 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Ceza Dairesi
E: 1984/6227
K: 1985/380
T: 30.01.1985
DAVA : Bedelsiz senedi takibe koymaktan sanık Hüseyin'in yapılan yargılaması sonunda; mahkumiyetine dair (Çal Asliye Ceza Mahkemesi)'nden verilen 14.10.1983 gün ve 1983/70 esas, 1983/255 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş ve şartı depo parası ile yerine getirilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık Hüseyin'in müşteki Ramazan'dan olan alacağına karşılık 126.000 liralık bono aldığı, müştekinin borcunu ödemesine rağmen bononun iade edilmediği ve sanık Hüseyin tarafından diğer sanık Süleyman'a ciro edilmek ve bu sanık tarafından da icraya konulmak suretiyle emniyeti suistimal suçunun işlendiği iddiası ile kamu davası açılmıştır.
Sanık Hüseyin, savunmasında, müştekiden 126.000 lira alacağının bulunduğu ve bu nedenle ondan suç konusu senedi aldığını, bu borcun ödenmediğini, kendisinin de diğer sanık Süleyman'a olan borcuna karşılık bonoyu ciro ettiğini, bono bedelini almadığını ve binnetice karşılıksız bononun kullanılmasının söz konusu olmadığı beyan etmiştir.
Mahkemece, müştekinin iddiasına ve bu iddiayı doğrulayan şahit beyanlarına dayanılarak sanık Hüseyin'in müsnet suçtan mahkumiyetine, diğer sanık Süleyman'ın ise senedi bedelsiz kaldığını bildiği anlaşılamadığından beraetine karar verilmiştir.
Anlaşılacağı üzere; müşteki ile sanık Hüseyin arasında tek hukuki münasebet mevcut olup, bu hukuki münasebetin hukuki ve cezai yönleri mevcuttur. İşin hukuki yönü itibarıyla 126.000 liralık bir tedienin inkar edilmesi cezai bakımdan ise bu alacak nedeniyle emniyeti suistimal suçunun işlenmesi söz konusudur.
HUMK.nun 288. maddesine göre 5.000 lirayı geçen hukuki işlemlerle ilgili iddiaların senetle isbatı gerekir. CMUK.nun 254. maddesinde, ceza mahkemelerinde hakimin irat ve ikame edilen delilleri serbestçe takdir edeceği açıklanmış ve isbat vasıtaları yönünden bir takyit getirilmemiş ise de hukuki bir münasebetin sonucu olup aynı zamanda cezai sorumluluğu da mucip olan işlemlerde Hukuk Mahkemelerinde aranılan isbat şeklinin Ceza Mahkemelerinde de aranması gerekir. HUMK.nun CMUK.na göre daha genel bir kanun olmakla hilafına bir hüküm bulunmayan hallerde Ceza Mahkemelerinde de uygulanmalıdır. Nitekim 2.4.1941 gün ve 1940/19 esas, 1941/12 sayılı yalan yemin suçu ile ilgili Tevhidi İçtihat Kararında yazılı belge aranılan hallerde Hukuk Mahkemelerinde yalan yere yemin etmek suçundan açılan ceza davasında, keyfiyetin şahadetle isbat olunamayacağı, yazılı delilin şart olduğu belirtilmiştir. Sözü edilen kararın gerekçesinde de ifade edildiği gibi, aynı hukuki münasebetten ceza ve ayrı ayrı vasıtalarla isbatın mümkün addedilmesi hem mantıksız, hemde mahsuludur. Zira, BK.nun 53. maddesine göre Ceza Mahkemelerinden sadır olan mahkumiyet hükümleri Hukuk Mahkemelerini de bağlar. Dava konusu 126.000 liralık bononun karşılığının kalmamasına rağmen ciro edilmek suretiyle emniyeti suistimal suçunun işlendiğinin şahadetle isbatı kabul olunduğu takdirde bu davanın müştekisi ceza ilamına istinaden 126.000 liralık borcu ödediğini başkaca herhangi bir yazılı delile ihtiyaç olmadan isbat edebilecektir. Bu da miktar itibarıyla şahitle isbat edilemeyecek bir iddianın HUMK.na aykırı olarak şahadetle isbatı sonucunu doğuracaktır.
Bu itibarla müştekinin sanığa olan 126.000 liralık borcunu ödediği halde bununla ilgili bonoyu sanığın iade etmeyerek kullandığı hususundaki iddiasının, şahit beyanlarına göre sabit addedilerek sanık Hüseyin'in mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre, 126.000 liranın pek fahiş sayılarak cezanın TCK.nun 522. maddesi gereğince üst sınırdan artırmaya tabi tutulması,
Usul ve kanuna aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükmün, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, depo parasının iadesine, 30.1.1985 gününde oybirliği ile karar verildi.