. Paranın değerindeki düşüklük yüzünden gerek Ceza Kanununda, gerek diğer hususi kanunlarda zamanına göre bir tarhip ve tehzip vasıtası olan para cezaları bugün bu hasrlarını kaybetmişlerdir. Gerçekten şimdi bir liranın ifade ettiği kıymet, bunun halde bir ceza müeyyiden olarak kalmasına müsait olmadığından, gerek Ceza Kanununda gerek diğer hususi kanunlarda mevcut para cezalarının aşağı ve yukarı hadlerinin muayyen bir nispet dahilinde artırılması ve böylece bu cezanın da müessir bir müeyyide haline getirilmesi düşünülmüştür..) TBMM. Tutanak Dergisi, 1949, S. Sayısı 2571
Bilindiği üzere; amaç ve ilkeler aynı olmakla beraber, para cezaları ikinci defa 1979 yılında 2248 sayılı Kanunla ve üçüncü defa da 1983 yılında 2790 sayılı Kanunla tekrar arttırılmıştır. Örneğin; 2248 sayılı Kanunun 5435 sayılı Kanunun 2. maddesini değiştiren 23. madde gerekçesi de aynen şöyledir. (Paranın bugünkü satın alma gücü nazarı itibare alınarak, gerek Ceza Kanununda, gerek hususi kanunlarda mevcut para cezalarının aşağı ve yukarı haddinin muayyen nispet dahilinde artırılması düşünülmüş ve bu sebeple 5435 sayılı Kanunun 2. maddesinin değiştirilmesi uygun görülmüştür...) (Millet Meclisi, Tutanak Dergisi, 1979 S. Sayısı 114).
Görülüyor ki, Kanun Koyucunun 5435 sayılı Kanun ile miktarın muayyen bir nispet dahilinde artırdığı para cezaları, "maktu" yani "sabit" ya da Kanunlarda aşağı ve yukarı hadleri belirlenmiş ve hakime bu iki had arasında ceza miktarını tayin yetkisi verilmiş "mütefavit" para cezalarıdır. Gerçekten para değerinin düşmesinden, yani enflasyondan etkilenecek olan para cezaları nisbi para cezaları değil, maktu para cezalarıdır. Nisbi para cezaları, maktu cezalarda olduğu gibi, miktarları önceden Kanunda belirlenmeyip, zarar veya istifadeye göre tayin edildiğinden, Kanun Koyucu, bunların miktarının artırılmasına gerek ekonomik hayatla, para değeri ilke sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu ilişki nedeniyle hiçbir suretle müssiriyetini kaybetmezler. Para değeri düştükçe zarar veya istifade miktarı da bu düşme ile ters orantılı olarak artacağından, bu cezalar, hiçbir müdahale veya düzenlemeye gerek kalmadan, miktar olarak kendiliğinden artmak suretiyle müessiriyetini muhafaza ederler.
Yargıtay'ın hakim görüşü de bu doğrultudadır. Nisbi para cezası gerektiren suçların büyükçe bir bölümüne bakmakla görevli 5. Ceza Dairesi ilamlarında bu görüş egemen olduğu gibi müzakereler sırasında düşüncesini açıklayan 7. Ceza Dairesi sözcüsü de Dairelerinin aynı görüşü paylaştıklarını belirtimşitir.
Doktrinde de aynı görüş hakimdir. Yukarıda sözü edilen "Para Cezaları" isimli kitabın Yazarı Donay (age-89) (..Mukayeseli Hukukta, nisbi nitelikteki para cezalarının bu artırmadan hariç tutulduklarını..) belirtmekte kaynak olarak İtalyan, Fransız ve Belçika Hukukunu göstermekte ve ayrıca (..Bütün para cezaları bu kanun ile artırılmamaktadır. Kanunun 2. maddesinde ve gerekçesinde de belirtildiği üzere, vergi, resim ve cezaları, tazminat kabilinden para cezaları ve nisbi para cezaları bu kanuna göre artırılmazlar..) demektedir (age-91) S. Dönmezer ve S. Erman ise (Nazari ve tatbiki Ceza Hukuku-2. Cilt, 778. sahife) (..5435 sayılı Kanun prensip itibariyle bütün kanunlarda yazılı her türlü para cezaları hakkında uygulanabilir.. Ancak, nisbi para cezaları, vergi ve resim cezaları ve tazminat kabilinden para cezaları bu kuraldan ayrık tutulmuştur. Ayrıca Yargıtay bu istisnalara içtihadi olarak bir dördüncüsünün daha eklemiştir; Kanunun bir maddesinde yazılı para cezasının aşağı ve yukarı sınırları gösterilmiş değilse, bu konuda hakime genel aşağı ve yukarı sınırlar arasında dezayı saptama yetkisi verilmiş bulunacağından, ayrıca misil artırmasını uygulamaya gerek yoktur..) düşüncesini ileri sürmektedirler.
