 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1983/5-356
K:1985/42
T:31.01.1985
- TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
* ÖZET:24.5.1982 günlü ve 1982/1 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurulu Kararına göre, 4753 sayılı Yasaya uygun olarak kullanmama nedeniyle Hazine tarafından açılan geri alma davalarına bakılması gerekir.
(4753 s. ÇTK. m. 57, 58)
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Akçadağ Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 17.6.1981 gün ve 1981/40-163 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 17.11.1981 gün ve 1981/1004711211 sayılı ilamıyla; (... 19.7.1973 gününde yürürlüğe girmiş olan 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanununun 235/A maddesine göre (4753 sayılı Kanun bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte kaldırılmış) ayrıca 1757 sayılı Kanun Anayasa Mahkemesi'nin 17.10.1976 günlü 42/48 sayılı kararı ile iptal edilmiş olduğundan ve sözü geçen kararda verilen bir yıllık süre içinde bu konuda yeni bir yasada çıkarılmadığından ve bu durumda Hukuk Genel Kurulunun 18.5.1977 günlü ve 14/1960489 sayılı kararında belirtildiği üzere, 4753 sayılı Yasa hükümleri kendiliğinden yürürlüğe giremeyeceğinden ve karar tarihinde yürürlükte olmayan bir yasanın hükümlerine tutunarak karar verilmeyeceğinden 4753 sayılı Yasaya dayanılarak açılan davanın kabul edilmesine olanak yoktur. Ancak yürürlükte olan 1617 sayılı Ön Tedbirler Yasasının 8. maddesi gereğince (4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanununa dayanılarak dağıtılan tarım arazisizi Toprak ve Tarım Reformu Kanununun yürürlüğe gireceği tarihe kadar devir ve temlik edilemez). Böyle olunca yürürlükte olan hükümlere göre ancak; devir ve temlik yasağı vardır. Devir ve temlik kavramı ise temliki tasarrufları kapsar. Harici bir satış senedi devir ve temlik sağlayamaz çünkü tapu malikinin böyle bir senet vermiş olsa bile taşınmazını tasarrufu altına alması her zaman olasıdır. 4753 sayılı Yasanın 57. maddesinin uygulama olanağı kalmamıştır. Açıklanan bu gerekçelere göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken tapuların iptaline karar verilmesi doğru bulunmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/2. maddesi gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:
4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 11.6.1945 tarihinde kabul edilerek çıkarılmıştır. Temel amaçlardan biri Yasanın 1/a maddesinde "Arazisi olmayan veya yetmeyen Çiftçileri veya çiftçilik yapmak isteyenler, aileleri ile birlikte geçimlerini sağlayacak ve iş kuvvetlerini değerlendirecek ölçüde araziye sahip kılmak" olarak tanımlanmıştır. Amacı gerçekleştirmek için dağıtılacak arazi yasanın 8. maddesinde Devletin hüküm ve tasarrufu veya Özel Mülkiyeti altında bulunup kamu işlerinde kullanılmayan arazi; sahibi bulunmayan arazi; Devletçe kurutulan sahipsiz bataklıklardan kazanılacak arazi; bu kanun hükümlerine göre kamulaştıracak arazi vs. olarak gösterilmiştir. Ayrıca Yasa koyucu aşağıda da üzerinde durulacağı üzere kısıtlayıcı ve aykırı hareket halinde geri almaya olanak veren hükümler getirmiştir.
