 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1984/893
K: 1984/1015
T: 24.2.1984
6762/m.117,1217
T.C.D.D Genel Müdürlüğü ile ( A.B. ) ve Oğulları Vapur Acentalığı arasında çıkan davadan dolayı İskenderun As. 2. Hukuk Hakimliğince verilen hükmü bozan dairenin 17.10.1983 gün ve 3997/4487 sayılı ilamı aleyhinde davacı avukatı tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı, davalı donatan'a ait geminin kendisine ait römork'a çarparak hasar meydana getirdiğinden bahisle hasar tutarı ( 400.000 ) lira tazminatın davalıdan tahsilini istemiş mahkemece ( 161.000 ) liranın tahsiline karar verilmiş, hüküm Dairemizin 1983/3997-4487 tanın acentalık sözleşmesi olmadığı gibi, olsa bile ancak acentanın donatan adına yaptığı sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda ancak hasım olabileceği, olayda acentanın yaptığı bir sözleşme söz konusu olmadığı cihetle davanın donatan aleyhine açılması gerektiği, acenta aleyhine açılan işbu davanın husumet yönünden reddedilmesi lazım geldiği, gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin H.U.M.K.nun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin H.U.M.K.nun 442. maddesi gereğince REDDİNE, alınmadığı anlaşılan 1000 lira karar düzeltme harcı, 1500 lira para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine 24.2.1984 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Daire çoğunluğunun görüşüne hem kabul tarzları itibariyle, hem de esastan karşıyım.
1- KABUL TARZI İTİBARİYLE GÖRÜŞLERİMİZ:
Davada hasın olarak ( Navi Star gemisi adına ( A.B. ) ve Oğulları Vapur Acentalığı ) gösterilmiştir. Geminin gerçek veya tüzel bir kişiliği olmadığına göre, deniz hukukunda ve bu hukuk dalıyla ilgili bir uyuşmazlıkta, hasın ( gemi ) olarak gösterildiği takdirde bundan gemi kaptan veya donatınının dava edildiği anlamı çıkar ve çıkarılmaktadır. Nitekim davacı vekili de, husumet itirazı karşısında, verdiği 10.12.1980 günlü dilekçesinde ve 4.2.1981 günlü oturumundaki beyanında ( gemi'den ) kasıtlarının donatan, yani asıl davalının donatan olduğunu açıkça bildirmiş bulunmaktadır. Mahkeme de, doğru olarak ve 24.11.1981 günlü oturumda aldığı ara kararı ile ( gemi ) ile donatanın kastedildiğini ve hasmın donatan olduğunu kabul ile husumet itirazını reddetmiştir.
Ancak davada, yukarıda belirtildiği gibi, davalı yerinde, gemi ( donatan ) adına ( A.B. ) ve Oğulları Vapur Acentalığı gösterilmiştir. Daire, çoğunluk kararı ile, acantanın davada hasın gösterilebilmesi için TTK'nun 116 ve 119. maddeleri gereğince, donatan ile acenta arasında bir acentalık sözleşmesinin mevcut olması ve uyuşmazlığın da acentanın aracılık yaptığı bir sözleşmeden doğmuş bulunması gerekliliğine değinilerek, uyuşmazlığın da acentanın aracılık ettiği bir sözleşmeden değil, bir çatma olayından doğduğuna da işaret edilerek, bu durumda husumetin acentaya düşmeyeceği ve doğrudan doğruya donatanın davalı gösterilmesi gerektiği, olayda donatanın bu dava için yetki ve vekalet verdiği de ileri sürülüp ispatlanmamış olduğu, gerekçesiyle ve husumet itirazının kabulü gerektiğinden bahisle, hükmü bozmuştur. Bu kabul şekline ve bozmaya üç nedenle iştirak edemiyoruz:
1- Yukarıda açıkladığımız ve davacı vekilinin de davada açıkladığı gibi davada esas hasım ( davalı ) donatandır. Eğer, TTK 116 ve 119. maddeleri gereğince acentanın, davada, donatanı temnsil yetkisi yok ise, bu takdirde davanın husumetten redde değil, dava dilekçesinin esas davalı donatana tebliği ve onun veya vekilinin huzuru ile davaya devam edilmesine, karar vermek gerekirdi. ( Aynı yönde Yargıtay Tic. D. 16.3.1972 gün ve 972/1233 Esas, 972/1287 Karar sayılı kararı - Bkz. İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, Cilt I, 1974, sh. 409, dip not 419 ). Temsilcide hata yapılması durumlarında Yargıtay'ın devamlı uygulaması da bu yöndedir.
