 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1984/4844
K: 1984/5661
T: 22.05.1984
DAVA : Davacılar, iş kazası sonucu meydana gelen ölüm nedeni ile uğranılan manevi zararın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm, süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1- Yapılan soruşturmaya toplanan delillere kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeblere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı eş için 1.000.000 TL, 6 çocuğun herbiri için 750.000 lira olarak takdir olunan manevi tazminat miktarları bu konudaki 22.6.1966 gün ve 7/7 B.K. sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme kararında öngörülen ilkelerle bağdaşmayacak kadar fazladır.
Tarafların sosyal durumları ve diğer özel hallerde dikkate alınarak amacına uygun miktarda manevi tazminata karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda gösterilen sebebten eş ve çocuklar yönünden BOZULMASINA, kardeşlere ait kısmın ONANMASINA ve aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Borçlar Kanunu'nun 47. maddesi manevi tazminat başlığı altında "hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namile adalete uygun tazminat verilmesine karar verebilir" hükmünü öngörmüştür.
Davaya konu olayda müteveffanın ölümü ile sonuçlanmış ve davalı idare yüzdeyüz kusurlu bulunmuştur.
Sigortalı kazalının olay sonucu vefatı üzerine mirasçılarının acılarının bir ölçüde tatmini için bir tazminat ödenmesi anılan acılarını kısmen dindirebilir veya hiç değilse azaltabilir.
Ruhsal üzüntünün hukuksal düzenlemelerle önlenmesinin olanaksız olduğu açıktır. Bununla beraber bir miktar paranın kusurlu kişi tarafından ödenmesi manevi üzüntüyü bir nebze olsun giderebilme amacını taşır.
22.6.1966 tarih ve 7/7 sayılı içtihatı birleştirme kararında da açıklandığı üzere manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi gerçek anlamında da bir tazminat değildir. Meslek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği için de gerçek bir tazminat sayılamaz. Nihayet manevi tazminat bir huzur hissi, bir tatmin duygusu tevlit etmelidir. Diğer yandan tam kusurlu olan idarenin mal varlığında bir eksilme olacağı doğaldır. Ancak manevi tazminatın aşılması Von Tuhr'un dediği gibi zarara sebeb olanın uğradığı kayıpta değil, ve fakat manevi zarara uğrayan kişinin malvarlığında yaratılan büyümede aranmalıdır. Bu nedenle de manevi tazminat bir ceza değildir. Duyulan üzüntüyü karşılamak amacına yöneliktir.
Öte yandan manevi tazminatın ödenmesinde "hususi haller"in bulunması gerekir. Özel (hususi) hallerin neler olduğu yasada açıklanmış değildir.
Bununla beraber öğretide ve uygulamada zararlandırıcı olayı meydana getiren kişinin kusuru, tarafların mali ve içtimai durumları, duyulan manevi üzüntünün şiddeti ve devam süresi ve özellikle hayat boyunca bu elem ve ızdırabın duyulması özel haller arasında sayılmaktadır. Esasen 7/7 sayılı içtihatı birleştirme kararında da özel hal ve şartların her olaya göre değişeceği ve esasen maksadın olayın özellikleri yani olaya has mal ve şartlar olduğu açıklanmıştır. Bunun sonucu olarak önemli manevi zarar, elem ve ızdırap ve bunun tatmini gereksinimi doğmalıdır. Ölen ile mirasçılar arasındaki yakınlık derecesi de manevi tazminatın takdirinde etkili olacaktır. Hemen ilave etmek gerekir ki; olayın oluş biçiminde tazminatın takdirinde etkilidir. Hele olayın meydana gelişimindeki ağırlık durumu başka bir anlatımla feci diye tanımlanacak bir olayın normal şartlarda meydana gelmesile bir tutulmaması hususunda nazara alınmalıdır. Olayda ölenin bir kusurunun bulunmadığı bilirkişi raporu ile bellidir.
Hiç kuşkusuz manevi tazminat özendirici olmayacaktır. bu tarafın mamelekinde sebebsiz zenginleşmeye neden olabilecek kapasitede olmaması gerektiği de düşünülmelidir. Bugünkü ekonomik koşulları ve paranın alım gücüde gözönüne alındığı takdir edilen meblağlar için yukarda bahsedilen düşünceler geçerli olamaz.
Hemen belirtelim ki çocuk adedinin fazla olması da tazminatın takdirini, sanki çocuk adedinin fazlalığı duyulan ve duyulacak olan elem ve ızdırabı hafifletecektir biçimindeki bir görüş hukuksal nitelikte sayılamıyacağı cihetle sonuca etkili değildir. Nihayet ölen kişi, bu çocukların hepsinin de babasıdır. Hükmedilen miktarlar fahiş değildir.
Yukarda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının Onanması düşüncesile çoğunluğun bozma yolundaki görüşlerine katılınmamıştır.
Üye
M. Şadi İrge