 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1983/316
K: 1984/36
T: 27.01.1984
DAVA : 1219 sayılı Kanuna muhalefetten sanıklar Dibo ve Cuma'nın yapılan yargılamaları sonunda; kamu davasının ortadan kaldırılmasına dair (Domaniç Sulh Ceza Mahkemesi)'nden verilen 17.2.1983 gün ve 98-15 sayılı hüküm, Üst C. Savcısının temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 24.5.1983 gün ve 157 - 126 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, mahalli ve Üst C. Savcıları tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş olduğundan, dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün bozulması istemini bildiren 23.9.1983 gün ve 7/462 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1219 sayılı Yasaya muhalefet suçundan sanık Dibo ve Cuma'nın hakkında açılan kamu davasının, TCK.nun 102/4. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin hükmü özel daire :
(Sanıklar hakkında 29.1.1980 tarihinde tevkif müzekkeresi çıkarılmak suretiyle zamanaşımı kesildiği dikkate alınmadan TCK.nun 102/4. maddesinde yazılı zamanaşımının tahakkuk ettiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması) isabetsizliğinden bozmuş;
Yerel mahkeme ise :
(Sanık isnat edilen suç, 5 yıllık asli zamanaşımı süresine tabidir.
TCK.nun suçlar, tabi oldukları zamanaşımı sürelerine göre, kesme sebepleri birbirinden ayrılmış ve iki grupta toplanmıştır.
1. grupta : Bir sene ve daha fazla sürelere tabi suçlara ilişkin zamanaşımı kesen usuli işlemlerin neler olduğu, TCK.nun 104. maddesinin 1. fıkrasında birer birer sayılmıştır.
2. grupta : Kanunun 1 seneden aşağı müruruzaman tayin ettiği hallerde her türlü usuli muamelenin zamanaşımını keseceği öngörülmüştür (CMUK.105).
Olayımıza konu olan eylem, 1 yıldan fazla süreli zamanaşımına tabi olan suçlardandır. Bir başka anlatımla, her türlü usuli işlemin zamanaşımını kesemeyeceğini içeren madde kapsamına girmektedir.
TCK.nun 104. maddesinin bugünkü metni, 11.6.19836 tarih ve 3038 sayılı yasa ile değiştirilmeden önce "gıyabi" ve "vicahi" tevkif müzekkerelereninin zamanaşımını keseceğini öngörmekte iken; değinilen değişiklikten sonra "gıyabi tevkif müzekkeresi" metinden çıkarılmış ve metin bugünkü şeklini alarak, sadece tevkif müzekkeresinin zamanaşımını keseceği belirtilmiştir. Teamül haline gelmiş ve yerleşmiş uygulamaya göre de, tevkif müzekkeresinin mahkemeye huzurunda sorgusu yapılan bir kişi için kesildiği, bunun ise vicahi, yani yüze karşı olduğu, gıyabi olmadığı bilenen bir gerçektir.
Ceza hukukunda kıyas uygulamasının yeri yoktur.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulu'nun 11.5.1981 gün ve 27-175 sayılı kararında da belirtildiği gibi, 104. maddenin bugünkü değişik şeklinde gösterilmeyen herhangi bir usuli işlem kesici sebep sayılamaz. Başka bir anlatımla bu maddede teker teker "birer birer" gösterilmeyen sebepler yorum yoluyla genişletilemez) gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Görüldüğü gibi, özel daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olan husus, gıyabi tevkif müzekkeresinin zamanaşımını kesen sebeplerden sayılıp sayılmayacağı hususudur.
TCK.nun 104. maddesinde : (Hukuku amme davasının müruruzamanı, mahkumiyet hükmü, yakalama tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. Müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir) hükmüne yer verilmiştir.
Anılan maddenin tetkikinden : "gıyabi", "vicahı" ayırım yapılmaksızın her türlü tevkif müzekkeresinin zamanaşımını keseceği açık bir biçimde anlaşıldığı gibi; mehaz kanunda da "maznunun firarı dolayısıyla neticesiz kalan tevkif müzekkeresinin .... zamanaşımını keseceği..." belirtilmiştir. Esasen "celp veya ihzar" müzekkerelerinin zamanaşımı keseceği kabul edilmişken, "gıyabi" tevkif müzekkeresinin zamanaşımını kesmeyeceğini kabul etmek çelişkili bir uygulama olurdu.
Nitekim, doktrinde de bu görüş : (Bu müzekkerelerden her hangi birinin kesilmesi yeterli olup sanığa tebliği şart değildir. Gerçekten 3038 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, 104. maddemiz, kesici etki yapabilmesi için, bir soruşturma işleminin usulü dairesinde sanığa tebliğ edilmesini şart koşmakta ve bu bakımdan mehaz 1889 İtalyan Ceza Kanununun sistemini benimsemekte ise de, sözü edilen değişiklik sırasında, 1931 İtalyan Ceza Kanunu mehaz tutulmuş ve bu kanunda aranmayan tebliğ şartı kanunumuz tarafından da gerekli sayılmamıştır. Zamanaşımının kesilmesi, usuli bir düşünceye dayanmadığından, bu gibi müzekkerelerin sadece kesilmesi, suçun kovuşturulmasında toplum yararın henüz devam etmekte olduğunu göstermek bakımından yeterli sayılmış ve bu yönden sanığın iradesi esasen rol oynamayacağı için, tebliğin gereksiz olduğu düşünülmüştür (Dönmezer - Erman, Nazari ve eTatbiki Ceza Hukuku, Cilt 3, 9. Bası, S. 340; Manzimi III, 1950, 515; Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımının Kesilmesi, 522, not 4 ) denilmek suretiyle kabul edilmiştir.
Esasen sanığa tevkif müzekkeresi CMUK.nun 104 ve müteakip maddeleri uyarınca değil; 223. maddesi uyarınca verilmiştir. Bu netilikteki bir tevkif müzekkeresinin her zaman "gıyabi tevkif müzekkeresi" olacağı ve zamanaşımını keseceği açık bir gerçektir.
Açıklanan hususlar gözönünde tutulduğunda, yerel ve üst C. Savcılarının temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki isteme uygun şekilde, yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, 27.1.1984 gününde oybirliğiyle karar verildi.