 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1984/5785
K: 1984/5810
T: 26.11.1984
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (Kayseri 2. Asliye Hukuk Hakimliği)'nce verilen 26.3.1984 tarih ve 585 - 137 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalıya 5.9.1979 düzenleme ve 15.9.1979 vade tarihli bono ile borçlandığını, (65.000) lira olan borcunu ödediğini davalının bonoyu kaybettiğini bildirerek iade etmediğini, sonradan aynı bono ile icra takibine giriştiğini ve giderlerle birlikte (79.830) lira tekrar ödediğini belirterek (79.830) lira maddi ve (250.000)) lira manevi tazminatın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili iddianın yazılı delille kanıtlanması gerektiğini tanık dinlenemeyeceğini ileri sürmüştür.
Mahkemece, iddia, savunma, ilgili dosyalar ve belgelere göre ceza muhakemesince verilen mahkumiyet kararı tanık beyanlarına dayanmış olup maddi vakıaya dayanmamaktadır. Bu nedenle ceza dosyası delil olarak kabul edilmemiştir gerekçeleriyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Her ne kadar BK.nun 53. maddesi metninde ceza mahkemesince verilen kararların hukuk hakimini bağlayacağına dair açık bir hüküm yoksa da bu maddenin genel yorumundan ve özellikle son cümlesinin karşı anlamından ceza mahkemesince verilen mahkumiyet kararlarındaki, fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi vakıa konusundaki kabulün hukuk hakimini de bağlayacağı hem ilmi, hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır (Yargıtay HGK.nun 16.5.1973 T., 1970/4-577 - 427 sayılı kararı ile yine Yargıtay HGK.nun 16.9.1981 T., 1981/1 - 131 - 587 sayılı kararı. Bkz. YKD. 1982/1). Esasen HUMK.nun 295. kesin delile ilişkin maddesinin 1. fıkrası hükmü de BK.nun anılan maddesi hükmünün bu şekilde yorumlanmasını gerektirmektedir.
Dava konusu olayda da Yargıtay yolundan geçmek suretiyle kesinleşmiş ceza mahkemesi kararında dava konusu (65.000) liralık bononun (60.000) liralık bölümünün davacı tarafından davalıya ödendiği halde, davalının senedi (65.000) lira üzerinden davacı aleyhine icra takibine koymak suretiyle TCK.nun 509. maddesine aykırı eylemde bulunduğu kabul edilerek cezalandırılması yoluna gidilmiş bulunmaktadır. İşte, ceza mahkemesi ilamında kabul edilen bu olgu, yani (60.000) liralık ödeme vakıası yukarıda açıklanan yasa hükümleri uyarınca hukuk hakimini de bağlaması zorunlu bulunmaktadır. Ortada bu şekilde kesinleşmiş bir ceza ilamı mevcut iken, mahkemenin HUMK.nun 288 ve müteakip maddelerinden bahisle, iddianın yazılı delille kanıtlanamadığı ve tanık anlatımlarına dayalı ceza ilamının senetle ispatı gereken bu davada hukuk hakimini bağlamayacağı gerekçesiyle davanın tamamen reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bu yönden davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün (BOZULMASINA), bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 26.11.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.