 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1983/453
K: 1984/124
T: 09.04.1984
DAVA : Adam öldürmek 6136 sayılı Yasaya aykırı eylemden ve etkili eylem suçundan sanık Mustafa Ali'nin hükümlülüğüne dair (Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 23.3.1983 gün ve 63-108 sayılı hüküm, re'sen temyize tabi olduğundan, Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 1.11.1983 gün ve 3183-3347 saylı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi uyarınca Özel Daire onama kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 20.12.1983 gün ve 142 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Adam öldürmek, öldürmeye tam teşebbüs, vesair suçlardan sanık Mustafa ali hakkında Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan son soruşturma sonunda; maktül Ahmet'i öldürmek, müşteki Cemile'yi yaralamak ve ruhsatsız tabanca taşımaktan, TCK.nun 448, 59-456/4, 457/1, 59; 647 sayılı Yasa 4/1-6136 sayılı Yasa 13 TCK. 59. maddeleri uyarınca sonuç olarak 20 sene ağır hapsi, 10 ay hapis ve 1736 sayılı ağır para cezasıyla cezalandırılmasına diğer suçlardan beraatine dair verilen hükmü, sanık vekilinin temyizi ve aynı zamanda re'sen inceleyen Özel Daire:
"1 - Sanık temyiz şartını yerine getirmemiş olduğundan müessir fiil ve 6136 sayılı Kanuna muhalefetten verilen hükümlere yönelen temyiz isteğinin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine incelemenin re'sen de temyize tabi bulunan öldürmekten verilen hükme hasredilmesine,
2 - Elde edilen bütün deliler duruşmadan ve soruşturmadan edildiği kanaata göre tahkir edilerek olayın ilk başlanıcından itibaren tevali eden haksız hareketlerin sanık ve oğlundan sadır olduğunu ve maktule kabili atıf haksız bir davranışın sözkonusu olmadığını kabul eden mahkemenin bu kabulü isabetli ve dosya münderecatına uygun görüldüğünden, tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
3 - Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın adam öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığı vasfa tahrikin varlığına, TCK.nun 463. maddesinin uygulanması gerektiğine, vs. ye yönelen ve yerinde görülmeyen itirazlarının reddiyle hükmü onanmasına" karar vermiş.
Bu karar C. Başsavcılığı; "1 - Yargılıkça sanık ve oğlu Şükrü'nün değirmene giderek silah teşhir etmeleri, Şükrü'nün, Neşet'e etkili eylemde bulunmasıyla haksız hareketlerin sanık ve oğlu tarafından başlatıldığı kabul edilmiştir.
Oysa bundan bir süre önce sanığın ergin olmayan kızı, Neşet ve Cemile'nin oğlu maktül Ahmet'in yeğeni tarafından rızası ile kaçırılmış ve ırzına geçilmiştir. Olaya el konulmasından sonra sanığın kızı kendisine iade edilerek kız kaçıran tutuklanmıştır. Ancak, sanığın kızı tekrar götürülerek saklanmıştır. Bu durumda sanık ve askerden yeni dönmüş olan oğlunun olayı bu tahrik altında başlattıklarının kabulü gerekir. Bu husus değerlendirilmemiştir.
2 - Silahlı olduğu anlaşılan maktul Ahmet ve yakını Cemile, sanık ve oğlunun bulundukları yeri Neşet'den öğrenmeleri üzerine ve sanıkla oğlunun yukarıda sözkonusu edilen kız kaçırma olayından tahrik olduklarını, silahlı bulunduklarını, olayın büyük olasılığını bilecek durumda oldukları halde, olay yerine bilerek gitmişlerdir. Bu hususun da değerlendirilmesi gerekir.
3 - Maktül Ahmet'in otopsi raporunda sol kulak üst kısmından giren mermi çekirdeğinin alın üzerinde iki kaş ortası hizasında beyin dokusunu parçalayarak çıktığı belirtilmektedir. Böyle bir isabet alan kimsenin ölümü ani ve kesin bulunduğuna göre, yargılıkça da kabul edildiği gibi, maktul Ahmet'in önce sanığın oğlu Şükrü'yü vurup öldürdüğü, bunun üzerine ve bundan sonra da sanığın oğlunu öldüren Ahmet'i tabanca ile vurup öldürdüğü anlaşılmaktadır.
Haksız hareketlerin sanıktan geldiği ve olayı sanığın başlattığı kabul edilse bile, sanığın daha önce ortaya koyduğu eylemlerle, buna karşılık oğlunun öldürülmesi eylemi arasında bir denge bulunmadığı ortadadır. Sanığın oğlunu vurup öldüren Ahmet'in vurup öldürmesindeki konumunun bu yönden değerlendirilmesi gerekir.
