 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1984/656
K: 1986/413
T: 16.04.1986
DAVA : Taraflar arasındaki "ödence" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 1. Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.10.1982 gün ve 1980/535-3145 sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.4.1983 gün ve 1983/1572-2090 sayılı ilamı:
(...1-Beyrut'taki Bangue de la Maditerrane Amir Banka davalı Yapı ve Kredi Bankası da "Muhabir Banka" durumundadırlar. Amir Banka 14.8.1979 günlü teleksi ile "Nada Insurance and Trade Chukri Sehyon Firmasının emriyle gayri kabili rücu olmak üzere Muhammed Seddik Lonay" lehine ve sadece davacı Zafer Taciroğlu'na temliki kabil 56.878 dolarlık teyidli bir vesikalı akreditif açtığını davalı muhabir bankaya bildirir. Davalı bankanın akreditifi kendisinin de teyit ettiğini ilişkin lehdara gönderilmiş olması gereken belge dosyada yoksa da davalı banka tarafından amir bankaya gönderilen (muş) başlıklı ve 16.10.1979 günlü belgede 85.32 dolar komisyon, 10 dolar değişiklik komisyonu, 4 dolar posta masrafı ve ayrıca 85.32 dolar da teyit komisyonu tahakkuk ettirildiği görülmektedir. Bu belge ve tahakkuk ettirilen komisyon, muhabir bankanın akreditifi teyit ettiğinin bir kanıtı olarak kabul edilmelidir. Bu suretle, muhabir banka olan davalı banka ayrıca akreditifi teyit etmiş olduğuna göre Uluslararası Ticaret Odasının vesikalı akreditifler için düzenlediği yeknesak kuralların 3/b maddesi de muhabir bankayı bağımsız taahhüt altına sokar. (Amir banka olan Beyrut bankasının akreditif emrinde, bu akreditifin Uluslararası Ticaret O dasının değişik 1974 yılı 290 sayılı vesikalı krediler ile ilgili yeknesak kaide ve teammüllere tabi olduğu, belirtilmiştir.)
Bu nedenle muhabir banka durumunda olan davalı Yapı ve Kredi Bankasına husumet düşmediği yolundaki savunma ve görüş yerinde değildir.
2 - Davacı tarafından vesikaların akreditif süresi sonu olan 10.10.1979 tarihine kadar verilmediği, vesikaların süresinde alındığına ilişkin amir bankaya yazılan yazıların gerçeği ifade etmeyip, sadece davacının ricası ve onun yararına olarak yapıldığı, yazıların aksinin ispatı olanağı verilmesi gerektiği şeklindeki itiraza gelince; davalı banka eksik ve yazılı vesikaları 26.9.1979 tarihinde kaydı ihtirazı ile almış ve durumu amir bankaya sormuştur. Davalı bankanın bu davranışı akretifin tabi tutulduğu yeknesak kaidelerin 8/d maddesine uygundur. Ancak amir banka yeknesak kaidelerin 8/e maddesine aykırı olarak "hemen cevap vermemiş, bu cevabı ancak 6.10.1979 tarihinde davalı bankaya göndermiş, vesikaları da iade etmiştir. Davalı banka bu safhada durse ve vesaikteki yanlışlık ve eksiklik nedeniyle parayı ödemese idi kendisine hiçbir sorumluluk terettüp etmez idi.Ancak, davalı banka, henüz akreditif süresi dolmadığı cihetle, ister kendiliğinden olsun, isterse davacı talebiyle olsun vesikalardaki yanlışlığın düzeltilmesi ve eksikliğin giderilmesi yolunu seçmiş, bu suretle işlemin henüz yürürlükte olduğunu benimsemiştir. Davalı banka bununla da yetinmemiş, amir bankaya 12.10.1979 teleksle vesaikleri alındığını bildirmiş, 26.9.1979 günlü teleksin geçersiz sayılmasını ve 16.10.1979 günlü suş ile de akreditif süresi içinde lehdar tarafından vesaikin ibraz edildiğinden bahisle hesabın namlarına alacak kaydedilmesini istemiş, ayrıca bu hususu 14.11.1979 tarihli teleksi ile de teyit eylemiştir.
