 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1984/8151
K: 1984/9966
T: 19.11.1984
DAVA : İbrahim adına Avukat Vehbi ile MTA. Enstitüsü Genel Direktörlüğü adına Avukat Gülşen aralarındaki dava hakkında (Ankara 3. İş Mahkemesi)'nden verilen 18.6.1984 günlü ve 254/275 sayılı hüküm, davalı avukatınca temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, (...davalı işverenin, bir kısım işçilerin işe alınmaları sırasında evraklarında tahrifat yaptığı ve bu yüzden idareyi zarara uğrattığı gerekçesiyle iş akdini feshederek işine son verdiğini; bunun üzerine, iş akdinin haksız feshi nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatlarının ödetilmesi için dava açtığını; ancak, Ankara 8. İş Mahkemesi'nce, işverenin iş akdini fesihte haklı olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verildiğini ve bu karar Yargıday'ca da onandığını; aynı olay nedeniyle, resmi evrakta sahtekarlık ve görevi kötüye kullanmak suçlarından dolayı hakkında kamu davası açılmış ise de, Ağır Ceza Mahkemesince beraatine karar verildiğini ve bu kararın da kesinleştiğini; böylece, aynı konuda birbiriyle çelişen iki kesin hükmün ortaya çıktığını; Ankara 8. İş Mahkemesi'nin, ceza davasının sonucunu beklememesi nedeniyle o dava sırasında beraat kararını
ibraz edemediğini...) ileri sürmüş ve Ankara 8. İş Mahkemesi(nce verilip kesinleşen, davanın reddine ilişkin kararın iadei muhakeme yoluyla kaldırılmasını ve anılan davada reddedilen ihbar ve kıdem tazminatlarının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı vekili ise, ortada iadei muhakeme sebebi bulunmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Görülüyorki dava, HUMK. nun 445/10. maddesi hükmüne dayanan, yargılamanın yenilenmesi, bir başka deyimle (iadei muhakeme isteğine ilişkindir.
Bilindiği gibi, olağanüstü bir kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi nedenleriyle HUMK.nun 445. maddesinde, on bend halinde ve sınırlı bir biçimde açıklanmış bulunmaktadır. Sözü geçen maddenin, bu dava hakkında verilen hükme aykırı yeni bir hüküm verilmesine yasal sebep bulunmadığı halde, aynı veya başka bir mahkeme tarafından, önceki hükme aykırı ikinci bir hüküm verilmiş ve her iki hükmün de kesinleşmiş olması, yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmıştır. Bu durumda, mahkemece, yargılamanın yenilenmesi isteği benimsenirse yapılacak işlem, başkaca soruşturma yapılmaksızın ikinci (son) kesin hükmün iptaline karar vermekten ibarettir. HUMK.nun 450/II.
İşte, bu ilkelerin ışığında somut olay incelendikte:
Taraflar arasında, önce Ankara 8. İş Mahkemesi'nde görülen dava sonunda, davacının ihbar ve kıdem tazminatı işteğinin, iş akdinin haklı nedenle feshi sebebiyle reddine ilişkin olarak verilen ve kesinleşen hükümle; sonradan, davacı hakkında, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan kamu davası sonunda verilip kesinleşen beraat kararının; Usulün az yukarıda anılan 445/10. maddesinde öngörülen, tarafları, sebebi ve konusu aynı olan iki dava sonunda verilmiş, birbirleriyle çelişen iki ilam olarak kabulüne imkan bulunmadığı gibi, ikinci kesin hükmün, yani ceza ilamının iptaline karar verilemeyeceği de aşikardır. O halde, olayda HUMK.nun 445/10. maddesi koşullarının gerçekleştiği kabul edilemez.
Her ne kadar, davacı dava dilekçesinde; İş Mahkemesince, ceza davasının sonucu beklenmediği için, daha sonra verilmiş olan beraat kararını o davada ibraz imkanı bulamadığını ileri sürmek suretiyle Usulün 445. maddesinin 1. bendi hükmüne de dayanmış ise de, olayda bu hükmün de uygulanması mümkün değildir. Çünkü davacının Ankara 8. İş Mahkemesi'nde açtığı dava sırasında, davalı vekili tarafından verilen 26.2.1981 tarihli cevap dilekçesinde, davacı hakkında Ç. Savcılığınca ceza kovuşturması yapılmakta olduğu ileri sürülmüştür. Ancak, mahkeme bu yön üzerinde durmak gereğini duymadağı gibi, Yargıtay'ca bozma sebebi de yapılmamıştır. Bu durumda, sonradan verilen beraat kararına dayanılarak yargılamanın iadesi isteği kabul edilemez.
Öte yandan, mahkemece yargılamanın iadesi talebinin kabulüne dayanak yapılan, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne ait kararın hüküm fıkrasında aynen; (...her ne kadar sanıklar hakkında sahtecilik ve görevi kötüye kullanmaktan ötürü kamu davası açılmış ve cezalandırılmaları istenmiş ise de sanıklar yükletilen suçu işledikleri hususunda dosya arasında kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gibi suçluluklarına da inanılmadığından yükletilen suçlarda tüm sanıkların beraatlerine...) denilmektedir. Ne varki, ceza hakiminin, davacının kendisine yüklenen suçu işlediği yolunda kesin delil bulunmaması sebebiyle verdiği bu beraat kararı hukuk hakimini bağlamaz (BK. m. 53).
Kaldı ki, ceza hukuku bakımından suç teşkil etmeyen ve cezayı gerektirmeyen bir fiil, Medeni Hukuk açısından sorumluluğu gerektirebilir. Nitekim, Ankara 8. İş Mahkemesi de, yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen kararında, toplanan tüm delilleri takdir ve değerlendirmek suretiyle, davacının, işverenin güvenini kötüye kullandığı, doğruluk ve bağlılığa uymayan, iyiniyet kurallarına aykırı davaranışlarda bulunduğu sonucuna varmış ve bu nedenle davayı reddetmiştir. Kesinleşen bu hüküm, Ceza Mahkemesinde delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat kararına dayanılarak, yargılamanın iadesi yoluyla ortadan kaldırılamaz.
O halde, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında, olayda HUMK.nun 445. maddesinde öngörülen yargılamanın iadesi koşullarının gerçekleştiğinden söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle, davacının yargılamanın iadesi isteğinin reddi gerekirken, anılan ilkelere aykırı düşüncelerle kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirmiş ve bozma nedenine göre, öteki yönlerin şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı yararına BOZULMASINA , bozma nedenine göre öteki yönlerin incelenmesine şimdilik gerek bulunmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19.11.1984 gününde oyçokluğu ile karar verildi.