 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1984/6237
K: 1985/293
T: 15.01.1985
DAVA : Davacı Hüseyin vekili tarafından, davalılar aleyhine 28.11.1983 gününde verilen dilekçe ile ferağa icbar suretiyle tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.6.1984 günlü hükmün Yargıtay'ca, duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle; dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, Dörtyol Noterliği'nce re'sen düzenlenen 13.3.1979 gün ve 4268 sayılı satış vaadi sözleşmesine dayanarak davalılara ait Dörtyol İlçesi Altınçağ Köyü'nde kain ve tapu sicilinin 530 parsel sayısında kayıtlı taşınmazın davacı adına tescilini istemiştir. Gerek davalılar ve gerekse vekilleri, satış ve vaadi sözleşmesinin aslında borç alınan 500.000 liranın teminatı olarak düzenlendiğini ve davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Davaya dayanak yapılan ve Dörtyol Noterliği'nce re'sen düzenlenen 13.3.1979 gün ve 4628 sayılı sözleşme ile davalılar Muhammet ve Mustafa, kendilerine ait ve Dörtyol Noterliği'nce re'sen düzenlenen 13.3.1979 gün ve 4628 sayılı sözleşme ile davalılar Muhammet ve Mustafa, kendilerine ait ve Dörtyol İlçesi'nin Altınçağ Köyü'nde kait ve tapunun 530 parsel sayısında kayıtlı taşınmazı, 500.000 lira karşılığında Hüseyin'e satmayı taahhüt ettiklerini, satış bedelini aldıklarını, ancak aldıkları 500.000 lirayı 15.3.1981 gününe kadar alıcıya geri verdikleri takdirde sözleşmenin münfesih sayılacağını, 500.000 lirayı ödeyemediklerinde alıcıya ferağ takririni vermekle yükümlü olduklarını, bu arada yeri teslim ettiklerini, taşınmaz üzerindeki her türlü ağaç ve meyvelerin mahsulatının kendilerince toplanacağını, bahçenin bakım ve gözetimini yapacaklarını bildirmişlerdir. Alıcı Hüseyin'de aynı koşullarla bu vaadi kabul etmiştir.
BK.nun 18. maddesi uyarınca tarafların sözleşmede kullandıkları sözlere ve deyimlere bakılmaksızın onların gerçekte amaçladıkları hukuki sonuçlara göre, olayı değerlendirmek ve yorumlamak gerekir. Bu kural açısından olay değerlendirildiğinde satış vaadi sözleşmesinin aslında borç alınan paranın teminatı olarak düzenlendiğini kabul etmek gerekir. Zira yasal anlamda satış vaadi sözleşmesi, herhangi bir taşınmazın, ilerde mülkiyetinin nakledilmesini isteyebilmek amacı ile düzenlenen bir ön akittir. Gerçekte bir satış vaadi sözleşmesinin mevcut olduğunun kabulü için akitte, 15.3.1981 gününe kadar satış bedelinin iadesi halinde mezkur sözleşmenin münfesih sayılacağına dair koşulun yer almaması iktiza ederdi. Özellikle alıcıya teslim edilen bahçenin mahsulatının satıcılara ait olması, bakım ve gözetiminin onlar tarafından yapılması, gerçekte satışı vaadedilen yerin teslim edilmediğini gösterir. Açıklanan her iki koşulda satış vaadi sözleşmesinin niteliğine ters düşmekte ve bu sözleşmenin aslında karz aktinin teminatı olduğunu göstermektedir. Davacının 150.000 liranın kendisine ödenmediği hususundaki yemini, teminat akdinin vasfının değişmesini gerektirmez.
Bu itibarla, satış vaadi sözleşmesinin gerçekte teminat akdi olduğu ve bu teminat akdine dayanarak ferağa icbar suretiyle tescil istenemeyeceği düşünülmeden yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 6500 lira duruşma vekalet ücretinin davacı Hüseyin'den alınarak davalılar Muhammet ve Mustafa'ya ödenmesine, 15.1.1985 gününde oybirliği ile karar verildi.