Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1983/12-963
K: 1983/335
T: 6.4.1983
  • DAVADAN VAZGEÇME ( İflasın Açılmasından Sonra )
  • İFLASIN AÇILMASI ( Davacının İflas Davasından Feragati Hukuki Değer Taşımaz )
2004/m.154,173,184
1086/m.573,576,79,91
DAVA : Taraflar arasındaki "iflas" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi`nce "iflas kararının ve durumunun kaldırılmasına olanak bulunmadığına" dair 16.2.1981 tarih ve 1981/115-1981/40 sayılı hükmün temyizen incelenmesi, davalı borçlu şirket vekili tarafından süresinde istenilmesi üzerine; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi`nin 2.4.1981 tarih ve 1981/1845-3313 sayılı ilamı ile, ".... Borçlunun 30.6.1980 tarihinde iflasına ve bu tarihte iflasın açılmasına ticaret mahkemesince karar verildikten sonra, iflas isteyen alacaklı, iflas kararı kesinleşmeden 21.1.1981 tarihinde davadan feragat ettiğini bildirmiştir. İflasın açılması ile iflas kararı veren mahkeme, hemen yapılması gereken işlemleri yapar. Bunlar, tedbir niteliğinde işlemlerdir. İflas kararı hukuki sonuçlarını, ancak kararın onanıp, karar düzeltme süresinin de geçmesi ile, yani iflas kararının kesinleşmesi ile doğurur. Bu sebeple, iflas isteyen davacının, Anayasa`nın 31., HUMK`nin 79 ve 91. maddeleri gereğince feragat hakkını kullanabilmesine mani yoktur. İİK`de de bu hakkın kullanılmasını bertaraf eden bir hüküm ve kural mevcut değildir. 182. maddenin, kesinleşmiş iflas kararları hakkında uygulanması mümkündür. Bu maddenin yorumu ile, iflasın açılmasından itibaren davacının feragat hakkını kaldırmak veya sınırlamak mümkün değildir. Neticeten, iflas isteyen alacaklı, hüküm kesinleşinceye kadar bu isteğinden feragat edebilir. Hukuk Genel Kurulu`nun 24.6.1972 tarihli kararı bu hususu belirlemiştir. Feragat sebebiyle gerekli kararın verilmesi gerekir iken, iflas kararının verilip ilan edilmesinden sonra iflas davasından feragat edilmeyeceğinden bahisle, yazılı şekilde talebin reddine karar verilmesi isabetsizdir...." gerekçesine dayanılarak ve oyçokluğu ile bozularak, dosya mahalli mahkemeye geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki hükümde direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı Kurum ".... Kuruma, 214.960,40 TL. faiz ile borçlu davalı anonim şirketin, tebliğ edilen iflas ödeme emrine itiraz etmediğini..." beyanla, iflasına karar verilmesini istemiştir. Davalının iflasına dair 30.6.1980 tarihli hüküm, borçlu davalı vekili tarafından, süresi içinde, 3.10.1980 günlü dilekçe ile temyiz edilmiştir. Dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay`a 24.11.1980 günü gelmesinden sonra, alacaklı davacı kurum vekili, genel müdürlüğün 20.1.1981 tarihli yazısını da eklemek suretiyle, borcun tamamen ödendiğini, bu sebeple davadan feragat edildiğini, 20.1.1981 tarihli ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi`ne hitap eden dilekçesi ile bildirilmiştir. Anılan özel daire, 2.2.1980 tarihinde, "Feragat sebebiyle, icap eden kararın verilmesini teminen dosyanın tetkiksiz mahalline iadesine" karar vermiş, fakat 30.6.1980 tarihli hüküm hakkındaki temyiz isteğini incelenmemiştir. İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 6.2.1981 gününde, isteğin reddine dair verdiği karar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi`nce 2.4.1981 tarihinde bozulmuş ve mahkeme, önceki kararında direnmiştir.
Görülüyor ki, mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, ".... iflasa hüküm verildikten sonra, fakat bu hükmün kesinleşmesinden önce, davadan vazgeçme biçiminde açıklanan irade ve isteğin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, iflas hükmünü ortadan kaldırıp kaldırmayacağı..." noktasında toplanmaktadır.
