 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1984/2160
K: 1984/2660
T: 19.03.1984
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı 16451 lira 85 kuruşun faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazla isteğin reddine ilişkin hükmün süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu :
KARAR : 1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Dava, trafik kazasından doğma tazminat isteğidir. Davalı (E.Ç.)'ın kullandığı ve diğer davalı (F.D.)'ın sahibi bulunduğu kamyon, davacı idareye ait kamyonete çarparak hasara uğratmıştır. Dava dilekçesinde olayda idare şoförünün kusuru bulunmadığı ileri sürülerek zararın tümünün davalılardan alınması istenilmektedir. Mahkemece davalı şoför (E.)'ın 3/8 oranında kusurlu bulunduğu benimsenerek zararın bu oranda ödetilmesine karar verilmiş ve geri kalan zararın sebebi fren patlamasından ibaret teknik arızaya ait bulunduğundan fazla isteğin reddine karar verilmiştir.
6085 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 232 sayılı Kanunla değiştirilmiş bulunan 50. maddesinin ilk fıkrasında kabul edilen araç sahibinin (işletenin) sorumluluğu kusura dayanmayan ve kanunda doğan bir tehlike sorumluluğudur. Bu nedenle oluşan zararla motorlu araç arasında illiyet bağı varsa, diğer bir anlatımla zarar motorlu aracın işletme faaliyetinden doğmuş ise işleticinin sorumluluğunun kabulü gerekir. Davalı (F.S.)'ın aracın işleticisi olduğu taraflar arasında çekişmesizdir. O halde bu davalının işleticisi olduğu aracın neden olduğu zarardan haksız eylemin diğer unsurları varsa sözü edilen yasa hükmü gereğince şoförünün olayda kusuru bulunmasa dahi sorumludur. Ancak maddenin ikinci fıkrası araç sahibinin (işleticinin) sorumluluktan kurtulmasını sağlayan nedenlere düzenlediğine göre bunlar üzerinde de kısaca durmak gerekir.
Bilindiği gibi 6085 sayılı Kanunun 50. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre araç sahibinin sorumluluktan kurtulabilmesi için zararlı sonucun:
a) Mücbir sebepten ileri geldiğini,
b) Veya zarar görenin ağır kosurundan meydana geldiğini,
c) Yahut üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini,
Ve her üç halde de kendisinden ya da eylem ve davranışlarından sorumlu olduğu kimselerin (örneğin şoförünün) kusurunun bulunmadığını ispat etmesi gerekir. Çünkü üç halden birinin varlığı son haldeki kusursuzluk ile birleşince zararla sonuç arasında illiyet bağı kesilmiş sayılacağından araç işleticisinin sorumluluğu söz konusu olamayacaktır.
Hal böyle olunca üzerinde durulması gereken sorun fren patlaması, rot çıkması ve lastik patlaması gibi teknik arızaların mücbir sebep sayılıp sayılamayacağı ve olayda davalı işleticinin bir kusuru bulunup bulunmadığıdır. Öğretide ve uygulamada teknik arızalar mücbir sebep değil, bir umulmadık hal olarak kabul edilmektedir. Kanunda yalnız mücbir sebepten söz edildiğine ve umulmadık haller bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmediğine göre davalı işleten (F.B.) 6085 sayılı Kanunun 50. maddesinin ikinci fıkrasındaki kurtuluştan yararlanamaz. Kaldı ki kendisinin aracın işleticisi olarak gerekli özeni gösterdiği de kabul edilemez. Çünkü toplumda yarattığı devamlı bir tehlike alanı ve doğuracağı ağır zararlar nedeniyle işletenin aracın bakımından dolayı göstermesi beklenilen özen, objektif özeni aşar nitelikte olmalıdır. Bu nedenle işleten aracının üçüncü kişilere zarar vermeyecek şekilde ve ihtimamla bakımını yapma ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Genellikle olayımızda olduğu gibi teknik arıza önlenememiş ise işletmede bir eksiklik hatta düzensizlik ve bozukluğun, başka bir deyişle özensizliğin varlığı kabul edilmektedir.
O halde mahkemenin işleten yönünden sorumluluğun kurulmasında sadece davalı şoför (E.)'a verilen kusur oranını gözetmiş olması yasaya aykırıdır.
3 - Dava dilekçesinde tazminatın davalılardan alınması istenirken müştereken ve müteselsilen deyimi kullanılmamıştır. Mahkemece bu yön gözetilmeyerek tazminatın her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş olması da Usulün 74. maddesi hükmüne aykırı düşmekle bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 2. bentte gösterilen nedenle davacı, 3. bentte gösterilen nedenle davalılar yararına BOZULMASINA, davalıların öteki itirazlarının 1. bendde gösterilen nedenle reddine 19.3.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.