Bir kere vesaiki 15.10.1979 tarihinde aldıkları, şeklindeki savunma 12.10.1979 günlü teleksle çürütülmüş olduğu gibi 14.11.1979 günlü teleksde (bant 3 ve 4) 12.10.1979 tarihinde bu teleksin çekildiğini teyit etmekle 12.10.1979 günlü telekse gönderme yapılmakta ise de, gerel; 16.10.1979, gerekse bu son 27.11.1979 günlü teleksde dahi belgelerin süresinde teslim alındığı ikrarı mevcut bulunmaktadır. Diğer yandan, bu telekslerin iki banka arasındaki yazışmadan ibaret olduğu, davacıya karşı bankayı bağlamıyacağı savunabilirse de birer sureti davacıya verildiğine göre ona karşı da yapılmış bir beyan olarak kabulü gerekmektedir. Bu yazılı beyan ve ikrar karşısında, artık davalı bankaya bu belgelerin aksini tanıkla isbat olanağı tanıması mümkün değildir.
3 - Yukarıdaki bentlerde açıklanan nedenlerle davalı bankanın davacıya karşı vesikalı akreditifin niteliği ve yeknesak kaideler gereğince sorumluluğun derecesini de saptamak gerekir. Taraflar arasındaki ilişki sözleşmeden doğan bir ilişkidir. O halde bu ilişkiye BK.nun 98. maddesinin de yollanmasıyla haksız fiilerden doğan sorumluluğa ait hükümlerin de uygulanması icap etmektedir. BK.nun 44/1. maddesi hükmü gereğince mutazarrırın zararın artmasını engellemesi ve borçlunun durumunu ağırlaştırıcı fiillerden kaçınması lazım gelmektedir. Bu hükmün diğer anlamı da, alacaklının elinde imkan varsa, borçlunun zararını azaltıcı, durumunu hafifletici davranışlarda bulunması gerekir.
Bu hükümler karşısında olayı incelediğimizde, davacının yolladığı peynirlerin evsafından düşük olması nedeniyle alıcının 56.878 dolar yerine 46.878 dolar teklif ettiği, davacının da bu teklifi kabul eder şekilde Ticaret Bakanlığı nezdinde teşebbüse geçtiği dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Bu teşebbüsün akıbeti dosyadan belli olmadığı gibi peynirlerin ne olduğu, mahallinde satılıp satılmadığı, satılmışsa kaça satıldığı, yoksa geri mi gönderildiği araştırılmamıştır. Oysa eğer Ticaret Bakanlığı nezdindeki teşebbüs olumlu sonuçlanmış ise davacının peynir bedellerinden hiç olmazsa 46.878 dolarlık kısmını ve bu kısma düşen vergi iadesi almış olması gerekir. Eğer almışsa artık bu aldığı bedel kadar istemini davalı bankadan isteyememesi lazım gelir, aksi halde aynı mal için hem alıcıdan, hem de bankadan mal bedelinin mükerreren almış olur. Mahallinde peynirlerin satılmış olması halinde de durum aynıdır. O halde, mahkemece gerek davacıdan, gerekse Ticaret Bakanlığı ve kambiyo merciilerinden peynirlerin akıbeti sorulmak, kaça satıldığı, döviz gelip gelmediği, vergi iadesi yapılıp yapılmadığı araştırılmak ve davacının peynirleri belli bir bedelle elden çıkardığı ve o bedel karşılığı vergi iadesi aldığı veya Ticaret Bakanlığında istemi takip ile müsbet sonuçlandırması mümkün iken bunu yapmıyarak davalı bankanın durumunu ağırlaştırmış olduğu anlaşıldığı takdirde sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyaaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır. Karar bozulmalıdır.
Yerel Mahkemece bozma kararının bir bölümüne uyularak kurulan hükme yöneltilen temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın özel dairey gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma kararına uyularak verilen karara ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 16.4.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi.