 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1984/252
K: 1984/594
T: 07.02.1984
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce verilen 19.10.1983 tarih ve 29-605 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, bu ve birleştirilen davalardaki dava dilekçeleriyle müvekkillerinin davalı şirketin paydaşı olduklarını ve 13.3.1981 tarihine kadar şirketin yönetim kurulu üyeliği görevini yürüttüklerini, ancak bir kısım ortakların müvekkilleri aleyhine hareket ettiklerini 10.9.1981 tarihli önceki genel kurulda müvekkillerinin ademi ibrasına karar verildiğini ve bu kararın mahkemece iptal edilerek kesinleştiği halde, davalı şirketin bu defa 16.11.1982 tarihli genel kurul toplantısında kâr ve zarar ile bilanço hesapları kabul edildiği ve aynı dönemde görev yapan bir kısım yönetim kurulu üyelerinin ibralarına karar verildiği halde, sadece müvekkillerinin kasıtlı ve kötü niyetle ibra edilmemelerine karar verildiğini ayrıca, aynı genel kurul toplantısında bir ortağa hakkından az oy kullandırıldığını, pay devri nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin ibralarına karar verildiği halde, sadece müvekkillerinin kasıtlı ve kötü niyetle ibra edilmemelerine karar verildiğini ayrıca, aynı genel kurul toplantısında bir ortağa hakkından az oy kullandırıldığını, pay devri nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarını sağladıklarını ve nihayet şirkette yönetim kurulu üyeliği yapanların ayrıca kurduklarını ....... Finansman A.Ş. isimli şirketle haksız rekabette bulundukları halde dava açılması hakkındaki önergenin reddine dair verilen kararında iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek bu kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, her iki davadaki cevap dilekçeleriyle, davacıların müvekkili şirketin (1.1.1981-13.3.1981) tarihleri arasındaki devrede yönetim kurulu üyeliği görevi yaptıkları sırada keyfi kararlar ile ve şirket aleyhine tutumları ve usulsüz ödemeleri nedeniyle ibra edilmediklerini, kararın bu nedenle yerinde olduğunu ve sair iddiaları ile haksız rekabet iddiasıyla dava açılması gerektiği bunun aksine bilinen genel kurul kararının iptali isteminde yerinde olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanılan delil ve belgelere ve şirket bilanço, kâr ve zarar hesabı kabul edildiğini göre, aynı dönemde yönetim kurulu üyeliği yapan bir kısım üyelerin ibrasına karar verildiği halde, davacıların ibra edilmemeleri hususu iyiniyet kurallarına aykırı olduğu ayrıca, haksız rekabet iddiası ileri sürüldüğüne göre, bu konuda dava açmama kararı şirket aleyhine olduğundan bu kararında iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
I- Dava konusu olayın incelenmesine geçilmeden önce doktrin ve uygulamada tartışma konusu olan ibra edilmeme kararının iptali, ibra talebi ve davasının niteliği üzerinde durulması gerekmektedir. Bilindiği üzere, anonim şirketlerde yönetim kurulunun görev dönemi sonunda yapılacak genel kurul toplantısında o dönemde ilgili kâr ve zarar hesabı ile bilanço tartışılarak bunların kabul veya reddine ve ayrıca, yönetim kurulu üyelerinin de buna bağlı olarak veya ayrık tutularak ibra edilmelerine veya edilmemelerine karar verilmesi gerekir. Yönetim kurulunun ibra edilmemesi veya ibra konusunun karara bağlanmasından şirket genel kurulunca kaçınılması hallerinde, o devrede yönetim kurulu üyeliği yapan kişilerin başvurabilecekleri yasal bir yol Ticaret Kanunu'nda düzenlenmemiştir. Ne