 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1983/74
K: 1985/254
T: 27.02.1985
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Elazığ 1. Asliye Hukuk Mahkemesi)'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.10.1980 gün ve 1979/363 - 647 sayılı kararın incelenmesi her iki tarafça istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 7.5.1981 gün ve 1981/331 - 1050 sayılı ilamiyle; (.. Projesine göre 5 katlı yığma bina yapılmasına ilişkin olarak taraflar arasında kurulmuş olan inşaat sözleşmesi hukuki imkansızlık nedeniyle BK. nun 20/1. maddesi gereğince baştan itibaren batıldır. Çünkü sözleşmenin yerine getirilmesi 9 Haziran 1975 tarihinde çıkarılmış afet işlerine ilişkin yönetmelik gereğince imkansız bulunmaktadır. Taraflar ileri sürmeseler bile hakimin butlanı re'sen nazara alması icap eder. Sözleşme batıl olduğundan her hangi bir hukuki sonuç, başka ifade ile taarflar için bir borç veya alacak meydana getirmez. Ne var ki davalı müteahhitler iktisap ettiklerini nedensiz zenginleşme hükümlerine göre iade etmek ve kusurlu iseler davacıların sözleşmenin geçerliliğine güvenmesi sonucu uğradıkları menfi zarar tazmin etmek zorundadırlar. Müteahhitler bir inşaat taahhüdü altına giren meslek adamı sıfatıyla gerekli özeni göstermeden sözleşmenin uygulanması için inşaat yerindeki eski binaları yıkmaları nedeniyle kusurludurlar ve davacıların uğradığı menfi zarardan sorumlu olmaları gerekir. Ancak, burada davacıların tazmini gerekli zararı, eski binaların değeri, başka söyleyişle yıkılmış olan binaların inşaat değeri değil, yıkım sonunda ortaya çıkan ve davalı üstencilerin sattığı veya götürdükleri anlaşılan enkazın bedelidir. Çünkü açıkca ortaya koyduklarına göre davacıların amacı, eski binayı yıkıp müteahhit aracılığıyla arsa payı karşılığı burada yeni bir bina yaptırmaktır. Bugün için imar mevzuatı ve afet işlerine ilişkin yönetmelik uyarınca davacıların eski binaların bulunduğu ve tevhit edilmiş arsa üzerinde karkas bir bina yaptırmalarına hukuki ve fiili engel yoktur. Bu nedenle kendileri tarafından da yıkılması zorunlu olan binaların inşaat değeri davacıların menfi zararı olarak kabul edilemez. Şu halde mahkemenin bilirkişi aracılığı ile davanın açıldığı Mart/1979 tarihindeki rayiçlere göre enkaz bedelini tesbit etmesi ve bu para tutarının davalılardan alınmasına karar verilmesi gerekir. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
Mahkeme davalılardan Hanefi hakkındaki davayı, dava konusu sözleşmede taraf olmadığı gerekçesi ile red etmiştir. Oysa mahkemece de kabul edildiği gibi davalılar Kadir ve Hanefi'nin ortak olduğu ve adi ortaklık halinde çalıştıkları ispatlanmıştır. Davacılar dava dilekçesinde eski binaların Hanefi tarafından yıktırıldığını ve enkazın davalılar Kadir ve hanefi tarafından sattırıldığını ve bu bölümünün de ortaklığın müşterek tasarrufunda bulunan mahalle taşındığını iddia etmiş ve bu yönler tanık beyanları ile sabit olmuştur. Şu halde davalılardan Hanefi, yıkılan binaların enkazını iktisap eden ortaklığın bir ortağı olarak enkaz bedelinden nedensiz zenginleşme kuralları gereğince sorumlu olmak gerekir. Hakkındaki davanın husumet yönünden reddi bu bakımdan usul ve yasaya aykırıdır. Kararın bu nedenle bozulması gerekir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Her iki taraf vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 1 - Taraflar arasında daha önce görülen 1981/335 E. sayılı davada verilen hükmün kesinleşmiş bulunması nedeniyle, 28.9.1978 günlü inşaat sözleşmesinin batıl olduğunu kabul etmek, hukuken zorunlu ise; gerek yerel mahkeme ilamında, gerekse Özel Daire bozma kararında benimsendiği gibi, olayda, yüklenicilerin meslek adamı niteliği ile gerekli özeni göstermedikleri, davacıların arsası üzerindeki yapının yıkılmasında kusurlu bulundukları sabit olduğundan, yıkım nedeniyle doğan zarardan, 1. derecede zorunlu olmaları gerektiği tartışmasızdır.
Bu durumda, BK. nun 98/1. maddesi hükmüne göre, davalı borçlular, hafif kusurlarından dahi sorumlu olduklarından, gerçekleşen hukuki ve fiili imkansızlık karşısında, davacıların uğradıkları zararın ve ödenecek tazminatın miktar ve niteliğini tanımlamak gerekmektedir.
Olayda, davacıların uğradığı zarar, arsaları üzerinde bulunan ve davalılar tarafından yıkılan evin enkaz bedeli değil, kaybedilen şeyin objektif değeri ile, bu yıkım nedeniyle elde edilemeyen kira gelirlerinin toplamıdır.
Gerçekleşen zararın nasıl ve ne oranda tazmin edilmesi gerektiği sonucuna gelince; BK.nun 98/II. maddesi hükmüne göre, haksız fiillerin sorumluluğa ilişkin hükümleri kıyasen akde aykırı davranışlara da uygulanacağından, kusurun ağırlığı, işin borçlular için fayda sağlayıp sağlamadığı ve haksız fiillerde söz konusu olan birlikte kusur gibi, tazminatın indirilmesini gerektiren nedenler burada da dikkate alınmalıdır.
Olayda davalıların, 1. derecede kusurlu olduğu gözönünde tutularak, tazminatın kapsamı yerel mahkemece belirlenmeli, BK.nun 43 ve 44. maddeleri hükümleri uyarınca inceleme yapılarak tazminattan indirim yapılması gerekip gerkmediği araştırılıp, grekiyorsa tutarı saptanmalı, sonucuna göre karar verilmelidir. Bu esaslara uymayan direnme kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulması ve taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.2.1985 gününde üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.