 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1984/1
K: 1984/5
T: 25.06.1984
DAVA : Türk Ceza Kanunu'nun 278. maddesinde yazılı ağır para cezasının 2248 Sayılı Kanun'la değiştirilen 5435 Sayılı Kanun gereğince misil artırmasına tabi olup olmadığı konusunda; Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 26.4.1983 gün, esas 1983/2080, karar 1983/2454 ve 11.2.1983 gün, esas 1983/276, karar 1983/609 sayılı ilamları ile; Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 1.2.1983 gün, esas 1982/9589, karar 1983/594 sayılı ilamı arasında içtihada aykırılığı bulunduğu Acıpayam Asliye Ceza Hakimi Kamil Aldırmaz ile Domaniç C. Savcısı S. Fariz Akyol taraflarından bildirilmiş ve bu aykırılığın içtihadların birleştirilmesi yolu ile giderilmesi Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nun 1.3.1984 gün ve 18 sayılı kararı ile istenmiş ve buna ait evrak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Bölümü Genel Kurulu'na gönderilmiş olmakla; sözü edilen ilamlar arasında aykırılık bulunduğuna 16.4.1984 tarihinde oybirliği ile ve 4. Ceza Dairesi Başkanı'nın (Konunun, 4.3.1953 gün ve 6/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözümlenmiş olması nedeniyle yeniden görüşülmesine gerek bulunmadığına) ilişkin önerisi önsorun olarak görüşülüp anılan kararın nisbi para cezalarını kapsamı içine almadığına ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2.6.1980 gün, esas 1980/5-147 karar 1980/217 sayılı ilamı ile 4. ve 6. Ceza Daireleri'nin anılan kararları arasında çelişki bulunmadığına 7.5.1984 tarihinde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildikten sonra işin esası incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : İlamlarda açıklanan görüşlerden anlaşıldığı üzere uyuşmazlık, TCK.nun 278. maddesinde yazılı ve nisbi nitelikteki ağır para cezasının 2248 ve 2790 Sayılı Kanun'larla değiştirilen 5435 Sayılı Kanun gereğince misil artırmasına tabi olup olmadığı konusuna ilişkin bulunmaktadır.
Şöyle ki :
Nüfuz ticaretini ya da nüfuz suistimalini cezalandıran TCK.nun 278. maddesi ilk şeklinde, cürme tertip olunan ağır para cezası asgari ve azami hadleri belirlenmiş "mütefavit" bir para cezası idi.,
Bu madde, 5.1.1961 tarih ve 235 Sayılı Kanun'la değiştirilmiş; hapis cezasının asgari ve azami hadleri artırılmış; para cezası ise, "mütefavit (maktu)" bir ceza olmaktan çıkarılarak "nisbi" para cezası haline dönüştürülmüştür.
235 Sayılı Kanun'la değişen bu maddenin gerekçesi ise :
(....Nüfus ticaretini cezalandıran bu maddenin tatbikini gerektiren hallerin kesretine rağmen unutulmuş bir hüküm halinde kalması sebeplerinden biri de hiç şüphesiz maddenin çeşitli yönlerden kifayetsiz oluşudur.
a) .........
b) Kanunun bu suça verdiği ceza, suçun vehameti ile mütenasip değildir. Bilhassa büyük menfaatler temin edilmiş olan hadiselerde kanundaki para cezasının miktarı müessir bir ceza olmaktan çok uzaktır. Para cezasının temin edilen menfaatle mütenasip ve bir kaç misli olarak hesaplanacak "nisbi para cezası" şeklinde tesbiti doğru olur...) biçimindedir.
Para cezaları; ağır ve hafif ayrımı dışında, konularına göre : kamu , tazminat, idari, disiplin... para cezaları şeklinde çeşitlendirilebildiği gibi; miktarının tayini (tesbiti) yönünden de: Kanun tarafından veya hakim tarafından tesbit edilen para cezaları olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bu son ayrımda, birinci sistemde, para cezasını Kanun tayin etmekte ve hakim Kanun' un belirlediği cezayı sadece uygulamaktadır. Burada, hakimin, cezanın miktarını takdir, diğer bir deyişle, cezayı ferdileştirme yetkisi yoktur. ikinci sistemde ise : Ceza , Kanun'un öngördüğü sınırlar (hadler) içinde ve fakat hakimin takdirine göre tayin edilmekte, yani ceza, hakim tarafından ferdileştirilmektedir.