Fransız Doktrininde (Donnedieu de Vabres.."Traite" elementaire de droit criminel et de legislation penele Comparele "-1943-664. paragraf- (...Yasa Koyucu para değerinin düşmesinden etkilenen tüm cezaları, 26.7.1941'de bir yasa ile 12 katına çıkardı. Bu yasa 4 maddeliktir. Tazmini para cezaları ya da yasal metinde özel rejime tabi kılınan cezaları hariç tutarak tüm cezaları arttırdı. Ancak bu reform; tazmini cezaları, mali cezalar ve nisbi cezalar hakkında uygulanmaz..) Belçika Doktininde de (Coedseels-Commentaire du code penal Belge-257. parafraf) (..24.7.1921, 2.1.1926, 8.6.1926 tarihli Yasalar, para cezalarını ondalık nispetlerle arttırdılar. Bu paranın reel değeri için, para cezası oranını arttıran bir tahsil şeklidir. Ondalıklarla arttırmadır. 10.4.1933 tarihli Yasanın 33/2. maddesine göre, nisbi para cezalarına bu uygulanmamaktadır..) denilmektedir.
Gerçekten, 5435 sayılı Kanun 1949 yılında yürürlüğe girdikten sonra uygulamada tereddütler hasıl olmuştur. Özellikle, Hukuk ve Ceza Usulü Kanunlarındaki inzimatı nitelikteki para cezalarının da bu Kanunla misil artırmasına tabi olup olmadığı konusunda, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ile 4. Ceza dairesi içtihatları arasında çıkan uyuşmazlık, 4.3.1953 tarih ve 6/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme kavuşturulmuş ve (..Mali ve iktisadi sebeplerle para kıymetinin düşmesinden müteessir olan, inzibatı mahiyette dahi olsa, bütün kanun ve nizamlarda mevcut ve her nev'i-den para cezalarının misil arttırmasına tabi olduğu..) vurgulanmıştır. Ancak bu karardan sonra (Kanunda alt sınırı gösterilmeyen para cezalarının 5435 sayılı Kanunun 2. maddesi gereğince misil arttırmasına tabi olup olmadığı) konusunda Yargıtay 4. Ceza Dairesi ile 3. Ceza Dairesi içtihadları arasında doğan uyuşmazlık, 20.5.1957 tarih ve 1/12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme kavuşturulmuştur. Yukarıda sözü edilen maktu-mütefavit para cezalarından özel asgari had'di gösterilmeyen para cezaları ile ilgili olan bu karara göre (..5435 sayılı Kanun, asgari hadleri kanununda gösterilmiş para cezalarını misil arttırmasına tabi tutmuştur. Para cezalarının mebde ve müntehaları TCK.nun 19 ve 24. maddelerinde yazılı ağır ve hafif para cezalarının asgari ve azami hadleri arttırılmıştır. O halde, "mebdei kanunda gösterilmeyen hafif veya ağır para cezalarının takdiri teşdit sebebi ile asgari hadden fazla tayini halinde misil arttırmasına tabi değildir"..)
TCK.nun 278. maddesindeki "100 lira kaydı"nın hukuki niteliğine gelince Bu kaydın, maddedeki para cezasının asgari had'di olduğu, para cezasının asgari had'di belirlenmiş olmasına göre misil artırmasına tabi tutulması gerektiği ileri sürülmüşse de, çoğunluk bu görüşe iştirak etmemiş maddedeki bu kaydın "maktu-mütefavit" cezalarda olduğu gibi asgari had olmadığı görüşünü benimsemiştir.
Kanunlarımızda nisbi para cezaları çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Mesela; ya, rüşvet-zimmet suçlarındaki gibi tek başınadır, bir başka sistemle birleşmemiştir; ya da, bazı hallerde, inceleme konusu olan TCK.nun 278. maddesinde olduğu gibi, karma bir sistem kabul edilmiştir. Bu karma sistemde, nisbi para cezası sistemi ile sabit para cezası sistemi birleştirilmiştir. Zira, her iki tür ceza, alt-üst sınır ihtiva etmedikleri, miktar yönünden müdahale edilmeyecek biçimde, Kanun tarafından belirlendikleri için, aralarındaki bu müşterek zemin sebebiyle bir oranda bir araya gelebilirler, birleşebilirler.
