 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1984/400
K: 1985/191
T: 08.04.1985
DAVA : Adam öldürmek, suça iştirak, öldürmeye teşebbüs ve 6136 Sayılı Kanuna muhalefetten sanıklar Abdullah ve Haşim'in hükümlülüklerine dair, (Rize Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 8.4.1983 gün ve 256/43 sayılı hüküm, re'sen temyize tabi olup, sanıklar vekillerinin de temyizleri üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 17.5.1984 gün ve 2057-2300 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın, CMUK.nun 322. maddesi gereğince Özel Daire kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 7.8.1984 gün ve 144 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine, Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Kaçırma sırasında mağdureyi öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs, 6136 Sayılı Yasaya aykırı davranışta bulunmaktan sanıklar Haşim ve Abdullah haklarında Rize Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılama sonunda;
A) Sanık Abdullah'ın :
a) Mağdure Hacer'i kaçırma sırasında öldürmekten TCK.nun 439, 59. maddeleriyle müebbed ağır hapsine,
b) Mağdur Fikri'yi öldürmeye teşebbüsten, TCK.nun 79. 448, 62, 59, maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapsine, kazanılmış hak nedeniyle 4 yıl 2 ay hapsine,
c) Ruhsatsız tabanca taşımaktan 6136 Sayılı Yasa'nın 13, TCK.nun 59. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 416 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına,
d) İçtima hükümleri uygulanıp sonuç olarak geceli gündüzlü 6 ay süreyle hürcede tecrit edilmek suretiyle müebbed ağır hapsine ve 416 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına,
e) Hakkında TCK.nun 31. 33 ve 40. maddesinin uygulanmasıyla tutukluluğun devamına,
f) Müşteki Adem'i yaralamaktan, TCK.nun 79. maddesi uyarınca hüküm kurulmasına yer olmadığına,
B) Sanık Haşim'in :
a) Mağdure Hacer'i kaçırma sırasında öldürmekten TCK.nun 439, 55, 59. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapsine, hakkında 33 ve 40. maddelerinin uygulanmasıyla tutukluluğunun devamına,
b) Müşteki Fikri'yi öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık suçlarından beraetine dair verilen hükmü kendiliğinden ve sanıklar vekillerinin temyizi üzerine inceleyen Özel Daire :
"1 - Hüküm, sanıklardan Abdullah ve Haşim'in yüzlerine karşı 8.4.1983 günü tefhim edilmesine, sanıkların 11.4.1983 günlü dilekçelerinde mürafaa isteği bulunmamasına, duruşma isteğinin süre geçtikten sonra verilen 7.6.1983 tarihli dilekçe ile ileri sürülmesine göre süresinden sonra vaki duruşma isteğinin reddine,
2 - Zorla kaçırma sırasında maktulenin ister kazaen, ister kasten öldürülmesi halinde, sanıklar hakkında TCK.nun 439. maddesinin uygulanması gerekip müteaddit Ceza Genel Kurulu kararları da bu husus müeyyit bulunduğundan tebliğnamede işaret edilen bozma isteğine iştirak olunmamıştır. 3 - Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların mahkumiyetine konu suçların sübutu kabul oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçlarının nitelikleri tayin, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklardan Abdullah'ın eksik incelemeye, sübuta ve öldürmeye teşebbüs suçundan vasfa, Hasan'ın eksik incelemeye, öldürme suçundan vasfı ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına" karar vermiş,
Bu karara C. Başsavcılığı :
Sanıklar Abdullah ve Haşim, reşit olmayan Hacer'i zorla kaçırmaya kalkışmışlar, maktulenin direnmesi, annesi ile kardeşinin de olaya müdahale edip direnmeleri karşısında kaçırma eylemi akamete uğramıştır. Bunun üzerine sanık Abdullah, kaçırma eylemini gerçeleştirememekten duyduğu infial ile maktuleyi tabanca ile ateş ederek öldürmüştür. Olayda kaçırma eylemi kesintiye uğramış olup, eylemin sürdürülmesi söz konusu değildir. YüksekYargıtay Ceza Genel Kurulu görevli daireyi belirleyen kararında "kamu davasına konu olan eyleminin açıklanan niteliğini" nazara alarak birinci Ceza Dairesi'nin görevli olduğu sonucuna varmıştır. Olay, son soruşturmanın açılmasına dair kararda belirtilen şekilde ceryan etmiştir. Şu hale göre; öldürme eylemi TCK.nun 450/8. maddesine uygun nitelikte olduğu halde, TCK.nun 439. maddesi ile ceza tayininde isabet bulunmadığından, mahkeme hükmünün bu yönden bozulması gerektiği sonuç ve kanaatına varılmıştır.
