 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
E: 1983/6
K: 1983/4
T: 02.11.1983
DAVA : Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı'nın 8.3.1983 ve Çaykara Asliye Hukuk Hakimliği'nin 3.1.1983 günlü yazıları ile HUMK.nun 150. maddesi uyarınca verilen "hafif hapis" cezası hakkında 647 sayılı Kanunun değişik 4/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 27.4.1981 gün ve 4042/7096 sayılı kararı ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 29.4.1982 gün ve 3274/3897 sayılı kararı arasında içtihat aykırılğı bulunduğu bildirilerek içtihatların birleştirilmesinin istenmesi üzerine, sözü edilen Daire kararları arasında aykırılık bulunduğu "Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nun" 29.6.1983 gün ve 65 sayılı kararı ile benimsenerek, söz konusu aykırılığın, "içtihadı birleştirme" yolu ile giderilmesi istenilmekle, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Bölümü Genel Kurulu'nda, içtihatlar arasında aykırılık bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten, daire kararlarının istikrar arzetmemesi nedeniyle İçtihadı Birleştirme yönüne gidilmesine lüzum olmadığı yolundaki görüşün, konunun önemi gözetilerek aykırılğın giderilmesi gerektiğine üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildikten ve Raportör Üyenin açıklamaları dinlendikten sonra işin esasına geçildi:
KARAR : Konuya girmeden önce alınan Daire kararlarının özetlenmesinde yarar görülmüştür.
6. Hukuk Dairesi 27.4.1981 gün ve 4042/7096 sayılı kararında, "647 sayılı Kanunun 4/2. maddesinde suç tarihinden önce para cezasına veya tedbire çevrilmiş olsa dahi, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmemiş olanlar hakında hükmolunan otuz güne kadar (otuz gün dahil) hürriyeti bağlayıcı cezaların yukarıdaki bentlerde yazılı ceza ve tedbirlerden birine çevrileceği" açıklıkla belirtilmiştir.
HUMK.nun 150. maddesine göre verilen cezalar, inzibati nitelite olup kesindir ve temyiz edilemez. Ancak, bu şekilde verilen altı gün süreli hafif hapis cezası da, muvakkaten hürriyeti bağlayıcı nitelikte olup, unsurları bulunduğu takdirde bu nev'i cezalar hakkında da 647 sayılı Kanunun 4/2. maddesinin uygulanması mümkündür. Kanunda bunu önleyen bir hüküm bulunmamaktadır" denilmek suretiyle HUMK.nun 150. maddesine dayanılarak verilen hafif hapis cezasının para cezasına çevrilmesinin zorunlu olduğu benimsenmiş, 2. Hukuk Dairesi ise, 29.4.1982 gün ve 3274/3797 sayılı kararında, mahkemenin mehabetini koruyup sağlamanın müeyyidesi olan 150. maddenin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer alış maksadı ile kanun koyucunun güttüğü amaç ve öngörülen sistem karşısında 150. maddeye dayanılarak verilen cezaların paraya çevrilmesinin mümkün olmadığı, 647 sayılı Kanunu, bunun aksine yorumlamak mahkemece alınan etkin tedbirin etkisiz hale gelmesini önlemeye yol açacağı, bu anlayış biçiminin ceza politikası ile bağdaşmayacağı, bu nedenle sözü edilen maddeye göre verilen hafif hapis cezasının para cezasına çevrilemiyeceği görüşüne yer verilmiştir. HUMK.nun 150. maddesi, yargılama sırasındaki uygunsuz davranışları yaptırım altına almış ve bir kimsenin mahkeme huzurunda münasip olmayan kavil veya fiilde bulunması halinde bir haftaya kadar "hafif hapis" ya da hafif para cezası ile cezalandırılması esasını getirmiştir.
Sözü edilen maddeye paralel bir hüküm de CMUK.nun 379. maddesinde yer almıştır. Öte yandan bu maddeye göre verilen kararların kesin olduğu da açıklıkla belirtilmiştir.
Her ne kadar, HUMK.nun 150. maddesinde, bu maddeye göre verilen kararların kesin olduğu yolunda kayıt mevcut değil ise de, yargılama hukukunu ilgilendiren bu tür kararların temyizi kabil olmadığı gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilmiş bulunmaktadır.
Her iki yasada öngörülen eylemin ceza miktar ve türleri aynı olup, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun anılan maddesinin başlığında, verilen cezanın inzibati ceza olduğu da ifade olunmuştur.
