 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1984/797
K: 1986/299
T: 26.03.1986
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.6.1983 gün ve 964-661 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20.12.1983 gün ve 9460-10303 sayılı ilamı ile; (.. Mahkemece, davacıların çocuklarının ölümü dolayısı ile ilk davada 30.000'erden 60.000 lira maddi tazminat istedikleri, o dava dolayısı ile yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda davacıların birbirinin 143.573 lira maddi tazminata müstehak olduklarının hesaplandığı, ancak savunmada da ileri sürüldüğü gibi fazlaya ait hakkın saklı tutulmadığı belirtildikten sonra, manevi tazminat gibi davacının kendi yorumuna göre takdir edebileceği hususlarda kesin hükümden söz edilebileceğinden, bu ilkeyi genelleştirmek imkanı bulunmadığından, davacıların gerçek zararın bilirkişi incelemesi ile ortaya çıktığından, bu sebeple davacıların ilk davayı açarken haklarını saklı tutmaları beklenemeyeceğinden, davacıların ilk davada istedikleri miktar ile bilirkişinin bulduğu miktar arasındaki büyük fark karşısında davacıların 15.000'er lira ile yetindiklerinin benimsenmesinin yaşam ve mantık kuralları ile bağdaşmayacağından, bu kadar az bir isteğin içinde fazlaya ait hakkın saklı tutulduğu iradesi mevcut olduğundan, aşırı biçimsel davranmanın adaleti rencide edeceğinden ve inandırıcı olmıyacağından davacıların bilirkişi raporu ile belirlenen miktara göre fazlaya ilişkin destekten yoksun kalma tazminatını da isteyebilecekleri benimsenip ikinci dava ile talep edilen bakiye tazminatın da tahsiline karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin 14.9.1978 günlü ilk davaya ait dilekçesinde aynen "müvekkillerinin her ikisi için destekten yoksun kalma tazminatı olarak 30.000'er liradan 60.000 lira talep ediyoruz" denilemek suretiyle destekten yoksun kalma isteği yoruma imkan ve mahal bırakmıyacak şekilde sınırlanmıştır. Davacı, dava sebebi olarak dayandığı vakıalardan doğan alacağın bir kesimini dava ettiğini açıklamamış, aksine "destek tazminatı olarak toplam 60.000 lira istiyoruz" demek suretiyle tüm destek tazminatı isteğinin 60.000 liradan ibaret olduğunu belirtmiştir. Alacağın bir kısmının dava edildiğinin açıkça belirtilmemesi halinde kısmi davadan söz etmek mümkün değildir. (Bkz. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü dördüncü baskı C.1.s.966,967,973).
Kaldı ki,ilk davadaki gibi fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadan açılan bir davada yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, davacıların isteyebileceği tazminatın dava edilenden fazla olduğunun anlaşılması halinde davacıların saklı tutmadıkları bu fazlayı, ikinci dava ile istemeleri de mümkün değildir. Çünkü, doğmuş bir hakkın sadece bir kesimini dava edip, diğer kesimini dava dışı bırakmak o kısım bakımından zımni feragat niteliğindedir. Gerçekten bir eylem sonunda maddi zarara uğrayan kişi bunun tutarını araştırır ve tesbit ettiği tutarın hüküm altına alınmasını ister. Zararın tutarı konusunda doğan bu irade, dava yolu ile diğer yana ulaştırılmasında yanlışa düştüğünü ve zarar tutarını daha az göstermiş olduğunu açıklayamaz. Yargıtay'ın ve Dairemizin müstakar uygulaması da bu istikamettedir. "Bakınız: 4. H.D. nin 1.11.1965 T. 7329/5355 ve 14.1.1977 T. 7924/4437, 9.H.D.'nin 7.11.1974 T. 6335-24339, 4 H.D.'nin 8.11.1968 T. 3281/8712; 27.12.1968 T. 10533/10631 sayılı kararları".
Öte yandan ilk dava dilekçesindeki sözler o dava ile hakkın tamamının hedef tutulduğunun açıkça göstermektedir. Bilirkişi incelemesi sonucu istenebilecek destek tazminatının birinci davada istenenden fazla olduğunun anlaşılması halinde fazlaya ait hak saklı tutulmadığına göre, ikinci davanın açılmasına kesin hüküm kuralları da engel teşkil etmektedir. Çünkü, birinci davanın kısmi dava olduğu açıkça belli olmadığı için, mahkeme dava konusu vakıalardan doğan alacağın hakkında ikinci bir dava açılmasına da imkan kalmamıştır. Nitekim HGK.nun 11.4.1951 T. ve 5/6-21 sayılı kararı da bu görüşü doğrulamaktadır.
Bütün bu sebeplerle birinci davada saklı tutulmayan ve sınırlanan ve bilirkişi raporu ile belirlenen miktara ilişkin olan ikinci dava ile istenen miktara ait davanın reddine karar verilmesi zorunludur. Mahkemenin Yargıtay 9 ve 10 Hukuk Dairelerinin olaya uymayan kararlarını emsal göstererek saklı tutulmayan hak ile ilgili davayı kabul etmiş olması yolsuzdur...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü :
KARAR : Davacılar, davalı araç sahibi hakkında evvelce açtıkları destekten yoksun kalma nedeni ile maddi tazminat davasını kazandıklarını iddia ile mütebaki kısmın tahsilini istemişler, mahkeme davayı kabul etmiş, Özel Daire önceki dava açılırken fazlaya ilişkin kısmın saklı tutulmaması nedeniyle açılan bu davanın reddi gerektiği nedeniyle kararı bozmuş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.
Usul hukukumuz ilke olarak Fransız hukukundan farklı olarak Alman, İsviçre hukukları gibi kısmi dava açılmasına cevaz vermektedir, (Prof.Dr.B. Kuru. Hukuk Muhakemeleri Usulü, Ankara 1979 sahife 969 vd.) meğer ki, alacaklının kısmi dava açmada hukuki bir yararı bulunmasın veya davacının bu şekilde davranması hakkın kötüye kullanılması halini oluştursun (Hukuk Genel Kurulu'nun 1.2.1984 gün ve 1983/9-223 esas ve 1984/4 sayılı kararı).
Davacının destekten yoksun kalma tazminatından önceki davada alınandan fazlasını isteyebilmesi, açıkça fazlaya ilişkin kısım için hakkın saklı tutulmuş olmasını gerektirir. Hakkın saklı tutulmaması fazlaya ilişkin kısımdan zımnen feragat edildiği anlamını doğuracağı gibi önceki dava kısmi dava değil tam dava sayılır ve ilk dava ile oluşan kesin hüküm aynı alacak hakkında ikinci bir dava açılmasını önler. Bu nedenlerle mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.3.1986 gününde oyçokluğu ile karar verildi.