 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1983/22
K: 1983/328
T: 10.10.1983
DAVA : Kasten adam öldürmeye tam derecede kalkışmaktan sanık (A.G.)'un hükümlülüğüne dair Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.12.1981 gün ve 174/165 sayılı hüküm, -Ceza Genel Kurulu'nca incelerek 13.12.1982 gün ve 1982/331 - 483 sayılı ilam ile itirazın reddine karar verilmiştir.
C. Başsavcılığından, 7.1.1983 günlü dilekçe ile karar düzeltme isteminde bulunulmuş, ceza kararının kaldırılması ve mahkumiyet hükmünün bozulması istemi ile dosya 1. Başkanlığa gönderilmiş olmakla, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : (R.B.)'nu kasten öldürmeğe kalkışmak suçundan sanık (A.G.)'un yapılan yargılanması sonunda, Türk Ceza Kanunu'nun 448, 62, 51/1, 55, 31, 33. maddeleri gereğince 10 yıl ağır hapis cezası ve fer'i cezalarla tecziyesine dair Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.12.1981 gün ve 174/165 sayılı hüküm, 1. Ceza Dairesinin 18.5.1982 gün ve 711/2112 sayılı kararı ile onanmıştır.
Bu karara karşı C. Başsavcılığınca; (sanık hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 456/2, 457/1. maddesinin uygulanması gerektiği, suç vasfının öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilmesini yerinde olmadığı) gerekçesiyle itiraz yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Ceza Genel Kurulu, 13.12.1982 gün ve 331/483 sayı ile: (Sanığın hedef seçerek mağdurun hayati organlarının bulunduğu göğüs nahiyesine bıçağını raporlarda belirtilen arazları meydana getirecek şekilde kuvvetle saplamasının, öldürme amacıyla hareket etiğini akçıkça ortaya koyduğu) gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel kurulu'nun anılan kararına ilişkin olarak C. Başsavcılığınca (1 - Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun çoğunluk görüşüne karşı itirazın kabulü yolunda yoğun bir muhalefet vardır.
2 - İtirazı benimseyen karşı görüş; yine Yüksek Genel Kurulu'nun aynı mahiyetteki 22.11.1982 gün ve 276/431 sayılı kararını dayanak almaktadır. 21 gün aralıklı iki karar yekdiğeri ile uyumsuzdur.
3 - Her iki olayda birer bıçak darbesi bulunmakta;
a) Reddedilen itiraza ilişkin olayda tek bıçak darbesi toraksa üç santimetre derinlikte girecek şiddette olup göğüs içi organlarında, özellikle akciğerlerde herhangi bir tahribat yapmamış;
b) 22.11.1982 günlü karara konu olayda tek bıçak darbesi karaciğer üst lobunu parçalamış ve peritonu yırtmış daha vahim bir tahribat ve sonuç doğuracak şiddet ve kuvvetle vurulmuş olduğu anlaşılmaktadır.
Tatbikatta, yargı mercilerinden Genel Kurulu Kararları aydınlatıcı ve rehber kabul edilmekte, hukukun kaynağı olarak benimsenip uygulamaya dayanak alınmaktadır. Söz konusu her iki kararda da karşı görüş bulunması, oluşan çoğunluğa göre zıt düşüncelerin olması tatbikatçıları şaşırtacak ve tereddüte sevk edecektir. Kanun yolları usul hukuku ve öğretide" Hukuki önlem ve çareler" adıyla bilindiği cihetle Yüksek Kurulun konuya "kalıcı" bir çözüm getirmesi kanımızca bulunmaktadır.
3 - itirazı reddeden çoğunluk görüşünde; özellikle "baçağın istenilen nahiyeye tecih edilen bir salih olduğu, sanığın mağdurun hayati organlarının bulunduğu göhüs bölgesini hedef seçerek bıçağını kuvvetle saplamasından öldürme kastının bulunduğu" kurgusuna yer verilmektedir. Oluşa bakacak olursak, bıçak mağdurun göğüsüne üç ve 4. interkostalar arasından girmiştir. insanın tabii vücut yapısında göğüs kafesi ve kaburga kemikleri "kostalar" hayati iç organlarını sık kemik dokusu zırhıyla korumaktadır.
Bir başka mantık kurgusu getirelim, Diyelim ki bıçak darbesi göğüs bölgesine havale edilmiş, ancak 3 ve 4. interkostal aralık nasıl bir davranışla hedef seçilebilmiştir?
Kanımızca sıkı dokulu kemik kafesinde, kaburgalarda da bir prefarasyon ve fraktür tarif edilmediğine göre, bıçağın kostalar aralığına isabeti tamamıyla kötü bir tesadüf sonucudur.
Bıçağı kullananın mahareti ne kadar müsellem olursa olsun, böyle bir isabet eylem ve irade hakimiyetiyle açıklanamaz. Kaldı ki, hedef zahildir. Çok basit bir mukabil hareketlenme ya da bıçağı havale edenin vuruş açısın birkaç derece daraltıp ya da genişletmesi durumunda, isabet kostalara vaki olacak, toraksa nüfuzu iskani kalmıyacaktı, Şu hale göre, de tamamıyla rastlantıya bağlı bir bıçak darbesinin kabulü gerekmektedir.
4 - Diğer yandan eylem yaralama olarak tavsih edildiğinde sanık 10 yıla mukabil, Türk Ceza Kanunu'nun 456/2, 457/1, 51/1, 59. maddeleriyle sadece 1 yıl 8 ay ceza alacaktı. Tavsife bağlı ceza kurgusundaki bir fahiş farklılık özellikle olayımızın icraen ifadeye çalıştığımız halde eleştirisi yapılmayan sosyal içerikli insancıl nedeni bakımından, konunun saygın Genel Kurul nezdinde bir kez daha tetkik edilmesi gerektiği) gerekçesiyle karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesi hükmüne göre: (Ceza Dairelerinin veya Ceza Umumi Heyetinin kararlarına karşı tashihi karar usulü ancak hükmün ve kararın zıt ve mahiyetine doğrudan doğruya müessir olmak üzere temyiz istida ve lahiyasında veya tebliğnamede dermeyan olunan bir hususun ve bunlar haricinde de esas hükme müessir noksan ve hataların temyizen nazara alınmayarak masutunah kalması) hallerinde caridir.
Görülüyor ki yasa bu hükmü ile karar tashihi usulünü esaslı bir şekilde kayıt altına almış bulunmaktadır. Karar tashihi yoluna başvurulabilmesinin şartı, esas mahkemeye ait olup da ileri sürülmüş veya sürelmemiş, esas hükme etkili hataların Yargıtay'ca gözden kaçırılmış olması yasal deyimi ile "meskutunah" bırakılmasıdır. Bunun dışında bu yola başvurulması imkanı yoktur.
Karar düzeltme nedeni olarak ileri sürülen hususlar, daha önce de C. Başsavcılığınca dermeyan edilip, Genel Kurulu'nca incelenerek reddedilmiş olması ve başka bir yönden kararın düzeltilmesini gerektirir bir husus da bulunmadığı gözönünde tutularak, C. Başsavcılığının karar düzeltme isteminin reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üyelerden İ. Oğuz: (Dosyadaki tüm belgeler okunduktan sonra karar düzeltme talebinin kabulü veya kabul edilmemesi konusunda bir karar verilmesi) gerektiğini ileri sürerek bu yolda oy kullanmıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C. Başsacılığının karar düzeltme talebinin REDDİNE, 10.10.1983 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.