Kaldı ki, burada, donatana tebligata da gerek bulunmadan davaya devam mümkündür, zira dava dosyasına ekli 1980/218 sayılı tesbit dosyasında mevcut olan 20.6.1980 gün ve 1230 sayılı İskenderun "1. Nterliğince düzenlenmiş vekaletname ile gemi kaptanı., donatanı temsilen ve açılmış ve açılacak davalar vs. için işbu davayı takip eden avukat ( O.A. )'a ayrıca vekalet vermiş bulunmaktadır. Adı geçen avukat duruşmaya geldiğine, kaptanı ( donatanı ) da temsil ettiğine göre onun huzuruyla ve ayrıca donatana tebligata gerek olmadan davaya devam olanak dahilindedir.
2- Çoğunluk kararında ( ... olayda donatanın bu dava için acentaya yetki ve vekalet verdiği de ileri sürülmemiş ve ispatlanmamıştır ) denilmektedir. Oysa, bu kabulün aksine, kaptan tarafından donatanı temsilen gerek olaydan önce, gerek olaydan sonra ( olay 19.6.1980 tarihinde vukubulmuştur ) İskenderun 1. Noterliğinde düzenlenmiş 21.4.1980 gün ve 7531 sayılı olup geminin bütün seferleri için ve 20.6.1980 gün ( olaydan bir gün sonra ) ve 1236 sayılı olayla ilgili sefere ilişkin olmak üzere, davada adı geçen acentaya, vekaletnameler verilmiştir ve bu vekaletnameler dosyaya celbedilmiştir. Bu vekaletnamelerle acentaya diğer geniş yetkiler arasında ( ... riziko ve avarya hallerinde geminin hak ve menfaatlerini muhafaza ve müdafaaya, bu yetkileri kullanırken vaki olabilecek her türlü ihtilafları hal ve fasla, dava ve mukabil dava ikamesine, tebliğ ve tebelluğa... alacağı karar ve hükümleri icraen infaz, temyizen tetkik ettirmeye... istihsal edilmiş veya edilebilecek ilam ve kaarrların tenfizini talebe, hükmün icrasına... sulhv e ibraya... davadan feragat ve feragatı davayı kabule... lüzumunda başkalarını tevkile... ) ilişkin ve kaptan tarafından donatanı temsilen açıkça davacı ve davalı olma, davayı takip etme yetkileri de verilmiştir. Bu durumda acentanın donatan adına dilekçeleri tebellüğe, bir avukat-vekil tarafından davacı veya davalı olarak davayı takip ettirmeye yetkili olduğunun kabulü gerekir ( Aynı yönde: Yarg. Tic. D. 28.4.1952 tarih 52/1236-2295 sayılı; 27.1.1959 tarih, 58/2669 esas, 59/259 Karar sayılı; 22.3.1990 tarih, 3018 esas, 912 Karar sayılı kararları, Bkz. Prof. Dr. Sami Okay, Deniz Hukukuna ilişkin Yargıtay Kararları, 1963, sh. 547, 731, 732 ).
3- Mahkeme hükmünü donatana muzaf olarak vermiştir. Davada adı geçen acenta donatanı temsil etmiyor ve vekaletnamesi de yok idiyse, buf takdirde yetkisiz bir kimsenin temyiz talebi karşısında bulunulduğunun kabulü ile temyiz dilekçesinin reddi gerekirdi.
