 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1984/293
K: 1984/300
T: 08.10.1984
DAVA VE KARAR : Adam öldürmekten sanık (Ş.Y.)'ün hükümlülüğüne dair
Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.3.1983 gün ve 157/113 sayılı
hüküm, Cumhuriyet Savcısı, müdahiller ve sanığın temyizleri üzerine Yargıtay
1. Ceza Dairesince incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 13.4.1984 gün ve
43-63 sayılı son hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanık tarafından süresinde
verilen dilekçe ile istenilmiş Koşulu da yerine getirilmiş olduğundan, dosya
C. Başsavcılığının hükmün onanması istemini bildiren 29.5.1984 gün ve 1/1951
sayılı tebliğnamesiyle, 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca
okundu,gereği konuşulup düşünüldü:
Ceza Genel Kurulu Kararı:
(M.Ç.)'I kasten öldürmekten sanık (Ş.Y.)'ün TCK. 448, 51/2, 59, 31, 33.
maddeleri uyarınca hükümlülüğüne ilişkin karar, Özel Dairece (sanık (Ş.Y.)'ün
öldürme olayından önce ve kocası diğer sanık (S.)'nin cezaevinde bulunduğu
sırada maktul (M.Ç.) tarafından metres hayatı yaşamaya zorlandığı ve onunla
cinsel ilişki tekliflerine maruz kaldığı, ölene müteaddit defalarla bu ilişkiden vazgeçmesi ve kendisinin rahatsız edilmemesi sanık (Ş.) tarafından belirtilip istenmesine rağmen maktulün olay günü ova damında yalnız olduğunu bildiği sanık (Ş.Y.)'ün ırzına geçmek maksadiyle çardağa giderek sanığın üzerine uzandığı, bu uzanma sırasında uyanan sanık (Ş.)'ın bu tecavüzden kurtulmak maksadiyle ricada bulunduğu ve fakat maktulün bunu dinlemediği, sanığın ırzına geçmek istediği, sanık (Ş.)'ın da sırf ırzına vaki tecavüzü def maksadına matufen, dur etrafa bakayım diyerek bitişik odada bulunan tüfeğini aldığı, maktulün göğsüne ve başına iki el ateş ettiği, maktulün de aldığı bu yaralar sonucu öldüğü, tüm dosya kapsamı ile anlaşılmış ve oluş mevcur delillere uygun olarak mahkemece de bu şekilde kabul edilmiş olmasına göre, ova damında yalnız olarak uyuduğu sırada maktul tarafından zorla ırzına geçilmek istenen sanığın vaki ricasına rağmen maktulün bu tecavüzünde devam ve ısrarı üzerine ırz ve namusuna karşı vaki saldırıyı def zaruretinin bahis olduğu mecburiyetle ateş ederek TCK. nun 49/2 nci maddesi çerçevesinde meşru savunma koşulları altında maktulü öldürmüş olduğu aşikar bulunmuş ve fakat bu saldırıyı maktulün ayak gibi hayati önem taşımayan bölgelerinden yaralamakla def etmek imkanı varken her iki attığını da vücudunun hayati önemi haiz göğüs ve başına tevcih ederek öldürmesi suretiyle müdafaa sınırını tecavüz etmesi itibariyle TCK. nun 50 nci maddesinin uygulanmsı gerekmiş olduğu halde adı geçen sanığın TCK.nun 49/2 nci maddesi delaletiyle 448 ve 50 nci maddeleriyle tecziyesi gerekirken yazılı maddelerle hükümlülüğü cihetine gidilmesi, yasaya aykırıdır) biçimindeki gerekçesiyle bozulmuş, mahkeme ise oluşa uygun düşmeyen bir gerekçe ile ilk hükümde direnmiştir.
Yüksek Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına ve doktrine göre, zaruret sınırını aşmanın mecudiyeti için failin iradesinin savunmaya yönelik olması ve kendisinin savunma suretinde bulunması lazımdır. Örneğin failin karşılaştığı şartlarla mütenasip olmayan vasıtalarla kendisini müdafaa etmesi veya saldırıcıyı zararsız hale getirdikten sonra savunma ve tepkilerinde ısrar etmesi takdirinde zaruret sınırının açılması bahse konu olur.