varki, gerek yabancı ve gerekse Türk doktrininde büyük bir çoğunluk, şirket ile yönetim kurulu üyeleri arasındaki vekâlet ilişkisi bulunduğu ve bu akdî ilişki nedeniyle vekilin, müvekkilinden ibrasını talep edebileceği ve müvekkile yani şirketçe bundan kaçınılması veya ibra talebinin reddolunması halinde, vekilin bir ibra davası açarak bu hakkını dava yolu ile elde etmesi olanağının bulunduğu kabul edilmektedir (Çoğunluk görüşü için mkz. Z. Aytaç Anonim Ortaklıklarda İbra, Ankara 1982 S. 153-179; Ü. Tekinalp, İbar Edilmeyen Yönetim Kurulu Üyelerinin veya Denetçilerin iptal davası açıp açamayacakları sorunu, İktisat ve Maliye Dergisi C. 23. Sh. 4. 1976; E. Çamoğlu, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuku Sorumluluğu T. Ansay, A. Şirketler Hukuku, Ankara 1975. s. 144-145;; H. Domaniç, A. Şirketler Hukuku İstanbul 1978.S.543; F. Tekil, Anonim Şirketler İstanbul 1978. S. 309-319.; H. Aslanlı, A. Şirketler C. II. s. 200). Ancak, bu yazar sadece ibradan kaçınma halinde böyle bir davanın açılabileceğini kabul etmekte, ibra talebinin reddi halinde ise dava açılması olanağının mümkün bulunmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca hiç bir şekilde ibra dava açılmasının mümkün olmadığı görüşünde olan yazarlar da bulunmaktadır (H. Tandoğan, Borçlar Hukuku Cilt 2. s. 267).
Gerçekten de bir anonim şirkette, görev yapan yönetim kurulu üyeleri ile denetçiler, yasadan ve anasözleşmeden doğan bütün görevlerini özenle, tam ve eksiksiz olarak yerine getirmeleri halinde şirketin görevi TTK'nun 380. maddesi uyarınca onları sorumluluktan kurtaracağı gibi, insiyatif sahibi olması gereken yöneticilerin her türlü kuşku ve endişeden uzak bir çalışma ortamı içinde bulunmalarını da sağlayacaktır. İşte böyle bir durumda, yani şirket yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerinin görevlerini layıkı ile yapmış olmalarına rağmen şirket genel kurulunca hiç bir haklı nedene dayanmaksızın ibra edilmemeleri veya ibra konusunda bir karar vermekten kaçınılması halinde artık ortada objektif iyiniyet kurallarına aykırı bir davranış bulunduğundan, yönetim ve denetim kurulu üyelerine ibra edilmeme kararının iptali (TTK 381) veya ibra edilmeleri gerektiği konusunda şirket aleyhine dava açılması olanağının tanınması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim, dairemizin yerleşmiş içtihatları da bu yolda bulunmamaktadır (Bkz. 11.HD. 24.6.1976 gün ve 1976/2890 E. 1976/3333 K. sayılı ilâmı. YKD., 1978, Cilt 4, Sayı 7, s. 1149 - 1152). İşte, bu ilkelere göre, açılan gerek iptal, gerekse ibra davalarında her olayın özelliği dikkate alınarak inceleme yapılmalı ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
Bu genel açıklamaların, ışığında dava konusu olaya dönülecek olursa; yukarıda da değinildiği gibi, davacılar vekili bu davada davalı şirket genel kurulunca kâr ve zarar hesabı ile bilânço kabul edildiği ve aynı dönemde yönetim kurulu üyeliği görevi yapan diğer iki üyenin ibra edilmelerine karar verildiği halde, müvekkillerinin ibralarına karar verilmemiş olmasının, kasıtlı ve iyiniyet kurallarına aykırı bir davranış olduğu iddiasıyla 16.11.1982 tarihli genel kurul kararının bu yöne ilişen bölümünün iptalini istemiş ve mahkemece de aynı gerekçelerle dava kabul edilmiş bulunmaktadır. Oysa, TTK'nun 380. maddesi uyarınca, gündemde dikkate alınmak suretiyle kâr ve zarar hesabı ile bilânçonun kabulü ve ibra hususlarının ayrı ayrı görüşülüp karara bağlanması mümkün