19.7.1972 tarihinde kabul edilen 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanunu Toprak ve Tarım Reformunun gerçekleştirilmesi için gerekli ön tedbirlere ilişkin hükümleri kapsamak amacıyla çıkarılmış ve 8 nci maddesiyle şu düzenlemeyi getirmiştir: "4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile 4486 sayılı Teknik Ziraat ve Bahçıvanlık Okulları Hakkındaki Kanunlara dayanılarak dağıtılan tarım arazisi, Toprak ve Tarım Reformu Kanununun yürürlüğe gireceği tarihe kadar devir ve temlik edilemezler. 1617 sayılı Yasadan sonra 25.6.1973 tarihinde kabul edilen 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu çıkarılmıştır. Toprak ve Tarım Reformu Kanununun temel amaçlarından biri Yasanın 2/b maddesinde şu şekilde açıklanmıştır: "Topraksız veya az topraklı çiftçi ailelerinin yeter gelirli tarımsal aile işletmeleri haline getirilmeleri için topraklandırılmalarını, donatılmalarını, desteklenmelerini ve öğütlenmelerini" sağlamaktır. Yasanın öngördüğü amaçların gerçekleştirilmesi için Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı emrine geçecek araziler yönünden bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırılacak arazi, Devlete ait olup kamu hizmetlerinde kullanılmak üzere tahsis edilmemiş olan arazi, 766 sayılı Tapulama Kanunun 38. maddesi gereğince Hazine adına tesbit ve tescil edilecek arazi, göllerin ve bataklıkların kuruması veya kurutulması, nehirlerin mecra ve seviye değiştirmesi, göl ve deniz kıyılarının dolması veya doldurulması ile meydana gelen ve gelecek olan arazi, iskan mevzuatına göre başka yere karşılıksız yerleştirilenlerin terk ettikleri arazilerin tamamı vs. ye değinilmiştir. 1757 sayılı Yasa amacını gerçekleştirmek konusunda kapsamlı ve ayrıntılı düzenlemelerde bulunmuş 235/a maddesi ile de şu hükmü getirmiştir: "4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ek ve tadilleri yürürlükten kaldırılmıştır". Ancak daha sonra Anayasa Mahkemesi 17.10.1976 tarih ve 42/48 sayılı kararla 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanununu iptal etmiştir.
4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun 57 ve 58. maddeleri bazı kısıtlamalar getirmiş olup bu kısıtlamalara aykırı hareket 57. maddenin "bu kanunla verilen arazi sahibi tarafından işletilmeyerek terk edilir veya ortakçılıkla veya bir özürsüz olarak kira ile işletilirse Tarım Bakanlığı'nın bu Kanun gereğince ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere, gayri menkullerin geri verilmesini ve tapu kaydının silinerek Hazine adına değiştirilmesini mahkemeden istemeye hakkı vardır şeklindeki hükümleriyle geri alma davalarına yer vermiş ve kısıtlamaları da 25 yılla sınırlandırılmıştır.
1757 sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesiyle bu Yasanın daha önce yürürlükten kaldırıldığı 4753 sayılı Yasaya dayanan geri altına davalarının durumu tartışma konusu olmuş ve bu konuda 24.5.1982 tarih, esas: 1982/1, karar: 1982/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı çıkarılmıştır. Bu kararda "4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu hükümlerine göre dağıtılan topraklar üzerindeki mülkiyet hakkının aynı Kanunun 57 ve 58. maddelerinde yer alan kısıtlamaları bu kanun yürürlükten kalktıktan sonra da varlığını saklı tuttuğuna ve bu nedenle toprak sahibinin kısıtlamalara aykırı davranması halinde Hazinenin sözü edilen 57 ve 58. maddeler hükümlerince geri alma davası açabileceğine" karar verilmiştir.
Daha sonra 22.11.1984 tarihinde kabul edilen 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu çıkarılmıştır. Bu son Tarım Reformu Kanunu dahi temel amaçları arasına Yeterli toprağı bulunmayan ve topraksız çiftçilerin zirai aile işletmeleri için Devletin mülkiyetinde bulunan topraklarla topraklandırılmalarını desteklemelerini, eğitilmelerini sağlamayı da almıştır. 3083 sayılı. Yasa uygulama alanlarında ilgili kuruluş tasarrufuna geçecek arazi bakımından da düzenlemede bulunmuş ve Devletin hüküm ve tasarrufu veya özel mülkiyetinde olup kamu hizmetlerinde kullanılmak üzere tahsis edilmemiş arazi uygulama kararının Resmi Gazetede yayınlı ile; gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan arazi ve diğer gayri menkuller kamulaştırma ile uygulayıcı kuruluşun tasarrufuna geçer yolunda hükümler getirmiştir. 3083 sayılı Yasa ayrıca arazi dağıtımı (m. 8); borçlandırma (m. 9) dağıtılan toprağın geri alınması (m. 10), tasarruf tahdidi (m. 11) konularda düzenlemelerde bulunmuş ayrıca 13. maddedeki koşullar altında temliki tasarrufların durdurulmasını da öngörmüştür.
3083 sayılı Yasa geçici 3. maddesi ile aynen şu hükümleri getirmiştir: "Uygulama alanları ve uygulama alanları dışında 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanununun 8. maddesiyle mülga 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve 4486- sayılı Teknik Ziraat ve Bahçıvanlık Okulları Hakkındaki Kanun hükümlerine göre tevzi edilen ve bilahare başkalarına devredilmiş bulunan gayri menkullerin satışının iptaline ilişkin olarak açılmış davalar her ne safhada olursa olsun düşer."
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde metni aynen alman bu hükümlerin kapsamı tartışılmış ve dolayısıyla 24.5.1982 günlü İçtihadi Birleştirme kararının geçerliliği üzerinde durulmuştur. Yukarıda da değinildiği üzere 1617 sayılı Yasanın 8. maddesi 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanununa dayanılarak dağıtılan tarım arazisinin Toprak ve Tarım Reformu Kanunu yürürlüğe girinceye kadar devir ve temlik edilemeyeceğini öngörmüştür. 3083 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi 1617 sayılı Yasanın 8. maddesiyle 4753 sayılı Yasa hükümlerine göre tevzi edilen ve bilahare başkalarına devredilmiş bulunan gayri menkullerin satışının iptaline ilişkin olarak açılmış olan davaların her ne safhada olursa olsun düşeceğini öngörmüş bunun dışında metinden de açıkça anlaşılacağı üzere 4753 sayılı Yasaya aykırı davranış sebebiyle açılan davaları kapsam dışında tutmuştur. Hal böyle olunca bu kapsam içerisinde 24.5.1982 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın etkisini sürdürdüğünün de kabulü gerekir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bazı Üyelerce devir ve satış sebebine dayanan davaların düşmesini öngören Yasa koyucunun devir ve satışa göre dalın hafif durumda bulunan diğer davaların da düşmesini -öngördüğünü geçici 3. maddenin sevkindeki amaca uygun düştüğünün kabulü gerekeceği ve T.B.M.M. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanının yasama meclisindeki açıklamalarının da bunu doğruladığı görüşü ileri sürülmüş ise de çoğunluk şu gerekçelerle bu görüşe katılmamıştır: önce şu husus belirtilmelidir ki, yasama organında yapılan konuşmaların, komisyon başkan veya sözcüleri de olsa yasaların yorumunda bağlayıcı gücü olmadığı ancak T.B.M.M. nce kabul edilen metnin oluşmasına yol açan komisyon rapor ve gerekçelerinin bağlayıcı değil aydınlatıcı niteliği haiz bulundukları yorum kurallarının gereğidir. Olayda, tasarıda davaların düşmesini öngören bir hüküm başlangıçta mevcut değilken, sonradan az önce belirtilen komisyon tarafından değişiklik yapılarak tartışma konusu metin getirilmiş ve komisyonun gerekçesi de metne tamamen uygun olarak kaleme alınmıştır. Komisyon Başkanının mecliste görüşmeler sırasında yaptığı ve metnin kapsamını daha da genişletici yöndeki konuşmasının yorumda herhangi bir etkisinin bulunamayacağı yukarıda açıklanan hukuki esasların doğal sonucudur. Diğer taraftan bir davanın düşmesine karar vermek yargı organın görevine giren bir husus olup hakim bu konuda yasanın açık hükmü ile bağlıdır. Yasanın açık hükmü "... başkalarına devredilmiş bulunan gayri menkullerin satışının" iptalinden söz etmektedir. Bu açık hüküm karşısında yorum yolu ile hükmün kapsamı genişletilerek bir davanın düşmesine karar verilemez. 4753 sayılı Yasa uyarınca yapılan işlemlerde teknik anlam da satım sözleşmeleri de söz konusu değildir. Burada bir an için konunun yoruma elverişli olduğu kabul edilerek Yasa koyucunun amacı üzerinde de kısaca durmak gerekli görülmüştür. Toprak Tarım Reformu ile ilgili olarak çıkarılan tüm yasaların amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için öngörülen tedbirlerin mahiyeti gözetildiğinde geçici 3. maddenin toprak reformun amacını kolaylaştırıcı yönde yorumlanması gerekir. Başka bir anlatımla yorumun 3083 sayılı Yasanın gerçekleştirmek istediği amaç doğrultusunda yapılması gerekir; bu ise reformu zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı olmalıdır. Bunun sonucu olarak davaların düşmesinin geçici 3. maddede sınırlandırılanlar için söz konusu olduğunun kabulü gerekir. Yasanın sözü de bunu açıklıkla göstermektedir.
Olayda 4753 sayılı Yasaya uygun olarak kullanmama nedeniyle Hazine tarafından açılan geri alma davası mahalli mahkemece kabul edilmiş; Özel Dire 4753 sayılı Yasanın 1757 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırıldığı, 1757 sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin 4753 sayılı Yasaya uygulama olanağı kazandırmayacağı gerekçesiyle kararı bozmuş mahkeme direnmiştir. Gerçekten 24.5.1982 günü çıkarılan İçtihadı Birleştirme Kararına göre bu tür davalara bakılmak gerekecektir. Diğer taraftan bu dava 3083 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi kapsamına girmemektedir. Bu durum karşısında direnme uygun bulunmaktadır. 0 halde direnmeye yönelik temyiz itirazlarının reddi ile işin esası incelemek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan işin esası incelenmek üzere dosyanın 5. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 31.1.1985 günü ikinci görüşmede salt çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu gayrimenkul 4753 sayılı Kanuna göle davalıya temlik edilmiştir. Davalının takyit süresi dolmadan araziyi kiraya vermesi sebebi ile anılan Kanununun 57. maddesi uyarınca Hazine tarafından istirdat davası açılmıştır.
Her şeyden önce, belirtmek gerekir ki; 24.5.1982 günlü 1982/1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bu davanın dinlenmesi mümkün idi.
Çözülmesi gereken sorun, 1.12.1984 tarihinde yürürlüğe giren 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ' nun geçici 3. maddesi karşısında, davanın düşmesinin gerekip gerekmeyeceğidir. Söz konusu maddede "Uygulama Alanları ve Uygulama Alanları dışında 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanununun 8. maddesi ile mülga 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve 4486 sayılı Teknik Ziraat ve Bahçıvanlık Okulları Hakkındaki Kanun hükümlerine göre tevzi edilen ve bilahare başkalarına devredilmiş bulunan gayri menkullerin satışının İptaline ilişkin olarak açılmış davalar her ne safhada olursa olsun düşer denilmektedir. Bu hükme göre düşme kararı verilebilmesi için üç şartın gerçekleşmesi lazımdır:
1 - Davanın konusunun 4753 veya 4486 sayılı Kanun hükümlerine göre tevzi edilen yerlerden olması,
2 - Bu yerlerin bilahare başkalarına devredilmiş bulunması,
3 - Açılan davanın bu gayri menkullerin satışının iptaline ilişkin bulunmasıdır.
Eldeki davaya konu gayrimenkulun 4753 sayılı Kanun gereğince davalıya verilen yerlerden olduğu, Kanunda gösterilen 1. şartı kapsadığı açıkça bellidir.
Öte yandan davalının kendisine verilen araziyi bizzat işlemediği takyit süresi içinde 3. şahsa (ortağa) verdiği anlaşılmaktadır. Kanunda, 1617 sayılı Kanunda olduğu gibi, bir temlikten söz edilmediğine göre her türlü zilyetlik devrinin Kanun kapsamı içinde bulunduğu şüphesizdir. Böylece ikinci Şart da oluşmuştur.
Açılan davanın satış iptali davası olup olmadığının anlaşılabilmesi için, 4753 sayılı Kanunun çiftçiye topraklandırmada uyguladığı usulü dikkate almak gerekir. 4753 sayılı Kanunun 42, 46 ve 53. maddelerinde yer alan hükümler dikkatle tetkik edildiğinde görülecektir ki: toprak çiftçiye daima bir semen karşılığı verilmiş, bu semen peşin alınmamakla birlikte; çiftçi borçlandırılmış, hatta toprak üzerine ipotek de konmuştur.
BK.nun 182. maddesinde tarif edildiği gibi, semen karşılığı bir malın (olayımızda toprağın) alıcıya teslimi ve mülkiyetinin nakli satımdır, bu olaylarda taraflar bazı mükellefiyetlerle satım aktini oluşturmuşlardır.
4753 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmasına rağmen, o Kanun meri iken teessüs eden mükellefiyetlerin devam edeceği, 24.5.1982 tarihli 1982/1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiştir. Mükellefiyetlerin ihlali halinde satıcı durumunda olan Hazinenin açtığı geri alma davasının, satımın iptali davası niteliğinde olduğu açıktır. Bu yön, 4753 sayılı Kanunun verilenlerin geri alınması ve denkleştirilmesine ilişkin 57/2. maddesinde yer alan hükümlerden de bellidir. Şu halde, kanunda gösterilen 3. şart da olayda tamam olmuştur.
Yüce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğunca kabul edilen ana fikir "Bu madde metni açıkça ve yalnızca 1617 sayılı Kanunun 8. maddesine göre açılan satışın iptali davalarına ilişkindir. Kanun metnine aykırı yasama belgeleri kanunun yorumunda dayanak olamaz şeklindedir.
Burada şunu ifade edelim ki, Kanunun yorumunda amacın göz önünde bulundurulacağı yönü, modern hukukun başta gelen kurallarındandır. Kanunda amacın ne olduğu ise, tümünün ve yasama belgelerinin (gerekçeler. müzakere tutanakları) birlikte incelenmesi ile belirlenebilir. Hükümet tasarısında söz konusu madde hükmünün yer almadığı, bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda tasarıya eklendiği anlaşılmaktadır. 3083 sayılı Kanunun amacı 1. maddesinde açıklanmıştır. Bu amaç; Tarım alanlarının verimli şekilde işletilmesi, buralarda istihdam imkanlarının artırılması; topraksız veya yeterli toprağı olmayan çiftçi ailelerinin topraklandırılması, desteklenmeleri ve eğitilmeleri; yeni yerleşim yerlerinin kurulması zorunluluk halinde tarım arazisinin diğer amaçlara tahsisi şeklinde özetlenebilir.
Kanunun tümünün göz önünde tutulması halinde dahi, 4753 ve 4486 sayılı Kanunlara göre verilen ve henüz takyit süreleri dolmadan kayıtlamaların ihlali sebebiyle açılan davaların, 1617 sayılı Kanunun 8. maddesinde yer alan süresiz kayıtlamaların ihlali sebebi. ile açılan davalardan ayrık tutulamayacağı anlaşılır. Kaldı ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun bu işe ilişkin raporunda "Komisyonumuz tasarıya bir geçici madde eklemek suretiyle; 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma. Kanunu hükümlerine göre tevzi edilen ve aradan geçen 25-30 yıllık uygulama döneminde bu arazilerin tarım arazisi olma niteliğini kaybetmiş olması sebebi ile 3. şahıslara satışlarının yapıldığı, ancak Gerek Bu Kanun hükümlerine göre ve Gerekse 1617 Sayılı Kanun hükümlerine istinaden açılan Satış İptali davalarının, tasarıda yer alan hükümler karşısında hukuki mesnedinin kalmadığı... dikkate alınarak, bu uygulamadan zarar gören bir çok vatandaşımızın daha fazla mağdur olmamalarının veya yargı organlarında birikmiş davaların Yeni Yorumlara Yol Açılmadan sonuçlandırılmasının temini sağlanmıştır" denilmek suretiyle amaç; açık ve seçik olarak ortaya konmuştur. Kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda müzakeresine ilişkin zabıtlarda bu konuda söz alanın olmadığı, maddenin komisyondan gelen şekli ile aynen benimsendiği görülmektedir. Şu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin amacını komisyonun amacından ayrı veya başka türlü düşünmeye imkan yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kurulunca da benimsenen Komisyon amacı o kadar belirgindir ki, artık yeni yorumlara gitme olanağının da kapatılmak istendiği kesin kes açıklanmıştır. Bu yön, Komisyon Başkanının Genel Kurula hitaben yaptığı 21.11.1984 günlü konuşmada da çok açık bir şekilde ortaya konmuştur. Görülüyor ki, 4753, 4486, 1617 ve 1757 sayılı Yasaların kaldırılmasıyla ortada kalan ve bazı sıkıntılar doğuran problemlerin sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Bu durumda 3083 sayılı Kanunun geçici 3. maddesinin 4753 sayılı Kanun hükümlerinin ihlali sebebiyle açılan davaları ayrık tuttuğu görüşü kabul edilemez.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile 10.5.1978 tarihinden itibaren yürürlükten kalkan 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu'nda olduğu gibi, 4753 ve 4486 sayılı Kanunlara göre verilen toprakların 3083 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacağı yönünde herhangi bir kural getirilmemiştir, Aksine, Kanunun 26/b maddesinde "Bu Kanun uygulamasında, diğer kanunların, bu kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz" denmek suretiyle 24.5.1982 tarihli 1982/1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının yollaması ile uygulanan 4753 sayılı Kanunun uygulanması imkanı da kaldırılmıştır.
Hukukun uygulanmasında önemli kurallardan birisi de çoğun içinde azın da bulunduğu kuralıdır. Sayın çoğunluğun görüşü benimsenecek olursa; topraklandırılan çiftçi verilen araziyi sattığı zaman açılan satışın iptali davası düşecek, böylece elde ettiği satış bedeli elinde kalacak. Daha az vahim olan geçici zilyetlik devri halinde arazi tamamen çiftçinin elinden alınacaktır. Bu görüş Kamu vicdanım sızlatacağı gibi, yukarıda açıklanan kurala da aykırı düşecektir.
Yüce Yargıtay'ın 24.5.1982 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında ifadesinin bulduğu veçhile "Kanun sonradan yürürlükten kalkmış olsa bile hak ve yetkiler kendilerini oluşturan Kanun hükmüne bağlı olarak varlıklarını saklı tutarlar sonradan çıkan Kanunun önceki Kanuna dayanan hak ve yükümlülükleri kaldırmış olması, bu kuralın ayrık durumunu oluşturur. İşte 3083 sayılı Kanunun geçici 3. maddesiyle bu ayrık durum oluşmuş, Kanun yazı doğan geri alma hakkından vazgeçip, davanın düşmesini öngörmüştür.
Bu sebeplerle 3083 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi çerçevesinde düşme kararı vermek üzere mahalli mahkeme kararının bozulması gerektiği kanaatindeyiz. Sayın çoğunluğun görüş ve düşüncelerine katılamıyoruz.
Ahmet ÖĞÜTÇÜ
Tahir ALP
Emin Aydın ÖZKUL