Ferdi ( cüz`i ) icra biçiminde; alacaklı, borçlunun mamelekine dahil belli mallara el koydurur. Bu takip şekli, diğer alacaklıları ilgilendirmez. Toplu ( külli ) takip şeklinde ise, diğer alacaklılar devreye girerler. Borçlunun bütün mal ve hakları, icranın konusunu teşkil eder. Diğer bir deyimle "borçlunun mameleki, alacaklıların müşterek rehni mesabesindedir" ( İİK, 311/1 ). İflas, hem tüm alacaklılar, hem de borçlunun bütün mal ve hakları bakımından toplu ( külli ) takip biçimi ve tasfiye yoludur.
İflas davası alelade bir dava türü değildir; kendisine has özellikleri vardır. Konuya çözüm ararken, bu özelliğin bilhassa gözetilmesi zorunludur. İflas hükümle açılır; açılma gün ve saati, karar yerinde belirtilir. Mahkeme, keyfiyeti hemen ve resen iflas dairesine bildirir. Durum ilan ( edilir ) ve İİK`nin 166. maddesindeki yerlere bildirilir. Açılma anından itibaren, iflasın gerek maddi hukuk, gerek iflas hukuku, gerekse usul hukuku açısından sonuçları ortaya çıkmaya başlar. Özellikle, müflisin tasarruf yetkisi kısıntıya uğrar; taraf olduğu akitlere etkili olur. Haciz caiz bütün mal ve haklar "masa"ya girer ve bunlar, iflas ile muaccel hale gelen borçların ödenmesine tahsis edilir. Müflisin bu mal ve hakları üzerindeki tasarrufu, alacaklılar yönünden hükümsüz hale gelir. İflasın açılması ile takipler durur ve kesinleşmesi ile de düşer; faizler, müflise karşı işlemez ( İİK. m. 184, 186, 188, 191, 192,193, 194, 195, 196 ). İflasın "maddi hukuk" açısından sonuçlarına dair BK`nin 261,290/1, 371/1, 384/3, 397/1, 491, 502, 509, 510, 535/5. maddelerinde yazılı haller, örnek olarak gösterilebilir.
İflas hükmü, "inşai" bir karardır. Açılmış olan iflas, herkese karşı etkili olup, iflas davasını yürüten alacaklı, bu nedenle bu konudaki tasarruf yetkisi ve kuvvetini kaybeder. İflasın açılması ile yapılması gereken işlemlerin "tedbir" niteliğinde olduğu, iflas kararının sonuçlarını ancak, kararın kesinleşmesi ile doğuracağı görüşü, "iflas hukuku" ile bağdaşmaz. Kanun, tedbirler konusunda açık hükümler muhtevidir. İİK`nin 159. maddesinde, hükümden önceki devrede, alacaklının isteği üzerine alınması gereken muhafaza tedbirleri gösterildiği gibi; hüküm verildikten sonra, fakat kesinleşmesinden önce alınacak olan muhafaza ve teminat tedbirlerinin neler olduğu, bu konuda hangi işlemlerin yapılacağı, İİK`nin 208, 210, 211, 212, 213. maddelerinde belirtilmiştir. Bunlar dışında kalan işlemleri "tedbir" niteliğinde görmek ve saymak kabil değildir.
İİK`nin 164.maddesi; "hükmün temyizinin, iflasın ilanına, "masa"nın teşkiline mani teşkil etmediği, ancak, ikinci alacaklılar toplantısının, hüküm kesinleşmedikçe yapılamayacağı" şeklindedir. Şu hale göre, müflisin "masa" ya girecek mal ve hakları tespit edilecek, alacaklılar tayin edilecek, belli süre içinde alacaklarını ve iddialarını bildirmek üzere davet olunacaklar, ilk alacaklılar toplantısı yapılacak, iflas idaresi teşkil edilecektir. ( İİK m. 218/2, 221, 223 ). İflas dairesi, alacaklıların tahkik işini bitirince, alacaklıları ikinci toplantıya ilanla davet ile bu kurula mufassal raporunu verir. 2. alacaklılar toplantısında, malların paraya çevrilme usulü tespit olunur. İşte İİK`nin 237. maddesinde belirtilen bu son safhaya geçiş, ancak iflas hükmünün kesinleşmesi ile kabildir; satış yapılamaz. Görülüyor ki; iflasın açıldığı andan bu safhaya gelişe kadar cereyan eden işlemleri "tedbir" niteliğinde saymak caiz değildir ve mutlaka yapılacaktır. Bu nedenledir ki, Yargıtay özel dairesi, iflas hükmünün temyizi üzerine, icranın tehiri kararını dahi veremez. Yerine getirme bakımından, iflas hükmünün temyizi sonucunu beklemeye gerek yoktur. İflas hükmü bozulur ise, bozmadan önce yapılmış işlemler kendiliğinden ortadan kalkmaz; ancak, yeniden verilecek hükme kadar işlemlere devam kabil değildir, yapılmış olanlar olduğu yerde durur. Keza, İİK`nin 182. maddesi hükmünün, ancak kesinleşmiş iflas hükümleri hakkında uygulanabileceği iddiasının yasal dayanağını bulmak da kabil değildir. Anılan maddenin 2.fıkrasında açıklandığı gibi; iflasın açıldığı andan itibaren, alacaklıların kaydı için gerekli sürenin sona ermesiyle beraber-iflas hükmü kesinleşmemiş dahi olsa- İİK`nin 182. maddesindeki şartlar oluşmuş ise, iflas kaldırılabilir.