bulunmaktadır. Böyle bir halde, mücerret kâr ve zarar hesabı ile bilânçonun kabulü, o dönemde görev yapan yönetim kurulu üyeleri ile denetçilerin ibrasını gerektirmez. Nitekim davalı şirketin 1.1.1981 ile 13.3.1981 tarihleri arasındaki dönemi ile ilgili olarak yapılan genel kurul toplantısı gündeminde, bu iki hussun ayrı ayrı tartışılıp karara bağlanması öngörülmüş bulunmaktadır. Bu nedenle, bu hesapların tasdik edilişinin davacıların ibralaranı gerektirecek bir husus olarak kabulü dayanaksız olduğu gibi, şirket yönetemi kurulu üyelerinin iki tanesinin ibra edilmiş olmasının, aynı dönemde görev yapan davacıların mücerret ibrasını gerektiren bir ölçü olarak kabul edilmesi de düşünülemez. Zira yönetim kurulu üyelerinin ibralarının ayrı ayrı ele alınıp karara bağlanması mümkün bulunmaktadır. Gerçekten de, dava dosyasına şirket tarafından ibra edilen delil ve belgelerden, dava konusu dönemle ilgili olarak bir kısım yönetim kurulu kararlarında sadece davacıların imzası bulunduğu, ibra edilen diğer iki üyenin ise bu kararlara iştirak etmeyerek imzadan kaçındıkları gözlenmektedir.
Öte yandan, şirketin zararına bir işlem olduğu ileri sürülen toplam (15.780.327) Suudi Arabisten Riyali değerindeki çeklerin iptali için lehtar Hammad aleyhine, Suudi Arabistan'da dava açıldığı ve bu davanın derdest olduğu, ayrıca 23.6.1981 tarihli genel kurul toplantısında seçilen özel denetçilerin düzenlediği raporun dahi özellikle çeklerin keşidesi ve amacı yönünden davalı şirket savunmasını doğrular nitelikte olduğu anlaşılmış bulunmaktadır. Bütün bu haller nazara alındığında, müdebbir bir tacir gibi hareket etmek zorunda olan şirket genel kurulunun aleyhteki bu olgulara dayanılarak, davacıları ibra etmemesinde isabet olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan bu kuşkular karşısında verilen ibra edilmeme kararının iyiniyet kurallarına aykırı olduğundan söz edilemez. Bundan dolayıdır ki şirket vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulü lazım gelir.
II- Dava dışı .......... Holding Finansman A.Ş.'nin davalı şirkete karşı haksız rekabet yaptığı iddiasıyla bu şirket aleyhine haksız rekabet davası açılma önerisinin genel kurulca reddine ilişkin kararın iptali talebinin mahkemece kabulüne dair temyiz istemine gelince; dava konusu 16.11.1982 tarihli genel kurul tutanağının incelenmesinde, genel kurul gündeminde yer almayan bu hususun genel kurulca görüşülmesi konusunda bir önerge verildiği ve önergenin okunmasını müteakip yapılan oylama ile 2366 oya karşı (3317) oyla (bu önergenin görüşülmesinin reddine) karar verildiği görülmektedir. Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, şirketçe sadece önergenin görüşülmesinin reddine karar verilmiş olup, henüz ortada önergenin görüşülmesinden sonra verilmesi gerekli (dava açılması veya açılmaması) konusunda bir genel kurul kararı oluşmamıştır. Oluşmayan ve henüz ortada mevcut olmayan bir genel kurul kararı aleyhine de iptal davası açılması ise yasal olarak mümkün değildir.
Mahkemece, bu husus gözden kaçırılarak, sanki şirket genel kurulunca bu önergenin görüşülerek anılan şirket aleyhine dava açılması teklifinin reddine dair bir karar verilmişçesine, (teklifin reddi kararının iptaline) hüküm tesisi de yerinde görülmediğinden hükmün bu yönden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle mümeyyiz davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 7.2.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.