 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1984/3413
K: 1984/3699
T: 04.04.1984
DAVA : Davacı, kıdem tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Toplu İş Sözleşmesine göre, davacının kıdem tazminatında istifa halinde yararlanabilmesi ancak 30 gün önce işverene ihbarda bulunup bu sürenin sonunda ayrılmasıyla mümkündür. Hizmet sözleşmesinin feshi bu sürenin sonunda gerçekleşecektir. Olayda davacı 2320 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce ihbarda bulunmuş, fakat sürenin dolduğu günde 2320 sayılı Yasa yürürlüğe girmiştir. Hizmet aktinin feshi 2320 sayılı Yasa zamanında gerçekleşmiş bulunmasına ve bu yasa kamu düzenine ilişkin olmasına göre bu husus re'sen dikkate alınarak kıdem tazminatı isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü isabetsiz olup, bozmayı icabettirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen sebepten davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 4.4.1984 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacının hizmet süresi ve 13.10.1980 günlü dilekçe ile istifa eylediği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Dosyada mevcut Bölge Çalışma Müdürlüğü'nün 5.1.1981 gün ve 25 sayılı yazısında da işyerinde 1.9.1978 31.8.1980 tarihlerini kapsayan Toplu İş Sözleşmesinin 28. maddesi hükmünden yararlanmak için 13.10.1980 tarihinde 79 işçinin istifaen işten ayrılma talebinde bulundukları ve bunlardan bilahare 62 işçinin istifadan vazgeçtiklerini bildirmeleri üzerine bu vazgeçmelerin kabul edilerek işlerine devam eyledikleri ve davacının da aralarında bulunduğu 5 işçinin istifadan vazgeçtiklerini bildirmelerine rağmen bunların başvurularının kabul edilmeyerek tekrar işe alınmadıkları ve bu kişilerin Milli Güvenlik Konseyi'nin 15 numaralı bildirisi uyarınca işe alınmalarının işverenliğe bildirildiği belirtilmiş bulunmaktadır.
Davacı, 13.10.1980 günlü istifa dilekçesini verdikten sonra 16.10.1980 tarihinde istifa dilekçesinin iptal edilmesini istemiş ve aynı tarihte kaydı yapılan dilekçeye istifanın yürürlükte kalıp ilişiğinin kesilmesi uygundur, meşruhatı verilerek 28/10 tarihi atılmıştırki, bu tarihin 28.10.1980 olduğu bellidir. Genel Müdürlük 10.11.1980 tarihinde uygundur olur'unu koymuş ve 13.11.1980 tarihi itibarıyla istifa kabul edilmiş ve ayrıca Maliye Bakanlığı'ndan beklenen tebliğ alınıncaya kadar kıdem tazminatı ve buna benzer ödeme yapılmaması şerhi eklenmiştir. Davacının işyerinde huzursuzluk çıkardığı, kurallara uymadığı, çalışmamaya teşvik ettiği cihetle diğer 4 kişi ile birlikte tekrar işe alınmalarının ve vazgeçme dilekçelerinin kabul edilmediğini işverenlik Sıkıyönetim Komutanlığına bildirmiştir.
Toplu İş Sözleşmesinin mazeretsiz işten ayrılma başlığı taşıyan 28. maddesi istifa halinde kıdem tazminatına hak kazanılacağını kabul etmiştir. Aynı madde uyarınca istifayı takep eden 30 gün sonunda istifa hali geçerli olacaktır. Bu suretle 30 gün önce işverene ihbarda bulunulmak suretiyle bu süre sonunda işten ayrılmak suretiyle kıdem tazminatından yararlanılacaktır. Davacının istifa dilekçesini verdiği 13.10.1980 tarihinde Toplu İş Sözleşme ve yasa hükmü kıdem tazminatını alabilme hakkını kabul etmiştir.
İşverenin tazminatlarını vermek suretiyle iş akdini sona ermesi mümkündür ve peşin ödeme halinde sözleşme, ihbar öneli beklenmeksiniz sona erer. O halde istifa dilekçesinin verildiği tarihte istifa iradesi izhar edilmiş olmaktadır.
13.10.1980 tarihinde 2320 sayılı Yasa yürürlükte değildir kaldıki, 2457 sayılı Yasa ile 2320 sayılı Yasanın yürürlük tarihi 23.10.1980 olarak kabul edilmiştir.
İhbar önelinin kabul edilmesi gerek işçi gerekse işveren bakımından düşünülmek gerekir. İşçinin bu süre içinde yeni iş bulması yanında işverenin de yeni işçi temin etmesi ve işyerinde işlerin yürütümü bakımından sıkıntıya düşmemesi amacını güder. Ancak bu süre içinde dahi tazminatların verilerek iş akdini sona erdirmeyi engelleyen bir Yasa hükmü yoktur. İstifanın kabul edilip edilmemesi işverenin isteğine bağlı olmadığı gibi kabul halinde istifanın geçerlik kazanacağı da düşünülemez. Hiç kuşkusuz istifadan vazgeçme halinde bunu kabul edip etmemek ve yeniden işçiyi işyerinde çalıştırmak işverenin tasarrufundadır. Bununla beraber bir kısım işçinin istifalarını kabul ederek tazminatları ödendiği halde davacının ilişiğinin kesilmesi kabul edilmesine rağmen uzun seneler işyerinde çalışmış olan bir işçinin sosyal garantisi olan kıdem tazminatını hakkın özüne ilişkin olmayan 30 günlük süreyi bekleyerek o sırada yürürlüğe giren Yasa hükmünden yararlanarak ödemekten kaçınılmış olması objektif iyiniyet kurallarıyla da bağdaşmaz. Davacı, 13.10.1980 tarihinde istifa iradesini açıklamak suretiyle sözleşmenin feshini istemiştir, ve Toplu İş Sözleşmesinin kendisine tanıdığı haktan yararlanmayı düşünmüştür. Bilahare çıkan 2320 ve 2457 sayılı Yasa hükümlerinin aleyhe yorumlanması ve doğmuş bulunan bir haktan yoksun bırakılmak istenmesi hakkaniyet ilkelerine de uygun düşmez.
Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 5.4.1983 gün ve 1006/3054, keza 13.4.1982 gün ve 2165/3697 sayılı onama kararları da tamamen aynı olaylara ilişkin ve aynı niteliktedir.
Esasen bozucu yenilik doğuran hakkın taliki şart ileri sürülmesine rağmen taliki şartın gerçekleşmesinden önce istifasını geri alması halinde iş akdini davacının feshettiği sonucuna varılamaz. Hal böyle olunca davalı işverenin afaki iyiniyet kurallarına uygun davrandığı düşünülemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.