Konumuzu, kamu para cezaları ilgilendirmektedir. Bu tür para cezaları, her bakımdan cezalar hakkındaki kural ve esaslara tabi olan para cezalarıdır. Doktrinde de benimsendiği gibi, bu tür cezalar "maktu" ya da "nisbi" olmak üzeri ikiye ayrılmak suretiyle incelenebilir.
Ferit Devellioğlu'nun Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lügatı'na göre, "maktu" kelimesi ; kat olunmuş, kesilmiş, diğeri, pahası biçilmiş anlamındadır. Maktu para cezaları da kendi içinde ikiye ayrılır : Kanun, bu tür cezaları, bazen "sabit" olarak; çok defa da bir aşağı ve bir yukarı haddi (sınırı) havi olarak ya da doktrinde isimlendirildiği gibi "mütefavit" olarak tayin eder. Sabit para cezası, aşağı ve yukarı had olmaksızın para cezasının miktarının, Kanun tarafından, tek bir ceza olarak değişmez bir biçimde belirtilmesidir. Mütefavit para cezası ise, 647 Sayılı Kanun'un 5. maddesinin 1. fıkrasında açıklandığı gibi, kanunda yazılı hadler arasında hakim tarafından tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesi'ne ödenmesinden ibarettir.
Anılan maddenin 2. fıkrası ile "asgari ve azami hadleri gösterilen para cezalarının miktarı, suçlunun iktisadi durumu, aile sorumluluğu, meşgale ve mesleki, yaş ve sağlık durumu, cezanın sosyal etkisi ve uyarma amacı gibi hususlar gözönünde tutularak tesbit edilir" hükmü getirilmiştir. Bilindiği üzere; mütefavit para cezalarının aşağı ve yukarı hadleri ya TCK.nun 19 ve 24. maddelerinde olduğu gibi, genel sınırlar olarak gösterilmekte; yada suçun ağırlığı ve sair nedenler gözetilerek, bu genel sınırlar içinde özel aşağı ve özel yukarı sınırlar tayin edilmektedir. Kanun, bazen de, sadece özel aşağı, sınır, yahut da sadece özel yukarı sınır göstermekle yetinmektedir. Bu son halde, özel aşağı sınır gösterilmemişse, yukarı sınır 19 ve 24. maddelerinde genel yukarı sınırdır; özel yukarı sınır gösterilmişse, aşağı sınır da yine aynı maddelerdeki genel aşağı sınırdır. İşte bu sınırlar arasında cezanın miktarını, yani temel cezayı tayin, başka bir deyişle, cezayı ferdileştirme yetkisi hakime aittir. Hakim temel ceza miktarını, Kanunda gösterilen asgari had'den veya yukarı had'den tayin edebileceği gibi, iki had arasında bir miktar olarak da tayin edebilir. Bu sadece mütafavit para cezalarına has bir özelliktir.
Nisbi para cezaları ise, Mer'iyet Kanunu'nun 20. maddesinde tarif edildiği gibi miktarı muayyen bir nispet dairesinde ve hadiseye göre azalıp çoğalabilir mahiyete bulunan para cezalarıdır. Kanun, bazı hallerde, para cezasının miktarının önceden maktu bir biçimde tayini yoluna gitmemekte; bu miktarı, ya suç nedeniyle verilen zararla veya failin suçtan elde ettiği kazançla orantılı olarak tesbit etmektedir. Kanun koyucu, bu tür para cezasını düzenlerken, bazı amaçları gözönünde tutmaktadır. Birincisi TCK.nun 278. madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, sadece asgari ve azami hadlerin tesbiti halinde para cezasının yeterli şekilde yüksek olmama eksikliğini göstermesidir. İkincisi ise, paranın değerini kaybetmesi halinde etkili bir müeyyide olamamasıdır (Dr. Süheyl Donay - para cezaları -Doktora Tezi - İstanbul 1972 sahife 79). Nisbi para cezaları konusunda belirtilmelidir ki, asgari ve azami hadleri kanunda gösterilen cezalar için uygulanabilecek olan ferdileştirme kuralı, yani temel cezanın tayini, nisbi para cezaları için uygulanamaz. Keza, müteselsil suçlarda, bu tür para cezalarının ayrıca TCK.nun 80. maddesi ile arttırılması da mümkün değildir. Ve yine 2370 sayılı Kanun ile değişik TCK.nun 119. maddesi hükmüne göre, nisbi para cezasını gerektiren suçlar hakkında "ön ödeme" de mümkün değildir.
Konuya hasren ilave edilmelidir ki; TCK.nun 19. maddesinin 1926 tarihli ilk şeklinde, ağır para cezasının aşağı haddi bir lira olarak gösterilmiş ve fakat - mehaz İtalyan Ceza Kanunu'ndan farklı olarak - yukarı had tayin olunmamıştı. 1936 tarih ve 3038 Sayılı Kanun, cezanın aşağı haddini yine bir lira olarak bırakmış ve cezaların kanuniliği ilkesini benimseyerek, ancak suçlunun meydana getirdiği zarar veya elde ettiği menfaatle orantılı olması nedeniyle nisbi para cezalarında yukarı had olmadığını ayrıca açıklamıştır.
Buraya kadarki genel açıklama, ile nisbi para cezalarının maktu para cezalarından çok farklı bir niteliğine ve yapıya sahip olduğu vurgulanmak istenmiştir. Zira, 5435 sayılı Kanunu'nun hangi tür para cezalarının miktarını arttırmış olduğu araştırırken bu tesbitin büyük yararı olacaktır.
2. Dünya Savaşı'nın doğurduğu ekonomik bunalımlar sonucu para değerinin giderek düşmesi yani enflasyon, kanunlarında yazılı miktarı ya da sınırları önceden belirlenmiş maktu para cezalarının etkisini, korkutucu (caydırıcı) olma niteliğini hayli azaltmış ve hatta bazılarını hiçe indirmiştir. Para cezalarını tekrar bu niteliklere sahip kılabilmek için, pek çok ülkede olduğu gibi, bizde de kanun koyucu 1949 yılında 5435 Sayılı Kanun ile para cezalarının miktarını artırmak suretiyle günün ekonomik şartlarına uygun duruma getirmek istemiştir. Kanun koyucunun amacını ve hangi tür para cezasını arttırmak lüzumunu hissettiğini tesbit bakımından sözü edilen bu kanun gerekçesinin konumuzla ilgili bölümlerinin hatırlanmasında fayda vardır.
Hükümet gerekçesinde (....Son harbin bütün dünyada yarattığı buhranların zaruri bir neticesi olarak memleketin iktisadi bünyesinde husule gelen değişme paramızın kıymetine de müessir olmuştur. Paranın değerindeki düşüklük yüzünden gerek Ceza Kanunu'nda, gerek diğer hususi kanunlarda zamanına göre bir terhip ve tehzip vasıtası olan para cezaları bugün bu hassalarını kaybetmişlerdir. Gerçekten şimdi bir liranın ifade ettiği kıymet, bunu halde bir ceza müeyyidesi olarak kalmasına müsait olmadığından, gerek Ceza Kanunu'nda gerek diğer hususi kanunlarda mevcut para cezalarını aşağı ve yukarı hadlerinin muayyen bir nispet dahilinde artırılması ve böylece bu cezanın da müessir bir müeyyide haline getirilmesi düşünülmüştür...) (TBMM. Tutanak Dergisi, 1949, S. Sayısı 257).
Bilindiği üzere; amaç ve ilkeler aynı olmakla beraber, para cezaları ikinci defa 1979 yılında 2248 sayılı Kanun'la ve üçüncü defa da 1983 yılında 2790 Sayılı Kanun'la tekrar artırılmıştır. Örneğin: 2248 Sayılı Kanun'un 5435 Sayılı Kanun'un 2. maddesini değiştiren 23. madde gerekçesi de aynen şöyledir: (....Paranın bugünkü satın alma gücü nazarı itibara alınarak, gerek Ceza Kanunu'nda, gerek hususi kanunlarda mevcut para cezalarının aşağı ve yukarı haddinin muayyen nispet dahilinde artırılması düşünülmüş ve bu sebeple 5435 Sayılı Kanun'un 2. maddesinin değiştirilmesi uygun görülmüştür...) (Millet Meclisi, Tutanak Dergisi, 1979 S. Sayısı : 114).