4 - Bu durumda her ne kadar sanığın öz savunmadan yararlanabileceği tartışılabilirse de, öz savunmada sanığın eylemin oluşunu bilerek yer vermemesi gerekmesi ve olayda sanığın Ahmet'in oğlu Şükrü'yü öldürmek üzereyken öldürmeyip daha sonra öldürmesi karşısında özsavunma koşullarının oluşmadığı düşüncesi görüşüne varılmıştır.
Ancak, sanığın ergin olmayan kızının yakını tarafından kaçırılıp saklı tutulması, maktül ve yakınıcının silahlı olarak sanık ve oğlunun bulunduğu yere bilerek gelmeleri ve maktulün oğlunun öldürülmesi üzerine eylemin gerçekleştirilmesine ağır haksız kırkırtma altında kaldığı ve TCK.nun 51/2. maddesinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır" gerekçesiyle itirazda bulunmuştur.
İncelenen dosyaya, delillere ve oluşa göre:
Müşteki Neşet ile sanık Mustafa Ali'nin kardeş oldukları ve olaydan tahminen 6 ay evvel (16.8.1978) müşteki Neşet'in oğlu Rıza'nın sanığın reşit olmayan kızı Safinaz'ı rızaen kaçırıp ırzına geçerek kızlığını bozduğu, Kırkağaç Asliye Ceza Mahkemesi'nin 1978/132 esasında kayıtlı bu olay nedeniyle tarafların arasının açık olduğu, reşit olmayan kızın ana-babasına teslim edildiği, ancak daha sonra kızın evden tekrar kaçtığı, ve halen nerede olduğunu bilinmediği, Rıza'nın yargılaması sonunda TCk.nun 430/2, 416/3, 418/2, 59. maddelerine muhalefetten 12 ay 15 gün hapsine karar verdiği, kızının müşteki tarafça saklandığına inanan sanığın geri gönderilmesi için haberler gönderdiği, bu arada Bayram Ali ve Muzaffer isimli kişilerin araya girerek sanığa geldikleri, sanığın da (12.000 lira versinlen anlaşalım...) tarzında teklifte bulunduğu, daha sonra aracı kişilerden ve müştekiden haber alamayan sanığın teklifinin kabul edilmediği düşünmeye başladığı, bu sıralarda askerden izinli gelen oğlu Şükrü'nün de bu konu ile ilgilendiği ve amcasının köyüne giderek onu aradığı fakat bulunamadığı, olay günü bu sorunu halletmek için tabancalarını beraberlerine alarak müşteki Neşet'in çalıştığı Karasığır Mevkii'ndeki değirmene gittikleri, burada matül Şükrü'nün amacı, müştekiye (dinini s.k. ettiğim) şeklinde küfürleri sarfederek öldüreceği tehditleriyle onu hırpaladağı, araya girmeye çalışan ve orada un öğütmek için bulunan İsmail'e sanığın tabanca çekip küfrederek karışmamasını aksi halde vuracağını söylediği ve bundan sonra sanık ve oğlu maktül Şükrü'nün birlikte müşteki Neşet'i dövdükleri, üzerine su döküp ayılttıktan sonra müştekinin tek kırma av tüfeğini alarak müştekiyi de beraberlerine alıp değirmenden ayrıldıkları, bu arada tanık İsmail'i değirmene kitlemek istedikleri, anahtar bulamayınca (daşıra çıkarsan öldürürüz) diye korkutup bıraktıkları sanık ve oğlunun müşteki Neşet'i Fırdanlar Mevkii'nde (hem kızdan haber getir, hem de kızını bize getir, aksi halde evini başına yıkarız...) gibi sözlerle tehdit edip mehil vererek gönderdikleri, köye gelen müştekinin köyün camii yanından geçerken halini görüp soran köylülere durumu anlatıp evine gittiği, bu arada köy muhtarı Adil ile bir köylünün tarif edilen yere gidip sanık ve oğlunu aradığı, ancak onları göremedikleri, kocası Neşet'in dövüldüğünü ve bir daha değirmene gitmek istemediğini öğrenen müşteki Cemile'nin kardeşi maktül Ahmet'e giderek (değirmenine git sahip ol) dediği ve Ahmet ile Cemile'nin köyden çıkıp dağ yolundan meşelikler arasındaki patika yoldan Ardanlar yönüne doğru giderlerken Düzpınar Mevkii'nde aniden sanık ve oğlu Şükrü ile karşılaştıkları, bu karşılaşma sırasında matül Şükrü'nün Cemile'ye küfrederek (bu işler senin başının altından çıkıyor) dediği, maktül Ahmet'in de (terbiyeli konuş) sözü üzerine sanık ve oğlu ile karşılıklı birbirlerine hakaret edip taşlaşmaya başladıkları, atılan taşlarla birbirlerini yaraladıkları ve bu suretle gelişen olay sırasında maktül Ahmet'in, tabancası ile Şükrü'ye ateş ederek onu vurduğu, sanık M. Ali'nin de Ahmet'e ateş ederek vurduğu, ondan sonrada Cemile'yi yaralayıp olay yerinden kaçtığı, önce değirmenci Ahmet daha sonra Mustafa ve Mehmet'in yanına uğrayıp buradan köyü gittiği ve olayda kullandığı Brovning marka 39917 nolu tabancayı muhtara teslim ettiği, olaydan sonra sanığın köy yakınında olup kullanılmayan hayvan barınağı civarında dolaşmasının şüphe çekmesi üzerine burada iki gün sonra köylüler tarafından yapılan aramada iki tabancanın daha bulunduğu, sanığın müşteki Neşet'ten aldığı av tüfeğini de daha sonra köy muhtarına teslim ettiği, olayın meydana geliş şekli ve nedenleri hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı ancak olayın gelişim şekline göre sanık lehine haksız tahrik halinin kabulünün gerekip gerekmediği hususunda uyuşmazlık olduğu görülmüştür.