Bu karma sistemde, asıl olan, nisbi para cezası sistemidir. Asıl ceza da, bu sisteme göre tayin olunan cezadır. Bunun yanında şarta bağlı bir ceza da vardır. O şart gerçekleşmişse, nisbi para cezası değil, o ceza verilecektir. Bu şart şudur: Şayet nisbi, sisteme göre, yani yarara veya zarara göre hesaplanan ceza, kanunun altı, üstü olmayan, değişmez bir biçimde sabit olarak belirlediği tek bir miktardan aşağı düşmüşse, o takdirde belirlenen bu tek ve sabit cezaya hükmedilecektir. Şarta balğı tutulan bu ceza, yukarıda açıklanan maktu para cezalarından olan "sabit" para cezasıdır. Mütefavit ceza ile hiç ilgisi yoktur. Bunun içindir ki bunu mütefavit cezalara has olan asgari had olarak kabul etmek mümkün değildir. Keza, bu ceza, TCK.nun 456. maddesinin 4. fıkrasında olduğu üzere alternatif bir sistem olmadığı gibi; diğer bir çok maddelerde olduğu üzere birlikte hükmedilen sistem de değildir. Mukayeseli Hukuk yönünden, İtalyan Ceza Kanununun 250,251,252, maddeleri ile Fransız Ceza Kanununun 135 ve 177. maddeleri, tıpkı, bizim 278. madde gibi para cezasında karma sistem ihtiva eden hükümlerdir. Mesala; Fransız Ceza Kanununun rüşvetle ilgili 177. maddesi (..1500 Franktan az olmamak üzere sağlanan ya da vaad olunan menfaatin iki misli para cezası..) hükmünü getirmiştir. Görüldüğü gibi, bu maddeler yapıları itibariyle bizim 278. madde ile aynı niteliktedir. Bu nitelikleri itibariyle, bu maddelerdeki para cezaları enflasyondan etkilenmedikleri için, o ülkelerde misil arttırma kanunları bu maddelere uygulanmamaktadır.
Gerekçesinde de açıkca belirtildiği üzere, TCK.nun 278. maddesinde, asıl olan nisbi para cezasıdır. Bu ceza, miktar yönünden önceden maktuan belirlenmemiş; bir şeye nispetle, bir şeye göre ceza tayin olunmuştur. Nispet edilen bu şeyin adı (elde edilen menfaat)tir. Her olayda, elde edilen menfaatın miktarı ne ise onun üç misli para cezası tayin edilecektir. Görüldüğü gibi, burada ceza miktarını tayin yönünden hakimin hiçbir takdir yetkisi yoktur. İşte maddedeki asıl ceza budur.
Maddede, şarta bağlı, bir ceza daha vardır: Kanun, (şayet, elde edilen menfaatın üç misli, 1000 liradan aşağı düşmüşse, o takdirde, belirlenen bu bir tek ceza verilecektir) hükmünü getirmektedir. Kanun tarafından, aşağı ve yukarı haddi olmaksızın miktarı tek bir ceza olarak değişmez bir biçimde belirtilen bu 1000 lira kaydı sabit cezadır. Açıklandığı gibi, bu ceza, kanunun öngördüğü şart gerçekleşirse uygulanır; şart gerçekleşmezse uygulanmaz. Burada da, ceza miktarının tayini bakımından, hakimin takdir hakkı yoktur.
TCK.nun 278. maddesindeki 1000 lira kaydının, mütefavit para cezalarına has olan klasik asgari had olup olmadığı konusuna ışık tutacak önemli bir belge de TBMM. Adalet Komisyonu Raporunun şu bölümüdür:
(..Para cezalarının tsbiti hakkındaki sistemler gerek nazari, gerekse mevzuat bakımından çok farklı olmakla beraber cezaların kanuniliği prensibi bakımından aynı esasa dayanırlar. Şurası muhakkaktır ki, para cezalarının miktarını tesbit hususunda yargıcı mutlak surette serbest bırakan sistem "Kanunsuz Ceza olmaz" prensibi karşısında terk edilmiştir.
Bugün umumi olarak kabul edilen sistem şöyle ifade edilebilir. Para cezalarının haddini kanun, miktarını yargıç tayin eder.