Görülüyor ki, Kanun Koyucu'nun 5435 Sayılı Kanun ile miktarının muayyen bir nispet dahilinde artırdığı para cezaları, "maktu" yani "sabit" ya da kanunlarda aşağı ve yukarı hadleri belirlenmiş ve hakime bu iki had arasında ceza miktarını tayini yetkisi verilmiş "müefavit" para cezalarıdır. Gerçekten; para değerinin düşmesinden, yani enflasyondan etkilenecek olan para cezaları, nisbi para cezaları değil maktu para cezalarıdır. Nisbi para cezaları, maktu cezalarda olduğu gibi, miktarları önceden kanunda belirlenmeyip, zarar veya istifadeye göre tayin edildiğinden kanunkoyucu, bunların miktarının artırılmasına gerek duymamıştır. Zira, bu tür para cezaları mahiyetleri gereği ekonomik hayatla, para değeri ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu ilişki nedeniyle hiçbir suretle müessiriyetini kaybetmezler. Para değeri düştükçe, zarar veya istifade miktarı da bu düşme ile ters orantılı olarak artacağından, bu cezalar, hiçbir müdahale veya düzenlemeye gerek kalmadan, miktar olarak kendiliğinden artmak suretiyle müeskiriyetini muhafaza ederler.
Yargıtay'ın hakim görüşü de bu doğrultudadır. Nisbi para cezası gerektiren suçların büyükçe bir bölümüne bakmakla görevli 5. Ceza Dairesi ilamlarında bu görüş egemen olduğu gibi müzakereler sırasında düşüncesini açıklayan 7. Ceza Dairesi sözcüsü de dairelerinin aynı görüşü paylaştıklarını belirtmiştir.
Doktrinde de aynı görüş hakimdir. Yukarıda sözü edilen "Para Cezaları" isimli kitabın Yazarı Donay (Age -89) (......mukayeseli Hukukta, nisbi nitelikteki para cezalarının bu artırmadan hariç tutulduklarını...) belirtmekle kaynak olarak İtalyan, Fransız ve Belçika Hukuku'nu göstermekte ve ayrıca (...Bütün para cezaları bu kanun ile artırılmamaktadır. Kanunun 2. maddesinde ve gerekçesinde de belirtildiği üzere, vergi resim ve cezaları, tazminat kabilinden para cezaları ve nisbi para cezaları bu kanuna göre artırılmazlar...) demektedir (age - 91 ) S. Dönmezer ve S. Erman ise (Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku - 2. cilt, 778. sahife) (... 5435 sayılı Kanunu prensip itibariyle bütün kanunlarda yazılı her türlü para cezaları hakkında uygulanabilir.... Ancak, nisbi para cezaları bu kuraldan ayrık tutulmuştur. Ayrıca Yargıtay bu istisnalara içtihadı olarak bir dördüncüsünü daha eklemiştir. Kanunun bir maddesinde yazılı para cezasının aşağı ve yukarı sınırları gösterilmiş değilse, bu konuda hakime genel aşağı ve yukarı sınırlar arasında cezayı saptama yetkisi verilmiş bulunacağından, ayrıca misil artırmasını uygulamaya gerek yoktur...) düşüncesini ileri sürmektedirler.
Fransız Doktrininde (Donnedieu de Vabres - "traite" elemantaire de droit criminel et de legislation penale Comparele" - 1943-664. paragraf) (....Yasa koyucu para değirinin düşmesinden etkilenen tüm cezaları 26.7.1941'de bir yasa ile 12 katına çıkardı. Bu yasa 4 maddeliktir. Tazmini para cezaları ya da yasal metinde özel rejime tabi kılınan cezaları hariç tutarak tüm cezaları artırdı. Ancak bu reform: tazmini cezalar mali cezalar ve nisbi cezalar hakkında uygulanmaz...) Belçika Doktrininde de (Goedseels - Commentaire du code penal Belge - 257. paragraf) (....24.7.1921, 2.1.1926, 8.6.1926 tarihli Yasalar, para cezalarını ondalık nispetlerle arttırdılar. Bu paranın reel değeri için, para cezası oranını arttıran bir tahsil şeklidir. andalıklarla arttırmadır. 10.4.1933 tarihli Yasa'nın 33/2. maddesine göre, nisbi para cezalarına bu uygulanmamaktadır...) denilmektedir.
