 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1984/9153
K: 1985/1223
T: 18.02.1985
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 100.000 lira mehr alacağının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün süresi içinde davalı (H.Y.) tarafından temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu :
KARAR : Davacı, 100.000 lira mehr alacağının kayınpederi olan davalıdan alınmasını istemiş, mahkeme ödetme kararı vermiştir.
İslam hukukunda kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şey armağan etmesi gerekir, buna "mehr" denir.
İslamiyet öncesi Arabistanda mevcut olan mehr, İslamiyetten sonra Kur'anda muhtelif ayetlerde, Peygamber hadislerinde kadın yararına değiştirilerek benimsenmiş ve günümüze kadar gelmiştir, (Geniş Bilgi için Bakınız: Doç. Dr. Halil Cin- İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme- Ank. 1974 sh. 210 ve sonrası Doç. Dr. Hüseyin Hatemi- Hukuk ve Ahlaka Aykırılık Kavramı ve Sonuçları- İstanbul 1976 sh. 316 ve sonrası). Mehr, peşin ödenecekse "mehri muaccel", kısmen ya da tamamen ileri bir tarihte ödenecekse buna da "mehri müeccel" adı verilir. mehr'in borçlusu kural olarak kocadır. Fakat üçüncü bir kişinin koca adına ödemeyi yüklenmesi de mümkündür. Bu durumda mehrin borçlusu koca değil, yükümlenen (taahhütte bulunan) kişidir. Tediye yükümlenen kişiden istenir. 3. kişi kocasının haberi olmadan mehri ödemeyi yükümlenmişse, kocaya bir bağışta bulunmak isteği kabul edilir (Bak. Halil Cin, a.g.e. sh. 241).
Medeni Kanun, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamamıştır. Bu nedenle eski hükümlere göre kurulmuş mehr, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuku ilişki olarak kabul edilemez (2.12.1959 günlü 14/30 sayılı içtihadı birleştirme kararı gerekçesi). Mehr sözleşmeleri bugün için de geçerlidir. (Örnek: Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesinin 25.10.1965 günlü 4557/5028 sayılı kararı).
Mehri müeccel, yukarıda da belirtildiği gibi, ileriyi (evliliğin boşanma ya da ölümle son bulması haline kadar) yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak bu durum, Borçlar Kanunun 110 uncu maddesinde yazılı üçnücü kişi yararına borç altına girme olmayıp, Borçlar Kanununun 238 inci maddesinde düzenlenmiş bağışlama vaaddidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır. (Boçrlar Kanunu mad. 238/1).
Davaya konu olayda, davalı kayınpeder, üçüncü kişi olarak (mehri müeccel) bağış vaadini 14.9.1979 günlü yazılı sözleşme ile yapmıştır. Sözleşme altındaki imzayı 27.6.1984 günlü oturumda imzalı beyanı ile benimsemiştir. O halde sözleşme geçerli olup, kural olarak davalı mehri müecceli ödeme ile yükümlüdür.
Ne var ki, bağışlanan, bağışlayana veya ailesine karşı yasal yükümlülüklerini yerine getirmez ya da bunlara önemli biçimde uymazsa bağış yapanın dönme (rücu) hakkı vardır (Borçlar Kanunu mad. 244/2). Bağışlama vaadinden dönme ise Borçlar Kanununun 245 inci maddesinde dört hal sayılarak düzenlenmiş olmakla birlikte, bunun ilk üç hali, Borçlar Kanunu 244 üncü maddede düzenlenen elden bağışlama ya da yerine getirilmiş (ifa edilmiş) bağışlardan dönme halidir. Özellikle Borçlar Kanununun 245 inci maddesinin 1 inci fıkrasında "elden bağışlanan bir malın geri verilmesi (dönme- rücu) sebeplerinden biri var ise" bağışlama vaadinden dönüleceği hükme bağlanmıştır. Bu durumda elden bağışlama veya yerine getirilmiş (ifa edilmiş) bağışlamadan dönme hakkı veren Borçlar Kanununun 244 üncü maddesi hükümleri, bağışlama vaadinden dönmede de uygulanacaktır.
