 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1984/208
K: 1985/654
T: 28.06.1985
DAVA : Taraflar arasındaki "satış vaadi sözleşmesinin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.1.1983 gün ve 1981/889-1983/24 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25.11.1983 gün ve 1983/6431-8345 sayılı ilamı : (...Noter senetlerine karşı ileri sürülen ikrah iddiası hakkında tanık dinlenebilir. (HUMK.nun madde 293/5). Usulün 295. maddesinde yer alan Noterlikce re'sen tanzim olunan senetlerin sahteliği ispat olunacaya kadar kati delil teşkil edeceğine dair hüküm, noter senetlerine karşı hata, hile ve ikrah iddiası ileri sürülemiyeceğini ve bu konuda tanık dinlenemiyeceğini göstermemektedir. Mahkemece olayda tanık dinlenmiş olmasında yasaya aykırı bir yön yoktur.
Ne var ki, Borçlar Kanununun 29. maddesi gereğince sözleşme ile bağlı olmama hakkını veren ikrahın aynı Kanunun 30. maddesindeki şartları taşıması ve bir davada ikraha dayanan tarafın bu şartların gerçekleştiğini ispat etmiş olması gerekir. Bu madde hükmüne göre muteber bir ikrahın (korkunun) varlığından sözedilebilmesi için, ikrah olunan tarafın, hal ve mevkiine nazaran kendisinin veya yakın akrabalarından birinin hayat veya şahıs veya namus hayut mallarının, ağır ve derhal vukubulacak bir tehlikeye maruz olduğuna kanaat getirmesi gerekir. olayımızda ikraha maruz kaldığını iddia eden davacı sözleşme yaptıktan sonra da kocası ile birlikte oturdukları halde hemen yakınları vasıtasıyla davalı nezdinde akitten dönme girişimlerinde bulunmuş ve dava açmış, böylece kocasının tehdidinin kendisi üzerinde muteber bir ikrah yaratmadığını fiilen göstermiştir. Nitekim davacının tanıklarından Erdoğan Dizlek ve Hikmet Boran ifadelerinde satış vaadi davacının dairesini geri vermesini davalıya teklif ettiklerini, fakat davalının bunu kabul etmediğini bildirmişlerdir. Böylece, yapılan sözleşmenin geçerli olduğu davacı yanca kabul edilmiş bulunmaktadır. Bütün deliller bir arada değerlendirildiğinde davacının, kocasının borçlarından dolayı, bu borçlarını ödeyebilmesi ve ceza kovuşturmasından kurtulması için, kocasının isteği üzerine dairesini satış vaadinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, satış vaadi sözleşmesinin ikrah nedeniyle iptalini gerektirmez.
Öte yandan, davacı kocasının tehdidi üzerine dairesini davalıya ipotek ettiğini, herhangi bir para alınmadığı halde noterde işlemin satış vaadi şeklinde gösterildiğini, Medeni Kanunun 169. maddesi uyarınca koca menfaatine olarak karı tarafından üçüncü şahsa karşı borç altına girilmesi halinde bu işlemin Sulh Hakimi tarafından tasdik olunması gerektiğini, böyle bir tasdik bulunmadığı için işlemin geçersiz olduğunu da iddia etmiştir. Ne var ki mahkemece davacının bu yoldaki iddiasının kabul edilmediği gerekçeli kararda belirtilmiş ve hükmün bu yönden davacı yanca temyiz edilmemiştir. Davacının hakimin izini olmadan kocası lehine borç altına girdiğini kabul etmek de mümkün değildir. Böyle olunca davalının bu yöne matuf tehdit ve ikrah iddiası da dayanaksız kalmaktadır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü :
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kakarı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 28.6.1985 gününde oyçokluğuyla karar verildi.