Gerçekten; 5435 Sayılı Kanun 1949 yılında yürürlüğe girdikten sonra uygulamada tereddütler hasıl olmuştur. Özellikle hukuk ve Ceza Usulü Kanunları'ndaki inzibati nitelikteki para cezalarının da bu Kanunla misil artırmasına tabi olup olmadığı konusunda, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ile 4. Ceza Dairesi içtihatları arasında çıkan uyuşmazlık, 4.3.1953 tarih ve 6/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme kavuşturulmuş ve (...Mali ve iktisadi sebeplerle para kıymetinin düşmesinden müteessir olan, inzibati mahiyette dahi olsa, bütün kanun ve nizamlarda mevcut ve her nev'inden para cezalarının misil artırmasına tabi olduğu....) vurgulanmıştır. Ancak bu karardan sonra (Kanunda alt sınırı gösterilmeyen para cezalarının 5435 Sayılı Kanun'un 2. maddesi gereğince misil arttırmasına tabi olup olmadığı) konusunda Yargıtay 4. Ceza Dairesi ile 3. Ceza Dairesi içtihadları arasında doğan uyuşmazlık 20.5.1957 tarih ve 1/12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme kavuşturulmuştur. Yukarıda sözü edilen maktu-mütefavit para cezalarından özel asgari had'di gösterilmeyen para cezaları ile ilgili olan bu karara göre (....5435 Sayılı Kanun, asgari hadleri kanununda gösterilmiş para cezalarını misil arttırmasına tabi tutmuştur. Para cezalarının mebde ve müntehaları TCK.nun 19 ve 24. maddeleriyle tayin kılınmıştır. 1949 tarihli 5435 Sayılı Kanun'un 1. maddesi ile, TCK.nun 19 ve 24. maddelerinde yazılı ağır ve hafif para cezalarının asgari ve azami hadleri arttırılmıştır. O halde, "mebdei kanununda gösterilmeyen hafif veya ağır para cezalarının takdiri teşdit sebebi ile asgari hadden fazla tayini halinde misil arttırmasına tabi değildir"...)
TCK.nun 278. maddesindeki "1000 lira kaydı"nın hukuki niteliğine gelince: Bu kaydın, maddedeki para cezasının asgari had'di olduğu, para cezasının asgari had'di belirlenmiş olmasına göre misil artırmasına tabi tutulması gerektiği ileri sürülmüşse de çoğunluk bu görüşe iştirak etmemiş, maddedeki bu kaydın "maktu-mütefavit" cezalarda olduğu gibi asgari had olmadığı görüşünü benimsemiştir.
Kanunlarımızda nisbi para cezaları çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Mesela; ya rüşvet -zimmet suçlarındaki gibi tek başınadır. Bir başka sistemle birleşmemiştir; ya da bazı hallerde, inceleme konusu olan TCK.nun 278. maddesinde olduğu gibi, karma bir sistem kabul edilmiştir. Bu karma sistemde, nisbi para cezası sistemi ile sabit para cezası sistemi birleştirilmiştir. Zira her iki tür ceza, alt üst sınır ihtiva etmedikleri miktar yönünden müdahale edilmeyecek biçimde, kanun tarafından belirlendikleri için aralarındaki bu müşterek zemin sebebiyle biri oranda biri araya gelebilirler, birleşebilirler.