Borçlar Kanununun 244/2 nci maddesinde, kanun koyucu, aile görevlerinin yerine getirilmemesini başına dönme sebebi kabul etmemiş, "ehemmiyetli surette" sözlerini kullanarak, önemli riayetsizlik, saygısızlığı, öngörmüştür. Bu haliyle Medeni Kanunun 457/2 nci maddesinde düzenlenen mirastan çıkarma (ıskat) ya uygun hüküm getirmiştir. Borçlar Kanununun 244 üncü maddesinin 2 nci fıkrası, Medeni Kanunun 457 nci maddesinin 2 nci fıkrasının bir tekrarı olup, bağıştan dönme ile mirastan çıkarma (ıskat) koşullarının birlikte incelenmesi gerekmektedir.
Aile birliğine karşı ödevlerin hangi hallerde önemli bir saygısızlık ve uygunsuzluk hali sayılacağı, davaya esas olayların özellikleri gözönünde tutularak hakim tarafından takdir olunacaktır.
Bugün uygulamada: Kadının ortak konutu kusurlu olarak bırakması sonucu Medeni Kanunun 132 nci maddesi uyarınca boşanmaya sebebiyet (Y.H.G.K. nun 10.10.1962 günlü 2/103 - 48 sayılı kararı), eşin ağır hakaret ve fena muamelesi (Y.1.H.D.'nin 13.3.1962 günlü 61/9380-1813 sayılı kararı), kadının zinası (Y.2.H.D.'nin 6.1.1951 günlü 5941/141 sayılı kararı), kocanın başka bir kadınla meşru olmayan ilişki kurması (Y.1.H.D.'nin 7.10.1952 günlü 6621/3767 sayılı kararı). kadının yersiz davranışları sonucu ağır dedikoduların çıkmasına sebebep olması (Y.H.G.K. nun 26.2.1964 günlü 10/155 sayılı kararı) gibi haller, aile birliğine karşı önemli saygısızlık olarak benimsenmektedir. (Geniş bilgi için bakınız Prof. Dr. Kenan Tunçomağ- Türk Borçlar Hukuku- Özel Borç ilişkileri C. II İst. 1977 sh. 418 ve sonrası). Borçlar Kanununun 244 üncü maddesinde yazılı hallerin aynı yasanın 245 inci maddesi yollaması ile bağış vaadlerinde de uygulanacağının kabulü zorunludur. aynı kurallar bağış vaadinin bir türü olan mehri müeccel içinde geçerlidir. Ağır kusurlu olup aile birliğine karşı önemli saygısızlık yapan kadın mehri müeccel isteyemez. (Bak. Hatemi a.g.e. sh. 318 dipnot 69 ve sh. 322 dipnot 75). Karı- koca yönünden olan bu düzenleme, evlilik birliğinin devamı ve eşlerin mutluluğu için üçüncü kişiler tarafından yapılan bağış vaadlerinde de uygulanmak gerekir.
Genel hukuk kuralları ve ilkeler açıklandıktan sonra yeniden davaya konu olaya baktığımızda;Dava dışında olan (A.Y.) (koca), Hadim Asliye Hukuk Mahkemesinin 1982/896 esasındaki eşi (G.)'ın kocasına "sen herif misin, dilenci misin, seni köpek gibi süründüreceğim" diyerek ağır hakarette bulunduğundan Hadim Sulh Ceza Mahkemesinin 1982/254-36 sayılı kararı ile subut bulup, T.C.K.nun 482/3 üncü maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin kesin hüküm nedeniyle ve pek fene muameleye dayanarak boşanmaya karar verildiği, bu kararın Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesinin 19.4.1983 günlü kararı ile onanarak kesinleştiği görülmüştür.
Davacı (G.)'ın eşine ağır hakaret ve saaygısızlığı ile kusurlu davranışı sonucu boşanmaya sebep olması, başka bir anlatımla ehemmiyetli surette aile görevlerini yerine getirmemesi hali gerçekleşmiş olmakla Borçlar kanununun 245/1 inci maddesindeki dönme koşulu gerçekleşmiştir.
Mahkemenin Borçlar Kanununun 245 ve 244/2 nci maddelerini tartışıp davayı reddetmesi gerekirken, davalının kabulüne karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 18.2.1985 gününde oybirliğiyle karar verildi.