 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1984/1074
K: 1984/3475
T: 13.11.1984
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Hakimliğince görülerek davanın reddine dair verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla işin gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Adet ve nitelikleri 6.11.1981 tarihli sözleşmede yazılı dolap ve mobilyaların imali ve yerine monte edilmesi davalı yüklenici tarafından üstlenilmiş olup (800.000) lira götürü bedel kararlaştırıldığı ve (700.000) liranın davalıya ödendiği hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur. Sözleşmeye göre mobilyaların engeç 30.11.1981 tarihinde kusursuz, cilalanmış ve monte edilmiş olarak teslimi gerekmektedir.
Davacı, eserin sözleşme koşullarına uygun biçimde ve süresinde teslim edilmediğini ileri sürerek 13.1.1982 tarihli ihtarname ile akti feshetmiş, ödediği paranın iadesini ve gecikmeden dolayı uğradığı zararın ödetilmesini dava etmiştir.
Kural olarak yeniden imal ve inşa edilecek bir eser ancak tamamen bittikten sonra teslim edilebilir (H.Tandoğan, Borçlar hukuku cilt 2. sh. 73). Ayıba karşı tekeffül borcu da eserin fiilen ve tamamen tesliminin gerçekleşmesi halinde söz konusu olabilir. Aynı doğrultuda olmak üzere gerek Yargıtay gerekse İsviçre Federal Mahkemesi, teslimin yapılmış sayılması sözleşmede kararlaştırılan bütün işlerin bitirilmiş, icra edilmiş olması anlamına geldiğini, henüz tamamlanamamış bir eserin teslim ve tesellümünden söz edilemiyeceğini kabul etmiştir. (EGE 25.II.867; 94.II.161. H. Tandoğan ağe. sh. 73 dip notu 143 ve Yargıtay 15. H.D. 7.4.1975 gün ve 3012/1891 sayılı kararı) O halde yalnız tamamlanmış olan eserler teslim borcunun konusunu oluşturabilir. (M.R. Karahasan İnşaat İmar, İhale Hukuku. sh. 132 ve K. Tuncomağa, Borçlar Hukuka 1977 sh. 1012)
Demek oluyor ki, eserin teslim koşulu, herşeyden önce onun tamamlanmış olması ile gerçekleştirilebilir. (Tamamlanmış olmak) olgusu ise, eserin objektif ölçüler içinde amaca uygun olarak kullanılabilir durumda olduğunun saptanması ile ortaya çıkar. Bundan sonraki aşamada eserin zilyetliğinin işverene geçirilmesi, yani işverenin eser üzerinde fiili hakimiyetinin sağlanmadığının belirlenmesi gelir ki, bu da hukuki teslim anlamına gelir. Yüklenici bu iki unsuru yerine getirmek suretiyle eserin teslimi gerçekleşmediği sürece işverenin ayıbın tekefülünden doğan haklarını kullanmasından söz edilemez. Daha açık bir deyimle işverenin eseri muayene ve ayıplarını ihbar yükümlülüğü, ancak eserin fiilen ve hukuki anlamda tesliminden sonra başlayacaktır.
Somut olayda, dava konusu mobilya ve doğramanın yukarıda açıklanan koşullar ve ölçüler içinde teslim edilemediği açıktır. Gerçekten, sözleşmede davalı montaj işini de yüklendiği halde tarihsiz tespit raporunun 4 üncü sahifesinde açıklandığı üzere sabit dolapların hiçbiri monte edilmediği gibi, eskizlerde görülen ve dolaplar arasında kalan kapının vestiyerin mutfak tezgahı, balkon kapısı ve rafların da yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda işveren (İ.W.)'in muayene ve ihbar yükümlülüğünü süresi içinde yerine getirmediğinden sözetmek ve buna dayanılarak hüküm kurmak doğru değildir.
Davacı 9.11.1981 tarih ve Beyoğlu noterliğinin 14962 sayılı ihtarnamesi ile davalıyı temerrüde düşürdükten sonra B.K. 106 ncı maddesinde düzenlenen seçimlik haklardan sözleşmeyi fesih hakkını kullandığına göre menfi zararlarını dava etmesinde bir usulsüzlük yoktur. Bu yolda gerekli inceleme yapılarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINIA, 13.11.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.