Meşru savunma sınırını tecavüz etmek suretiyle kasten öldürmenin bu tarifi ışığında olayımıza baktığımızda;
Sanığın aşamalardaki biri diğerini tamamlayan savunmalarına, dinlenen
tanıkların savunmayı doğrular nitelikteki anlatımlarına, olay yerinde yapılan
yemsili ve tatbiki keşfe dair 14.2.1983 günlü tutanak ve bağlı kroki içeriğine, keşif sırasında dinlenilen bilirkişilerin mütalaalarına ve 1.10.1982 günlü ölü muayene ve otopsi tutanağındaki bulgulara göre;
Sanık (Ş.Y.)'ün kocası (S.Y.)'ün olaydan bir süre sonra silah kaçakçılığından dolayı tutuklanıp cezaevine konulduğu, bundan yararlanan maktul (M.Ç.)'ın tarla komşusu bulunan sanığa "sana aşığım, senin her türlü ihtiyacını karşılarım. Sana bakarım, para veririm, diye söylenip kendisi ile cinsel ilişkide bulunmayı ve dost hayatı yaşamayı" önerdiği, sanığın maktulden gelen bu öneriyi reddettiği, buna rağmen maktulün mevsim nedeniyle köy dışındaki tütün ve ekin tarlalarında çalışmakta bulunan sanığın önünde arkasında dolaşarak kendisi ile cinsel ilişkide bulunma önerilerini tekrar edip onu rahatsız etmeğe devam ettiği, maktulden gelen bu gayri ahlaki tekliflerden bizar kalan sanığın "ben evli, çoluk çocuk sahibi bir kadınım, ayıptır,benden vazgeç" diye söylediği, ancak maktulün vazgeçmeyerek her fırsatta maktulün sarkıntılıkta bulunduğu ve ona işaret edip tenha yerlere çağırdığı,
Hal böyle iken, sanığın yaz mevsiminde kaldıkları ova evinde olay günü sabahleyin kalkarak kayınpederi ile birlikte kahvaltı yaptığı, kayınpederin orağını alarak evden uzakta bulunan tarlaya gittiği, sanığın da evlerinin yanındaki sebze bahçesine giderek öğleye kadar bamya ve domates topladığı, bu uğraş sonucu yorulunca bir süre dinlenmek üzere, tek kapısı olan ve içiçe iki odadan ibaret bulunan evine dönerek girişteki odadaki karyolaya uzandığı ve yorgunluğunun etkisi ile uyuyup kaldığı, sanığın bahçesinin civarındaki tarlasında çalışmakta olan maktulün, sanık Şükran'ın işi bırakıp eve döndüğünü ve evde yalnız bulunduğunu görüp anlayınca, ırzına geçmek amacıyla açık bulunan kapıdan sessizce eve girerek karyolasında uyumakta bulunan sanığın üzerine uzandığı, maktulün ağırlığını hissedip uyanan sanığın, maktulün kendisini soyundurtmakta olduğunu görünce bırakması için yalvardığı, maktulün dinlemeyerek elbiselerini parçalayıp ırza geçme girimişini sürdürünce elinden kurtulmak için onunla mücadeleye başladığı, ancak kendisinden güçlü ve kuvvetli bulunan maktulden kurtulamayınca sırf ırzına vaki tecavüzü def maksadına matuf olarak "dur etrafa bir bakayım ondan sonra yapalım" diye söyleyip içiçe olan odalardan ikincisinde bulunan kayınpederine ait av tüfeğini alarak maktulün göğsüne ateş ederek onu ağır bir biçimde yaraladığı,bu yarayı alan maktulün kalkıp sendelemesi üzerine de ikinci kurşunu başına sıkarak iki ayrı yara husule getirerek öldürdüğü
anlaşılmıştır.
Görülüyor ki, maktul, köyün dışında olup tenha bir mahalde bulunan sanığın ova evine gizlice girerek verdiği uğraş sonunda yorularak evine dönüp biraz dinlenmek için karyolasına uzanıp bitap düşüp uyuyan sanığın üzerine çullanarak elbiselerini soyup zorla ırzına geçmek isteğini, sanığın maktulün ırza vaki bu tecavüzünden kurtulmak için ona yalvardığı, maktulün vazgeçmeyerek elbiselerini parçalayıp ırza geçmeye yönelik tecavüzüne devam ve ısrarı üzerine de ırz ve namusuna karşı vaki saldırıyı def zaruretinin bahis olduğu mecburiyetle ateş ederek TCK. nun 49/2. madde çerçevesinde meşru savunma koşulları altında onu öldürmüş ve fakat silahsız bulunan maktulün ırzına yönelik saldırısını ayak gibi hayati önemi haiz olmayan bölgelerinden yaralayıp def etmek olanağı varken, böyle yapmayarak her iki atışı da vücudunun hayati önemi haiz göğüs ve başına tevcih edip öldürmesi ve özellikle ilk kurşunla maktulü yaralayıp zararsız hale getirdikten sonra da ateşe devam etmek suretiyle meşru savunma koşulları içerisinde başlayan olayda zaruret sınırını aşmıştır.
Bu itibarla Özel Daire bozma kararı yerinde olup uyulmak gerekirken yazılı biçimde önceki kararda direnmeye karar verilmesi, usul ve yasaya uygun
görülmediğinden, sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk oyuna karşı olan üyeler, Yerel Mahkeme kararının, oluşa ve toplanan delillere uygun bulunduğu, TCK. nun 49. maddesinin olaya uygulama
kabiliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle hükmün onanması yolunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle tebliğnamedeki isteme aykırı olarak direnme
hükmünün BOZULMASINA, (...) 8.10.1984 günlü ikinci müzakered salt çoğunlukla karar verildi.