 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Ceza Dairesi
E: 1984/5159
K: 1984/5898
T: 05.12.1984
DAVA : Emniyeti suistimalden sanık Mehmet'in yapılan yargılaması sonunda mahkumiyetine dair (Kaş Asliye Ceza Mahkemesi)'nden verilen 19.10.1983 gün ve 1983/43 esas, 1983/176 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş ve şartı depo parası ile yerine getirilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık Mehmet'in müdahil Bilal'den olan alacağına karşılık 110.000 liralık bono aldığı, müştekinin borcunu ödemesine ramen bononun yandığından bahisle iade edilmediği ve başkasına ciro edilmek suretiyle kullanılarak emniyeti suistimal suçunun işlendiği iddiası ile kamu davası açılmıştır.
Sanık savunmasında müştekiden 110.000 lira alacağının olduğunu ve buna karşılık ondan bono aldığını, bu alacağını hiçbir şekilde tahsil etmediğini ve sözü edilen bonoyu Hüseyin'e ciro ettiğini bildirmiştir. Mahkemece müştekinin iddiasına ve bu iddiayı doğrulayan şahit beyanlarına dayanılarak müsnet suçtan mahkumiyet hükmü tesis edilmiştir.
Anlaşılacağı üzere; müşteki ile sanık arasında tek hukuki münasebet mevcut olup bu hukuki münasebetin hukuki ve cezai yönleri mevcuttur. işin hukuki yönü itibarıyla 110.000 liralık bir tediyenin inkar edilmesi, cezai bakımından da bu alacak nedeniyle emniyeti suistimal suçunun işlenmesi söz konusudur.
HUMK.nun 288. maddesine göre 5.000 lirayı geçen hukuki işlemlerle ilgili iddiaların senetle, isbatı gerekir. CMUK.nun 254. maddesinde, ceza mahkemelerinde hakimin irat ve ikame edilen delilleri serbestçe takdir edeceği açıklanmış ve isbat vasıtaları yönünden bir takyit getirilmemiş ise de, hukuki bir münasebetin sonucu olup aynı zamanda cezai sorumluluğu da mucip olan işlemlerde hukuk mahkemelerinde aranılan isbat şeklinin ceza mahkemlerinde de aranması gerekir. HUMK.nun CMUK.na göre daha genel bir kanun olmakla hilafına bir hüküm bulunmayan hallerde ceza mahkemelerinde de uygulanmalıdır. Nitekim, 2.4.1941 gün ve 1940/19 esas, 1941/12 sayılı yalan yemin suçu ile ilgili Tevhidi İçtihat Kararında yazılı belge aranılan hallerde hukuk mahkemelerinde yalan yere yemin etmek suçundan açılan ceza davasında, keyfiyetin şahadetle isbat olunamayacağı, yazılı delilin şart olduğu belirtilmiştir. Sözü edilen kararın gerekçesinde de ifade edildiği gibi, aynı hukuki münasebetten ceza ve hukuka ayrı ayrı vasıtalarla isbatın mümkün addedilmesi hem mantıksız, hemde mahzurludur. Zira, BK.nun 53. maddesinde ceza mahkemelerinden sadır olan mahkumiyet hükümlerinin hukuk mahkemelerini de bağlayacağı açıklanmıştır. Dava konusu, 110.000 liralık bononun karşılığının kalmamasına rağmen ciro edilmek suretiyle emniyeti suistimal suçunun işlendiğinin şahadetle isbatı kabul olunduğu takdirde bu davanın müştekisi ceza ilamına istinaden 110.000 liralık borcu ödediğini herhangi bir yazılı delile ihtiyaç olmadan isbat edebilecektir. Bu da miktar itibarıyla şahitle isbat edilemeyecek bir iddianın HUMK.na aykırı olarak şahitle isbatı sonucunu doğuracaktır.
SONUÇ : Bu itibarla, müştekinin sanığa olan 110.000 liralık borcunu ödediği halde bununla ilgili bonosunu sanığın iade etmeyerek kullandığı hususundaki iddiasının, şahit beyanlarına göre sabit addedilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı ve sanık vekilinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, depo parasının iadesine 5.12.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.