Bu karma sistemde, asıl olan, nisbi para cezası sistemidir. Asıl ceza da, bu sisteme göre tayin olunan cezadır. Bunun yanında şarta bağlı bir ceza da vardır. O şart gerçekleşmemişse, nisbi para cezası değil, o ceza verilecektir. Bu şart şudur: Şayet nisbi, sisteme göre, yani yarara veya zarara göre hesaplanan ceza, kanunun altı, üstü olmayan, değişmez bir biçimde sabit olarak belirlediği tek bir miktardan aşağı düşmüşse o takdirde belirlenen bu tek ve sabit cezaya hükmedilecektir. Şarta bağlı tutulan bu ceza, yukarıda açıklanan maktu para cezalarından olan "sabit" para cezasıdır. Mütefavit ceza ile hiç ilgisi yoktur. Bunun içindir ki bunu, mütefavit cezalara has olana asgari had olarak kabul etmek mümkün değildir. Keza, bu ceza, TCK.nun 456. maddesinin 4. fıkrasında olduğu üzere alternatif bir sistem olmadığı gibi; diğer bir çok maddelerde olduğu üzere birlikte hükmedilen sistem de değildir. Mukayeseli Hukuk yönünden İtalyan Ceza Kanunu'nun 250, 251, 252. maddeleri ile Fransız Ceza Kanunu'nun 135 ve 177. maddeleri tıpkı, bizim 278. madde gibi para cezasında karma sistem ihtiva eden hükümlerdir. Mesela; Fransız Ceza Kanunu'nun rüşvetle ilgili 177. maddesi (...1500 Frank'tan az olmamak üzere, sağlanan ya da vaad olunan menfaatin iki misli para cezası...) hükmünü getirmiştir. Görüldüğü gibi, bu maddeler yapıları itibariyle bizim 278. madde ile aynı niteliktedir. Bu nitelikleri itibariyle, bu maddelerdeki para cezaları enflasyondan etkilenmedikleri için o ülkelerde misil artırma kanunları bu maddelere uygulanmamaktadır.
Gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere, TCK.nun 278. maddesinde, asıl olan nisbi para cezasıdır. Bu ceza, miktar yönünden önceden maktuan belirlenmemiş bir şeye nispetle, bir şeye göre ceza tayin olunmuştur. Nispet edilen bu şeyin adı (elde edilen menfaat)tir. Her olayda elde edilen menfaatın miktarı ne ise onun üç misli para cezası tayin edilecektir. Görüldüğü gibi, burada ceza miktarının tayin yönünden hakimin hiçbir takdir yetkisi yoktur. işte, maddedeki asıl ceza budur.
Maddede şarta bağlı, bir ceza daha vardır: Kanun, (şayet elde edilen menfaatın üç misli 1000 liradan aşağı düşmüşse, o takdirde, belirlenen bu bir tek ceza verilecektir) hükmünü getirmektedir. Kanun tarafından, aşağı ve yukarı haddi olmaksızın miktarı tek biri ceza olarak değişmez bir biçimde belirtilen bu "1000 lira kaydı" sabit cezadır. Açıklandığı gibi, bu ceza, kanununun öngördüğü şart gerçekleşirse uygulanır; şart gerçekleşmezse uygulanmaz. Burada da, ceza miktarının tayini bakımından, hakimin takdir hakkı yoktur.
TCK.nun 278. maddesindeki 1000 lira kaydının, mütefavit para cezalarına has olan klasik asgari had olup olmadığı konusuna ışık tutacak önemli bir belge de TBMM. Adalet Komisyonu Raporu'nun şu bölümüdür:
(....Para cezalarının tesbiti hakkındaki sistemler gerek nazari, gerekse mevzuat bakımından çok farklı olmakla beraber cezaların kanuniliği prensibi bakımından aynı esasa dayanırlar. Şurası muhakkaktır ki, para cezalarının miktarını tesbit hususunda yargıcı mutlak surette bırakan sistem "Kanunsuz Ceza olmaz" prensibi karşısında terk edilmiştir.
Bugün umumi olarak kabul edilen sistem şöyle ifade edilebilir. "Para cezalarının haddini kanun, miktarını yargıç tayin eder"
Bu itibarla ağır para cezasına bir azami had konulması gereklidir......Fakat kanunlarımızda azami haddi açık bırakılarak "500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası" şeklinde konulmuş cezalar vardır. İşte bu maddede ağır para cezalarına konulan umumi had bu gibi hallerde cezaların kanuniliği prensibini temine yarar. Yargıcın ceza miktarını takdir yetkisini, ceza hadlerinin kanunla tesbiti esası ile tahdit için konulmuştur.