Sunulan ve açıklanan nedenlerle Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin yukarıda belirtilen onama kararının, Hacer'in öldürülmesine ilişkin bölümünde isabet bulunmadığından kaldırılmasıyla, mahalli mahkeme hükmünün tebliğname doğrultusunda bozulması talep olunmuştur."
Gerekçesiyle itiraz eylemiştir.
İncelenen dosyaya, delillere ve oluşa göre; olay günü sanık Abdullah'ın maktule 1965 doğumlu Hacer'i evlenmek için kaçırmak üzere kardeşi diğer sanık Haşim ile anlaştıkları, saat 16.00 - 17.00 sıralarında dağda - çayırda ot biçmekte olan maktulenin yanına geldikleri, Abdullah'ın maktulenin kolundan tutup kaçırmak istediği, ancak mağdurenin gitmemek için direndiği, bu durumu gören annesi Fatma, kardeşleri Gülsüm ve Ali Rıza'nın olay yerine gelip kaçırmaya engel olmak istedikleri taş atarak yaklaşıp kaçırmaya engel olmak istedikleri, bu arada sanık Haşim'in ağabeyine ait olan tabanca ile havaya korkutmak için ateş ettiği, maktuleyi 50 metre kadar zorla sürekleyip kaçıramayacağını anlayan Sanık Abdullah'ın tabancasını kardeşi Haşim'den alıp, maktule Hacer'in saçından tutul kaldırdıktan sonra başına ateş edip vurduğu ve kardeşiyle birlikte kaçtıkları, kızının vurulup hastaneye kaldırıldığını öğrenen müşteki Fikri'nin bir vasıtaya binip yolda giderken sanıkları öğrenen müşteki Fikri'nin bir vasıtaya binip yolda giderken sanıkları gördüğü, vasıtayı durdurup peşlerinden koştuğunda sanık Abdullah'ın tabancasıyla bu defa Fikri'ye ateş edip 2 ay işten kalır derecede onu da yaraladığı, bu ikinci olay sırasında Fikri'nin yanında bulunan Adem'in de seken mermilerden iş-güçten kalmaz şekilde mermi sıyırmasıyla yaralandığı, hastahaneye kaldırılan Hacer'in kurtarılamayıp öldüğü;
Maktule Hacer'e yönelik eylemlerin niteliği hususunda Özel Daire ile C. Başsavcılığı arasında uyuşmazlık çıktığı görülmüştür.
Doktrinde objektif sorumluluk hali olarak kabul edilen durumlar, kasdın aşılması suretiyle işlenen suçlar, basın yoluyla işlenen suçlar ve netice sebebiyle cezanın ağırlaştığı suçlar olarak ifade olunmaktadır.
Giderek sorumluluğu tamamen subjektif esasa dayandıran ve istisna da olsa objektif sorumluluğu yasalardan çıkarma eğiliminde olan günümüz anlayışına rağmen yasalarımız sorumluluk yönünden bu tür suçlara da yer vermiş ve failin istemediği neticelerden de sorumlu tutulmasını bu hallerde öngörmüştür. Kanunumuzda bu tür ceza sorumluluğunda failin cezalandırılmasını mümkün kılan genel hüküm Ceza Kanunu'muzun 45. maddenin 1. fıkrası 2. cümlesinde ifadesi bulmuştur. "Failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır."
