Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1984/7125
K: 1984/8253
T: 08.11.1984
DAVA : Taraflar arasındaki cihaz eşyasından alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 50.000 lira değerinde 4 yatak vs. ile 1 adet 11.500 lira değerinde sandık ve eşya dava sırasında davacıya teslim edildiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına ve davacının mücevherata dair davasının ise reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu :
KARAR : Davacı, eşinin ölümü nedeniyle kendisine ait altın ve diğer eşyalara kapınpederi ve kayınvalidesi olan davalıların haksız el koyduğundan bahisle 190.000 lira zararının tazminini istemiştir.
Davalılar cevap dilekçesinde, davaya konu yapılan takıların (ziynet eşyası) kendilerine ait olduğunu, davacıya hibe edilmesinin söz konusu olmadığını; 25.5.84 günlü oturumda ise dava konusu takıların evlenme törenleri sırasında ailesi tarafından ısrarla bağışlamanın söz konusu olmadığını söz konusu olmadığını beyan etmişlerdir.
Mahkeme, olayda davalıların bağışlama iradesinin bulunmadığını kabul ederek takılar hakkında isteğin reddine karar vermiştir.
Bilindiği gibi, "iki taraf karşılıklı ve birbirine uygun şekilde rızalarını beyan ettikleri takdirde akit tamam olur" (B.K. md. 1). Bir borçlandırıcı sözleşme olarak bağışlamada da, bağışlama konusunu vermek ve kabul etmek hususunda bir irade uyuşmasına gerek vardır; kuşkusuz uyuşma, teslimle tamamlanmış olur. Olayımızda bu takıların evlenme sırasında davacıya teslim edildiği yolunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Burada, teslimi gerçekleştiren ve açıklanan beyanın, hukuken bağlayıcı niteliği bulunup bulunmadığı önemlidir.
O halde sorun, sözleşme içinde tarafların iradesinin mi, beyanlarının mı esas alınması gerektiğinin belirlenmesinde toplamak mümkündür.
1 - Subjektif ve ferdiyetçi görüşe göre; bir irade beyanı, ancak o beyan sahibinin düşüncesindeki iradesine uygun olduğu takdirde hukuki kıymet ifade eder. Ne var ki tek başına iradeyi beyana üstün tutan bu görüş çağdaş hukuk içinde değerini yitirmiştir.
2 - Beyan sahibini sınırsız olarak koruyan "irade kuralı" toplumda bulunması gereken "güven unsurunu" tehlikeye düşürdüğü için, "beyan kuralı" ortaya atılmıştır. Buna göre, hukukun önemli olan irade değil, beyandır. Hakim, sözleşmenin tamamlanması sırasında tarafların niyet ve düşüncesini araştırmak zorunda değildir; somut olarak kullanılmış sözlerin manası genel olarak ele alınmalıdır.
Objektif ve genel niteliğe sahip beyan kuralı, irade kuralanın aksine, beyanın yöneldiği kişiyi korumakta olduğu ve aktin taraflarından olmayan üçüncü kişinin yorum tarzını esas aldığı öne sürülerek tenkit edilmiştir. Özellikle araç olmaktan başka görevi bulunmayan beyana mutlak bir değer verilmesinin, iradeyi ortadan kaldıracağı savunulmuştur.
3 - Gerçekte beyan kuralının objektif ve genel nitelikte olması, onun irade nazariyesine üstünlüğünü gösterir. Ne var ki, beyan ile irade arasındaki uygunsuzlukların varlığının ileri sürüldüğü durumlarda ortaya çıkan sorunlar, tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, ortaya atılan diğer bir görüş: Bir irade beyanına muhatap olan kimsenin, bu beyanı; doğru, dürüst ve makul bir insan sıfatıyla verebileceği anlamı hukuken geçerli kabul eder.
Güven kuralı olarak isimlendirilen bu görüşün niteliği objektif ve ferdiyetçidir. Muhatap, objektif olarak ortaya konan irade beyanını; örf-adet, işin niteliği, beyan sahibinin yapısı ve kendisiyle olan ilişkisini esas almak suretiyle şahsileştirmek zorundadır. Burada kişiden beklenen özen, Medeni Kanunun 2. maddesinin getirdiği kuralla birlikte değerlendirilmelidir; kişi kendisine yöneltilen iradeye, kendi dışında oluşan doğruluk ve dürüstlük (objektif hüsnüniyet) kurallarına uygun olarak anlam vermek zorundadır.
Ortaya atılan bu görüşlerden güven kuralı, ilk önce muhatabın ve sonra da beyan sahibinin çıkarlarını koruduğu için çağdaş hukuk içinde genel kabul görmüştür. T.Esener, Akitlerin İn'i katında İtimat Prensibinin Ehemmiyeti - Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi C: 1 - 1952 sayı: 3/4 Sahife. 166-197; N. Kocayusufpaşaoğlu - Güven Nazariyesi Karşısında Borç Sözleşmelerinde Hata Kavramı 1968; sahife 1 - 18; N. Feyzioğlu-Borçlar Hukuku C. 1 - sh. 50-51) Yargıtay'ın görüşünü çok açık ve kesin olarak belirleyen somut bir karar örneği göstermek olanağı yoktur. Ne var ki, önceleri irade kuralının esas alınması gerektiğine dair İçtihatların (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.10.1952-4/88 E, 144 K.) daha sonra "güven kuralı görüşü" doğrultusunda geliştiğini göstermektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 5.10.1960 gün ve 4/56 E. - 248 K. ve 3.4.1963 gün 2/93 E.-29 K.).
Olayımızda mahkemenin, gereksiz yere davalılara verdiği yemini de gözeterek, davalıların iradesini eses almak suretiyle hüküm kurması hatalı olmuştur. Bugün özellikle büyük kentlerde giderek terk edilmekle beraber; düğünlerde altın ziynet eşyası (takı) hediye edilmesi, takılması yerleşmiş bir gelenek olarak devam etmektedir. O halde, evlenme sırasında davalılar tarafından davacı gelinlerine verilen takıların, bağış niteliğinde olduğunun kabulünü gerektirmektedir. Çünkü davacımız evlenirken kendisine geleneklere göre, hadiye vermek yükümlülüğünde olan davalıların şekli beyanlarını gerçek irade olarak kabul etmesi doğruluk ve güven kurallarına uygun bir davranıştır. Davacıların beyanı (objektif) ile bu davranışı doğuran gelenek ve davalılar ile davacılar arasındaki ilişki (ferdileştirme) davacıda; takıların, kendisine düğün sırasında hediye- bağış olarak verilmiş olduğu yolunda bir güven yaratmıştır. işte davacıda yaratılan bu güven, hukukça korunmaya değer niteliktedir; bu nedenle dava konusu takıların ona ait olduğu ve davalılar tarafından haksız olarak el konulduğu kabul edilmelidir.
O halde mahkemenin, Türk Pozitif Hukukunda genel kabul görmüş kuralları (güven nazariyesi) gözetmeden yalnız soyut iradeyi esas alması usul ve yasaya aykırıdır; hüküm, altınlar hakkında da davacı yararına karar verilmek üzre bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine, 8.11.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini