 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1983/5504
K:1983/6432
T:31.05.1983
- TAPULAMA İLE OLUŞAN SİCİLLER
- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN KESİLMESİ
ÖZET : Sadece sicilin davacı adına düzeltilmesi isteğini kapsayan davalar değil, sicilin belirttiği hakka itiraz anlamına gelen tüm davalar hak düşürücü süreyi keser.
(766 s. Tapulama K m. 31/2)
Taraflar arasındaki davadan dolayı (Mersin 3. Asliye Hukuk Hakimliği)'nden verilen 27.4.1982 gün ve 495/260 sayılı hükmün onanmasına dair daireden verilen 23.12.1982 gün ve 14906 14906 sayılı kararın süresi içinde tashihen tetkiki davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı Mehmet 1964 yılında tapulu taşınmazının krokiye bağlanan 18000 m.2 lik kıs mini noterde düzenlenen senette davalıya satışını vaad etmiş ve tapulamaca da 1970 yılında taşınmazın satış vaadine konu edilen kısmı 384 parsel sayısı ile ve miktarı 18000 m.2 olarak gösterilmek suretiyle davalı Ekrem adına, mütebaki kısmı ise 383 parsel sayısı ile davalının bayii olan davacı adına tesbit ve tescil edilmiştir.
Tapulama tesbitini takiben aynı yıl davalı Ekrem tapusu kapsamında kalan bir kısım yerin tapulama sırasında bayii Mehmet adına tesbit gören 383 parsele katıldığını ileri sürerek iptal davası açmış, 1973 yılında ise bu kez 383 parselin maliki Mehmet iptal davacısı Ekrem aleyhine kendisine krokiye bağlı olarak 18000 m.2 yerin satışını vaadde bulunmasına karşın elinde 3060 m.2 fazla yer olduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisile hükmedilmesini istemiş ve taraf davaları birleştirilerek yürütülmüştür. Birlikte görülen davada hükmüne uyulan bozma kararları çerçevesinde iptal davacısı Ekreme ifrazen satılan kısmı gösteren ifraz haritası esas tutulmuş ve buna göre hükme dayanak yapılan 24.4.1979 ve 3.6.1980 günlü haritalarda (D) harfi ile işaretlenip belirtilen 2400 m.2 miktarındaki kısmın Ekrem adına tesbit edilen 384 parsel sayılı taşınmaz içerisinde ancak kendisine satışı vaad edilen kısma ilişkin ifraz haritasının kapsamı dışında kaldığı saptanmıştır.
Mahkemece birlikte görülen davalar hakkında 1981 yılında hüküm kurulmasını takiben de davacı Mehmet önce görülen dava sonunda ifraz haritası dışında kaldığı belirlenen 2400 m2 yer hakkında 384 parsel maliki Ekrem aleyhine temyize konu iptal davasını açmıştır. Davada tesbit öncesi sebebe dayanıldığı gibi çekişmeli 384 parselin 1970 olan tapuya tescil tarihi ile dava tarihi arasında da 10 yıllık süre geçmiş durumdadır. Gerçekten 766 sayılı Tapulama Kanununun. 31/2. maddesi ile tapulamayla oluşturulmuş sicillerde belirtilen haklara tescilleri tarihinden itibaren 10 sene geçtikten sonra tapulamaya takaddüm eden sebeblere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı hükmü getirilmiştir.
Mahkemece de işin esasına girilmeden anılan maddede öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği görüş ve düşüncesiyle dava reddedilmiştir. Olayda çözümlenmesi gereken sorun davacı Mehmet'in çekişmeli 384 parselin 1970 olan tesbit ve tescil tarihinden sonra 1973 yılında açtığı elatmanın önlenmesi davasının 766 sayılı kanunun 31/2 maddesinde belirtilen hak düşürücü süreyi kesip kesmeyeceğidir. Eş anlatımla bu sürenin kesilmesi için mutlak surette kayıt düzeltilmesi davası açılmasının zorunlu bulunup bulunmadığı örneğin elatmanın önlenmesi davasının açılıp yürütülmüş olmasının yeterli olup olamayacağıdır.
Hemen belirtmek gerekirki yasa koyucu 766 sayılı Kanunun 31/2 maddesindeki itiraz sözcüğünü "sicilin belirttiği hakka karşı durma" biçiminde bir kanun yolunun varlığını ifade için kullanmıştır. Fıkrada bu sözcüğe genel anlamda davayı anlatmak için yer verilmiş ve sicile itiraz anlamına gelebilecek her türlü davanın hakdüşürücü süreyi kesebileceğini anlatmak istemiştir.
O halde, sadece sicilin davacı adına düzeltilmesi isteğini kapsayan davalar değil, sicilin belirttiği hakka itiraz anlamına gelen tüm davaların hak düşürücü süreyi keseceği kabul edilmek gerekir. Bu itibarla örneğin bir müdahalenin önlenmesi davasının da aynı sonucu oluşturacağı ve hak düşürücü süreyi keseceği kendiliğinden ortaya çıkar.
Davacı açtığı müdahalenin önlenmesi davasıyla hak düşürücü süreyi kestikten sonra sicilin düzeltilmesi davasını da ayrıca açabilir. Doğaldır ki bu ikinci dava artık hak düşürücü süreye bağlı değildir (ANusret Ozanalp, Tapulama Kanunu Şerhi, 1976 basımı, sayfa 251, 252).
Hal böyle olunca, davanın reddine ilişkin yerel mahkeme kararının olayda 766 sayılı Yasanın 31/2 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin davacı tarafından önce açılan elatmanın önlenmesi davası ile kesildiği, bu kez açılan temyize konu iptal davasının artık hak düşürücü süreye tabii olmadığı, çekişmeli 384 parsel yönünden önce görülen davalar itibarıyla bir kesin hükmün oluştuğundan da söz edilemeyeceği ve anılan maddenin uygulama yeri olmadığı işaretle işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre, hüküm kurulması gerekçesiyle, bozulması gerekirken onanmasının tamamen maddi yanılgıdan kaynaklandığı bu kez yapılan inceleme sırasında anlaşılmakla davacı vekilinin karar düzeltme isteği yerindedir. Kabulü ile dairenin 23 12.1982 gün 14906 - 14906 sayılı onama kararının kaldırılarak redde ilişkin yerel mahkeme kararının HUMK.nun 428. maddesi hükmü gereğince açıklanan nedenle (BOZULMASINA), peşin harcın iadesine; 31.5.1983 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.