Objektif sorumluluktan söz edilmek için hareketin iradi olması ve hareketle netice arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Hareket iradi değilse ve hareket ile netice arasında illiyet bağı kurulmuyorsa objektif sorumluluktan söz etmek mümkün değildir. Objektif sorumlulukta aranmayan husus netice bakımından faildeki kast veya taksirdir. Diğer bir deyişle fail neticeyi istememiş olsa veya neticeyi öngörmesi gerekmese bile, sorumluluğu kabul edilmekte netice, kastı veya taksirli bulunmadığı takdirde de ona yüklenmektedir.
Doktrinde; neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarla kasdın aşılması suretiyle işlenen suçlar yönünden şu açıklamalarda bulunulmuştur.
Netice sebebiyle ağırlaşan suçlarla kasdın aşılması suretiyle işlenen suçlar bir bakıma birbirlerine benzerler, gerçekte her iki halde de maksadın dışında kalan ağır neticeden fail sorumlu tutulmakta ve bu sebeple daha ağır bir cezaya uğramakla beraber her iki suç tipi arasında önemli farklar da bulunmaktadır.
Bir defa kasdın aşılması halinde gerçekleşmeyen netice ile bunun yerine gerçekleşen netice arasında ihlal edilen hak ve yararın nitelik ve türü bakımından değil, sadece ağırlığı bakımından fark vardır.
Netice sebebiyle ağırlaşan suçlarla kasdın aşılması suretiyle nitelik farkı bulunmaktadır - Pannain, 324, Manzini, 1, 1950, 676. -
2. ise; kasdın aşılması suretiyle işlenen suçlarda, gerçekleşen aşırı kast dolayısıyla yeni bir suç tipi ortaya çıkmakta, failin işlemek istediği suçtan başka bir vasıf taşıyan bağımsız bir suç gerçekleşmektedir. Netice sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise aşırı ve ağır nitece yüzünden temel suç vasfı değişmemekte, suç aynı kalmakta, fakat ceza ağırlaşmaktadır. Ranieri -283.-
3. olarak; kasdın aşılması suretiyle işlenen suçlarda temel suçun kastla işlenmesi gerekir, temel suç bakımından kastlı biri hareket yoksa, temel suç taksirli ise kasdın aşılmasından öncelikle söz edilemez. Buna karşılık netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar arasında taksirle işlenebilenler vardır ve ağır netice bu taksirli suçun cezasının arttırılmasını gerektirmektedir (Örneğin TCK. 136. madde). Dönmezer - Erman - Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt II, No. 1014-
TCK.nun 439. maddesi "Cebren kaçırmak sırasında veya bu yüzden kaçırılan kimse yaralanmış olursa yarasının derecesine göre ceza üçte birden bir misline kadar artırılır ve eğer ölürse fail idam cezası ile cezalandırılır" hükmünü içermektedir.
Bu madde ile düzenlenen suç kasdın aşılması suretiyle işlenen bir suç olmayıp neticesi sebebiyle ağırlamış bir suçtur.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış olan suçlarda kanun suçun oluşması için yeterli olan netice dışında ağır bir neticenin de oluşması halinde failin kusurluluk derecesine bakmaksızın bu ağır neticeden faili sorumlu tutmaktadır. Bu ağır neticeten failin sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından failin kastının ve taksirinin mevcudiyeti aranmamaktadır. Hatta fail bu neticenin oluşması konusunda taksir veya kast derecesinde bir kusuru mevcut ise, sorumluluk faile kusurlu şekilde oluşturulan iki neticenin gerektirdiği, cezaların içtimai ile tesbit edilir. Yani ortada iki ayrı suçun mevcudiyeti kabul olunur.
