 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1984/1836
K: 1984/2036
T: 09.04.1984
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Bursa Asliye 1. Hukuk Hakimliğince verilen hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı vekili; müvekkilinin, dava dışı (Ö.) A.Ş.'nin yönetim kurulu üyesi iken, teminat olarak ve çek şeklinde düzenlediği adi havale belgesi ile şirketin borcunu üstlendiğini, daha sonra borcun şirket tarafından ödenmesi ile geçersiz kalan adi belgenin yönetim kurulunun diğer üyesi tarafından iade edilmeyerek davalıya verildiğini, davalı ile borç doğurucu ilişkileri olmadığını ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tesbitine ve (135.000) liralık belgenin bedelsizliğine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin hamile yazılı olan çekin zılyedi olmakla hak sahibi bulunduğunu, çeki önceki hamil (M.M.)'den cirosuz olarak aldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davacının, çekin teminat olarak verildiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
T.T.K.nun 692. maddesinin 5. bendine göre çek'de (keşide yeri)nin herhalde gösterilmiş olması gerekir. dava konusu yapılan belgede ise keşide yeri gösterilmiş değildir. Ayrıca, keşidecinin adı ve soyadı yanında da herhangi bir yer ismi belirtilmemiştir. Bu eksiklik T.T.K.nun 693. maddesinde yazılı istisnalar dışında kaldığından, dava konusu belgenin (çek) olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan inceleme konusu olayda havaleden söz etmek olanağı da yoktur. Zira B.K.nun 457. ve devamı maddelerinde yer alan havale akdine ilişkin hükümlere göre böyle bir akitde (muhabirlerin) kim olduğunun belirtilmesi zorunludur. Oysa, dava konusu belgede lehdarın adı yazılmamıştır. Bu itibarla, bunu bir havale olarak kabul etmek elbetteki mümkün olamaz. Kaldı ki davalı vekili cevap layihasına müvekkilinin bu çeki, çek hamili üçüncü bir kişiden cirosuz aldığını da açıklamış bulunmaktadır.
Bu durumda, belgeyi elinde bulunduran davalının, belge üzerinde yazılı tutarı isteyebilmesi için kendisinin böyle bir hakkı olduğunu diğer bir deyişle gerçekten alacaklı olduğunu başka delillerle ispat etmesi gerekir. Buna göre ispat yükünün davalı tarafa yükletilmesi gerekirken ve mahkemece 3.2.1983 tarihli ara kararı ile ispat yükü sonradan davacı tarafa yüklenerek ve davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle yasal unsurları içermeyen salt bu belge ile borçlu olduğunun kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle mümeyyiz davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 9.4.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.