İflas davasının diğer davalara benzetilmesi yolu ile "vazgeçme"nin anayasal hak sayılıp, HUMK`nin 79, 91. maddeleri gereği, ayrıca önleyici bir yasa hükmü bulunmadığı gerekçesine dayanılarak sonuç doğuracağı ve geçerli olacağı hükmü iflas hukuku ile bağdaştığı ölçüde uygulanabilir. İflasın hangi hallerde kaldırılacağı, hangi sebeplerle kapatılacağı, İİK`de açık hükümlerle düzenlenmiştir. Kanun, neyin olacağını ve kabule şayan olduğunu zikrederken, tabii olarak, neyin kabul edilemeyeceğini kaydetmeye gerek görmemiştir. Nitekim, mevzuatımızda "vazgeçme" ye hukuki değer verilemeyeceği haller, sadece iflas hükmüne münhasır değildir. HUMK`nin 573-576. maddelerine göre, aleyhine açılmış tazminat davasında, davacının davasından vazgeçmesi, davanın devamına engel değildir. Ortaklığın giderilmesi davasında, davacı davasından vazgeçse bile, herhangi bir ortak, "takip" arzusunu açıklar ise, mahkeme, davaya bakmak zorundadır. HUMK`nin 34, 320.maddeleri dahi bir örnek olarak sayılabilir. Örnekleri çoğaltmak kabildir. O halde "vazgeçme"nin, kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğuracağı ilkesi mutlak değildir, pek çok istisnası da mevcuttur.
Vazgeçme iradesinin geçerli olup olmadığını incelerken, iflas hukukunda yer alan bir inceliği de gözden uzak tutmamak lazımdır. İflas davası, bazı hallerde hasımsız olarak açılmaktadır. İİK`nin 178. maddesinde yazılı duruma düşen ve mevcudu, borçlarını ödemeye yetmeyen borçlu, hasımsız şekilde açacağı dava ile iflasını istemeye mecburdur. Bu şekilde açılmış bir davada, mahkeme iflasa hükmettikten sonra, borçlu istek sahibinin, bu isteğinden vazgeçme iradesini açıklaması, elbette hukuki sonuç doğuramayacaktır. Aksi fikrin savunulması, bizzatihi İİK`nin 178. maddesine ters düşer. Aynı düşünceler, İİK`nin 179. maddesindeki haller için de geçerlidir.