II- ESASLA İLGİLİ KARŞI GÖRÜŞLERİMİZ:
1- Konuyu açıklığa kavuşturmak için kaptanın statüsü ve kaptan - donatan ilşikisi ile kaptan - acenta ilişkisini ayrı ayrı incelemek gerekmektedir.
A- Kaptan ile donatan arasındaki ilişkinin hizmet akdi ile vekalet akdi karışımı bir akit veya hem hizmet, hem de vekalet sözleşmesi olduğu genellikle kabul edilmektedir ( G. Riport, Droit Maritime, T. 1, 1950, sh. 702; Albert Wahl, Denit Ticaret Hukuku, Kazım Berker çevirisi, 1948, sh. 72 ). Ancak esas ilişkinin hizmet akdi olduğu, fakat kaptanın ayrıca donatanı kanundan doğan temsil yetkisi ile temsil de ettiği, şeklinde konu değişik bir biçimde de ifade edildiği gibi ( Prof. Dr. Tahir Çağa, Deniz Ticaret Hukuku, 1982, sh. 166, 172; Prof. Dr. Adil İzveren, Denit Ticaret Hukuku, 1960, sh. 95, 96, 100 vd. ), kaptanın özel bir statüsü bulunması ve yaptığı işler nedeniyle tam olarak özel hukuka giren bir durumda olmaması itibariyle donatanla ilişkisini ne sadece vekalet veya hizmet, ne de her kisinin karışımı olarak kabul etmenin mümkün bulunmadığını, onun sadece donatanın özel nitelikli bir temsilcisi olduğunu, benimseyen görüşler de mevcuttur ( G. Ripert, age, sh. 702, 703 ). Bunlardan başka, kaptanı esas itibariyle bir gemi adanı olarak, yani hizmet ilişkisi ile bağlı bir kişi olarak kabul eden, ancak bu hizmet ilişkisinin yanında kaptanın donatanın kanuni temsilcisi ve ticari vekili ( komisyoncusu ) olduğu görüşü de ifade edilmektedir ( J. Escarre, Cours de Droit Maritime, 1950-1951, sh. 108 ).
Türk Ticaret Kanununu düzenlenmesine göre, yanında bazı kamu görevlilerini de taşımakla birlekte ( Tahir Çağa, age, sh. 167-169 ) kaptan esas itibariyle bir gemi adamıdır ( TTK 821 ), yani donatana hizmet sözleşmesiyle bağlıdır. Ancak bu hizmet sözleşmesiyle birlikte kanun koyucu kaptana, donatanı temsil yetkisi de vermiştir ( Kanundan doğan temsil yetkisi ) ( TTK 986 vd. ). Kaptanın kanundan doğan bu temsil yetkisi bağlama limanında daha sınırlı ( TTK 986 ), bağlama lima ıdışında daha geniştir ( TTK 987 ). Donatan, sözleşme ile, kaptanın kanundan doğan bu temsil yetkisini genişletebilir ( TTK 989 ) veya daraltabilir ( TTK 991 ).
Ancak, kaptanın gerçekten özel bir temsilci niteliği bulunduğunun kabulü gerekir. Zira, kaptan, gerekli durumlarda gemiyi rehnetmek suretiyle denit ödüncü alabileceği ( TTK 1159 ) gibi gemiyi dahi satabilir ( TTK 990 ). Bunların yanında kaptan dava da açabilir ( TTK 987/2 ). Dava açmaya yetkisi olan kaptanın davalı da olabileceğinin kabulü gerekir. TTK 1242/2-2 maddesi bu görüşü teyid etmektedir. Davacı ve davalı olabilme yetkisi, daaları bizzat açma ve takip yetkisini de bünyesinde taşır. Doğaldır ki, kaptanın davacı veya davalı olması donatanı temsilendir. Ancak, donatanı temsil sıfatını belirtmeden de kaptanın, yalnız kaptan sıfatı ile davacı veya davalı olması mümkündür; fakat bu halde, yani kaptan leh ve aleyhinde verilen kararlar donatana muzaf olarak verilmiş kararlar olarak kabul edilecektir ( TTK 1242/2-2 ), ( G. Ripert, age, sh. 705, 793; A. Wahl, age, sh. 92 ).