TCK.nun 51. maddesi hükmüne göre tahrikin kabulü (haksız) olması şartına bağlanmıştır ve haksız olmayan hallerin tahrik kabul edilemeyeceği ifade olunmuştur. Hangi hallerin haksız tahriki oluşturacağı her olaya göre hakim tarafından gerçekleri de gösterilmek suretiyle takdir olunacakır.
İnceleme konusu olayda sanığın reşit olmayan kızının rızaen kaçırılması kızlığının bozulması ile tarafların arasının bozulduğu, daha öncesi için herhangi bir iddia ve bir delil bulunmadığı görülmektedir. Olayların başlangıcını oluşturan bu hadisede müştekiler ile maktül Ahmet'in ne şekilde etken oldukları bilinmemektedir. Kızı kaçıran sanık Şükrü olup eyleminin cezasını mahkeme tayin ve takdir etmiştir. Ana ve babasına teslim olunan kız tekrar evini terketmiş ancak bu defa gittiği yer saptanamamıştır. Müştekilerin evinde onlar tarafından saklandığına dair olumlu bir delil bulunmamaktadır. Bu itibarla sanık lehine bu durumun tahrik olarak kabulüne olanak yoktur.
Müştekiler tarafından kızının saklandığını zanneden sanık ve oğlu, düşünüp taşınarak bu sorunu yasal olmayan yoldan halletmeye karar verip tabancalarını alarak müşteki Neşet'in çalıştığı değirmene adeta baskın yapmışlar, onu dövmüş ve tehdit etmiş, beraberlerine alıp dağa götürmüş ve (kızdan haber getir, kızını da getir... aksi halde evini başına yıkacağız) diyere ve mehil vererek köye göndermişler, kendileri de orada beklemişlerdir. Olayın bu safhasında tüm haksız hareketler sanık ve oğlundan gelmektedir.
Nihayet evine giden müşteki Neşet kiracısı olduğu değirmene artık gidemeyeceği ifade ile değirmene sahip olması için mal sahibi matül Ahmet'e karısı Cemile ile haber göndermiştir. Müşteki Cemile ve matül Ahmet'in; bu aşamada dağda silahlı olduklarını bildikleri sanık ve oğlunun yanınagitmelerini düşünmek mümkün olamaz. Hiç diğilse yanlarına bir kaç kişi daha almaları gerekirdi. Onların gayesi sahipsiz kalan değirmene gitmektir. Ancak bir raslantı sonucu dağda beklemekten usanıp yola çıkan sanık ve oğlu ile ummadıkları patika yolda karşılaşmışlardır. Karşılaşma anında silahların hemen çekilmediği, sanık ve oğlunun müşteki Cemile ve maktül Ahmet'e önce küfrettikleri, yerden taşlar alıp attıkları, atılan taşların müşteki ve maktüle isabet ettiği, anlarında buna karşılık vermesinden sona esasen tabancalı olan sanık ve matüllerin tabancalarını çekerek karşılıklı ateş ettikleri, bu ateş sonucunda Ahmet'in Şükrü'yü, sanığında Ahmet'i tabanca ile vurduğu, anlaşılmaktadır. Olayın bu safhasında zincirleme oluşup birden bire gelişerek ölümle sonuçlanan hareketleri bölümlere ayırmak ve tahrikin varlığını önceki olaylardan soyutlayıp kabul etmek mümkün olamaz. Bu nedenle dağda ceryan eden olayda da sanık lehine herhangi bir tahrikin varlığı düşünülemez.
Bu itibarla C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle C. Başsavcılığı'nın itirazının REDDİNE, 9.4.1984 gününde üçte ikiyi geçen oyçoluğuyla karar verildi.