Konu ile ilgili olarak öğretide yer alan görüş, tamamen aynı doğrultudadır. İflasa karar verildikten sonra, isteğin geri alındığının vazgeçildiğinin beyan edilmesinin hukuki sonuç vermeyeceği, davayı açan ve karar alan kişinin artık tek başına onu durdurmaya gücünün yetmeyeceği, borçlunun bütün alacaklıları ile karşı karşıya geldiği için bir kısım alacaklıların tatmin edilmesi veya mehil alması yolu ile iflasının ortadan kaldırılamayacağı, iflas ile birlikte bütün mamelekinden el çekmiş borçlunun tüm alacaklılarının "masa" tarafından tatmini gerektiği, bir kısım alacaklı iradesi ile iflasın ortadan kaldırılmasının, iflasın bünyesi ile bağdaşmadığı, mahkemenin hangi sebeple olursa olsun, iflas kararından rücu ile ona zıt yeni bir karar veremeyeceği, iflasın ancak İİK`nin 182. maddesine göre kaldırılabileceği görüşü, öğretinin ortaklaşa savunduğu fikirlerdir. ( Sıtkı Akyazan-İcra ve İflas Kanunu`nda Yeni Değişik Hükümler Üzerinde İnceleme ve Açıklamalar- 1975, s.117; Necmettin Berkin-İflas Hukuku Dersleri-1960, s.39; Burhan Gürdoğan-İflas Hukuku Dersleri-1966, s.46, 62; Baki Kuru-İflas, Konkordato Hukuku 1971-69, 84, 554; İcra ve İflas Hukuku-1983, s.583; HUMK-1974, s. 552; Senai Olgaç-İcra İflas- Cilt II-1977, s.1323; İlhan E.Postacıoğlu-İflas Hukuku İlkeleri, Cilt I-1978, s.33; Talih Uyar-İcra Kanunu Şerhi-1975, s.1743, 1773; Sami Üstündağ-İflas HukukuDersleri-1975, s.31 )
İflas hükmü tefhim edildikten, yani iflasın açılması kararından sonra, iflas hükmü kesinleşmiş olsun veya olmasın, iflasın kaldırılması ve borçlunun serbestçe tasarruf yetkisini kullanması sadetinde mallarının kendisine bırakılabilmesi, bütün alacaklıların isteklerini geri aldıklarına dair beyanname vermelerine veya tekmil alacakların ödendiğini kanıtlayan bir belge ibrazına ya da konkordatosunun tasdik kararının varlığına bağlıdır. "İflasın Kaldırılması" başlığını taşıyan, İİK`nin 182. maddesi hükmünün gereği budur.
Genel hükümler uyarınca açılmış ve hükme bağlanmış bir dava, ancak tarafların ve onların haleflerini etkilediği halde, iflas hükmü yalnız bu davanın tarafları ile değil, müflisin alacak ve hatta borçlularının hukuku ile çok yakından ilgilidir. İflasın toplu ( külli ) takip ve tasfiye yolu olması, müflisin tasarruf ve ödeme yapma yetkisinin kısıtlandığı, hatta bir bakıma ortadan kaldırıldığı göz önüne alındığında, sadece bir alacaklıya ödemede bulunması sebebi ile ya da başka bir saikle açıklanan vazgeçme iradesinin, diğer alacaklılar zararına sonuç vermesi kabul edilemez. Ve bu yolla bir veya birkaç alacaklıya tercihli imkan ve hak sağlanamaz. Müflisin böylece bir veya birkaç alacaklıyı tatmin ile onlara olan borcunu itfa ederek davadan vazgeçmelerini sağlayıp iflas hükmünü bertaraf etmesi, "diğer alacaklıların zararına hareketi, masaya girmesi gereken malın kaçırılmasını, diğer alacaklılarla bölüşülmesini önlemeyi teşvik etmek ve yasal saymak" olur ki, bu hal, İİK`ye ve hatta iyi niyet ve doğruluk kurallarına uygun düşmeyeceği için himaye edilemez. Nitekim, İİK`nin 311. maddesi, "alacaklıların müşterek rehni makamında olan malların tamamen veya kısmen kaçırılması", 5. bentte tarif edilen biçimde "alacaklıların zarara sokulması" hallerinde, hileli iflasın varlığını kabul ile müeyyideye bağlamıştır.
Bütün bu açıklamalar göstermektedir ki, iflasın açılmasından sonra ödemeye ya da başka bir nedene dayanan vazgeçme istek ve iradesi, iflas hükmünün ve iflas halinin ortadan kaldırılması sonucunu doğurmaz, iflasa ait hükümlerin uygulanmasını engellemez.
O halde, usul ve yasaya uygun direnme hükmünün onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile, yukarıda yazılı nedenlerle, usul ve kanuna uygun direnme kararının ONANMASINA, 500 lira temyiz ilam harcının davalıdan alınmasına, onama kararı kesinleştikten sonra, 30.6.1980 tarihli hükme yönelik temyiz incelemesinin yapılmasını teminen dava dosyasının Yargıtay 12. Hukuk Dairesi`ne gönderilmesine, 6.4.1983 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini