 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1984/1005
K: 1984/1656
T: 22.03.1984
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 4. Ticaret mahkemesince verilen 26.10.1983 tarih ve 1225-753 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş olmakla işin gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankaya tahsil için verdiği 30.5.1981 vadeli 199.000 liralık senedi davalının kaybettiğini ve zayi nedeniyle iptal davası açıp zayi ilamı aldığını, müvekkilinin bu ilamla senet borçlusu hakkında yaptığı icra takibinde imza inkarı ile karşılaştığını, senet aslı olmadığından bu savunmanın tahkik imkanı bulunmaması nedeniyle icra takibinin sonuçsuz kaldığını belirterek, kusurlu olan davalı bankadan icra masrafları dahil (243.825) liranın faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin iptal kararı almakla davacı ile borçlu arasında ilişki kurduğunu ve bundan sonra sorumlu olmayacağını, hukuk sistemimizde senedi zayi eden hamilin sorumluluğu (tazminat) nın düzenlendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere, senet iptali ve icra dosyalarına göre iddianın sabit olduğu, davacı ile davalı banka arasında BK'nun 390 ve 321. maddelerine göre vekalet ilişkisi bulunduğu ve vekilin görevini özenle ifa etmeyerek, senedin zayiine sebebiyet verdiği, davacının müterafik kusuru bulunmadığı, davalının zararı karşılaması gerektiği sonucuna varılarak, (199.000) liranın (22.190) lira faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, davalının senet borçlusuna rücu etmekte muhtariyetine karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, davacı vekili geldiğinden 6500 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 6654 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile davalıdan alınmasına 22.3.1984 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, davalı bankanın kendisine tahsil için ciro edilen bonoyu zayi etmiş olduğunu, davalı bankanın işbu zayi nedeniyle Asliye Ticaret Mahkemesinden bononun iptaline ilişkin karar aldığını, bu karara dayanarak borçlu hakkında icra takibine geçtiğini,a ncak borçlunun senedi ve imzayı inkar ettiğini ve bu suretle alacağını alamamak suretiyle zarara uğradığını bildirerek işbu zararının tazminini istemiştir.
Mahkemece BK 390 ve 321. maddelerindeki vekil ve işçinin özen borcundan hareketle davalı bankayı kusurlu bularak tazminata hükmetmiştir.
Daire çoğunluğunca mahkeme kararı onanmıştır.
Borçlar Yasasının 98. maddesi gereğince borçlu her kusurundan mesuldür ve haksız fiillerden doğan sorumluluğa ilişkin hükümler kıyasen sözleşmeye aykırı hareketlere de uygulanır.
Haksız fiillerden dolayı tazminata hükmedilebilmek için dört unsurun gerekli olduğu bilinmektedir. Bunları, hukuka aykırı bir fiil, kusur, zarar ve zararla kusurlu fiil arasında illiyet bağıdır.
Tazminat istenilmesi için bu dört unsurun gerçekleşmesi, öncelikle de bir zararın doğmuş olması lazımdır.
Olayımızda zarar gerçekleşmiş midir?