TCK.nun 439. maddesinde düzenlenen suçta, ağır neticetin ihlal ettiği hak ve menfaat ile kasdedilen neticenin ihlal ettiği hak ve menfaat arasındaki mahiyet farkının bulunması, yeni bir suç tipinin ortaya çıkmaması ve taksirli suçlarda bile bahis konusu olabilmesi, bunu kasdın aşılması halinden ayırmaktadır. 439. maddede yer alan halin bir netice sebebiyle ağırlaşmış suç şekli olduğu kabul edildiğinde, ölüm neticesinde failin sorumlu tutulabilmesi için neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlara ait prensibin oluşması gerekir. Bu prensipler içinde failin meydana getirmek istediği neticeye ait kusur ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Maddenin tatbik edilebilmesi için faiillerin kaçırma suçunu işlemek hususunda ki kasıtlara uygun olarak icra edilmiş bulunan hareketlerinin ölüm veya yaralanma neticesinin doğurması gereklidir.
Başlangıçtaki kusurluluk haline uygun olarak onun kapsamı içinde icra edilen hareketlerin kendiliğinden ölüm neticesini doğurması lazımdır. Ancak bu durumda doğan netice ile failin hareketi arasında illiyet bağının varlığından söz edilebilir.
Madde esas kasdedilen neticenin tahakkuk edip etmediğine bakmaksızın doğan neticeyi faile yüklemekte, doğan bir netice varsa bu gerçekleşen ve istenmeyen netice içinde erimektedir. Bu bakımdan aranacak tek husus başlangıçtaki hareket ile netice arasındaki uygun illiyet bağıdır.
Ölüm neticesinin icra hareketleriyle illi bir bağı bulunması ve fiilin ikaı sırasında yeni bir kusurluluğun ve yeni bir illi serinin doğmaması gerekir. Yeni bir illi seri ve yeni bir kusurluluk doğması halinde meydana gelen neticeyi başlangıçtaki neticesi saymak mümkün değildir.
Bu açıklamalar sonucunda 439. maddedeki suçun oluşması için;
a) Cebren kaçırma durumunun bulunması,
b) Ağırlaşmış sonucun failce öngörülüp istenmiş olmaması,
c) Bu sonuç ile hareket arasında uygun bir illiyet bağının bulunması gerekir.
Ağırlaşan sonuç başlangıçta fail tarafınan istenmiş ve icra hareketlerine bu sonuç istenilerek başlanmış ve istenen sonuç meydana getirilmişse maddede yazılı suç oluşmayacaktır.
Bundan başka meydana gelen sonuç başlangıçtaki iradi hareketten bağımsız yeni bir iradi hareketlerle meydana gelmekteyse, başlangıçtaki iradeyle olan bağlantıyı keseceğinden yeni bir suç tipi oluşur.
Kanunda kullanılan (kaçırma yüzünden) sözcüğü illiyet bağının aranmadığını göstermez. Bundan maksat kaçırma suçuna ait icra hareketinin de devamı sırasında ve onunla illi bağı bulunan ölüm neticeleridir.
İncelenen olayda; sanıklar zorla mağdureyi kaçırmaya kalkışmamış, o'nu 40 - 50 metre kadar sürüklemiş, gerek mağdurenin direnmesi ve gerekse mağdurenin yakınlarının engel olmaları üzerine kaçıramayacaklarını anlayarak bundan duydukları infialle, sanık Abdullah kardeşi diğer sanık Haşim'den tabancasını alarak mağdurenin kafasına doğrultup vurmuş ve öldürmüştür. Eylemde kaçırma hareketleri sırasında oluşan ve yeni bir kusurluluk haliyle ölüm neticesi meydana getirildiğinden TCK.nun 439. maddesine temas etmeyen iki sonuç; zorla kaçırmaya kalkışma ve nitelikli adam öldürme suçları meydana gelmiştir. Sanıkların eylemlerini bu şekilde değerlendirerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; sanıkların, Hacer'e yönelik eylemleri zorla kaçırmaya kalkışma ve nitelikli adam öldürme şeklinde iki ayrı suç oluşturduğundan C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire onama kararının bu hususa ilişkin kısmının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bu noktadan BOZULMASINA, 1.4.1985 günlü birinci müzakerede 2/3yi geçen çoğunluk oluşmadığından, 8.4.1985 günü ikinci müzakerede salt çoğunlukla karar verildi.