Bu tarif maddesinde, ağır para cezasının azami haddinin tesbit edilmiş olması; kanunlarda daha yüksek bir ağır para cezası haddi tayin edilmemiş olan hallerde, ağır para cezasından yargıcın ceza miktarını takdir yetkisini sınırlayan bir azami had manasını ifade eder.
...........Bundan başka nisbi para cezalarının bu esasa istisna teşkil ettiğine dair maddede mevcut olan hüküm aynen maddeye alınmıştır...) (TBMM. Tutanak Dergisi 1949, S. Sayısı-257, Sh. 13).
Komisyonun raporu incelendiğinde şu ilkeler tesbit edilmektedir:
1 - Cezaların kanuniliği prensibi gereği, para cezalarında, muhakkak bir asgari ve bir de azami had bulunması ve bunun kanunda gösterilmesi zorunludur. Hakim, bu iki had arasında ceza miktarını tayin edecektir.
2 - Kanunlarımızda, azami haddi açık bırakılmış mesela (500 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası) şeklinde konulmuş cezalar vardır. Bu hallerde, 500 lira asgari had'dir. Azami had ise, 19. maddedeki genel azami had'dir.
3 - Nisbi para ceaları bu esasa istisna teşkil eder. Başka bir deyişle, nisbi para cezaları hakkında bu kural bu esas uygulanmaz. Bu şu demektir. Kanun koyucu, nisbi para cezalarına had (sınır) koymamış, bu cezaları alt -üst sınır ihtiva eden mütefavit cezalarla bir tutmamıştır.
Yukarıdaki açıklamalar kül halinde ele alınıp değerlendirildiğinde şu sonuca varılmaktadır.
TCK.nun 278. maddesindeki asıl para cezası, sağlanan menfaate göre tayin edilecek nisbi para cezasıdır. Niteliği gereği bu ceza, para değerinin düşmesinden müteessir olmadığı için, misil artırmasına tabi değildir. Maddedeki "1000 lira kaydı sabit para cezasıdır. Para cezası yönünden kanun bu maddede karma bir sistem kabul etmiş, nisbi para cezası sistemi ile sabit para cezası sistemini birleştirmiştir. Sağlanan menfaate göre hesaplanan para cezası 1000 liradan (ki şimidi 2248 ve 2790 sayılı Kanunlarla değişik 5435 sayılı Kanunun 2. maddesi gereğince 15 katı olan 15.000 liradan) aşağı düştüğü takdirde nisbi para cezasına değil bu miktara hükmedilecektir. Gerçekten değişik 5435 sayılı Kanun ile misil artırmasına tabi tutulacak olan ceza sadece bu sabit cezadır. Sabit para cezası olan bu "1000 lira" kaydını, asıl para cezası olan nisbi para cezasının asgari haddi kabul etmek mümkün değildir. Aksi halde, cezalarının kanuniliği ilkesi gereği, buna bir de azami had (ki bugün 300.000 liradır) kabul edilmiş ve böylece nisbi para cezası maktu para cezası haline dönüştürülmüş olunur. Halbuki kanun nisbi para cezalarına sınır tanımamıştır. Öte yandan; zimmet, rüşvet suçlarında olduğu gibi nisbi para cezalarının bir bölümü misli artırmasına tabi tutulmaz iken bir bölümünde misil artırmasını uygulamak adalet, hakkaniyet ve kanunlar önünde eşitlik ilkeleriyle bağdaştırılamaz.
Bu nedenlerle; Türk Ceza Kanunu'nun 278. maddesinde yazılı nisbi nitelikteki ağır para cezasının 2248 ve 2790 Sayılı Kanun'larla değişik 5435 Sayılı Kanun gereğince misil artırmasına tabi olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ : Türk Ceza Kanunu'nun 278. maddesinde yazılı nisbi nitelikteki ağır para cezasının 2248 ve 2790 Sayılı Kanun'larla değişik 5435 Sayılı Kanun gereğince MİSİL ARTIRMASINA TABİ OLMADIĞINA, 7.5.1984 ve 4.6.1984 günlerindeki birinci ve ikinci toplantılarda yasal çoğunluk sağlanamadığından 25.6.1984 günlü üçüncü toplantıda çoğunlukla karar verildi.