Kaptanın bu dava etme veya edilme yetkisi nasıl Fransız hukukundaki, vekil marifetiyle dava ikame edilmez, ilkesinin bir istisnasını teşkil ediyorsa ( G. Ripert, age, sh. 705, 793; A. Wahl, age, sh. 92 ), bizim hukukumuzda da Avukatlık Kanununun 35. maddesindeki "Yargı mercilerinde gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak,a dli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakları düzenlemek, yalnız baroda kayıtlı avukatlara aittir" hükmüne bir istisna teşkil eder ve bizde de kaptan bizzat veya donatanı temsilen davacı veya davalı olabilir ve davaları bizzat takip edebilir ( TTK 987/2, 982/1, 984, 994/2, 1242/2-2 ).
B- Kaptan, bu davacı veya davalı olma yetkilerini bir başkasına vekalet vermek suretiyle de kullanabilir. Kaptanın vekalet verdiği bu kimse avukat değilse, vekil sıfatı ile dava açıp bizzat takip edemezse de ( veya davalı olarak ) ( Av. K. md. 35 ), müvekkili kaptan ( ve dolayısıyla donatan ) adına bir avukatı vekaletname vermek suretiyle dava açtırabilir veya aleyhte açılmış davayı takip ettirebilir. Buna hukuki bir engel yoktur ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt I, 1979, sh. 799 ve dip not 27'deki 4. HD'nin 28.2.1957 gün ve 242/1045 sayılı kararı ).
Olayda da, yukarıda ( 1/2 ) numaralı bentte sözü edilen vekaletnamelerle kaptan davada adı geçen acentayı vekil tayin etmiş olmasına göre, bu acentanın da bu vekaletnamelere müsteniden bir avukata vekalet vererek davayı takip ettirmesi mümkündür. Ninetim ettirmiştir de. Ancak, avukatın dosyaya koydurduğu vetkaletname, acentanın kaptandan aldığı vekaletnamelere dayanarak düzenlenmiş bir vekaletname değilse de ( ki öyle olması gerekirdi ), hadisemizde bu durumun önemi kalmamaktadır. Şöyle ki, dosyanın eki olan İskenderun As. 1. Hukuk Mahkemesinin 980/218 sayılı tesbit dosyasında mevcut olan 20.6.1980 gün ve 1230 sayılı vekaletname doğrudan doğruya kaptan tarafından davayı takip eden aynı avukata verilmiş bulunduğundan ve davayı takip eden buf avukatın bu suretle kaptanı ( donatanı ) temsil ettiği anlaşıldığından, davad da esas itibariyle donatan aleyhine açılmış olduğundan, bu avukat huzuru ile davaya devam edilip sonuçlandırılmasında bir usulsüzlük ve eksiklik yoktur.
Bu nedenlerle, vekil olan acentanın isminin dava dilekçesinde yazılı olması, esas davalının donatan olması ve 4.2.1981 günlü oturumda davacı vekilinin bu hususu ayrıca açıklamış olması karşısında, davanın husumetten reddi için bir neden olamaz.