Yasa sistematiği içinde sözü edilen maddeler, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda "muhakeme celseleri" Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda ise" duruşma celselerinin aleniyeti ve inzibatı" başlığını taşıyan bölümlerinde yer almışlardır.
Maddelerin yasa içindeki yerleri ve açıklanan durum karşısında maddelerin kabulündeki amacın duruşmanın disiplinli, sağlıklı bir biçimde yürütülmesine ve mahkemelere karşı duyulması gereken saygıyı temine yönelik olduğu, cezaların bu amacı sağlamak içni yaptırım olarak öngörüldükleri anlaşılmaktadır.
Bu açıdan değerlendirilince, öngörülen cezalar adları ve nitelikleri ne olursa olsun, zabıta hukukunu ilgilendirmekte, zabıta yaptırımları niteliğini taşımaktadırlar. Bu tür cezalar yalnız düzeni tehlikeye düşüren davranışları önlemek için kabul edilen "önleyici nitelikte"ki yaptırımlar olup, ceza yasalarında yer alan genel ve kamu niteliğindeki cezalardan farklıdırlar. O nedenledir ki, zabıta hukuku cezaları diğer bir deyimle disiplin cezaları temyiz edilemezler, kesindirler. Yine bu nedenledir ki, disiplin cezası ile cezalandırılan kişiler için sanık veya hükümlü sözcüğü kullanılamaz. anılan maddelerin yaptırım altına aldığı eylemler suç aşamasına varmayan davranışlar niteliğindedir. Bu eylemlerin suç aşamasına varması halinde ise ceza hukukundaki genel prensibe bir istisna olarak, bu cezanın uygulanması olanağı da vardır. Eylemin aynı zamanda suç aşamasına varması, suç unsurlarının oluşması halinde ilgili hakkında genel hükümlere göre kovuşturma yapılacağına her iki maddede de yer verilmiştir. Başka bir anlatımla, fail hakkında hem disiplin cezası ve hem de genel kamu cezası verilmesi olanağı vardır.
Konuya Usul Hukuku açısından eğilen bilim adamları da açıkça, duruşmanın düzenli yürütülmesini sağlamak için öngörülen cezaların, temyiz edilemeyeceğini, kesin olduklarını, tekerrüre esas olamayacaklarını, kamu cezası niteliğinde bulunmadıklarını, başka bir cezaya dönüştürülemeyeceğini, ceza yasalarındaki rejimin bu cezalarda uygulanamayacağını, iş bu cezai önlemlein duruşmayı önetmek için kabul edilmiş tedbirlerden ibaret bulunduklarını vurgulamışlardır (Örneğin, Ord. Prof. Mustafa Reşit Belgesay, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 1939, 2. Tab., Cilt 1, Sh. 363, 364, 365; Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1979, Sh: 126, 127).
Usul Hukukuna ilişkin diğer birçok eserlerde aynı düşünce yer almakta, CMUK.nun 379. madesinin başlığı ve 380. maddenin içeriği de bu görüşü doğrulamaktadır.
Bu durum karşısında, HUMK.nun 150. maddesine dayanılarak verilen hafif hapis cezasının inzibati ceza olduğu, infaz yönünden TCK.nun 11 ve 647 sayılı "Cezaların İnfazı" Hakkındaki Yasanın 1. maddesinde belirtilen "kısa süreli" hürriyeti bağlayıcı cezalardan ayrı özellikleri bulunduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, sözü edilen cezanın "Cezaların İnfazına" ilişkin 647 sayılı Yasanın değişik 4/2. maddesi gereğince hafif para cezasına çevrilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Aksine bir görüşün kabulü halinde, maddedeki hafif hapis cezasının yukarı sınırı itibariyle daima verilen ceza hafif para cezasına çevrilecek, böylece maddenin kabulü ile güdülen amacın dışına çıkalacak ve maddedeki tevkif zorunluğu da fiilden ortadan kaldırılmış olacaktır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, yargılama sırasında ve mahkeme huzurunda münasip olmayan kavil veya fiilde bulunan kimselere 1086 sayılı HUMK.nun 150. maddesine dayanılarak verilen "hafif hapis" cezasının inzibati ceza olması itibarıyla 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun değişik 4/2. maddesi uyarınca "hafif para" cezasına çevrilemeyeceğinde, 2.11.1983 günlü ilk toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
HUMK'nun 150. maddesinde yer alan müeyyidenin inzibati nitelikte bulunduğu kuşkusuz olmakla beraber, suç mertebesine henüz çıkmamış mahkemenin mehabetini ihlal eden bir fiile tekabül eden cezanın hafif hapis veya hafif para cezası olarak takdir ve tayin edileceği anılan madde hükmü gereğidir. Anılan madde yine inzibati nitelikteki HUMK'nun 422. maddesinden çok ayrı bir şekilde düzenlenmiştir.