Ticari senetlerden (kambiyo senedi) olan bono bir mücerret kıymetli evraktır. Ancak, senedin mücerret oluşu temel bir hukuki ilişkiye dayanmayacağı anlamına gelmez. Fakat kambiyo senedi düzenlenmekle taraflar arasında temel ilişki ve kamböyo ilişkisi olmak üzere iki ayrı ilişki meydana gelmiş olur. Bu durumda, kural olarak, alacaklı hakkını dilerse temel (asıl) borç ilişkisine, dilerse kambiyo ilişkisine dayanarak talep edebilir. (Hakların Telahuku-Yarışması). Ancak borçlu, borcunu, borç şu veya bu ilişkiye dayansın, bir defa ödemekle yükümlüdür. Senet lehdarına (ve hamile) yapılan ödeme ile esas borç ilişkisien dayanan borç da sona erer. Senet ciro edilmemiş olmak kaydıyla tersi de olanaklıdır. (Bu genel bilgiler için bk. Doç. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku; 1976 sh. 8 vd. 55-56, 172 ve d). Her iki borç ilişkisinin varlıklarını birbirlerinin yanında devam ettirmeleri nedeniyle kambiyo ilişkisine dayalı ancak hakkının ödeme dışında herhangi bir sebeple düşmesi halinde alacaklı asıl borç ilişkisine dayanarak hakkını talep ve dava edebilir; (Fırat Öztan, age, sh. 177 - Prof. Dr. Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku, 1975, sh. 15- Prof. Dr. Yaşar Karayalçın, Ticaret Hukuku, IV, Ticare Senetler (Kambiyo Senetleri) dördüncü baskı, 1970, sh. 58). O halde, lehdar keşideciden, hamil de kendi cirantasından, senedin zayi olması sebebiyle senede dayanan müracaat hakkının düşmesi veya kullanma olanağının kalmaması durumunda, asil borç ilişkisine dayanarak alacaklarını yine de talep edebilirler. Bu durumda da asıl (temel) ilişkiye dayanılarak alacağın tahsili olanağı varsa, zarar henüz doğmamış kabul edilmelidir. Diğer bir deyimle, zararın gerçekleşmesi için, alacaklının alacağının tahsili için bütün yasal yolları denemiş ancak sonuç alamamış olması gerekir. Yargıtay'ın, Medeni Kanunun 917. maddesi uyarınca devletin sorumluluğu konusunda devamlı uygulaması da bu yöndedir. (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Davaları, 1976, sh. 349 vd'deki kararlar 4. HD 13.12.1974 tarih 7152 esas 16841 K. 4. HD 13.6.1967 T. 966/4403 esas, 967/5077 K. vd.) Nitekim, Yargıtay'a göre ipoteğin (veya benzeri işlemlerin) yanlışlıkla kaldırılmış olması zararın doğumu için yeterli olmayıp alacaklının alacağının tahsili için borçlunun diğer mallarına başvurmak üzere takip yapması ve alacağın tahsilinin imkansız kalması (aciz) halinde ancak zararın doğduğu kabul edilebilir. (M. Reşit Karahasan, age, sh. 355 vd'deki kararlar, 4. HD. 4.4.1967 T. 1966/2175 esas 967/2814 K. 4. HD: 16.12.1965 T: 1964/10340 esas, 975/7368 K; 4. HD. 26.5.1965 T: 963/13390 esas 965/3015 K; 4. HD. 18.2.1965 T: 963/8716 esas, 965/862 K., 4. HD. 21.11.1964 T. 963/6051 esas, 964/5466 K).
Olayda da, davalı banka tarafından zayi edilen bononun lehdar (N.C.) tarafından (M.U.)'a, onun tarafından da davacıya ciro edildiği iptal davası dosyasından anlaşılmaktadır.
Davacı hamil iptal kararına dayanarak bono borçlusu hakkında icra takibine geçmiş ve inkarla karşılaşmıştır. Keşideci ile bir temel hukuk ilişkisi de mevcut bulunmadığına göre esas ilişkiye dayanarak keşideciye başvurması da söz konusu değildir. Diğer yandan, TTK'nun 676/2. maddesi hükmü gereğince hamil iptal kararına dayanarak ancak keşideciye başvurabilir, cirantaya başvurma hakkı yoktur. (Doç. Dr. F. Öztan, age. sh, 135). Ancak hamilin, iptal kararına dayanarak cirantaya müracaat edememesi, ciranta ile arasındaki ciro işlemine neden olan esas hukuki ilişkiye dayanarak talepte bulunulmasına engel teşkil etmez. Nasıl ki, bir ticari senedin düzenlenmesine taraflar arasındaki bir temel hukuk ilişkisi neden oluyarsa, mevcut bir emre muharre ticari senedin cirosuna da böyle bir temel hukuk ilişkisi neden olmaktadır. Burada da hamilin kamböyo hukukuna ve temel ilişkiye dayanan iki hakkı vardır. Kambiyo hukukuna dayanan ilişki herhangi bir sebeple düşmüş ise esas ilişkiye dayanarak talepte bulunabilir.
O halde olayda, davacının kendi cirantasına karşı esas ilişkiye dayanarak talepte bulunmadan ve bu talebi sonuçsuz kalmadan bir zararının doğduğundan söz edilmeyeceğinden ve ancak böyle bir durumun oluşmasından sonra dava hakkı doğacağından, davanın bu sebeple reddi gerekirdi.
Mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerektiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.