Bu itibarla ağır para cezasına bir azami had konulması gereklidir... Fakat kanunlarımızda azami haddi açık bırakılarak 500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası şeklinde konulmuş cezalar vardır. İşte bu maddede ağır para cezalarına konulan umumi had bu gibi hallerde cezaların kanuniliği prensibini temine yarar. Yargıcın ceza miktarını takdir yetkisini, ceza hadlerinin kanunla tesbiti esası ile tehdit için konulmuştur.
Bu tarif maddesinde, ağır para cezasının azami haddinin tesbit edilmiş olması; kanunlarda daha yüksek bir ağır para cezası haddi tayin edilmemiş olan hallerde, ağır para cezasından yargıcın ceza miktarını takdir yetkisini sınırlayan bir azami had manasını ifade eder.
......Bundan başka nisbi para cezalarının bu esasa istisna teşkil ettiğine dair maddede mevcut olan hüküm aynen maddeye alınmıştır...) (TBMM. Tutanak Dergisi 1949, S. Sayısı 257. 13).
Komisyonun raporu incelendiğinde şu ilkeler tesbit edilmektedir.
1 - Cezaların kanuniliği prensibi gereği, para cezalarında, muhakkak bir asgari ve bir de azami had bulunması ve bunun kanunda gösterilmesi zorunludur. Hakim, bu iki had arasında ceza miktarını tayin edecektir.
2 - Kanunlarımızda, azami haddi açık bırakılmış, mesela (500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası) şeklinde konulmuş cezalar vardır. Bu hallerde, 500 lira asgari had'dir. Azami had ise, 19. maddedeki genel azami had'dir.
3 - Nisbi para cezaları bu esasa istisna teşkil eder. Başka bir deyişle, nisbi para cezaları hakkında bu kural, bu esas uygulanmaz. Bu şu demektir, Kanun koyucu, nisbi para cezalarına had (sınır) koymamış, bu cezaları alt-üst sınır ihtiva eden mütefavit cezalarla bir tutmamıştır.
Yukarıdaki açıklamalar kül halinde ele alınıp değerlendirildiğinde şu sonuca varılmaktadır.
TCK.nun 278. maddesindeki asıl para cezası, sağlanan menfaate göre tayin edilecek nisbi para cezasıdır. Niteliği gereği bu ceza, para değerinin düşmesinden müteessir olmadığı için, misil arttırmasına tabi değildir. Maddedeki 1000 lira kaydı sabit para cezasıdır. Para cezası yönünden Kanun bu maddede karma bir sistem kabul etmiş, nisbi para cezası sistemi ile sabit para cezası sistemini birleştirmiştir. Sağlanan menfaate göre hesaplanan para cezası 1000 liradan (ki şimdi 2248 ve 2790 sayılı Kanunlarla değişik 5435 sayılı Kanunun 2. maddesi gereğince 15 katı olan 15.000 liradan) aşağı düştüğü takdirde nisbi para cezasına değil bu miktara hükmedilecektir. Gerçekten değişik 5435 sayılı Kanun ile misil artırmasına tabi tutulacak olan ceza sadece bu sabit cezadır. Sabit para cezası olan bu "1000 lira kaydını, asıl para cezası olan nisbi para cezasının asgari haddi kabul etmek mümkün değildir. Aksi halde, cezaların kanuniliği ilkesi gereği, buna bir de azami had (ki bugün 300.000 liradır) kabul edilmiş ve böylece nisbi para cezası maktu para cezası halinde dönüştürülmüş olunur. Halbuki Kanun nisbi para cezalarına sınır tanımamıştır. Öte yandan; zimmet, rüşvet suçlarında olduğu gibi, nisbi para cezalarının bir bölümü misil artırmasına tabi tutulmaz iken bir bölümüne misil artırmasını uygulamak adalet, hakkaniyet ve Kanunlar önünde eşitlik ilkeleriyle bağdaştırılamaz.
Bu nedenlerle; Türk Ceza Kanununun 278. maddesinde yazılı nisbi nitelikteki ağır para cezasının 2248 ve 2790 sayılı Kanunlarla değişik 5435 sayılı Kanun gereğince misil artırmasına tabi olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ : Türk Ceza Kanunu'nun 278. maddesinde yazılı nisbi nitelikteki ağır para cezasının 2248 ve 2790 sayılı Kanunlarla değişik 5435 sayılı Kanun gereğince Misil Artırmasına Tabi olmadığına, 7.5.19984 ve 4.6.1984 günlerindeki 1. ve 2. toplantılarda yasal çoğunluk sağlanamadığından 25.6.1984 günlü 3. toplantıda çoğunlukla karar verildi.