Hafif hapis, hafif para cezasının "kabahatlar için mevzu cezalar" olduğu TCK'nun 11. maddesinde belirlidir. 647 sayılı "Cezaların İnfazı Hakkında Kanun"un 3. maddesinde altı aya kadar hürriyeti bağlayıcı cezaların (kısa süreli) olduğu açıklandıktan sonra aynı maddenin 4. maddesinde (kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza yerine uygulanabilecek ceza ve tedbirler) hükme bağlanırken, belli haddi geçmeyen kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın hafif veya ağır para cezasına çevrilmesi zorunlu tutulmuştur. 4. madde kapsamı dışında bırakılan ceza ve kişiler anılan maddenin son fıkrasında gösterilmiştir ki, istisnalar arasında HUMK'na göre verilmiş inzibati nitelikteki cezalar katılmamış ve sayılmamıştır.
İnzibati nitelikteki bir fiilin müeyyidesi biçiminde verilmiş olsalar bile yukarıda anılan kanunlar uyarınca hürriyeti bağlayıcı nitelikte olduğu kuşkusuz olması gereken ve HUMK'nun 150. maddesi uyarınca verilmiş hafif hapis veya hafif para cezasının, tekerrüre esas olmaması, tecil edilememesi, adli sicile kaydedilmemesi, diğer bazı ceza nevilerinde de bulunan özellikleri gibi, bu cezanın 647 sayılı Kanun kapsamı dışına itilmesini gerektirmez. Bu hususta açık hüküm aranmalıdır. Nitekim, öyle cezalar vardır ki, tecil edilemez (kaçakçılık suçu), tekerrüre esas alınamaz (taksirli suç) sabıka kaydına geçmez, amma yine bu fiillerin müeyyideleri ceza niteliğini taşır. Bu cezanın şartlı salıvermeye tabi olduğu, istisna edilmemişse genel af kanunu kapsamına girmesi de bu görüşü teyit eder.
HUMK'nun 150. maddesine göre takdir ve tayin edilmiş hafif hapis cezasının paraya çevrilmesi halini, inzibati nitelikteki bu cezaya etkisiz kılacağı iddiasının hukuki dayanağı yasada yoktur. mahkemenin böyle bir saygısızlık karşısında dilerse, hafif para cezası verebileceği zaten anılan maddede öngörülmüştür. O halde para cezasına çevrilme halinde müeyyidenin tesirsiz kalacağı görüşüne iltifat edilemez. Esasen, etkisiz hale gelmiş bir müeyyidenin müessir şekilde uygulama seviyesine çıarılması yargının değil yasama erkininin görev ve yetkisine girer. Nitekim cezaların aşağı ve yukarı hadleğrinin belli aralıklarla arttırıldığı ve müessiriyetlerinin sağlanmasına çalışıldığı meydandadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 13, 19. maddeleri hükümleri karşısında, temel hak ve hürriyetler, Anayasanın özüne ve sözüne uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir. Kanunun belirttiği haller dışında kimse hürriyetinden yoksun kılınamaz. Kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyeceği ve kanunun gösterdiğinin dışında ve biçimde ceza tertip edilemeyeceği, Ceza Hukukununun temel ve vazgeçilemeyecek ilkesidir.
HUMK'nun 150. maddesi uyarınca verilmiş hafif hapis cezasının 647 sayılı Kanun kapsamı dışında bırakıldığına dair açık hüküm mevcut olmadığına ve istisnalar içinde sayılmadığına, bu cezanın inzibati nitelikte addedilmesinin paraya çevrilmesini engelleyen yasal bir sebep sayılamayacağına göre, aksi düşünce ve uygulamanın Anayasaya, T. Ceza Kanununun, 647 sayılı Kanun hükümlerine ve Ceza Hukuku ilkelerine ters düşeceği düşüncesindeyim.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle, hilafına oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.