2- Kaldı ki, bir başka hukuki nedenle davada adı geçen acentaya husumet de düşmektedir. Şöyle ki, davalı donatan ile davada adı geçen acenta arasında TTK'nun 116. maddesine uygun biçimde yapılmış bir acentalık sözleşmesi mevcut olduğu anlaşılmakta ise de ( 1/2 ) numaralı bentte sözü edilen ve donatana izafeten kaptan tarafından verilen vekaletnameler içeriğinden, bu acentanın gemi ve yükle ilgili her türlü işlemi, ezcümle ( ... bilumum resmi veya gayri resmi devairdeki işleri son dereceye kadar takip ve ikmale, tahmil ve tahliye işlerini yaptırmaya, DDY. Gümrük ve Liman İdareleri, Sahil Sıhhıye, Liman İşletmesi, acentalar, hakiki ve hükmi şahıslar nezdindeki her türlü muamelatı ifa ve icraya depozita yatırıp geri almaya, imzalanması gereken her nev'i manifesto, beyanname, konşimento ile sair gemiyi ilzam edecek evrak ve vesaiklerin kaffesini tanzim ve imzaya... ) işlerini yapmaya yetkili kılındığı anlaşılmaktadır ( Bu vekaletnamelerle, özellikle geminin tüm seferleri için verilmiş genel nitelikteki vekaletname ile, bu gemiye ilişkin olarak ve fakat ( acentalık sözleşmesi ) olarak nitelendirilmeden bir acentalık sözleşmesi yapılmış olduğu söylenebilir, zira bir acentanın yapabileceği tüm işler hemen hemen sayılmıştır ve yetkiler verilmiştir. Ancak, burada, kaptanın acentalık sözleşmesi aktedip edemeyeceği üzerinde durulabilir ).
TTK'nun 12/10. maddesine göre, "kara, deniz ve havada, nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak" bir ticari işletme konusudur. ( TTK md. 11 ). Yine TTK 117/3. maddesine göre, "Türkiye Cumhuriyeti içinde merkez veya şubesi olmayan ecnebi ticari işletmelerin nam ve hesabına memleket içinde muamelede bulunanlar" hakkında bu fasıl hükümleri, yani acentalık hükümleri uygulanır. O halde, bu kişiler hakkında TTK'nun 119. maddesinin de uygulanması, yani bu acentanın donatan namına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabileceğinin kabulü gerekir. Burada dikkat edilecek bir husus TTK'nun 116. maddesi gereğince bir sözleşme ile tayin edilmiş acenta hakkında dava açılabilmesi için onun, uyuşmazlık çıkan sözleşmeyi aktetmiş veya aktinde aracılık etmiş olması gerektiği halde, TTK'nun 117/3. maddesinde yaptığı veya aracılık ettiği sözleşmelerden bahsedilmemekte, yabancı işletme adına muamele yapmış bulunması yeterli sayılmaktadır.
Olayda da davalı donatan bir yabancı ticari işletmedir, Türkiye'de merkez veya şubesi de yoktur. Ancak sözü edilen vekaletnameler içeriğine göre, davada adı geçen acentanın işbu yabancı ticari işletme nam ve hesabına muamelelerde bulunmaya yetkili olduğu ve bazı muameleler yaptığı anlaşılmaktadır. Nitekim adı geçen acenta, İskenderun Liman Müdürlüğüne ve ( acenta ) sıfatıyla 20.4.1980 tarihli gemi yükleme ve boşaltma talepnamesi, manifesto ve tercümeleri ile gemiye ilişkin kargo planlarını vermiş, hatta çatma olayı ve dava ile ilgili işlemler de yapmış, teminat karşılığında i. tedbirini kaldırılmasını istemiş ve teminatı yatırarak gemi üzerindeki tedbiri de kaldırtmıştır.
Bu durumda, yabancı donatan ( ticari işletme ) nam ve hesabına Türkiye'de muamelelerde bulunmuş olan işbu acentaya, TTK'nun 117/3 ve 119. maddeleri hükümleri gereğince, donatana izafeten husumet düşeceğinden, hükmün husumetten bozulması bu yönden de tarafımızdan kabul edilmemiştir. Dairemizin eski uygulaması da bu yöndedir ( Bak. yukarıda ( 1/1 ) numaralı bentteki Dairemiz kararı ):
Bütün bu açıkladığımız nedenlerle, davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile dairemizin, davanın husumetten reddi gerektiği, görüşüyle ittihaz ettiği bozma kararının kaldırılarak işin esasının incelenmesi gerektiği kanaatıyla çoğunluğun karar düzeltme isteminin reddine ilişkin görüşüne karşıyım.